Hased kültürü
Hased kültürü insan ilişkilerini infilaka hazır bir bomba haline getiriyor. Bu havayı soluduğumda, başkasının yüceltmesi benim değersizleşmem anlamına geliyor. O halde onu da dedikodu, kara çalma, çelme takma gibi en adi vasıtalarla yanıma çekmeliyim ki, değersizlik hislerim beni perişan etmesin. Bu toplum, tuhaf bir özgüven spazmı içinde, özgüven bazen büzüşüyor, o kadar narinleşiyor ki, her şey ve herkes tehdit oluveriyor. Sonra birden gevşiyor, dağa taşa meydan okuyan sağlıksız bir ruh haline dönüşüyor. Bu psikolojik dinamik, insanları hemen her konuda hiç zahmet harcamaksızın otorite kılmaya yetiyor. Anlamak zahmetine hiç girmeden, üç satır okumadan, ter dökmeden üst perdeden konuşan insanların ülkesi. Okumasına ve anlamasına gerek yok, çünkü o doğuştan haklı olanlar kabilesinden.
Haset, kıskançlıktan farklı olarak, sahip olunan bir şeyi kaybetme korkusundan çok, başka birine kötülük yapma arzusuyla şekillenir. Bizim toplumumuzda geleneksel yapının çözülmesi, diğerkâmlık ve özgeciliğin bu yapıyla birlikte değer yitimine uğraması, ‘haset kültürü’nü tırmandırıyor. Hayatî bir fare yarışı’ olarak tanımlayan rekabetçi anlayış, kişinin özgüvenini yanlış sacayakları üzerine kuruyor. Maddî güç, başkaları üzerinde iktidar kurabilme kabiliyeti, toplumsal alanda görünürlük ve işitilirlik gibi gelgeç değerler, özgüvenin en önemli belirleyicileri oluyor. Hayat bir kez fare yarışı’ olarak algılanmaya başlandığında, bizden önde olduğunu düşündüğümüz herkes öfkemizin nesnesi oluveriyor.
Haset kültürü insanların birbiriyle konuşmasını da engelliyor* Bu kültürün içinden konuşanlar, insanın samimi bir ontolojik duruşa yaslanarak konuşabileceğine ihtimal vermiyor. Kendilerinden farklı düşünen herkesi İkbal avcılığıyla, çıkar peşinde koşmakla itham ediyor. Baktığı her yerde güç yarışı görenler, adeta gücü kutsuyor ve onu elde etmek için her vasıtayı mübah sayıyor. Haset kuvvetli bir his ve ona mağlup olan kimse yok ki, iç huzuru bulabilsin. İçten içe insanı kemiren, sinir uçlarını her daim uyaran, İnsanı sürgit bir mutsuzluğa hapseden olumsuz bir duygu. Bütün zaferleri Pirüs zaferi, ötekinin tahrip edilmesi için sıkılan her kurşun aslında kendisini vuruyor, başkasını yok etmek için harcanan her çaba aslında kendi iç ışığını söndürüyor.
Gelin, biz bu haset kültürüne ayak direyelim. Kalemi kağıdı elimize alıp bir şükran mektubu yazalım. Hayatımızda bize iyilik etmiş birisine, bize dünyanın güzel ve emin bir yer olduğunu göstermiş, insana ve hayata umutla bakmamızı sağlamış, bir harf öğretmiş, bir kapı aralamış birisine, ona duyduğumuz şükran ve minnettarlığı cömertçe yazalım, Sonra onunla buluşalım ve gözlerimiz onunkilere hiç değmeden, usulca bu mektubu okuyalım, insanın insana söyleyeceği ne çok şey var...
Kaynak:
Kemal Sayar-Herşeyin Bir Anlamı Var
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder