Kültür, bir zihniyet biçiminin ifadesidir. Zihniyet biçimi kültürü varlıkla, insanla, nesneyle ilişki halinde gerçekleştirir. Bu yaşantıdan doğan kültürün özelliklerini şu şekilde sıralayabiliriz:
(1) Mitolojiden beri hız kesmeden süre gelen bilme ve anlama isteği.
(2) Bilgiyi güç, üstünlük ve egemenlik aracı olarak tanımlama ve kullanma eğilimi.
(3) Macera arzusu.
(4) Kültür ve gelenek oluşturma tutkusu.
(5) Düzen ve görkem oluşturma çabası.
(6) Kendisi gibi olmayanı anlama eğilimi. Bu eğilim, giderek sosyal darvi-nizmde de olduğu gibi bir üstünlük ve egemenlik iddiasına dönüşebilir. Kolonyalizm bu iddianın açık ifadesidir.
(7) Sınıfçı yaklaşım: Toplumsal düzeni sınıflar üzerine oturtma isteği. Bu sistem içinde soyluluğun, asaletin, toplumsal statünün belirleyici bir yeri vardır. Aristoteles, Politika'ın, köleciliği normal, hatta olması gereken bir durum olarak görmüş, toplumsal ekonomik sistemi, kendi zamanının pagan ruhunu yansıtacak şekilde bu sınıfsal ayrım üzerine oturtmuştu. Roma imparatorluğunun, köleci bir toplum olması da bu yüzdendir. Görkemin, ihtişamın, abartılı dünyasal-benliğin olabilmesi için, hizmet edecek nesne-insanın olması gerekir. Bütün pagan toplumlarda, sözgelimi Antik Mısırda, Antik Yunan’da, Antik Roma’da olup biten bu şekilde izah edilebilir. Sanat, felsefe, hukuk, semavi bağlantısı kesilmiş sonlu benliğin tutkulu bilme, anlama, düzen oluşturma ve egemenlik sağlama aygıtları olarak görülebilir. Sömürü ve kölecilik, hile ve entrika Grek tanrılarından kalmış kötü huy, miras ve alışkanlıklar gibi durmaktadır.
(8) Batılı bilinç, kendisini doğanın ve insanlığın bir parçası olarak değil, onun efendisi olarak görür. Bu efendi-bilinç tasarımında, yine pagan benlik tasarımının yansımalarını görmek mümkündür.
(9) Hıristiyanlık, Batı kültürünü semavi kültüre dönüştürmekte başarısız olmuştur, bunun yerine batı kültürü Hıristiyanlığı pagan gelenekler çerçevesinde anlamanın ve yorumlamanın yollarını aramıştır. Bunun bir sonucu olarak kilise devasa bir güç ve iktidar aracı olarak ortaya çıkmış, bilmekle egemen olmak arasında kurulan ilgi, misyonerliğin, özellikle yeniçağla birlikte sömürgeleştirmenin öncü gücü olarak görev yapması, sınıfçı yaklaşımın sürüp gitmesi, merhamet ve şefkat yoksunluğu, bu paganist yorumlarından sadece bazdandır.
(10) Batı kültüründe söylem üretme kendi başına bir değerdir. Söylem ve realite arasındaki çelişki, Batılı bilincin kendi içindeki çelişik, çok yüzlü imajını da yansıtır. Batılı aklın, bir yandan yeryüzündeki bilimi, teknolojiyi ve insanlık değerlerini üretirken, diğer yandan da sömürü, köleleştirme ve yok etme stratejisi gütmesi, evrensel varoluş dengesi ve değer duygusu açısından ciddi tehdit oluşturmaktadır.
Batı kültürünün bugün en çok ihtiyaç duyduğu şey, kendisini oluşturan unsurları dengeleyecek ve kendi dünyasal benliğini insanlık değerleri çerçevesinde somutlaştıracak semavi mesajın özüdür. Batı uygarlığı içinden çıkan pek çok düşünürün de işaret ettiği “uygarlık krizi”, “dinsel kriz” insana varlık duygusu ve itibarı kazandıracak aşkınlık bilinci ile kazanılabilir. Batı zihninin bu mesajı anlama konusunda doğulu zihinden daha hazır ve üstün konumda bulunduğu söylenebilir. O, tarih boyunca sergilediği yüksek entelektüel aktivite ve bunun beraberinde getirdiği eleştirel deneyimle kendi sorununu algılama potansiyeline de sahiptir. Bunu beklemek gerekir.
Kaynak:
Batı Medeniyeti Özel Sayı-Hece Dergisi
Devamını Oku »
(1) Mitolojiden beri hız kesmeden süre gelen bilme ve anlama isteği.
(2) Bilgiyi güç, üstünlük ve egemenlik aracı olarak tanımlama ve kullanma eğilimi.
(3) Macera arzusu.
(4) Kültür ve gelenek oluşturma tutkusu.
(5) Düzen ve görkem oluşturma çabası.
(6) Kendisi gibi olmayanı anlama eğilimi. Bu eğilim, giderek sosyal darvi-nizmde de olduğu gibi bir üstünlük ve egemenlik iddiasına dönüşebilir. Kolonyalizm bu iddianın açık ifadesidir.
(7) Sınıfçı yaklaşım: Toplumsal düzeni sınıflar üzerine oturtma isteği. Bu sistem içinde soyluluğun, asaletin, toplumsal statünün belirleyici bir yeri vardır. Aristoteles, Politika'ın, köleciliği normal, hatta olması gereken bir durum olarak görmüş, toplumsal ekonomik sistemi, kendi zamanının pagan ruhunu yansıtacak şekilde bu sınıfsal ayrım üzerine oturtmuştu. Roma imparatorluğunun, köleci bir toplum olması da bu yüzdendir. Görkemin, ihtişamın, abartılı dünyasal-benliğin olabilmesi için, hizmet edecek nesne-insanın olması gerekir. Bütün pagan toplumlarda, sözgelimi Antik Mısırda, Antik Yunan’da, Antik Roma’da olup biten bu şekilde izah edilebilir. Sanat, felsefe, hukuk, semavi bağlantısı kesilmiş sonlu benliğin tutkulu bilme, anlama, düzen oluşturma ve egemenlik sağlama aygıtları olarak görülebilir. Sömürü ve kölecilik, hile ve entrika Grek tanrılarından kalmış kötü huy, miras ve alışkanlıklar gibi durmaktadır.
(8) Batılı bilinç, kendisini doğanın ve insanlığın bir parçası olarak değil, onun efendisi olarak görür. Bu efendi-bilinç tasarımında, yine pagan benlik tasarımının yansımalarını görmek mümkündür.
(9) Hıristiyanlık, Batı kültürünü semavi kültüre dönüştürmekte başarısız olmuştur, bunun yerine batı kültürü Hıristiyanlığı pagan gelenekler çerçevesinde anlamanın ve yorumlamanın yollarını aramıştır. Bunun bir sonucu olarak kilise devasa bir güç ve iktidar aracı olarak ortaya çıkmış, bilmekle egemen olmak arasında kurulan ilgi, misyonerliğin, özellikle yeniçağla birlikte sömürgeleştirmenin öncü gücü olarak görev yapması, sınıfçı yaklaşımın sürüp gitmesi, merhamet ve şefkat yoksunluğu, bu paganist yorumlarından sadece bazdandır.
(10) Batı kültüründe söylem üretme kendi başına bir değerdir. Söylem ve realite arasındaki çelişki, Batılı bilincin kendi içindeki çelişik, çok yüzlü imajını da yansıtır. Batılı aklın, bir yandan yeryüzündeki bilimi, teknolojiyi ve insanlık değerlerini üretirken, diğer yandan da sömürü, köleleştirme ve yok etme stratejisi gütmesi, evrensel varoluş dengesi ve değer duygusu açısından ciddi tehdit oluşturmaktadır.
Batı kültürünün bugün en çok ihtiyaç duyduğu şey, kendisini oluşturan unsurları dengeleyecek ve kendi dünyasal benliğini insanlık değerleri çerçevesinde somutlaştıracak semavi mesajın özüdür. Batı uygarlığı içinden çıkan pek çok düşünürün de işaret ettiği “uygarlık krizi”, “dinsel kriz” insana varlık duygusu ve itibarı kazandıracak aşkınlık bilinci ile kazanılabilir. Batı zihninin bu mesajı anlama konusunda doğulu zihinden daha hazır ve üstün konumda bulunduğu söylenebilir. O, tarih boyunca sergilediği yüksek entelektüel aktivite ve bunun beraberinde getirdiği eleştirel deneyimle kendi sorununu algılama potansiyeline de sahiptir. Bunu beklemek gerekir.
Kaynak:
Batı Medeniyeti Özel Sayı-Hece Dergisi