Ashab ve Tabiin, Hadisi Nasıl Dinler ve Rivâyet Ederlerdi?

Hadisi Nasıl Dinler ve rivayet ederlerdi?

Medine kadısı İbrâhim ibni Abdillah ibni Kureym el-Ensârî şöyle demiştir:

Bir defasında Mâlik ibni Enes, tabiîn muhaddislerinden hocası Ebu Hâzim Seleme bin Dînâr’ın (v. 140/757) hadis meclisine gitti. Fakat orada durmayıp geri döndü. Kendisine niçin orada kalıp hadis dinlemediği duyulunca şu cevabı verdi:

“Hadis meclisinde oturacak yer bulamadığım için geri döndüm Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellemin hadisini ayakta dinlemeyi uygun görmedim.”(1)

Yine Mâlik ibni Enes şöyle demiştir:

“Tabiîn âlimlerinden Saîd ibni’l-Müseyyeb uzanmış yatarken yanma bir adam geldi ve ona bir hadis sordu. İbnü’l-Müseyyeb doğrulup oturdu ve ona istediği hadisi rivâyet etti. Adam:

“Keşke rahatını bozmasaydın.” deyince Îbnü’l-Müseyyeb:

“Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellemin hadisini yattığım yerden rivâyet etmeyi uygun görmedim.” diye cevap verdi. (2)

Tâbiîn âlimlerinden Muhammed ibni Şîrîn (v. 110/729) yüzünden hiç tebessüm eksik olmayan biriydi; ancak yanında Resûl-i Ekrem sallallahu aleyhi ve sellemin bir hadisi anılınca, kendinden geçercesine o hadîs-i şerifin câzibesine kapılırdı. (3)

İmâm Mâlik’in talebesi olan Medine kadısı Ebû Mus’ab el-Kureşî’nin (0. 242/857) söylediğine göre, İmâm Mâlik Resûlullah sallallahu aleyhi ve selleme olan üstün saygısından dolayı onun hadislerini abdestsiz rivayet etmezdi.(4)

Aynı şekilde İmâm Mâlik de Ca’fer-i Sâdık diye bilinen hocası Ca’fer ibni Muhammed in (v. 148/765) abdestsiz hadis rivâyet etmediğini söylerdi.(5)

İmâm Mâlik Hadisi Böyle Rivâyet Ederdi

İmâm Mâlik’in talebesi Mus’ab ibni Abdillah (v. 236/850) şöyle demiştir:

“İmâm Mâlik, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellemden hadis rivâyet edeceği zaman abdest alır, kendine çeki düzen verir, özel elbisesini giyer, ondan sonra rivâyette bulunurdu.” Mus’ab sözüne şöyle devam etti: “İmâm Mâlik’e niçin böyle yaptığını sordular. O da: ‘Çünkü rivâyet edeceğim şey, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellemin hadisidir’ dedi.”(6)

İmâm Mâlik’in talebesi Mutarrif ibni Abdillah da (v. 220/835) şöyle derdi:

“İnsanlar İmâm Mâlik’ten ilim öğrenmek için evine gittiği zaman, kapıya hizmetçi çıkar ve gelenlere, ‘Üstâd; hadis rivâyet etmesi için mi, yoksa kendisine dinî bir soru sormak için mi geldiğinizi öğrenmek istiyor’ derdi. Eğer gelenler dinî bir soru sormak için gelmişlerse, İmâm onları bekletmeden, üzerindeki kıyafetle yanlarına çıkardı. Şayet hadis öğrenmek için gelmişlerse, önce bir boy abdesti alır, güzel koku sürünür, yeni elbiselerini giyer, sarığını sarar, Arapların âdeti üzere ridâsını başına alır, ağırbaşlı ve saygı uyandıran bir edâ ile dışarı çıkıp kendisi için hazırlanmış olan kürsüye gelip otururdu. Hadis rivâyeti sona erene kadar yanan buhurdanlıktan da etrafa güzel kokular yayılırdı.”

Bir başka râvinin anlattığına göre, İmâm Mâlik o kürsüye, sadece Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellemden hadis rivâyet edeceği zaman otururdu.

Rivâyet Edebî

Tebe-i tâbiîn âlimlerinden Abdurrahmân ibni Mehdî (v. 198/813) şöyle demiştir:

“Bir gün İmâm Mâlik ile birlikte Medine’nin yakınındaki Akik mevkiine doğru giderken ona bir hadis sordum. Hemen sözümü kesti ve: ‘Sen benim gözümde, yolda yürürken Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellemin hadisi hakkında soru sormayacak kadar değerlisin.” diye beni uyardı.

Şerh: Hatîb el-Bağdâdî, Abdurrahmân ibni Mehdî’den buna benzer şu olayı nakletmiştir: “Bir gün İmâm Mâlik ile olda giderken ona bir hadis sordum. Bunun üzerine  bana şunları söyledi: ‘Bana Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellemin hadisini soruyorsun. Yolda yürürken sana hadis rivâyet etmeyi doğru bulmam. İstersen bir yere oturup sorduğun hadisi sana rivâyet edeyim; istersen benimle beraber evime kadar gel, sana orada rivâyet edeyim.*” Abdurrahmân ibni Mehdî, İmâmla birlikte onun evine gittiğini, İmâm Mâlik’in orada yere oturduktan sonra sorduğu hadisi kendisine rivâyet ettiğini söylemiştir.(7)

Devrin kadısı Cerîr ibni Abdilhamîd (v. 188/804) İmâm Mâlik’e ayaküstü bir hadis sordu. İmâm Mâlik de onun hapsedilmesini emretti. Orada bulunanlar Cerîr’in şehrin kadısı olduğunu, hapsinin uygun olmayacağım söyleyince de, onlara: “Kadı olan kişinin, edebi herkesten çok gözetmesi gözetmeyene ise terbiyesinin verilmesi gerekir!” dedi.

Rivâyet edildiğine göre Hişâm ibni’l-Gâzî, İmâm Mâlik’e ayaküstü bir hadis sordu. Ayaküstü hadis sormayı edebe aykırı bulan İmâm, bu talebesine yirmi kırbaç vurulmasını emretti. Sonra ona acıdı ve kendisine yirmi hadis öğretti. Daha sonra Hişâm: “Keşke hocam bana daha fazla vursaydı da, daha çok hadis öğretseydi” dedi.(8)

Mısırlı muhaddis Abdullah ibni Sâlih (v. 223/838), hem Mâlik ibni Enes’in hem de tebe-i tâbiîn âlimlerinden Leys ibni Sa’d’ın (v. 175/791) abdestsizken hadis yazmadıklarını söylemiştir.

Tâbiîn müfessirlerinden Katâde bin Diâme es-Sedûsî de (v. 117/735) Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellemin hadislerini abdestli olarak okumayı uygun görürdü.

Tabiin alimlerinden a'meş(v.148/765),hadis rivayet etmek istediği zaman,abdest alma imkanı yoksa teyemmüm ederdi.(Bu söz de benzeri bir ifadeyle biraz yukarıda zikredilmiştir.)

Kadı İyaz,Şifai Şerif Şerhi(Yaşar Kandemir).cilt.2,syf;368-373



Kaynaklar;

  1. Hatib el Bağdadi,el Cami'li ahlakır ravi,1,408,nr.968
  2. Hatîb el-Bağdâdî, el-Câmi’ li-ahlâkı’r-râvî (Tahhân), I, 409, nr. 973.
  3. Hatîb el-Bağdâdî, el-Câmij li-ahlâkı’r-râvî (Tahhân), I, 412, nr. 985. Kâdî İyâz, bu rivayeti daha önce de zikretmişti.
  4. Hatîb el-Bağdâdî, el-Câmı li-ahlâkı’r-râvi (Tahhân), I, 410, nr. 977.
  5. İbni Abdilber, Câmiu beyâni’l-ilm ve fadlihî (Zemirlî), II, 384, nr. 1259.
  6. Ebû Nuaym, Hilyetü’l-euliyâ, VI, 318.
  7. el-Câmı li-ahlâkı’r-râvî (Tahhân), I, 408, nr. 970.
  8. İbni Hacer el-Askalânî, İmâm Mâlik’e isnâd edilen bu olayın sahîh olmadığını söylemektedir (Fethü’l-bârî, XIII, 132).
Devamını Oku »

Yunan Ordusunun Anadoluda Gerçekleştirdiği Kıyım

Yunan Ordusu'nun Anadolu'da Gerçekleştirdiği Kıyım

Mondros Mütarekesi’nin ardından Anadolu topraklan birçok ülkenin işgaline uğramışsa da Yunan askerleri tarafından gerçekleştirilen cinayet ve katliamlara hiçbiri tevessül etmemiştir, işgal ettikleri topraklardan çekilirken târihi İzmir şehrini yok etmek üzere kundaklayan Yunan askerlerinin Anadolu topraklarında gerçekleştirdiği cinayet ve katliamlar uzun yıllar boyunca hafızalarda derin izler bırakmıştır.

Cumhuriyet'in kuruluşunun ardından bir devlet politikası olarak Yunanistan ile yakınlaşma safhası ortaya çıkınca Yunanlıların Anadolu'da gerçekleştirdikleri bu cinayet ve katliamlar sistemli bir uygulamayla hafızalardan silinmeye, unutturulmaya çalışılmıştır.

Yunan Ordusu'nun Anadolu'da gerçekleştirdiği kıyım, Cumhuriyet'in ilk yıllarında çeşidi eserlerde kaleme alınmışsa da Devlet katında alınmış yunan Dostluğu' kararı mucibince bu yayınlar zaman içerisinde fiili varlıklarını kaybetmişlerdir.

'Yanıp kül olmuş Alaşehir'in viraneleri arasında saçını başını yolarak ve 'Ah Adilem' diyerek kızını arayan aklını yitirmiş ananın acısı'(1),

Edremit'te odun istifi gibi yığılarak yakılan insanlardan geriye kalan kömürleşmiş et ve kemikten müteşekkil tepecikler; tahrip edilmiş camiler, Ayvalık'ta öldürülerek denize atılmış 16 yaşlarındaki Türk kızının içler acısı hali, Haymana'da düşman askerinin çantasından çıkan kanlı altın yüzükler ve ziynet eşyaları, Bandırma'da Haydar Çavuş Camii'nde toplanarak camiyle birlikte yakılan 3.500 kişinin hatırası"(2) resmî ideolojinin bir halka biçtiği yeni role kurban edilmiştir.

Her şeyi yeni baştan düzenleyip yeniden inşa edenler, Anadolu halkının birçok değerini devre dışı bırakırken, acılarını da bu kategoriye sokmakta bir mahzur görmememişlerdir.

(1)-Reşef, Ünaydın, Atatürkü Özleyiş, syf;55

(2)Gençoğlu, A. Galip; Kurtuluş Savaşı Günlüğü,syf;67-94-103-104

 

Hüseyin Yürük, Türkiye Demokrasi Tarihi 1
Devamını Oku »