Marifetin Cevabını Beyan Eder

Marifetin Cevabını Beyan Eder

Alemin kutbu buyurur:

Gönül büyük bir şehirdir.Noksan sıfatlardan uzak olan Yüce Allah, (yerden) arşa değin neyi yarattı ise o şehirde vardır ve o şehre sığar. Hem o büyük şehirde iki sultan vardır. Birisi Rahmânî, birisi Şeytanîdir. Rahmânî sultanın adı akıl, vekili îmândır, komutanı miskinliktir.

Kalbin sağ tarafında yedi kale vardır. Her kalede Yüce Allah bir muhafız, vekil koymuştur. Muhafızların her birinin adı bilinmektedir.



İlk muhafızın adı ilimdir.

İkinci muhafızın adı cömertliktir.

Üçüncü muhafızın adı ar ve hayâdır.

Dördüncü muhafızın adı sabırdır.

Beşinci muhafızın adı perhizkârlık (aşırı istekleri sınırlamaktır.

Altıncı muhafızın adı korkudur.

Yedinci muhafızın adı edeptir.
Herhangi bir muhafızın yüz bin hizmetkârı vardır. Herhangi bir hizmetkârın yüz bin askeri vardır. Bunların tamamı iman bekçisidir.


Şimdi ey azizim! Bu işleri tamamladık. Cenab-ı Hak'dan istedik.


Marifet hatıra geldi ve beş giysi alıp geldi. İlki ilham, ikinci giysi anlayış, üçüncü giysi aşk, dördüncü giysi şevk, beşinci giysi muhabbettir.


Ne zaman cana değdi, can dirildi. Akla uygun geldi ve geleni gideni anladı. Zira her şey can ile dirilir; can, marifetle dirilir. Marifetli can, erenler canıdır. Marifetsiz can, hayvanlar canıdır. Can ölü müdür, yoksa diri midir? Âşık olanların tenleri ölür, ama canları ölmez.


Allah teâlâ şöyle buyurmuştur:


"Allah yolunda öldürülenleri sakın ölü sanmayın."(1) O arifler sultanı şeyhler madeni Seyyid Sadeddin buyurur:


O can ki kıymetini aşktan alır;


bütün canlar ölünce işte bu can diri kalır.


Aşk dirliğini alalım, bu dirlikten kalalım; ölmez dirlik bulalım; çünkü can dostlar birleşir.


Ancak can ikidir. Biri can diğeri cânân. Allah teâlâ şöyle buyurmuştur: “Sana ruh hakkında soru sorarlar. De ki: Ruh, Rabbimin emrindendir,"(2) Fakat katımızda can beştir. Ancak bu sözü anlamak çok güç iştir. Âdemin manası da üçtür. Kendini bilmek çok güçtür. Kendini bilmeyen için bu söz hiçtir.


Kendini bilmek dilersen kitapta yazdım, üçtür.


Allah teâlâ şöyle buyurmuştur:


"Dünyayı isteyeniniz de vardı, ahireti isteyeniniz de vardı..."(3) Ayrıca sizin içinizde Mevlâ'yı isteyen de vardır.


Bu ayetin manasını şöyle bil ki öncesiz ve sonsuz olan Allah buyurur;


Ey kullarım! Görmeyi göz ile mi sanırsınız? Konuşmayı dil ile mi sanırsınız? Yürümeyi ayak ile mi sanırsınız? Bağışlanmayı ibadet ile mi sanırsınız? Öfkelenmeyi günah ile mi sanırsınız? Yanmayı ateş ile mi sanırsınız? Âdem (a.s.)'a cennet içinde öyle bir azab çattı ki cehennemde o azab yok idi. İbrahim'e de ateş içinde bir bahçe verdim ki o bostan cennet içinde yoktu. Ve Firavun'u Nil içinde boğdum ve Musa'yı Firavun'dan kurtardım. Dostumu koruyup düşmanlarımı helak ettim. Ve hem yüz bin ve binlerce yüz bin meleklerimi yaktım, hiç birinin küçücük bir günahı yoktu. Ve hem yüz bin insanı bağışladım, hiç birinin küçücük bir ibâdeti dahi yoktu. Her neyi yaparım çünkü Kadir'im, gücüm yeter. Kimi istersem ağlatırım, kimi istersem güldürürüm. Benim bildiğimi siz bilemezsiniz. Ancak benim iyiliğim korku ile ümit arasında olanadır. Bizim sözlerimiz hemen canı açıklamaktır.


Onlar ki gönülleri müşevveş, yani karışık olanlardır. Gönülleri kibirli, canları inatçıdır. “Ben sizin Rabbiniz değil miyim!" diye sorulduğu an "hayır" diyenlerdir. Hayvandan daha aşağıdadırlar.


İnsan ilminde öğrendin:


Birinci cana, "cismâni" derler, diri kalır; diken batmasını veya kıl çekilmesini duyar.


İkinci cana, "yeme ve içme" derler; yedirir ve içirir. Acıkmayı ve susamayı bildirir.


Üçüncü cana, "ruhâni" derler. Beden uyuyunca o can uyanır. Allah teâlâ şöyle buyurmuştur: " Uykunuzu bir dinlenme kıldık. "(4) Ve üç kişinin günahları yazılmaz. İlki ergenlik çağına gelmemiş çocuğa, ikinci uyuyana, üçüncü deliye.


Gece olunca ses uzağa gider, gündüz gitmez. Zîrâ gece olunca insanoğlu dünya günahından temizlenir. Ses uzağa varır, engel az olur. Ne zaman ki gündüz olur, günahlar birbirine karışır ve engel olur. Onun için ses uzağa varamaz.


Birçokları demişlerdir ki:


Uyku ten rahatlığıdır. Ve hem can da binek hayvana benzer. Ten canın bineğidir. Sıcak, soğuk, tatlı, acı, can sebebiyle ten de hisseder. Hayvanlar da dikene düşmezler. Köy yolunu bilir ve şaşırmazlar. Ancak Hak yolunu bilmezler. Gönül gözü kör olanlar da, hayvanlar gibidirler; Hak yolunu göremezler. Nitekim Hz. Peygamber (a.s.) buyurur: Hak teâlâ insana dört göz verdi: ikisi baş gözü ve ikisi gönül gözü. Baş gözüyle halkı görür, gönül gözüyle Hâlık'ı görür.


Âhireti isteyenler var ya, bunlar korku ve ümit topluluğudur. Mevlâyı isteyenler var ya, bunlar müşâhede topluluğudur. 0 halde şimdi bir kimsenin gönül gözü olmasa gönülden ne haberi olur? Bir kimse şeker yememiş olsa adını işitmekle tadından ne haberi olur? Üçüncü can açıklandı.


Dördüncü can marifettir. Ey azizim! Can bahçeye benzer, marifet sudur. İşte susamış bahçeye su ne yaparsa marifet de canı öyle yapar. Allah teâlâ şöyle buyurmuştur:


"Allah nezdinde hak din Islâm'dır."(5)


Bundan dolayı ey azizim! Hak sizlere iki bahçe donattı: Biri din bahçesi, diğeri iman bahçesidir. Marifet suyunu gönlüne akıttı. Allah teâlâ şöyle buyurmuştur:


"...ve onu gönüllerinize sindirmiştir."(6)


Şimdi ey azizim! Sizler sanmayın ki iki bostan bekçisiz bırakılmıştır. Bir kimse bahçe ekecek olsa, önce duvarını yapar, sonra yerini yumuşatır. Sonra türlü nimetler eker, bahçeyi sular, döner yabâni ayrık otlarını dışarı atar ve ortasına bir korkuluk diker, yemişler olgunlaşınca korkuluğu da dışarı bırakır. Yemişleri toplayıp dost ve kardeşleri ile yiyip Allah'a şükür ederler. Şanı yüce olan Allah buyurur:


“Ey kullarım! Sîzlerdeki bahçeyi lutfumla beraber bekledim. Çevresine rahmetimle duvar kıldım. Dinginlikle gönlünüzde tevhîd tohumunu bitirdim ve tevhîd ağacında yemiş meydana getirdim. Marifet suyuyla suladım ve yabâni otları ve dikenini temizledim. Düşmanlık tarafından uzak bıraktım. Günahınızı ortadan uzaklaştırdım. Düşmanınız şeytan görmeye gelir, ortada dikilen günahınızı görüp “Rabbinize isyankârmışsınız." der, tamahını keser. Kıyamet günü olduğunda, günahlarınızı dışarı bırakırım. Kendi fazlımla kulluğunuzu af denizine kor, âlemlere gösteririm. Sizleri cömertliğimle sevinçli ve mutlu ederim.'


Allah teâlâ şöyle buyurmuştur: "Allah'ın (verdiği) rengiyle boyandık."(7) Yüce Allah iyilik ve cömertliğinden buyurur: "Ey Sevgili Kullarım! Beni isteyin, sizde bulunayım. Ve ey âsîler! Özür dileyin affedeyim. Zira gök ağlar, yer güler ve gökten yağar, yerden biter." Yani sizden ağlamak ve benden günahınızı bağışlamak demek olur. Şimdi sözü bırakmak yok. Ve hem dostları Cenab-ı Allah'ı şüphesiz bir gerçeklik içinde buldular. Zira ki kesin bilgidir (İlme'l-yakin). Biri de zannî bilgidir. Şu halde dedikodu davası İI-me'l-yakin âbidlerindir. Ancak tefekkür, sohbet, vilâyet beklemek hakka'l-yakîn ariflerindir. Ama münâcât ve müşâhede dostlarındır. Bundan başka, ezelî dervişlik ebedî mutluluktur. Kime nasip olsa rahatlık onundur.

--------------------


Dinotlar:

(1)- Âl-i imrân, 3/169.

(2)- İsrâ, 17/85.

(3)- Al-i imrân, 3/152.

(4)- Nebe, 78/9

(5)-Âl-i Imrân, 3/19.

(6)_ Ayetin (Hucurât/7) bütün olarak manası şöyledir: "Hem bilin ki, içinizde Allah'ın elçisi vardır. Şayet o, birçok işlerde size uysaydı, sıkıntıya düşerdiniz. Fakat Allah size imanı sevdirmiş ve onu gönüllerinize sindirmiştir. Küfrü, fışkı ve isyanı da size çirkin göstermiştir. İşte doğru yolda olanlar bunlardır."

(7)- Bakara, 2/138.


Kaynak: Makalat Hünkar Hacı Bektaş-ı Veli,

Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları

Devamını Oku »

Kıyamet Alametlerine Genel Bir Bakış


Kıyamet ve alametleri, ilk nesillerden itibaren Müslümanların önemle üzerinde durduğu konular arasında yer almıştır. Kur’ân-ı Kerim’de olabildiğince net biçimde tasvir edilen kıyamet sahnelerinin yanında Hz. Peygamber Efendimiz (s.a.v)’in kıyamete hazır olmak babından zikrettiği kıyamet alametleri, kıyamet konusunun sürekli bir şekilde Müslümanların gündeminde kalmasını sağlamış; aynca kimi zaman bir metanet kaynağı kimi zaman da dünyevileşmeye karşı bir set olarak Müslümanların ahiret bilincini diri tutmuştur.

Şüphesiz ilgili rivayetlerin derlenme faaliyetinden tutun da, belli bir tasnif çerçevesinde kaynaklara geçirilmesi; sahihinin zayıfından ayrılması, ravi yanılgılarının tespit edilmesi, rivayetler arasındaki tearuzların mümkünse telifi, değilse tercihe edilmesi faaliyetine kadar rivayet birikimini işleyerek önümüze koyan mühaddislerin bu süreçte önemli bir yeri vardır.
Burada bizim yapacağımız, mühaddislerin çalışmalarının özetinin özeti olarak kıyamet alametlerinin kısa kısa izahlar eşliğinde bir listesini çıkarmak olacaktır. Ancak konuya girmeden önce meselenin kavramsal boyutu üzerinde biraz durmaya çalışacağız.

Kıyamet Nedir?

Lügatte 'ayağa kalkmak’, ‘doğrulmak’ anlamlarına gelen kıyamet, dinî bir terim olarak; Allah Teâlâ’nın kâinattaki her şeyi altüst edip tüm insanları yeniden dirilterek ayağa kaldırması anlamında kullanılır.(2)
Kaynakların bize ifade ettiğine göre kıyametin üç çeşidi vardır:

1. Küçük Kıyamet: İnsanın kendi ölümüdür. Kişi ölünce, ahiret hayatı başladığı için onun kıyameti kopmuş olur.

2. Orta Kıyamet: Aynı dönemde yaşayan insanların ölmesidir. Alimlerimiz, Peygamber Efendimiz (s.a.v)’den rivayet edilen şu hadis-i şerifin buna işaret ettiğini söylemişlerdir:


Peygamber Efendimize, ‘Kıyametin vakti ne zamandır?’ diye sordular. Hz. Peygamber, onların en genç olanına baktı ve, 
"Eğer şu yaşarsa, o yaşlanmadan sizin kıyametiniz kopar” buyurdu.(3)

3. Büyük Kıyamet: Âlemin, tümüyle yerle bir edilerek insanların yeniden diriltilmesidir. Kıyamet kelimesi, genel olarak bu anlamı karşılar.

Göğün yarılarak yıldızların döküleceği, kabirlerin altüst edileceği bu dehşet verici gün Kur’ân-ı Kerim’de birçok isimle ifade edilmiştir. Bu isimler içinde en sık rastlanan, kıyametin kopacağı vakit anlamına gelen Sâ’a kelimesidir. Yevmu’l-Kıyâme (Kalkış, Diriliş Günü), Yevmu’l-Ahir (Son Gün), el-Ahire (Gelecek Hayat), Yevmu’d-Dîn (Ceza Günü), Yevmu’l-Hisâb (Hesap Günü), Yevmu’l- Cem’ (Toplanma Günü), Yevmu’l-Hulûd (Sonsuzluk Günü), Yevmu’l-Ba’s (Diriliş Günü), Yevmu’l-Hasre (Pişmanlık Günü), Yevmu’t-Teğabun (Kâr ve Zarar Günü), el- Kâri’a (Çarpıcı Felâket), et-Tâmme (Herşeyi Bastıran Felâket), el-Hâkka (Büyük Hakikat) ve el-Vâkıa (Büyük Olay) kıyamet vakti için kullanılan isimler arasındadır.

Kıyamet Alametleri

Kıyameti ve onun nasıl kopacağım haber veren hadislerde, kıyametin alametleri/belirtileri olarak zikredilen hususlar "küçük” ve “büyük” olmak üzere iki kısımda mütalaa edilmektedir.

A. KIYAMETİN KÜÇÜK ALAMETLERİ

Birçok İslam âlimi tarafından bizlere nakledilen bu alametler oldukça fazladır. Burada, Peygamberimizden bizlere ulaştığı sabit olan alametleri inceleyeceğiz.

1. Hz. Peygamber (s.a.v)’in Bi’seti

Hz. Peygamber (s.a.v) işaret parmağıyla orta parmağım birleştirip: "Kıyamet, şu ikisi gibiyken ben gönderildim” buyurdu.(4)

Hz. Peygamber’in iki parmağım birleştirmesi, onun biseti/gönderilmesiyle kıyametin kopması arasında bu denli bir yakınlık bulunduğuna işaret ettiği gibi, başparmağa nispetle orta parmağın fazla kalan uç kısmım kastedip, bi’setle kıyametin kopması arasında bu oranda bir süre kaldığına da işaret olabilir.(5)

2. Hz. Peygamber’in Vefatı

Hadis kaynaklarında, Nübüvvet silsilesinin sonuncusu olan Hz. Peygamber (s.a.v)’in uhrevî hayata göç etmesinin kıyamet alametlerinden biri olduğu belirtilmiştir. Bu hususa, Avf b. Malik (r.a) tarafından nakledilen şu hadis delalet etmektedir.
"Kıyametten önce şu altı şeyi say: Benim ölümüm ...”(6)
Hz. Peygamber’in vefat etmesiyle vahiy kesilerek nübüvvet sona ermiş ve ilerleyen zaman içinde irtidad hadiseleri baş göstermiştir. Daha sonraki yıllarda ise İslam dünyasında fikrî açıdan sapmalar yaşanmış, birçok sapık fırka ortaya çıkmıştır.

3. Beyt-i Makdis’in Fethi

Müslümanların ilk kıblesi olan Mescid-i Aksâ’nın fethedilmesinin kıyamet işaretlerinden olduğu Avf b. Mâlik (r.a) tarafından rivayet edilen hadisin devamında şöyle ifade edilmiştir:

"Kıyametten önce şu altı şeyi say: ... Beyt-i Makdis’in fethi ...''

Tarihî kayıtların bildirdiğine göre Kudüs, Hz. Ömer (r.a)’in hilafeti zamanında, hicri 16. yılda fethedilmiştir. Hz. Ömer, şehrin anahtarlarını bizzat teslim almış, yapılan anlaşma sonucunda Yahudi ve Hıristiyanlar, şehri Müslümanlara terk etmişlerdir.

4. Tâûn (Veba) Hastalığı

“Kıyametten önce şu altı şeyi say:... Sonra koyun (davar) kıran hastalığı gibi çokça ölümler siziyakalayıverir. ...”(8)
Tarihçilere göre bu salgın hicretin 18. senesinde Filistin’in Amevâs kasabasında ortaya çıkmış, daha sonra Şam tarafına doğru yayılmıştır. Bu veba salgım sebebiyle, aralarında birçok sahabenin de bulunduğu 25.000’den fazla (9) insan şehit olmuştur. Cennetle müjdelenen sahabelerden Ebu Ubeyde b. Cerrâh (r.a) ile Allah Resûlu nün Yemen’e vali olarak gönderdiği âlimlerin öncüsü genç sahabî Muâz b. Cebel (r.a) bu salgın sebebiyle vefat eden meşhur sahabeler arasındadır.(10)

5. Malın Çoğalması ve Sadaka Verilecek Kişinin Bulunamaması

Konuyla ilgili bazı hadisler şöyledir: “Malınız çoğalıp taşmadıkça kıyamet kopmaz. Öyle ki, mal sahibi sadaka verecek kimse bulamayacak. Bir kişiye zekât vermek istendiğinde o kişi: ‘Benim ihtiyacım yok’ diyecek.“(11)


“İnsanlara öyle bir zaman gelecek ki, kişi altınıyla zekât vermek için dolaşacak ama onu alacak kimse bulamayacak.“(12)


îbn-i Hacer, Fethul-Bârıde malın çoğalmasının kıyamet alametlerinden biri olduğuna dair rivayet edilen hadislerden birini incelerken, bu alametin hem Sahabe hem de Ömer b. Abdülaziz zamanında gerçekleştiğini, Hz. İsâ’nın kıyamete yakın yeryüzüne indirildiği zaman bir kez daha yaşanacağını söylemiştir.(13)

6. Fitnelerin Zuhuru

Ahir zaman Peygamberi Efendimiz (s.a.v)’in hadislerinde bildirdiği alametlerden biri de hak ile batılın karıştırıldığı; imanın zarar gördüğü büyük fitnelerin ortaya çıkmasıdır.

Bu fitnelerden bahseden birçok hadis-i şerifte, mümin olarak sabahlayan kişinin kâfir olarak akşamlayacağı, akşam mümin olan kişinin de kâfir olarak sabahlayacağı ifade edilmiştir. Fitneler, şer ve belalar kıyamet kopana kadar devam edecek ve bunlarla kar-şılaşan mümin her defasında, “Bu beni helak eder” diyerek ümitsizliğe düşecektir.

“Kıyamete yakın, (kap)karanlik gecenin kesitleri gibi fitneler ortaya çıkacak. [O fitneler sebebiyle] sabah mümin olan kimse kâfir olarak akşamlayacak; akşam mümin olan kimse ise kâfir olarak sabahlayacak, öğünde, oturan kimse ayakta olandan, ayakta olan kimse yürüyenden, yürüyen kimse de koşandan daya hayırlıdır. Yaylarınızı kırın, kirişlerinizi parçalayın, kılıçla-rınızı taşlara çalın. Eğer fitne sizden birinizin eşiğine varırsa Hz. Âdem’in iki oğlundan hayırlı olanı (Hâbil) gibi olsun.“(14)

7. Doğuda Fitnelerin Ortaya Çıkması

Kıyamet alametlerinden biri de doğuda fitnelerin ortaya çıkmasıdır. Müslümanlar arasında görülen fitnelerin birçoğu, Hz. Peygamber’in, ‘Şeytan’ın boynuzunun doğduğu yer’ diye tabir ettiği doğu taraflarında ortaya çıkmıştır, îbn-i Ömer (r.a)’dan rivayet edilen bir hadiste, Peygamberimiz (s.a.v) yüzünü doğuya doğru çevirerek, “Fitne işte şuradadır! Fitne işte şurada, Şeytan’ın boynuzunun doğduğu yerdedir“ buyurmuşlardır.(15) Müslim’deki bir rivayette ise, “Küfrün başı işte şu taraftan, Şeytanın boynuzunun doğduğu yerdendir” şeklinde geçmektedir.(16)

Nitekim ilk fitneler doğu tarafından çıkarak yayılmış, bu fitneler sebebiyle Müslümanlar arasında fikrî ve itikadî bölünmeler meydana gelmiştir. Haricilik, Rafızîlik ve Mutezile gibi saplan görüşlü fırkaların çoğu Irak tarafında türemiştir.
Mecusî olan İran’da Zerdüştlük, Maniheizm ve Bahâüik, Hint kıtasında ise Hinduizm, Budizm, en son olarak da Kâdiyânlik gibi saplan din ve mezhepler de doğuda ortaya çıkmıştır. Deccal, Ye’cûc ve Mecûc de doğudan çıkacaktır.(17)

8. Hz. Osman (r.a)’ın Şehit Edilmesi

İslam âlimlerine göre İslam âleminde zuhur eden fitnelerden biri de Hz. Osmanın şehit edilmesiyle ortaya çıkan siyasî bunalımdır. Hz. Osman (r.a) farklı İslâm şehirlerinde ortaya çıkan karışıklıklar sonucunda Medine’ye gelen isyancılar tarafından Hicri 35 yılında (Miladi 657) evinde şehit edilmiştir. Hilafet merkezi Medine’de is-yanlar çoğalıp Hz. Osman (ra) evinde muhasara altına alındığında Ebu Hureyre (r.a), Peygamberimiz (s.a.v)’den işittiği şu hadisi rivayet etmiştir: Allah Resûlü’nü, “Fitne ite anlaşmazlıklar baş gösterecek” derken duy-dum. ‘Peki, ne yapmamızı emredersin ya Resûlallah’ diye sorduk. “Emirül-müminin ve erkânını bırakmayın”buyurdu ve Hz. Osman’ı işaret etti.(18)
“Onu, (Hz.Osman’ı) başına gelecek bir musibetten dolayı cennetle müjdeleyiniz.”(19)

9. Yalana Peygamberlerin Ortaya Çıkması

“Otuza yakın şerli yalana (kezzâb) ortaya çıkmadıkça kıyamet kopmaz; bunların hepsi kendisinin peygamber olduğunu iddia eder.“(20)

“...Ümmetimden, peygamber olduğunu iddia eden otuz yalana çıkacak. Oysaki ben peygamberlerin sonuncusuyum, benden sonra peygamber gelmeyecek...”(21)

Hadis kaynaklarında yalana peygamberlerin zuhuru hakkında rivayet edilen birçok hadis bulunmaktadır. Konuyla ilgili rivayet edilen hadislerin bir kısmında, Peygamberlik iddiasında bulunanlar için belli bir sayı belirtilirken, diğer bir kısmında belirtilmemiştir. Hadis âlimlerinin yorumlarına göre, bu kişilerin belli bir sayısı yoktur. Çünkü bunların sayısı' tespit edilemeyecek kadar fazladır. Hadislerde geçen rakamlarla anlatılmak istenilen ise bu iddiaya cesaret eden ve onlara uyan kimselerin çok olması, bu iddiada bulunan yalancıların insanlar arasında şöhret bulmasıdır.(22)
Yaşadığımız asırda da sahte peygamberler ortaya çıkmaya devam etmektedir. Hz. Peygamber (s.a.v), sahte peygamberlerin en sonuncusunun Deccal olduğunu bizlere bildirmektedir.

“Otuz yalana ortaya çıkmadıkça kıyamet kopmaz. Onların sonuncusu tek gözlü Deccal’dır.”(23)

10. Emanetin Zayi Olması

“İş, ehli olmayana teslim edildiği zaman kıyameti bekle.”(24)

11. İlmin Yok Olmaya Yüz Tutması,Cehaletin Yaygınlaşması

“İlmin kaldırılması, cehaletin yayılması kıyamet alametlerindendir."(25)
"Kıyametten önce cehaletin yayılacağı, ilmin kaldırılacağı günler gelecek...”(26)

Hadislerde ifade edilen ilimden maksat Hz. Peygamberin ümmetine miras bıraktığı Kur’ân ve Sünnet bilgisidir. Âlimlerin azaldığı, dünyalık menfaatlere rağbetin çoğaldığı ahir zamanda ulûm-u şer’iyyenin terk edilmesi kâinatın sonunun yaklaştığım gösteren alametlerden birisidir.

Yaşadığımız çağda din eğitimine verilen öneme bakılacak olursa Peygamberimizin açıkça belirttiği bu alametin günümüzde tam olarak yaşandığı görülür. İslam kimliğine bürünmüş fakat müslümanca düşünme ve yaşama olgusundan uzak insanların, ait oldukları kimliğin yüklediği sorumlulukları yerine getirmedikleri gözler önünde bir gerçektir. Karşı karşıya olduğumuz bu vahim durum hadislerde anlatılanlarla uyum içerisindedir.

“Elbisenin işlemeleri eskiyip silindiği gibi İslam da silinecek. Nihayet oruç nedir, namaz nedir, hac nedir, zekât nedir bilinmeyecek.... İnsanlar,'Biz "Lâ ilâhe illallûh‘kelimesini babalarımızdan öğrendik, biz de söylüyoruz ’ diyecekler. “(27)

12. Zinanın Yaygınlaşması

Kıyamet alametlerinden biri de zinânın yaygınlaşmasıdır. Peygamber Efendimiz hadislerinde, ahir zamanda gayrimeşru ilişkilerin çoğalacağını bizlere haber vermiştir.

''Kıyamet alametlerinden biri de zinânın çoğalması/yaygınlaşmasıdır.“(28)

Hadislerde, kıyamet yaklaşınca zinâyı helal sayan insanların ortaya çıkacağı ifade edilmiştir.

“Ümmetimin içinde zinâyı ve ipeği helal sayan kavimler ortaya çıkacak...”(29)

Ahir zamanda insanlar arasında fuhşun ulaşacağı başka bir boyut da şu hadiste ifade edilmiştir

"... (Kıyamet öncesinde yeryüzünde) insanların en şerlileri kalır. Eşekler gibi uluorta çiftleşirler. Kıyamet işte bu insanların üzerine kopacak."(30)

“Nefsim elinde olan Allah’a yemin ederim ki, erkek sokak ortasında kadının üstüne çıkıp, onun-la ilişkiye girmedikçe bu ümmet helak olmaz. O gün onların en iyi niyetlisi 'O işi şu duvarın ar-kasında yapsaydın’ diyen kişidir."(31)

13. Faizin Yaygınlaşması

Hz. Peygamber (s.a.v)’in sözlerinden anlaşıldığına göre faizin, hayatın hemen her alanına sıçradığı, faize bulaşmadan yaşamın zor hale geleciği bir dönemde kıyamet kopacaktır.


"Kıyametten önce faiz yaygınlaşır..."(32)

“İnsanlar üzerine öyle bir zaman gelecek ki, faiz yiyecekler. Faiz yemeyen kişiye ise onun tozu bulaşacaktır"(33)
Bir başka hadiste ise, insanların helal ve haram konusuna dikkat etmeden rızıklarını temin edecekleri bir zamanın geleceği ifade edilmiştir. Tüketim çılgınlığının zirveye vardığı, faizli bankaların çoğaldığı, birçok insanın bu bankalardan faiz aldığı günümüzde, insanların, ihtiyaçlarını karşılarken dinin emir ve yasaklan konusundaki vurdumduymazlığı hadislerde ifade edilen zamanın günümüz olduğunu açıkça göstermektedir.


“İnsanlar üzerine öyle bir zaman gelecek ki, kişi kazandığı malın helal veya haram olmasını önemsemeyecek.''

14. Müzik ve Çalgının Yaygınlaşması

Sehl b. Sa’d (r.a)’dan nakledilen bir hadiste Peygamber Efendimiz, "Ahir zamanda yere batırılma, atılıp fırlatılma ve şekil bozukluğuna uğratılma (hadiseleri) yaşanacak” buyurdular. Ashab-ı kiramdan biri, *Bu olay ne zaman meydana gelecek ey 
Allah'ın Resûlü?’ diye sorunca, “Çalgı ve şarkıcı kadınlar çoğalınca..." buyurdular.(35)

“Ümmetimden öyle kimseler ortaya çıkacak ki, bu kimseler zinâyı, ipek giymeyi, içki içmeyi, çalgıyı helal görecekler..."(36)

15. İçki İçmenin Yaygınlaşması ve Helal Görülmesi

“İçkinin çokça içilmesi kıyamet alametlerindendir.''(37)

’Ümmetimden öyle kimseler ortaya çıkacak ki, bu kimseler içki içmeyi helal sayacaklar..."(38)

Kıyametin yaklaştığım haber veren olaylardan biri de, ahir zamanda insanların alkollü içeceklere değişik isimler takarak, bu isimler altında o içecekleri helal saymalarıdır.

“Ümmetimden bir grup içkiyi, ona taktıkları bir isimle helal sayacaklar... ”(39)

16. Mescitlerin Süslenmesi

Kıyametin kopacağını haber veren alametlerden biri de insanların mescitleri süslemelerle donatmaları ve bununla övünmeleridir. Kâinatın Efendisi (s.a.v) ahir zamanda bazı insanların geleceğini, bunların ibadet etmekle pek ilgisinin olmayacağını söyleyerek, o kimselerin işin gösteriş boyutunda kalacaklarını anlatmak istemiştir.

“İnsanlar mescitleri süsleyerek övünmedikçe kıyamet kopmaz.“(40)

“İnsanların mescitleri süsleyerek övünmeleri kıyamet alametlerindendir."(41)

Hz. Ömer (r.a), Mesdd-i Nebevinin yenilenmesini emrettiği zaman şöyle demiştir:

“İnsanları yağmurdan saklayıp koru. Sakın allı, sanlı süsler edinip de insanları fitneye uğratmayasın...“(42)

17. Yüksek Binaların Yapılması

“Çobanların bina dikme yarışına gir(iş)mesi kıyamet alametlerindendir."(43)

“Yalınayak, sırtı çıplak [fakir] davar çobanlarının bina dikme yanşına giriştiklerini görmen (kıyamet alametlerindendir.“(44)

Hadislerde geçen ‘bina dikmekte yarışmak' sözü düz manasıyla anlaşılabileceği gibi, daha geniş bir anlamla; evlerin süs ve güzelliği konusunda insanların birbiriyle yarış etmeleri manasına da gelebilir.(45) Günümüzde, hadislerde anlatılmak istenen her iki durum da yaşanmaktadır. İnsanlar bir yandan yüksek binalar, gökdelenler yapmakta ve onların yüksekliği ve ihtişamıyla övünmekte, diğer yandan da, evlerinde bulunan eşyaları modaya uydurmak için israf sayılacak düzeyde harcamalar yapmaktadırlar.

18. Adam öldürmenin Çoğalması

Hadislerde, kıyametten önce insanların cinayet işlemesinin çokça vuku bulacağı ve bunu yaparken de sebebini bilmeyecekleri dile getirilmiştir. Hatta bazı hadislerde kişinin akrabasıyla karşılaşacağı ve onu öldüreceği zikredilmiştir. Ebu Hureyre (r.a)’dan rivayet edilen bir hadiste Allah Resûlü (s.a.v), “Here çoğalmadıkça kıyamet kopmaz" buyurmuş; Ashab, ‘Here nedir ey Allah’ın Resûlü?* diye sorduklarında, “Adam öldürmektir” demiş ve bu sözü iki defa tekrarlamıştır.(46)

"... Herc, ümmetin birbirini öldürmesidir. Öyle ki, kişi komşusuyla, amcaoğluyla veya akrabasıyla karşılaşırda onu öldürüverir..."(47)

Ebu Mûsâ el-Eş’arî (r.a)’dan rivayet edilen başka bir hadiste Allah Resûlü (s.a.v), “Kıyametten önce here çıkar" buyurdular. Ashab, ‘Here nedir ey Allah’ın Resûlü?* diye sorduğunda, “Adam öldürmektir" buyurdular. Ashab, ‘(Şu ana kadar) öldürdüklerimizden çok mu?' diye sorunca da Allah Resûlü, “Bu sizin müşrikleri öldürmeniz değildir, birbirinizi öldürmenizdir” dediler. Ashab, ‘O gün aklımız yerinde olacak mı?’ diye sorunca, Allah Resûlü, “O günün insanlarının akılları alınır" buyurdular.(48)

“Nefsim elinde olan Allah'a yemin ederim ki, insanlar üzerine, öldüren niçin öldürdüğünü, ölen de niçin öldüğünü bilmediği bir zaman gelmedikçe dünya yok olmaz... ”(49)

19. Zamanın Kısalması

"Zaman kısalmadıkça kıyamet kopmaz; bir sene bir ay, bir ay bir hafta, bir hafta bir gün, bir gün bir saat, bir saat ise bir hurma yaprağının yanması kadar kısa olur.“(50)

Peygamber Efendimiz’in kıyamet alameti olarak işaret ettiği konulardan biri de zamanın kısalmasıdır. Hadislerde ifade edilen bu husus İslam âlimleri tarafından farklı şekillerde yorumlanmıştır.
Efendimizin sözlerinde geçen 'zaman kısalığı' tabirinin, zamanın bereketinin azalması anlamına gelmesi muhtemeldir. 

Ahir zamanda yaşayan insanlar zamanın nasıl geçtiğinin farkında olmazlar. Nitekim bu durumu günümüzde açıkça yaşıyoruz.

‘Zaman kısalığı' tabiriyle kastedilme ihtimali bulunan diğer bir husus ise, o dönemde yaşayan insanların hızlı ulaşım vasıtalarını kullanarak, eski devirlerde aylar süren yolculukları kısa sürede yapabilmeleridir. Nitekim günümüzde gelişmiş ulaşım vasıtalarıyla en uzak ülkelere bile az bir zamanda gidilebilmektedir. Internet, radyo, televizyon ve telefon gibi gelişmiş iletişim araçları sayesinde iletişim çok kolaylaşmıştır. Eski devirlerde insanları çok meşgul eden gündelik işlerde de birçok kolaylıklar bulunmuş, bu gibi işlerin yapılması eskiye nispetle vakit almaz hale gelmiştir.

20. Sıla-i Rahm’in Kesilmesi

“Akraba ziyareti kesilmedikçe kıyamet kopmaz.“(51)

Günümüzde birçok insan aynı şehirde yaşadığı akrabasını aylarca, yıllarca ziyaret etmemekte ve yakınlarına gerektiği gibi destek olmamaktadır. Teknoloji ile beraber gelişen iletişim araçları sıla-i rahm’in zayıflamasına etki ettiği gibi, hayat şartlarının zorluğu da akraba ziyaretlerinin azalmasına yol açmıştır.

21. Ahlakın Bozulması

“Ahlaksızlık (fuhşiyat) zuhur etmedikçe (aşırı bir şekilde yaygınlaşmadıkça) kıyamet kopmaz."(52)

22. Cimriliğin Yaygınlaşması

“(Ahir zamanda) amel(-i salih) azalır, cimrilik çoğalır..."(53)

"Kıyametten önce ticaret gelişir, öyle olur ki, ka­dın kocasına ticarette yardım eder...”(54)

“Malın çoğalması ve ticaretin büyümesi kıyamet alametlerindendir. ”(55)

Günümüzde teknolojiyle elde edilen imkânlar sayesinde ticaretin gelişerek büyüdüğünü görmekteyiz. Büyük şirketler ve zengin iş adamlarının sahip olduğu imkânlar, onları, dünyanın siyasî ve İktisadî gidişatına yön ve­recek yetkiye ulaştırmıştır.

23-Depremlerin Çoğalması

"Depremler artmadıkça kıyamet kopmaz...”(56)

“Kıyametten önce şiddetli salgınlar baş gösterir. Sonrasında ise depremlerin çok yaşanacağı se­neler gelir."(57)

24.Salih İnsanların Azalması

“Allah, hayır sahibi salih insanları yeryüzünden almadıkça kıyamet kopmaz, öyle ki, dünyada hayırsız insanlar kalır; ne (dinin) güzel (gördüğü şeyler)i güzel görürler, ne de kötü (gördüğü şeyler) i kötü görürler (aksine, tam tersini yaparlar)."(58)

25-Ehil Olmayan Kimselerin Yüksek Makamlara Gelmesi

Ebu Hureyre (r.a)’dan rivayet edilen bir hadis­te Peygamberimiz, “İnsanlar üzerine aldatıcı günler gelir; yalana doğru sözlü, doğru sözlü de yalana sayılır. O zamanda Ruveybıdlar konuşur hale gelir" buyurdular. Ashab, 'Ruveybıdlar kim(dir) ey Allah’ın Resûlü?’ diye sorunca, Efendimiz, “Toplum işleri hakkında söz sahibi olan sefih insanlardır” buyurdular.(59)
“İş, ehil olmayana teslim edilirse kıyametin kop­masını bekle."(60)

26.Sadece Tanıdıklara Selam Verilmesi

Kıyamet alametlerinden biri de insanların birbiri­ne, sadece tanıdığı için selam vermesidir."61

“Kıyametten önce sadece tanıdığa selam verile­cek..."(62)

27.Tesettürün İçinin Boşaltılması

"Ahir zamanda ümmetimde, güzel bineklere binen insanlar olacak; mescitlerinin kapılarına gelecekler. Kadınları giyinik çıplaklardır, başları deve hörgücü gibi kabarıktır. Onlara lanet edin, çünkü onlar lanetlidir."(63)

"Cehenneme girecek iki sınıf vardır ki, ben on­ları görmedim: Biri, ellerinde öküz kuyruğu gibi kırbaçlarla insanlara vuran bir grup, diğeri de erkeklere meyleden, erkekleri de kendilerine meylettiren giyinik çıplak kadınlardır. Onların başları deve hörgücü gibi kabarıktır. Bu kadın­lar cennete giremezler, onun kokusunu bile ala­mazlar...”(64)

28.Bilgi Araçlarının Yaygınlaşması

“Kalemin çoğalması... kıyamet alametlerindendir.”(65)

15.yüzyılın ikinci yansında matbaanın ica­dıyla bilgi çağında çığır açan bir buluş gerçek­leşmiştir. önceki asırlarda uzun uğraşlar so­nucunda yazılan kitaplar, matbaanın icadıyla seri halinde basılmaya başlamış, bilginin hızlı bir şekilde hizmete sunulmasıyla ilmin gelişmesinde patlama yaşanmıştır. Bilgi nak­leden birer araç olarak kalem ve kitabın yay­gınlaşması enformatik cehaletin sınırlarını daraltırken, bilginin harcıalem hale gelmesi de irfan-hikmet fakirliğine yol açmıştır.

27-Yalana Şahitliğin Artması

"Kıyametten önce... yalana şahitlik artar ve doğru şahitlik gizlenir."(66)

28.Ani Ölümlerin Çoğalması

“Ani ölümlerin çoğalması... kıyametin yaklaştığı­na alamettir."(67)

29.İnsanların Birbirini Tanımaması

"Kıyametten önce... insanlar arasında soğukluk baş gösterir; nerdeyse birbirlerini tanımaz olurlar."(68)

30.Fırat Nehrinin ‘Altın Dağ’ Çıkarması

“Fırat nehri, altın bir dağ çıkarmadıkça kıyamet kopmaz. Bunun üzerine insanlar birbirleriyle sava­şır; her yüz kişiden doksan dokuzu ölür. Onlardan her biri Belki kurtulan ben olunan der.”(69)

Fırat nehrinden çıkacak olan bu hazine ve nasıl ortaya çıkacağı hakkında farklı yorum­lar yapılmıştır. Bu yorumlardan birine göre, altın dağın ortaya çıkması ‘nehir suyunun kesileceği ve o sudan bir takım faydalar elde edileceği’ anlamına gelmektedir. Bu yoruma göre bu alamet gerçekleşmiştir. Zira Fırat nehrinin suyu, nehir üzerine Keban barajı­nın inşasıyla durdurulup kesilmiştir.

Diğer bir yorum ise, Fırat nehrinden çıkacak olan altın dağın petrol olduğu yönündedir. Nitekim Fuat nehri petrol yataklarının bu­lunduğu bölgeler üzerinden geçmektedir. Bu yoruma göre, hadiste geçen ‘altın dağ’ ifadesi mecazî bir anlam taşımakta olup, bu ifadey­le bölgedeki petrol yataklarının keşfedilmesi anlatılmak istenmiştir.

Altın dağ hakkında ortaya atılan görüşlerin sağlamasını yapabilmek için hadisleri bir bütün olarak değerlendirerek, sıkı bir incele­meden geçirmek gerekmektedir. Bu münase­betle hadisler üzerine getirilen yorumlan şu şekilde inceleyebiliriz:

a. Hadiste geçen ‘Altın dağ’ sözünden anlaşı­lan ilk mana herkesin bildiği altın madenidir.
Kelimelerin gerçek manalarından çıkartılıp ikind/başka bir manada kullanılabilmesi için belli bir sebep gerekmektedir. Aksi halde ke­limeler ilk anlamlarıyla anlaşılmak zorunda­dırlar. 'Altın dağ* sözünün gerçek anlamında olmayıp, petrol manasına geldiğini söylemek içinse herhangi bir sebep bulunmamaktadır.

b-Allah Resûlü (s.a.v)’in başka nehir ve de­nizlerden bahsetmeyip, özellikle Fırat neh­rini konu etmesi, bu nehre ayrı bir anlam yüklemektedir. Bu da Fırat nehrinde, diğer­lerinde olmayan bir özelliğin bulunduğudur. Bu özelliğin petrol olamayacağı açıktır; çün­kü petrol, Fırat nehri bölgesindeki yataklar­dan çıkarıldığı gibi başka yerlerde de çıkarıl­maktadır.

c-Peygamber Efendimizin ifadelerinden, Fırat nehrinin kesilmesi veya suyunun azal­ması gibi bir durumun anlaşılması da söz konusu değildir. Zira Fırat nehrinin, yata­ğından altın dağ ‘çıkarması’ olayı, ‘çıkarmak, açmak’ anlamına gelen ‘H-s-r’ kelimesiyle ifade edilmiştir. Hadisin anlaşılmasında ki­lit noktayı oluşturan bu kelime, altın dağın ortaya çıkma anında ‘suyun açılarak altın madeninin görünmesi’ anlamına gelmekte olup, ‘suyun kesilerek azalması’ şeklinde bir anlam içermemektedir. Dolayısıyla suyun kesilerek Fırat nehrinin susuz kalması şek­linde bir mana çıkarmak etimolojik açıdan doğru değildir.

d. Peygamber Efendimiz konuyla ilgili başka bir hadisinde, “Fırat’ın altın bir dağ çıkarma zamanı yaklaşıyor. Kim orada bulunursa ondan bir şey almasın"70) buyurarak, o hâzineye ta­mah edip, el uzatmaktan menetmiştir. Allah Resûlü’nün bu ikazı, hâzinenin, Fırat nehri­nin kesilerek elde edilen faydalar veya petrol olabileceği yönünde yukarıda yapılan yorum­lan geçersiz kılmaktadır. Zira Efendimiz o madenden herhangi bir şekilde menfaat elde etmeyi yasaklamış bulunmaktadır. Fırat neh­rinin, üzerine kurulan barajlar sebebiyle su­yunun kesilerek hâzinenin ortaya çıkacağına ihtimal verilmesi durumunda bu barajlardan yararlanmanın yanlış olduğunu söylemek gereklidir. Aynı durum ‘altın dağ’ın petrol ol­duğuna ihtimal veren görüş için de geçerlidir. Aynı zamanda Peygamber Efendimiz, "Bunun üzerine insanlar birbirleriyle savaşır” buyurarak altın dağ’ın fitne ve kargaşa getireceğini ha­ber vermiştir.

Hadisler hakkında yapılan bu değerlendir­meler, Fırat nehrinin gerçek anlamda bir ‘altın dağ’ çıkaracağını, bu dağın, barajlardan elde edilen bir takım faydalardan veya bölgede bu­lunan petrol yataklarından ibaret olamaya­cağını ortaya koymaktadır. Bununla birlikte, Peygamber Efendimiz’in hadislerinde, bu ala­metin ne zaman meydana geleceği konusuna dair herhangi bir işaret bulunmamaktadır.

31.Rumlarla Yapılcak Büyük Savaş

“Kıyametten önce şu altı şeyi say: ...Sizle Benî Esfer (Rumlar) arasında barış imzalanır; Rumlar anlaşmayı bozarlar ve her sancak altın­da on iki bin askerin bulunduğu seksen sancakla size saldırırlar.”(71)

"Sîzler Arap yarımadasını fethetmek için savaş yaparsınız, Allah orayı verir. Sonra İran’la savaş yaparsınız, Allah orayı da verir. Sonra Rumlarla savaş yaparsınız, Allah orayı da verir. Sonra Deccal ile savaşırsınız, Allah zafer ihsan eder.”(72)
“Beyt-i Makdis’in iman Medine’nin harabına, Medine’nin harabı (Rumlarla yapılacak) bü­yük savaşa, büyük savaş Konstantiniyye’nin (İstanbul) fethine, Konstantiniyye’nin fethi de Deccal’ın çıkışına alamettir.”(73)
Ahir zaman alametlerinden biri de Müslümanların Rumlarla savaş yapmasıdır. Peygamber Efendimiz hadislerinde, bu sava­şın çok çetin olacağım “...Bir babanın yüz çocu­ğu savaşa gider de geriye biri döner...” sözleriyle ifade etmiş ve o askerlerin yeryüzünün en hayırlı askerler olduğunu bildirmiştir. (74)

Ayrıca hadislerde, bu savaşın Deccal çık­madan önce Suriye taraflarında meyda­na geleceği, Müslümanların galip gelerek Konstantiniyye ’nin fethine hazırlanacakları şu şekilde tasvir edilmiştir:

*'Ramlar Amâk ya da Dâbik(75) bölgesine inin­ceye kadar kıyamet kopmaz. O gün Rumların karşısına Medine’den, yeryüzünün en hayırlı­larından bir ordu çıkar. Müslüman ordusu saf tuttuğunda Rumlar, ’Bizimle, bizden esir alı­nanların arasından çekilin, onlarla çarpışalım’ derler. Müslümanlar da, ’Hayır, vallahi sizinle
kardeşlerimizin arasından çekilmeyiz’ derler ve Rumlarla savaşırlar. Savaşta Müslümanların üçte biri hezimete uğrayıp kaçar ki, Allah on­ların tövbelerini asla kabul etmez. Üçte biri de öldürülür. Onlar da Allah katında şehitlerin en üstünleridir. Diğer üçte biri de savaşı kazanır, asla ihtilafa düşmezler... ”(76)

32-Konstantiniyye’nin Fethi

Peygamber Efendimiz tarafından bizlere bildirdiğine göre kıyametin kopacağına işa­ret eden alametlerden biri de ahir zamanda Konstantiniyye/îstanbul’un fethedilmesidir. Bu fetih, Müslümanlarla Rumlar arasında ya­pılacak olan büyük savaşı Müslümanların ka­zanmasından sonra gerçekleşecektir. Kons­tantiniyye savaş yapılmadan fethedilecektir.
“Sîzler, bir yakası karada, bir yakası denizde olan bir şehir işittiniz mi? tshak oğullarından yetmiş bin kişi o şehirle savaşmadıkça kıya­met kopmaz. Bunlar o beldeye gelip konaklar, silah ve ok ile çarpışmazlar. ’Lâ ilahe illallâhü vallâhü ekber’ derler, bunun üzerine şehrin bir yakası düşer. Sonra ikinci defa ’Lâ ilûhe illallâhü vallâhü ekber’ derler, şehrin diğer yakası düşer. Sonra üçüncü defa ‘Lâ ilâhe İllallâhü vallâhü ekber’ derler, şehir fethedilir ve oraya girerler. Ganimetleri taksim etmekte oldukları sırada bir kişi, ‘Deccal çıktı’ diye bağırır ve her şeyi terk ederek geri dönerler."(77)

Bir başka hadiste Müslümanların, Rumlarla yapacağı savaştan zaferle ayrılacakları anla­tıldıktan sonra Konstantiniyye’yi fethetme­leri şöyle tasvir edilmiştir:

“Bunlar (Rumlarla savaşıp, galip gelen Müslümanlar) Konstantiniyye’yi fethederler. Fetihten sonra, kılıçlarını zeytin ağaçlarına asmış, aralarında ganimetleri paylaşırlarken şeytan onlara, ’Deccal ailelerinizi ele geçirdi’ diye bağırır. Hâlbuki şeytanın bu sözü yalandır. Müslümanlar yola çıkarlar. Şam’a geldiklerin­de savaş için hazırlık yapıp saflarını ayarlarlar.
Namaza durulacağı esnada Meryem oğlu İsa (a.s) iner ve onlara imam olur.(78)
(Rumlarla Müslümanlar arasında yapı­lacak olan) büyük savaşın meydana gelmesi Konstantiniyye’nin fethine alamettir...”(79)

İstanbul, Sahabe zamanında fethedilmeye çalışılmış ancak fetih nasip olmamıştır. Hz. Muâviye (r.a), içlerinde Ebu Eyyûb el-Ensârî (r.a)’in de bulunduğu bir orduyu gönder­miş ancak sonuç alamamıştır. Daha sonra Mesleme b. Abdulmelik İstanbul’u kuşatmış, fakat fethedememiştir.(80)
1453 yılında İstanbul’u fethederek, Hz. Peygamber’in övgüsüne mazhar olan Fatih Sultan Mehmed ve ordusu, bu fetih esansında silah kul­lanmışlardır. Dolayısıyla hadislerde kıyamet ala­meti olarak ifade edilen fetih, bu fetih değildir.

33-Yahudilerle Savaş

"Müslümanlar Yahudilerle savaşmadıkça kıya­met kopmaz; Müslümanlar Yahudileri öldürür. Öyle ki Yahudi, bir taş veya ağacın arkasına sak­lanır. O taş veya ağaç, Tüy Müslüman, ey Allah’ın kulu, şu arkamdaki bir Yahudi’dir, gel, öldür onu’ der. Bu sözü sadece Ğarkad(81) ağacı söylemez. Çünkü o Yahudi ağacıdır."(82)
Hadislerden anlaşıldığına göre, bu savaş Deccal’ın ortaya çıkışından sonra vuku bula­cak, Yahudiler Deccal’in askerleri olacak, bu savaşta Hz. İsa, Deccal’ı öldürecektir.(83)

Deccal, Konstantiniyye’nin fethinden sonra ortaya çıkacağı için olaylar; Müslümanların Rumlarla savaş yapması ve onları yenmesi, Konstantiniyye’nin fethi, Deccal’ın zuhuru, Yahudilerle savaş yapılması ve İsa (a.s)’ın Deccal’ı öldürmesi... sırasıyla gerçekleşecek­tir. En doğrusunu Allah bilir.

1.KIYAMETİN BÜYÜK ALAMETLERİ

Kıyametin büyük alametleri, kıyametin vuku­una az bir zaman kala ortaya çıkacak olan bir kısım olağanüstü ve büyük çaplı olaylardır. Büyük alametlerin sıralamasında Sahabeden bu yana ihtilaf bulunmaktadır. Biz bu sırala­mada, Ibn-i Hacer’in değerlendirmesini esas alarak büyük alametleri onun tercih ettiği sı­raya göre inceleyeceğiz.

1.        Mehdi (a.s)’ın Çıkışı

Peygamberimizin bildirdiği kıyamet ala­metlerinden biri de Mehdi (a.ş)’ın çıkışıdır. Mehdi (a.s)’ın geleceğini bildiren birçok ri­vayet vardır. Bazı âlimler bu rivayetlerin te­vatür derecesinde olduğunu söylemişlerdir. Hadis âlimleri ve imamların birçoğu bu hu­susu önemle ifade etmişlerdir. Mehdi (a.s) hakkında varid olan bu rivayetlerde, onun Ehl-i Beyt’ten olması, açık alınlı olması, burnunun kemerli olması, Isa (a.s.)’ın onun arkasında namaz kılması gibi diğer bazı vasıf­ları da zikredilmiştir.(84)

"Size Mehdiyi müjdeliyorum! İnsanların kar­gaşa içinde olduğu, depremlerin yaşandığı bir zamanda gönderilir; yeryüzü zulüm ve ada­letsizlikle dolduğu gibi orayı hak ve adaletle doldurur. Yer ve gök ehli ondan razı olur. Malı doğru şekilde dağıtır." Bu esnada bir adam: "Malın doğru dağıtılması ne demek ey Allahın Resülü?" diye sordu. Efendimiz: “İnsanlar ara­sında eşit olarak dağıtılmasıdır. Allah, Ûmmet-i Mühammed’in kalplerini zenginlik ile doldurur. Adaleti onları kuşatır..."buyurdu.(85)

2.       Deccal’in Çıkışı

Deccal; bozguncu, hileci, yalana demektir. Peygamberimizin bildirdiğine göre Deccal, kı­zıl renkli, kısa boylu, cüsseli, kıvırcık saçlı, ay­rık bacaklı, kısır, genç bir adamdır. Sağ gözü siliktir, içi boşalmış üzüm tanesi gibidir. İki gözü arasında “kâfir” yazılıdır. Bir rivayette ise,Peygamberimiz heceleyerek “kir" harflerinin yazılı olduğunu söylemiştir. Bu yazıyı okuma- yazma bilen-bilmeyen her mümin okuyacaktır.
İslam âlimleri, Efendimizin bu sözlerinin mecaz olmadığını, ahundaki yazının ger­çekten görüleceğini belirtmişlerdir. Aynı za­manda onu ümmî olanlar da okuyacaktır. Bu hususu Muhaddisler şöyle açıklamışlardır: “Göz’ün idrak etme yeteneğini yaratan Allahu Teâlâ’dır. Bu yeteneği istediği zaman, istedi­ği kulda yaratır. Bu durumda o kul okuma- yazma bilmese bile o yazıyı okur. Allah’ın bu isteğini hiçbir şey engelleyemez.”(86)
Deccal, doğu tarafından, Horasan’dan çıka­caktır. Sonra yeryüzünü dolaşıp tüm şehir­lere uğrayacaktır. Fakat Mekke ve Medine’ye giremeyecektir.(87) İsa (a.s), nüzul ettikten sonra Deccal’ı öldürecektir.(88)

3.       Isa (a.s)’ın Nüzulü
Kıyametin yaklaştığım gösteren büyük ala­metlerden biri de İsa (a.s)’ın yeryüzüne in­mesidir. Kur’ân-ı Kerimde, Hz. İsa’nın ahir za­manda yeryüzüne ineceğine delalet eden ayetler bulunmaktadır.(89) Ayrıca bu olay mütevatir dere­cesine varan birçok hadis ile sabittir.

“Nefsim elinde olan Allah'a yemin ederim ki Meryem'in oğlunun aranıza adil bir hakem ola­rak inmesi çok yakındır. Haç'ı kırar, Hınzır'ı öl­dürür. Cizyeyi kaldırır. Mal o kadar fazlalaşır ki artık kimse onu almaz."(90)

4.       Ye’cûc ve Me cûc

Kıyametin yaklaştığım gösteren büyük ala­metlerden biri de Ye’cûc ve Me’cûc’ün zuhuru­dur. Bu alamet Kur’ân-ı Kerimde açık bir şe­kilde ifade edilmiştir.(91) Efendimiz (s.a.v)’den gelen farklı rivayetlerde de Ye’cûc ve Me’cûc’e dair bazı bilgiler verilmiştir.
Resûlullah (s.a.v) bir gün korku ile Hz. Zeyneb’in yanma girerek: “Lâ ilahe illallâh! Vukûu yaklaşan bir şerden, büyük bir fitne­den dolayı vay Arab’ın hâline! Bugün Ye’cûc ve Me’cûc’ün şeddinde şunun gibi bir delik açıldı” buyurdu ve başparmağı ile ona yakın olan şehâdet parmağım halkaladı. Zeyneb bint-i Cahş: “Ya Resûlallah! İçimizde bu kadar iyi kimseler varken biz helak olur muyuz?” diye sorunca Resûlullah: “Evet, fısk ve fucûr çoğaldığı zaman (helak olursunuz)“ diye cevap verdi.(92)

5.        Üç Yere Batma Hadisesi

Huzeyfe bin Esîd (r.a) şöyle nakletmiştir: “Bir gün kıyamet hakkında konuşuyorduk.
O sırada Peygamberimiz yanımıza geldi. “Ne konuşuyorsunuz?” diye sordu. Kıyamet hakkında konuştuğumuzu söyledik. Bunun üzerine, “Öncesinde şu on alameti görmedikçe kıyamet asla kopmaz: ...Üç yere batma olayı; biri doğuda, biri batıda, diğeri de Arap yarıma­dasında...”(93) buyurdu.

Bu üç olay, diğer büyük alametler gibi henüz gerçekleşmemiştir. Şimdiye kadar meydana gelen ufak çaptaki benzer hadiselerden hare­ketle bazı âlimler bu alametin vaki olduğunu söylemişlerdir. Fakat hadislerden, büyük ala­metlerden sayılan bu üç hadisenin daha bü­yük çapta vaki olması gerektiği anlaşılmakta­dır. Nitekim hadislerde, yere batma olayları­nın, fuhşiyatm çoğalıp her tarafı saracağı bir zamanda yaşanacağının ifade edilmesi de bu anlamı gücendirmektedir.

6.       Duman

Ahir zamanda, semada, insanları kuşatacak bir duman görülmesi de kıyametin büyük ala- metlerindendir. Bu alamet hem Kur’ân-ı Kerim’de(94) hem de hadislerde açıkça belirtilmiştir.

“Şu altı şey gelmeden amellere sarılın: Deccal, Duman...”(95)

7.        Güneşin Batıdan Doğması

Güneşin batıdan doğması da kıyametin bü­yük alametlerindendir. Müfessirlerin çoğun­luğuna göre, “Rabbinin bazı alâmetleri geldiği gün, önceden inanmamış ya da imanında bir hayır kazanmamış olan kimseye artık imanı bir fayda sağlamaz” ayetinde anlatılmak istenen alamet bu alamettir. Bu olay hadislerde şöyle tasvir edilmiştir:
“Güneş batıdan doğmadıkça kıyamet kopmaz. Güneş doğduğunda ve insanlar onu gördüğünde hepsi birden iman ederler. İşte bu, önceden inan­mamış ya da imanında bir hayır kazanmamış olan kimseye artık imanının bir fayda sağlama­yacağı zamandır.”(96)

8.       Dâbbetu l-Arz

“O söz başlarına geldiği (kıyamet yaklaştığı) za­man, onlara yerden birdâbbe (mahlûk) çıkarırız
da, bu onlara insanların ayetlerimize kesin bir iman getirmemiş olduklarını söyler.”(97)

Üç şey vardır ki bunlar zuhur ettiğinde önceden inanmamış ya da imanında bir hayır kazanma­mış olan kimseye artık imanı bir fayda sağlamaz: Güneşin batıdan doğuşu, Deccal, Dâbhetü’l-Arz.”(98)

1.        İnsanları Süren Ateş
İnsanları doğudan batıya süren büyük bir ateşin çıkması da kıyametin büyük alamet- lerindendir. Bu ateşin Yemenden, başka bir rivayette ise Hadramevt’ten çıkacağı bilin­mektedir:(99)

“Kıyamet alametlerinin ilki insanları doğudan batıya sevk eden bir ateştir.”(100)

Sonuç

Mümin bir kimsenin koruması gereken en önemli değeri hiç şüphesiz ki onun imam ve imanının semeresi niteliğindeki amel-i sali- hidir. Bu dünya hayatında mümin kimsenin karşı karşıya kalabileceği her türlü bela, fitne ve musibet, onun imam için birer imtihan niteliği taşımaktadır. Cenab-ı Hakk’ın huzu­runda kıyama duracağı o zor günde O’nun rı­zasını kazanma gayretine matuf her türlü ça­bası müminin, ahiret hayatından önce dünya hayatında bir kurtuluşa ermesini getirecek­tir. Yukarıda kıyamet alameti olarak zikredi­len bütün o hususlar karşısında müminden istenen de imanına ve o imanın taalluk ettiği şeylere sahip çıkmasıdır. Meseleye böyle bak­tığımız zaman ilk dönemlerden günümüze kadar canlı bir şekilde taşına gelen kıyamet ve alametleri karşısındaki bilincin künhüne vakıf olabilir; bizden öncekilerin sahip oldu­ğu o bilinci daha bir diri tutmaya çalışarak karşı karşıya kalabileceğimiz büyük fitneler­den -Allah’ın izniyle- kurtulabiliriz.

RİHLE DERGİSİ-AHİRZAMAN SAYISI
MAHMUD YURDAKUL


Dipnotlar:
1.        Muhammed, 18.
2.       el-Müfredat, 417.
3.       Buhârî, Rikâk, 42; Müslim, Fiten, 136.
4.       Buhârî, Rikâk, 39; Müslim, Fiten, 135.
5.        İbn-i Receb el-Hanbelî, Fethul-BArî, 4/335, (Mektebetüt Gurabâ el-Eseriyye, Medine, 1417/1996).
6.       Buhârî, Cizye, 15.
7.        Buhârî, Cizye, 15.
8.       0 Buhârî, Cizye, 15.
9.       Bkz: İbn-i Kesir, el-Bidaye ve’n-Nihaye, 7/93, DaruTMe’ârif, Beyrut.
10.     “ Yusuf b. Abdullah b. Yusuf el-Vâbil, Eşrdtu's-Sdb, 86, (Dâru İbni’l-Cevzî, Cidde-Riyad, 1420/2000).
11.      Buhârî, Zekât,9.
12.     Müslim, Zekât, 59.
13.     İbn-i Hacer el-Askalânl, Fethu'l-Bârt, 13/110 (Dâru’s- Selâm-Dâru’l-Feyhâ, Dımeşk, 1418/1997).
14.     Ahmed b. Hanbel, 32/504; Ebu Dâvftd, Fiten, 2.
15.     Buhârî, Bed’u'l-Halk, 11; Müslim, Fiten, 45.
16.     Müslim, Fiten, 48.
17.     el-Ayni, Umdetü’l-Kârî, 24/297.
18.     “ el-Müstedrek, İÜ, 106.
19.     Buhârî, Fiten, 17.
20.    Buhârî, Menâkıb, 25; Müslim, Fiten, 84.
21.     Ebu Dâvûd, Fiten, 1; Tirmizî, Fiten, 41.
22.    İbn-i Hacer el-Askalânî, Fethu'l-Bârl, 6/754.
23.    Ahmed b. Hanbel, 33/348-349.
24.    Buhârî, Rikâk, 35.
25.    Buhârî, İlim, 21; Müslim, İlim, 8.
26.    Buhârî, Fiten, 5.
27.    ibn-i Mâce, Fiten, 66; el-Müstedrek, IV, 588.
28.    Buhârî, İlim, 21; Müslim, İlim, 5.
29.    Buhârî, Eşribe, 6.
30.    Müslim, Fiten, 110.
31.     21 Müsnedü Ebu Ya’lâ, 5/375.
32.    Taberânl, el-Mu'cemu'l-Evsat, 7/349.
33.    el-Müstedrek, 2/13.
34.    Buhârî, Büyü', 22.
35.    Tirmizî, Fiten, 38.
36.    Buhârî, Eşribe, 6.
37.    Buhârî, Nikâh, 111.
38.    Buhârî, Eşribe, 6.
39.    Ahmed b. Hanbel, 37/382-383.
40.    Ahmed b. Hanbel, 19/372.
41.     Nesâî, Mesâcid, 2.
42.    Buhârî, Salât, 62.
43.    Buhârî, imân, 37; Müslim, imân, 5.
44.    Müslim, imân, 1.
45.    İbn-i Hacer el-Askalânî, Fethu’l-BArî, 13/110.
46.    Müslim, Fiten, 18.
47.    İbn-i Mâce, Fiten, 10.
48.    İbn-i Hibbân, Târih, 9/72.
49.    Müslim, Fiten, 56.
50.    Ahmed b. Hanbel, 16/550.
51.     el-Müstedrek, 1/147.
52.    “ Ahmed b. Hanbel, 11/64; İbn-i Hibbân, Târih, 9/205.
53.    Buhârî. edeb,39.
54.    Ahmed b. Hanbel, 6/416.
55.     Nesâî, Büyü*, 3.
56.    Buhârî, İstiskâ, 27.
57.     Ahmed b. Hanbel, 28/163.
58.    Ahmed b. Hanbel, 11/551.
59.    Ahmed b. Hanbel, 13/291.
60.    Buhârî, Rikâk, 35.
61.     Ahmed b. Hanbel, 6/398.
62.    Ahmed b. Hanbel, 6/416.
63.    el-Müstedrek, 4/483.
64.    Müslim, Libâs, 125.
65.    Ahmed b. Hanbel, 6/416.
66.    Ahmed b. Hanbel, 6/416.
67.    Taberânl, el-Mu’cermil-Evtat, 9/147.
68.    Ahmed b. Hanbel, 38/335.
69.    Müslim, Fiten, 29.
70.    Buhârî, Fiten, 24; Müslim, Fiten, 30; 31.
71.     Buhârî, Cizye,15.
72.    Müslim, Fiten, 38.
73.    Ebu Dâvûd, Melâhim, 3; el-Müstedrek, 4/467.
74.    Müslim, Fiten, 37.
75.     Halep ile Hatay arasında bulunan, birbirine yalan flâ kasaba ismidir.
76.    Müslim, Fiten, 34.
77.     Müslim, Fiten, 78.
78.    Müslim, Fiten, 34.
79.    Ebu Dâvûd, Melâhim, 3; Müstedrek, 4/467.
80.    Nihûyetül-Bidiye ve'n-NVtâye fıl-Ptten vel-Meiâhim, II, 82,
81.     Ğarkad, Araplarda, yalnızca Avsej (Tekedikeni veya Şeytan İpliği) ağacının büyüğü için kullanılır Küçük Avsej ağaçlan için Ğarkad adı kullanılamaz. Avsej (Ğarkad) ağsa, Patlıcangiller familyasına mensup dikerdi bir ağaçtır. (Prof. Dr. İbrahim Canan, Kütüb-i Sitte Tercüme ve Şerhi)
82.    Buhârî, Cihâd, 94; Müslim, Fiten, 82.
83.    el-Müstedrek, 4/575.
84.    İbn-i Receb d-Hanbeli, Fethu'l-Bârl, 6/493; es-Suyûti, d-Hâvi li'l-Fetâvâ, 2/85; el-Mizzî, Tehzibul-Kemâl fi Esmir-BicM, 3/1194; el-Berzend, el-tşâ'a U Bşrâti's-Sâ'a, 87,112; etKınnevd, el-izâ'a Limâ Kine vemâ Yekûnu Beyne Yedayis-Sâa, 112.
85.    Ahmed b. Hanbel, 12/62.
86.    İbn-i Receb el-Hanbeli, FethulBâri, 13/100; İmam Nevevî, Şerhu'n-Nevevi Sahih i Müslim, 17/60.
87.    Tirmizî, Kitâbul-fiten, 4/509.
88.    Müslim, 4/2940.
89.    Zuhruf, 57-61; Nisâ, 157-159.
90.    Buhârî, Kitâbul-Mezâlim, 37; Müslim, Kitâbul-lmân, 244.
91.     Enbiyâ, 96,97; Kehf, 92-99.
92.    Buhâri, Kitâbu’l-Enbiyâ, 21.
93.    Müslim, Kitâbul-Fiten, 39.
94.    Duhân sûresi, 10,11.
95.    Müslim, Kitâbul-Fiten, 128.
96.    Buhâri, Kitâbu’t-Tefsîr, Bab-u Tefsir-i Sûretil-Enâm, 10; Müslim, Kitâbul-îmân, 248.
97.    Nemi sûresi, 82.
98.    Müslim, Kitâbul-îmân, 249.
99.    Müslim, Kitâbul-Fiten, 39; Ahmed b. Hanbel, 8/135.
100. Buhâri, Kitâbu’l-Enbiyâ, 4.
Devamını Oku »