Koca Evin Geçiminden-Karı Tertip-Düzeninden Sorumlu
Hz.Peygamber: ''Kadınlar konusunda Allah’ın emir ve yasaklarına saygılı davranın... Mali durumunuza göre ve örfe uygun olacak şekilde geçimleri onların sizin üzerinizdeki haklarıdır.”
Müslüman toplumlarda oluşan geleneksel aile modelinde erkeğin evin geçiminden sorumlu olduğu ve kadının da evin tertip-düzenine baktığı bir paylaşım modeli öngörülmüştür. Ev idaresiyle ilgili bu iş bölümünün örfe bağlı yerel ya da tarihsel bir uygulama olduğunu söylemek güçtür. Kadın-erkek rollerinin yaratılış gerçekliğine (fıtrat) bağlı olmadığını aksine bunların yeniden inşa edilebileceğini yani erkeğin rolünü kadının, kadının rolünü erkeğin üstlenebileceğini öngören toplumsal cinsiyet ideolojisinin aksine bu rollerin yaratılış gerçekliğinin sonucu olduğunu belirleyen ayet ve hadisler vardır.
Evin geçiminin kocaya ait olduğunu belirleyen ve yukarıda bahsedilen Nisâ’ suresinin 34. âyetinde yer alan hükmü: “Anneler, emzirmenin son sınırına kadar olmasını isteyen baba için çocuklarını iki tam yıl emzirirler. Onların normal ölçülerde yiyecek ve giyeceklerini sağlamak babaya ait bir yükümlülüktür.” şeklindeki Bakara suresinin 233. âyeti de teyit eder.
Bu iki ayet dışında Hz. Peygamber de açık bir şekilde veda haccında binlerce insana yaptığı konuşmada mali durumuna ve örft göre (ma‘rûf) kadınların geçiminin kocanın görevi olduğunu belirtmiştir: “Kadınlar konusunda Allah’ın emir ve yasaklarına saygılı davranın... Mali durumunuza göre ve örfe uygun olacak şekilde yiyecek ve giyecekleri onların sizin üzerinizdeki haklarıdır.”(Buhari,Nafakat,1,4...)
Evin geçiminin kocanın yükümlülüğünde bulunduğunu ifade eden daha açık bir örnek şudur: Ebû Süfyân’ın karısı Hind Hz. Peygambere gelerek: Yâ Rasûlallah! Ebû Süfyân cimri bir adamdır. Kendime ve aileme yetecek ölçüde onun malından almamda bir günah var mı? diye sorduğunda Hz. Peygamber: “Ailenin toplumdaki standardına uygun olan ölçüye (ma‘rûf) bağlı kalman kaydıyla almanda bir sakınca yok.” buyurdu. Hadisin farklı rivayetlerinde Hind, kocası Ebû Süfyan’dan habersiz kendisine ve çocuklarına yetecek miktarla sınırlı olmak kaydıyla onun malından aldığını da belirtmektedir.(Buhari,Nafakat,14;Büyü,95..)
Tarihî süreçte Müslüman toplumlarda uygulama bu yönde gelişmiştir. Günümüzde kadının günlük hayatta genişleyen ak- tivitesi sebebiyle ailelere göre farklılık arz etse de bu paylaşımda belli ölçüde değişim gözükmektedir. Kocanın çalışmasında ve ailenin geçimini üstlenmesinde bir farklılık göze çarpmasa bile kadın üzerinden üretilen projeler sonucu kadın gerek sosyal hayatta gerekse iş yaşamında genişleyen aktivitesi sebebiyle erkeğin rollerinden bir kısmını almış, bir kısmını kocaya devretmiş, bir kısmını da profesyonel meslek icra eden kurum ve kişilere bırakmıştır. Çocuk bakımı-terbiyesi, kreşlere ve anaokullarına bırakılırken ev işleri de hizmetçilere emanet edilmiştir. Hizmetçiler de yine kadınlardan seçilmektedir. Yani kadın dışarıda çalışırken tutulan bir başka kadın onun evinin işini ücretli olarak yapmaktadır.
Modern dünyanın, popüler kültürün etkili araçlarını çok iyi kullanarak gelenek karşıtlığı üzerinden kadının egemenlik alanını genişleten projelerini bir kısım ilahiyatçıların anakronik bir yaklaşımla basil benzerliklerden yola çıkıp arkadaki zihniyet dünyasın ıskalayarak kabul görmüş figürler üzerinden meşrulaştırma çabalarıda ayrı bir tartışma konusudur. Mesela 8 Mart Dünya Kadınlar Gününde Hz. Hatice’nin (r.a.) zengin bir iş kadını olarak öne çıkarılması, İslam da da kadının çalışabileceğine dair örneklerin zihniyet dünyasına bakılmaksızın anlatılması, Anneler Günü dolayısıyla İslam’ın temel metinlerinden hareketle anneye ne kadar önem verildiğinin gündemde tutulması, bugünlerde gündeme uygun hutbeler okunması tuhaf bir yaklaşımdır. Modern dünyanın unutturduğu anneyi bir gün hatırlatması üstelik bunu da tüketim kültürünün bir aracı olarak kullanması yadırganacak bir durumdur.
Burada tartışılması gereken husus kadının çalışıp çalışmaması değil zihniyet dünyasındaki değişimin görülmemesidir. Günümüz iş dünyasında kadının çalışmasının arka planında kocanın ekonomik gücüyle kadını ezdiği ve kadın üzerinde daha kolay hegemonya kurduğu, dolayısıyla kadının ekonomik olarak özgürlüğüne kavuşmasının, kendi ayakları üzerinde durabilmesinin kocaya karşı daha güçlü olabilmesini sağlayacağı yönündeki feminist ideolojinin tezleri vardır. Dolayısıyla araçların amaçsallaştırılması, gün geçtikçe kadının zihinsel olarak evden uzaklaşması, evine göre işini öncelemesi, dindar kesimin de farkında olmadan bu değirmene su taşıması bir zihniyet sorunudur.
Hz. Peygamber ve İslam tarihinin birçok yönden örneklik arz eden Hulefa-i Râşidîn dönemlerinde kadının çalıştığına dair örnekler elbette mevcuttur. İslam âlimleri temel kaynaklardaki delillerden yola çıkarak tesettüre riayet, ihtilat ve halvete dikkat etmek, ibadetleri eda etmeye engel bir hâlle karşılaşmamak ve işin bünyeye uygunluğu kaydıyla kadının çalışabileceğine itiraz etmiş değillerdir. Tarihî süreçte kadınların erkekten daha az çalıştığını söylemek de ne kadar mümkündür, bu da tartışılabilir bir durumdur. Ama burada önemli olan işin amaç hâline dönüşmemesi, işin, evin kadına olan ihtiyacına bağlı bir düzenleme şeklinde belirlenmesidir. Gelenek içinde “ezilmiş kadın” safsatasının etkisiyle muhafazakâr kesim de dâhil birçok baba kızını “işinin kölesi, kocasının efendisi” konumuna getirebileceğini hesaba katmadan “Kızım okumalısın, elinde işin olmalı, kocana karşı güçlü olmalısın, gerektiğinde rest çekebilmeksin.” sözleriyle okuluna yönlendirebilmektedir. Bu şekilde biçimlenen zihinle çalışan kadının iş yerinde haksızlığa uğradığı hâllerde bile sırf kocasından bağımsız olabilmek için buna katlandığını ama kocasından bir olumsuzluk gördüğünde işine sığındığını görmek sürpriz olmamalıdır. İş hayatında aktif bir şekilde bulunan, hatta işine taparcasına bağlı olan kadınların kocasının küçük bir talebine “Benim işim, maaşım var.” deyip ona rest çekebilen ama işvereninin ya da idarecisinin her türlü kapris ve eziyetine “İşin senin olsun, benim eşim var.” diyemeyip ona katlanan kadınların çalışması sağlıklı bir yol değildir. Kadının işine, evin geçimine katkı yerine, kocasından bağımsızlık için sarılması, kendi kendisine yetebilen bir birey olma hayali, aile hayatını olumsuz etkileyen bir durumdur.
Bu ifadelerden hareketle kadının çalışmasına karşı olduğumuz anlaşılmamalıdır. Burada itiraz, işin araç olmaktan çıkarılıp amaca dönüşmesi ve kadının zihinsel anlamda evden kaçışına zemin hazırlamasıdır. Bunun da en önemli olumsuzluğu, doğumdan ve annelik rolünden uzaklaşmaktır. Zihinsel anlamda evini işine önceleyen, işini evden, doğumdan, annelikten kaçış için kullanmayan, kocaya karşı güç gösterisine dönüştürmeyen, kısaca araçları amaçsallaştırmayan bir kadının, bünyesine uygun ve diğer genel şartları taşıyan her türlü işi yapmasında dinî bir sakınca yoktur.
Saffet Köse-Genetiğiyle Oynanmış Kavramlar ve Aile Medeniyetinin Sonu
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder