Ebu Talib el-Mekki'de Namazda Şekil ve Mana İlişkisi

Ebu Talib el-Mekki'de Namazda Şekil ve Mana İlişkisi
...İbadetin özü Allah’a saygı ve itaattir. Bu da Allah’ı gereği gibi takdir etmekle olur. Sırf cennet ümidiyle ibadet etmek veya cehennem korkusuyla isyandan ka­çınmak, Mekkî’ye göre Allah’ı hakkıyla takdir edememekten ileri gelmektedir..

Namazda Şekil ve Mana İlişkisi

Mekkî,namazın sözlü ve şeklî rükûnları olan tekbir, kıyam, rükû’, kıraat gibi fenomenlerin bedenen ve lisanen yerine getirilişi esnasında bunların içte ruhen ve zihnen de yaşanmasının gereğine dikkat çeker. Ona göre mü’minin kalbi, na­mazın rükûnlarıyla vasıflanmak, yani kişi yaşayarak namaz kılmalı, diliyle söyle­diğine ve bedeni ile yaptığı davranışa kalbi iştirak etmelidir. O “Allahu Ekber” dediğinde, Allah’ın her şeyden yüce olduğunun şuurunda olmalı, Allah’ın zikri olan namaz, kalbinde en büyük yeri kaplamalıdır. “Allahu Ekber” diyen kişi, bu­nu söylerken bir başkasının sözü olarak nakletmemekte, bir başkasından haber vermemekte, kendi samimî inancını manasına vermiş olarak ifade etmektedir. “Allahu Ekber” derken, söze uygun amel, Allah’ın kalbte her şeyden daha büyük olmasıdır. Bunu dil ile söylerken kişi kalbinde dünyada yüksek mevki ve statü sahibi olan kişilere, Allah’tan daha büyük yer veriyorsa, o kişi tekbir cümlesinin manasını yaşamamış olur. Onun sözü ile özü birbirine uymamıştır. (el-Mekkî, Kûtu l-Kulûb, c. II, sş. 196, 198.)

Kıyam, ilâhî huzurda saygı ile duruştur. Namaza niyetlenerek ayağa kalktı­ğında kalbi âlemlerin Rabbi için kıyam ettiğine şehadet eder. Allah’a ta’zim duy­gusu onun bütün varlığına hakim olur, her şeyi gözetimi altında tutan Allah ın korkusu onu içine alır.(ayn eser,cilt:2,s.198)

Kur an okumaya başladığı zaman, kelâmın sahibiyle olan beraberliği onun kaygısını azaltır. Çünkü o, kelâmın sahibiyle konuşmaktadır. Namazda Kuran  ayetlerini okurken tertîl ile (yavaşça) okumalı, İlâhî kelâmın manaları üzerinde düşünmeli ve manası yaşanmaya çalışılmalıdır. Bir rahmet âyeti ile karşılaşılaştığında onu arzulamalı, istemeli, azap âyetiyle karşılaşıldığında korkup Allah'a sığınmalı, teşbih ve tazim ifade eden bir âyet okunduğunda (kalkan) hamd, teshih ve tazîmde bulunmalıdır. (el-Mekkî, Kûtu'l-Kulûb, c 2, ss 195. 198)

Huşû ile namaz kılan kişi, ruküa eğildiği zaman kalbi derin bir saygı ile dolar, onun gönlünde Allah'tan daha yüce hiçbir şey bulunmaz. Rükûdan doğrul­du ğu zaman hamdın ancak Allah'a mahsus olduğunu müşahede eder, kalbi hu­zurla dolar. (Aynı eser, c. II, s. 199.)

Secde kulun ruhen Allah’a en çok yaklaştığı, kalbinin ulvî mertebelere ulaş­tığı andır. Bu durum Kur’ân’da “Secde et ve Allah’a yaklaş.'' âyetinde ifadesini bulmuştur.

Burada yeri gelmişken namazdaki kıyam, rükû ve secdeden ibaret olan şek­li erkânın, dindarın Rabbi karşısında duyduğu saygının bedenen ifade edildiği fenomenler olduğunu hatırlatalım. Buna göre ibadetler aynı zamanda kulun Rabb ine duyduğu ta’zim hislerinin bedenen ifade edilişidir.

ed-Dehlevînin de belirttiği gibi, ta zimin bedenen ifade edilişinde esas olan, boyun eğip teslim olunarak saygı gösterilenin huzurunda kıyam, rükû ve secde şeklinde birbirini takiben bir arada yerine getirilmesidir.' Buna göre kıyam, Al­lah’a saygı (tazim)nin gösterilişinin ilk aşaması, rükû ikinci aşaması, secde ise en ileri aşamasıdır.(Abdullah Yıldız,Namaz,syf;111)

Mekkî, sahibini her türlü büyük günahlardan ve ahlâk dışı davranışlardan alı­koyan namazın gereği gibi kılman ve Allah taralından kabul edilen namaz oldu­ğunu söyler.Kur’ân-ı Kerim de de namazın inananlar üzerinde gerçekleşmesi beklenen bu işlevine dikkat çekilerek “Sana vahyedılen Kur’ân-ı oku ve namazı kıl. Gerçekten namaz, kötü işlerden ve uygunsuz davranışlardan alıkor.’’ bu­yurmaktadır.

Namazın günlük hayatla müminler üzerinde görülmesi beklenen kötülüklere karşı frenleyici etkisi, namazla oluşacak ilâhı murakabe hissi ve güç kazanan inanç ve irade gücü sayesinde gerçekleşebilir. Sırf dinî sorumluluktan kurtulmak, dindar bir çevrede yaşadığı için sosyal uyumun bir sonucu olarak toplumda kabul gör­mek için biçimsel olarak, şuuruna varmadan âdeten kılınacak namazlardan böyle bir sonucun alınamayacağı açıktır. Günümüzde dindarların bir ahlâk problemi varsa ve ibadetlerine devam eden insanların bir çoğu ahlâkî zaaflarıyla sık sık eleştiriliyorsa, yani ibadetleri kişinin davranışlarına müsbet yönde etki etmiyorsa, bu­nun bir sebebi de ibadetleri ve özellikle namazı özümseyememektedir.

Namaz ilk bakışta tek bir ibadet gibi görünmekle birlikte o, bir ibadetler mec­muasıdır. Mekkî bu hususa da dikkat çekerek, namazın kıyâm, rükû, secde, tek­bir, hamd, kıraat, teşbih, duâ, istiğfar ve salâvât gibi öğelerinden her birinin müstakilen yapılması hâlinde de ayrı birer ibâdet ve zikir olduğunu söyler.(el Mekki,cilt:2,syf;200) Buna göre namaz en şumullü ibadettir. Namaz ona göre aynı zamanda diğer farz iba­detlere değer ve anlam kazandırır. Oruç, hac ve zekât ibadetleri, ancak namazla bir anlam kazanır. Yani kişinin namaz kılmaksızın haccetmesi, oruç tutması ve­ya zekât vermesi sağlıklı bir dinî yaşayış değildir.(El-Mekki,age,c.2,syf;306)



Hüseyin Certel,Tasavvuf Dergisi 2003,Sayı:10

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder