Çağdaş Müslüman !

Çağdaş Müslüman !İslâm dünyasının ücra köşelerinde modernizmin etkisinden uzak yaşayıp giden çağdaş Müslüman, hayatın gerilimlerinin normal insan varlığından farklı olmadığı homojen hır dünyanın imindedir hata, fakat, İslâm dünyasının, modernizmin şu veya bu derecede etkisine girmiş merkezî yörelerinde yaşamını sürdüren Müslüman ise, birbirleriyle çatışma içindeki iki ayrı dünya görüşü ve değerler sisteminin oluşturduğu kutuplaşmış bir gerilim alanında bulunmaktadır. Zihnine ve ruhuna yansıyan bu gerilimle çağdaş Müslüman, çoğu zaman kendi içinde ikiye bölünmüş, derinden derine yeniden bütünlenme ihtiyacı duyan hır ev görünümü arz etmektedir.

Ve eğer entelektüel bir eğilimdeyse, yaşayan bir gerçeklik olarak İslâm’ın entelektüel mirasını, Merkez den yayılan bir mesaj ve insan için kenardan Merkeze yolculusunda bu kılavuz olan bu zengin mirası hemen yanı başında görecektir. Bu, önünde bütün yaratıkların sadece bir hiç olduğu göz kamaştırıcı Allah gerçeğinin egemenliğine ve sonra da, O'nun emriyle var olup, büyük melekler aleminden maddî varlık düzeyine kadar çok sayıda düzeylerden oluşan hiyerarşik Evren’e dayalı bir dünya görüşü; ’ insanı, Allahın bir sûreti {halaka’llahü Ademe a lâ sû rati hi) ,  O’nun yeryüzündeki halifesi ve aynı zamanda, her emrine itaat eden tam hır kulu olarak görmeye dayalı bir 'Weltanschauung'dur (dünya görüşü).

Bu dünya görüşü aynı şekilde, doğa dünyasındaki her fenomenin İlâhî gerçeklikleri tan birer sembol olduğu; her şeyin O’nun İradesine ve O’nun Ellere de olan manevî doğasına (melekût) göre hareket ettiği fikrine dayanır Yine yalnızca Allah’ın kanununun (Şeriat), insanların bağlanma ve saygıları üzerinde nihai iddia sahibi bulunduğu ve yalnızca bu kanunun insanlara hakikî anlamda saadet getirebileceği anlayışı da bu dünya Görüşünün temellerini oluşturur.

Diğer yanda ise çağdaş Müslüman, hemen hepsi zihninde taşıdığı islamî ilkelerin tümüyle anti tezi olan, bu dünya görüşüne tamamen zıt modern Batı Medeniyeti’nin temel varsayımlarını; ya insanı Semavî olana isyan içinde bir yaratık ya da bütün olarak insanlığı, insanın gerçek doğasına yakışan hiçbir onurunun bulunmadığı bir karınca gürûhu olarak kabul etmeye dayalı bir yığın felsefe görmektedir.

Evren’i tek bir gerçeklik düzeyine -madde ve enerjiden oluşan zaman mekân bileşimine- indirgenmiş ve tüm yüce varlık düzeylerini, kocakarı masallarına, ya da -en iyimser düşünceyle- bilinçsizlikler toplamından alınmış imajlar derekesine düşürülmüş görmektedir. İnsanın gücüne, artık Allah'ın ha-lifesi olarak değil; kulluğu pahasına kendi ben’inin,ya da dünyevî bir güç veya topluluğun halifesi olarak değerlendirmeye dayalı yeryüzünde bir hükümdar gözüyle bakmaktadır. İnsanın İlâhî yapıdaki doğasının, ya kötürüm edilmiş ya da tümüyle yok sayılmış olduğunu görmektedir. Okuduğu Batılı filozoflar ve bilim adamlarının hepsinin sembolik doğa kavramına karşı çıktığını; bu kavramı ‘totemistik\ ‘animistik'veya çoğunlukla alçaltıcı çağrışımlarla yüklü aynı türden bir başka terimle ifade ederek nasıl küçük düşürdüklerini görmektedir.

Doğadaki fenomenleri Allah ın ayetleri olarak görmekten kaba gerçekler olarak görmeye atlamakla, aslında doğayı, modern insanın karşılığını son derece pahalı ödemeye başladığı çılgınca bir yağma ve soyguna hazırlayan bir eylem olan bu bakışın, nasıl önemli bir ilerleme eylemi olduğuna inandırılmaktadır. Nihayet, çağdaş Müslüman’a, kanunun, toplu halde yaşayan insanların yararlı bir anlaşmasından başka bir şey olmayıp, bu bakımdan göreceli ve sürekli değişken olduğuna inanması belletilmekte; böylelikle zımnen, insanın davranışları için değişmez bir ölçü görevi yapan ve insanın kendi ahlâkî standartlarını nesnel olarak tartabileceği bir terazi koyan İlâhî Kanun diye bir şeyin bulunmadığı söylenmektedir.

Bu ve bunun gibi daha pek çok zihnî ve felsefî soru, şu veya bu derecede modernizmin etkisi altında bulunan çağdaş Müslüman’ın zihnini sürekli olarak meşgul etmektedir. Ancak bütün bu sorular ne herkesi aynı ölçüde uğraştırmaktadır, ne de her modernleşmiş Müslüman aynı derecede moderndir. Bu nedenle, her çağdaş Müslüman’ın açmazı aynı değildir. Fakat, ne de olsa zıt doğalara sahip iki ayrı dünya görüşü arasındaki gerilim her yerde, hattâ farklı tür ve tonda da olsa, bir bireyden diğerine gözlemlenebilmektedir.

Dünya görüşleri arasındaki bu çatışma ve çağdaş Müslüman’ın içinde bulunduğu açmaz, aynı biçimde başka alanlarda da göze çarpmaktadır. -Geleneği bir kuşaktan diğerine aktarmanın en önemli aracı olarak sahip bulunduğu evrensel anlam uyarınca- eğitimde de yine bu iki rakip sistem, çağdaş Müslüman’ı aralarına sıkıştırmış bir halde yarış içindedirler.

Bir yanda, dedelerin ve babaların kucağından Kur’ân okullarına (mektepler), medreselere ve -keza san’at ve el işi hünerlerinin öğretildiği atölye ve loncalar- sûfî merkezlerine (hankâhlar veya zaviyeler) kadar klasik eğitim kanalları; öte yanda ise, çoğunlukla Avrupa dillerinden aktarılmış radyo ve televizyon programları ve resmî düzeyde, hemen hemen hepsi bizzat Batı eğitim sisteminin görülmemiş boyutlarda bir bunalımdan geçmekte olduğu bir zamanda çeşitli Batılı modellerin kötü birer taklidinden oluşan çeşitli Müslüman ülkelerin modern eğitim sistemleri faaliyet halindedir.  Her iki sistemde de anne babayla çocuk ve hattâ öğretmenle öğrenci ilişkileri arasındaki farklılık kadar, okutulan konuların içeriği arasındaki farklılık da en üst düzeydedir.

İslâm dünyasının daha çok modernleşmiş çevrelerinde küçücûk çocuklar bile bu gerilimi yaşamaktadırlar; bir yandan, hala«dede veya ninenin ağzından basit bir dilde en derin hikmetler içeren çeşitli geleneksel öyküler dinlerlerken, öte yandan, televizyon ekranlarında ölüm vb. dehşet öykülerini izlemektedirler. Bu gerilim ve zıtlık, yetişkinler arasında daha da belirgindir; iki rakip eğitim sisteminin yarattığı doğal savaş alanının içine düşen çağdaş Müslüman, hem eğitim görmek isteyen bir birey, hem de çocuğuna okul seçmek isteyen bir anne baba olarak şaşırmış bir haldedir. Geleneksel eğitim sisteminden modern sistemlere geçiş, çoğu kez ani ve parçalayıcı olmakta ve çağdaş Müslüman’ın karşı karşıya bulunduğu karışıklığın ana nedenlerinden birini oluşturmaktadır.

 

Seyyid Hüseyin Nasr,Modern İnsanın Çıkmazı

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder