Kudema nezdinde, bilgi'nin sıhhati yanında istikameti de önemlidir. Kişi'nin aklını karıştıran, dolaştıran, yolsuz ve yönsüz; amaçtan, maksattan mahrum haberdar oluşlar, bilgi değil, cehaleti, dolaşıklığı artıran malumatlardır. Söylenen, dile getirilen herhangi bir sözün sıhhati yanında, istikameti yani söylenen kişileri, muhatabları nereye taşıdığı da ihmal edilemeyecek bir öneme sahiptir. Açıktır ki, cahiller yani aklı dolaşıklar yol alamazlar; yola koyulamazlar, bir menzile varamazlar; âlimler, bilginler ise ol kişilerdir ki, bir iz'den bir iz'e ulaşır; bir maksada vasıl olurlar.
Bilgi'nin istikametle olan ilişkisi, düşünce/tefekkür, nazar/theoria gibi aklın pek çok eylemiyle de alakalıdır. Kudema, tefekkürü tertip yani düzen, nazarı ise aklın bilinenler-den bilinmeyenler-e hareketi, nazm'ı ise bir ipe sıra üzre dizilen inciler şeklinde tanımlamıştır. Bütün bu tanımlamalarda hep bir yol ve yön, bir tarik/menhec ve maksad/cihet, kısaca istikamet vardır. Yalnızca bilgi değil amel/eylem de böyledir: İnsan hatt-i müstakim'de bilgi devşirirken sırat-i müstakim'de de yürür yani eyler. Eslaf bu muhtevayı farklı bir deyişle de dile getirir: Nazar'da dikkat (dakiku'n-nazar) bilgiye, hal'de rikkat (rakiku'l-hal) amele istikamet verir.
Öyleyse en nihayetinde bilmek, hakkında olduğu konu için bir yol alış, bir menzile varıştır; öne doğru bir harekettir; kadim'in takaddümüdür. Bu nedenledir ki, Türkçemizde her eylem bilmeyi şart koşar: Yap-a-bil-mek için bilmek gerekir; öyle ki bil-e-bil-mek için bilmek olmaz ise olmaz bir koşuldur. Bilginin mündemiç olmadığı, derinliklerinde yer almadığı her eylem dolaşır; mündemiç olduğu, derinliklerinde yer aldığı her eylem ise içerisinde bir istikamet taşır; sahibini bir yere ulaştırır. Örnek olarak, vatan sevgisi, sevgi kelimesinin doğası gereği, ihsas'a ilişkin bir eylemdir; bu eylemi idrak'in alanına taşımak; ya da idrak'i ihsas'a indirgemek hem bilginin sıhhatini hem de istikametini bozar; dolaştırır. İşte tam da bundan dolayı, hem vatanı sevenler hem de yerenler, bu sevgi ve yergilerini ihsastan idrake taşıdıklarında, bilgiyi de sevgi ve yergi'ye bulaştırdıklarında her şeyi dolaştırırlar; hem sıhhati hem istikameti kaybederler. Çünkü ihsastan idrake taşındığında bilgisiz sevgi ihmale, bilgisiz yergi ihanete neden olur.
Benzer durum tarih için de geçerlidir; tarihi sevenler ile yerenler, yine bu sevgi ve yergilerini ihsastan idrake taşıdıklarında konuyla ilgili tasavvurlarının ve tasdiklerinin hem sıhhatini hem de istikametini kaybetmeye mahkumdurlar. Tasavvur ve tasdikteki sıhhat ile istikamet ne sevgi ne de yergiyle, kısaca ihsasla değil, ancak ve ancak idrakle, dolayısıyla bilgiyle kazanılır. Tarihi/vatanı sevenler ve yerenler ile tarihi/vatanı bilenler arasındaki en temel fark budur; ve ancak ve ancak bilenlerin bilgisi, sevgi ve yergi'ye temel teşkil ederse, bir istikamet hasıl olabilir; tersi durumda hem sevenler hem de yerenler dolaşıp dururlar; ya ihmale ya da ihanete neden olurlar.
İyi niyete gelince, sevgi ve yergideki iyi niyete cehalet eşlik ediyorsa, cehenneme giden yolların taşlarını döşemeye yarar; bilgi eşlik ediyorsa ihlasa, samimiyete inkilab eder. Bilgi'nin, idrak'in gerekli olduğu yerde sevgi ve yergisine, ihsasına göre eyleyen kişi, kudemanın deyişiyle ahmaktır; ve Şükrullah'ın güzel ifadesiyle, "bir milleti mahveden yöneticilerinin ve bilginlerinin ahmaklığıdır"……..Kişi neyi severse sevsin, neyi yererse yersin; neye inanırsa inansın, neyi inkar ederse etsin, kısaca ne ederse etsin bilerek etsin. Çünkü ed-e-bil-mek, bilmektir. Kudemanın dediği gibi, "Evrende en değerli insandır; insanda en değerli akıldır; aklın değeri bilmesindedir; bilmenin değeri ise adaletle eylemesindedir". Yine eslafın işaret ettiği üzere: "Kinâye te'vili, mecâz tefsiri talep eder; hakikate gelince o yalnızca ilim ister. O ilim ki, muhatabına bir istikamet verir". İstikametsiz bütün deyişler/söylemler yalnızca idare etmektir yani aklı dolaştırmak.
İhsan Fazlıoğlu,Kendini Aramak
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder