Her şeyden önce katmanlaşmayı, dolayısıyla düzen kurmayı becerebilen toplumlar, paylaşımı bilgiye, dolayısıyla ehliyete dayandırarak toplumun tüm bireylerine açmışlar; bu vasfı edinen her kişiye toplumun ürettiği artı-değerden pay alacak olanağı, en azından nazarî seviyede, vermişlerdir. Kadim kültürümüzde kaleme alınan Siyaset-nâmeler böyle bir katmanlaşmanın ve bilgi ile ehliyetin paylaşımdaki merkezî yerini gösterirler.
Güç, hangi araçlarla elde edilirse edilsin bir kez kazanıldığında hep elde tutulmak istenir. Bu durumun temsil değeri yüksek en güzel örneği, bir babanın sahip olduğu gücü çocuklarına aktarmak istemesinde görülür. Tarihte yalnızca saltanat babadan oğula geçmemiştir; dört yüzyıl süren tabip aileler, birkaç yüzyıl devam eden bilgin aileleri hep bu gerçekle alâkalıdır. Paylaşımın bilgi ile ehliyete dayanması, en sonunda katmanlararası geçişi sağlayan şeffaf bir sistem oluştururken (meritokrasi), paylaşımın hâkim güçlerce yapay ölçütlere göre ayarlanması kilitlenmeye neden olur. Kast Sistemi'nin kozmik-dinî gerekçelere dayandırılması; örnek olarak İslâm siyaset düşüncesinde belirli bir ailenin (Kureyş) kozmik-dinî seçilmişliği; ya da Türk devlet geleneğinde yalnızca, Kınık, Kayı gibi bazı seçilmiş ailelere siyasî iktidar hakkının tanınması bu tespitle ilgilidir. O kadar ki, mitolojiler bile, günümüzdeki ideolojiler gibi, kısmî olarak toplumlarda paylaşımın hâkim güçlerce yapılmasına olanak verecek şekilde örgütlenmişlerdir.
Paylaşımın yol açtığı çatışmayı belirli bir ahenkte tutmak için siyasî, dinî, ilmî ve ticarî aynı çıkara sahip bireylerin örgütlenmelerine ve paylaşım için yarışmalarına izin veren sistem, günümüzde demokrasi adıyla bilinmektedir. Paylaşımın bir yarış halini alması; karmaşık bir yapı içerisinde çok sesli bir uyum (harmoni) oluşturulmaya çalışılması ilk elde cazip gelse de, sistem nazarî seviyede kalmaktadır. Özellikle güçlü ülkelerde, demokrasi o ülkede hâkim güçlerin örtülü manipülasyonuna olanak verirken; zayıf ülkelerde de güçlü ülkelerin gizli-örtülü müdahalesine ortam sağlamakta; paylaşım, özellikle güçlü ülkelerle işbirliği yapan hâkim zümrelerin yapay kıstaslarına göre belirlenmektedir. Bu durum toplum içerisinde yatay biriken bir enerji yaratmakta, dikey harekete geçtiğinde ise toplumsal patlamaya (devrim) neden olmaktadır.
Yukarıda özetlenen yapılardan hangisi tercih edilirse edilsin, değişmeyen tek şeyin iktidar paylaşımının yarattığı çatışmanın, insanî bir nitelik olduğudur. Öyleyse yapılması gereken ilk şey insan olmaklığımızı dikkate alarak, niteliğimizi ortadan kaldırmak değil eğitmek (eğmek) ve öğretmektir. Nitekim tüm dinlerin ve hayata ağırlık veren felsefî sistemlerin amacı, işbu niteliğin hem birey hem de tür olarak insan lehine terbiye edilmesidir. Bu nitelik, insanın doğasına dayalı bir ahlakî ve hukukî sistem içerisinde iş görür, paylaşım da bilgi ve ehliyete göre yapılırsa ön-görülebilir ve sürdürülebilir bir hayat inşa etmek mümkün olur.
Hem bireyler hem de toplumlar sağlıklı bir iktidar paylaşımı için hayatı iki tarafı keskin bir kılıç formunda yaşamalıdır; bu keskinliğin korunması birey ve toplumların ayıklığını sağlarken; körelmesi iç çatışmaya düşülüp başkalarına uşak olunmasına neden olur. Ülkemizde, milletimize uşak olmayı öğretene aydın denir; bunun bir üst makamında da uluslararası şöhrete sahip, Türk bilgini olmayı becerememiş, bilim adamları/kadınları yer alırlar.
İhsan Fazlıoğlu-Akıllı Türk Makul Tarih
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder