''Ancak Sana İbadet Ederiz ve Yalnız Senden Yardım Dileriz'' Anlamı

''Ancak Sana İbadet Ederiz'' Anlamı


Zemahşerî demiştir ki,ibadet, itaat ve boyun eğmenin en üst noktasıdır ve sadece Allah'a hastır; Allah'tan başkasına ibadet edilmez ve insanların emir ve yasaklarına itaat anlamında ibadet sözü kullanılmaz.

İşte, ibadet teriminin bu anlamı ve Allah Teâlâ'nın, kemal sıfat­larla muttasıf, yegâne ve gerçek ma'bud olup sayısız iyilik ve ni­metlerin sahibi olması sebebiyle biz:

‘’Ancak sana ibadet ederiz ve sadece senden yardım dileriz"(Fatiha,5) diyoruz.

Bu sözün bilincinde olan ve hayatını buna göre düzenleme ba­şarısını gösteren her insan, aynı zamanda kemal-i hürriyyetini de ilan etmiş sayılır.

Ayette, sadece sana ibadet ederim ve yalnız senden yardım di­lerim, değil de çoğul olarak "Sadece sana ibadet ederiz ve sadece senden yardım dileriz’’denilmesi çeşitli şekillerde izah edilmiştir. Mesela:

1-Kimileri ister kabul etsin, ister etmesin... Allah, yaratılmışlar'ın hepsınin yegâne ma'budu ve yardım kaynağıdır. 0 nedenle “tüm yaratılmışlar olarak biz..." anlamına gelebilir.

2-Bizim gibi aklı selim ile düşünenler, istisnasız sadece sana ibadet ederiz, demek olabilir.

3-Bu inananlarda bulunması  gereken cemaat şuurunun ifadesidir,Yani Allah'ın huzurunda sadece ben değil, din kardeşlerimle beraber biz varız. Birimizin ifadesi hepimiz adınadır, birimize gelmesini istediğimîz yârdim hepimizedir, gibi.

Bu ayet bir de şöyle izah edilmiştir; "Cemi sıygasıyla zikredilen nehbud’deki zamir, üç taifeye işarettir. Birincisi: İnsanın vücudundaki bütün aza ve zerrata racidir ki, bu itibarla şükr-ü örfiyi eda etmiş olur. İkincisi: Bütün ehl-î tevhidin cemaatlerine aittir. Bu cihetle şeriate itaat etmiş olur. Üçüncüsü: Kâinatın ihtiva ettiği mevcudata işarettir. Bu itibarla şerait-i fıtriyye-i kübraya tabi olarak hayret ve muhabbetle kudret ve azametin arşı altında sacid ve abid olmuş olur.(Said Nursi,İşaretul İcaz,21)

Bu noktada bir hususa daha açıklık getirmek isteriz.Biz sadece Allah'tan değil,Allah'ın kullarından da yardım diliyoruz.Çünkü iyilikte ve takvada yardımlaşmamız,bize Allah'ın bir emridir.(Maide 2)

Öyleyse 'sadece senden yardım dileriz' sözü ne anlama gelmektedir denilebilir:

Biz biliyoruz ki insanlar, birbirlerine muhtaç olarak yaratılmış­lar ve tek başlarına üstesinden gelemeyecekleri ağır işlerinde birbirleriyle yardımlaşmak zorundadırlar. Hiçbir insan diğerinden bağımsız değildir. Yine biliyoruz ki kesin, sınırsız ve yeterli yardım sadece Allah’tan gelen yardımdır. İnsanların birbirlerine yardımı dahi Allah'ın izni, dilemesi ve muvaffakiyetiyle mümkündür. 0 dileyip izin vermedikçe hiçbir kimsenin yardımı kimseye ulaşmaz ya da fayda vermez... İşte bu yüzden biz, yardımın gerçek kaynağı­nın Allah olduğu bilinci ile insanlardan yardım dilediğimiz zaman gerçekte yardımı, sadece Allah'tan istemiş oluyoruz. Bu durum, okuduğumuz bu ayete karşı olmadığı gibi insanlardan yardım istememize mani de değildir.

Ayrıca, bizim hayatımız ve ölümümüz tamamen Allah'ın elin­dedir. Dilediği her şeyi yapma güç ve yetkisine sahip olan sadece O'dur. İnsanların, birbirine yardımı engellenebilir ama, Allah’ın lütfü ile yapmak istediğini geri çevirebilecek hiçbir güç yoktur.

M.Zeki Duman,5 Surenin Tefsiri
Devamını Oku »

Allah'ı İnsana Benzeten Hadisler,Kuran'a Aykırı Mı ?

Allah'ı İnsana Benzeten Hadisler,Kuran'a Aykırı Mı ?

Aşağıdaki hadîslerde Allâh, insanı niteleyen lafızlarla zikredilmiştir. Bu halleriyle hadîsler, “Onun benzeri hiçbir şey yoktur” şeklindeki âyete ters düşmektedir. Gerçekten bu hadîsler Allah’ı cisimleş- tirmekte, insana mı benzetmektedir? Konuyla alakalı pek çok örne­ği Tüm Yönleriyle Akaid Hadîsleri adlı çalışmamızda zikrettik ve yo­rumladık. Burada birkaç örnekle hadîslerin nasıl anlaşılacağını görece­ğiz ancak şu ilke üzerinde ehemmiyetle durmak gerekir: Allâh, yarattı­ğı hiçbir şeye benzemez. Naslarda Allâh’ı mahlûkâtına benzeten ifade­ler varsa bunlar yorumlanmalıdır. Her ne kadar Allâh’ı noksan vasıf­lardan tenzîh etmek şartıyla bu nasları zahiri üzre kabul etmek müm­kün ise de yorumlamak daha güzeldir. Tabii bu durum, sıfat içeren her nas için geçerli olmayabilir. Dolayısıyla hem Allâh’ı noksan sıfatlardan tenzîh etmek hem de zahir ifadeleri Allâh’a yakışır bir şekilde te’vîl et­mek en isabetli yoldur.

a-Ebû Hureyre’den nakledildiğine göre Hz. Peygamber şöyle bu­yurmuştur: Rabbimiz her gece, gecenin son üçte birinde dünya semâsına iner ve şöyle buyurur: ‘Bana duâ edene icabet ederim, benden İs teyene veririm, benden bağışlanmayı dileyeni bağışlarım’ bu, fecir doğana kadar böyle devam eder.’’(Buhari,Tevhid,35)

Nüzûl hadîsi olarak bilinen bu mesele, ulemâ arasında meşhurdur.

Etrafında hayli tartışmalar olmuştur. Kısaca Nevevî, bunun sıfat hadîs­lerinden olduğunu belirtir. Ona göre bu konuda iki görüş vardır. Bi­rincisi selefin cumhûruna ve bazı mütekellimîne aittir. Bunlar bu tür hadîslerde ifade edilenlerin hak olduğunu, zahirlerinin murad edilme­diğini, Allâh’ı mahlûkâta benzeyen sıfatlardan tenzîh etmekle beraber bunların te’vîl edilemeyeceğini kabul eder. İkinci görüş mütekelliminin ekseri ile bazı selef âlimlerine aittir. Bunlar, Allâh için uygun olacak şe­kilde bu sıfatların te’vîl edilebileceğini benimser. Buna göre, nüzûl ha­dîsi iki şekilde te’vîl edilir:

1-Allâh’ın inmesi; rahmetinin, emrinin, meleklerinin inmesidir. Meleklerle ilgili olarak mesela sultanın emriyle bir işi vezirleri yaptığında “sultan yaptı” denilir.

2-Burada istiare vardır. Mana şöyle olur: Allâh duâ edenlere duâ- larını karşılamak, onlara icabet etmek üzere yönelir ve lutfuyle muamele eder.

b-“Dehre sövmeyiniz, zira Allâh dehrdir.”(Müslim,Edeb,5) Sahîh-i Buhârî’de ge­çen bir hadîs de aym noktaya işaret eder: “Vay şu dehrin mahrumi­yet ve hüsranına’ demeyiniz. Çünkü Allâh dehirdir.”(Buhari,el-faz minel Edeb,101) Aynı konuda Buhârı’nin rivâyet ettiği bir başka hadîs de şu mealdedir: “Allâh Teâlâ buyuruyor ki: “Ademoğlu dehre söverek bana eziyet verir. Halbuki ben Şehrim. Her şey Benim elimdedir. Geceyi, gündüzü ben idare ederim.”(Buhari,Tefsir 45) Yine bir kutsî hadîste: “Allâh buyuruyor ki: “Ademoğlu dehre söver.Halbuki ben dehrim. Geceyi gündüzü ben idare ederim.”(Buhari,Edeb,101)

Konuyla ilgili bütün hadîslerde “dehr” kavramı geçiyor. “Dehr” zaman manasına geldiği gibi, gece ile gündüzün art arda gelmesine de denir. Nevevî’nin belirttiğine göre, ulemâ bu hadîslerin mecaz ifade ettiği kanaatindedir. Şöyle ki; Araplar ölüm, malın telef olması vb. başa igelen musibetlerden dolay “vay şu dehrin hüsranına!” derlerdi. Bunun  üzerine Hz. Peygamber, “Dehre sövmeyiniz...” buyurmuştur. Yani başa gelen olayların failine sövmeyiniz. Siz faile söverseniz Allâh’a sövmüş olursunuz. Çünkü fail odur.

İslâm öncesi Cahiliye döneminde Arapların dehre sövmesini ve bu  hadîsin de bu kötü alışkanlık üzerine söylendiğini açıklayan Bedrüddin Aynî şöyle der:

“Islâm öncesi Cahiliye dönemi Araplarının bir kısmı, gece ve gün­düzün dönmesinden ibaret olan dehre söverlerdi. Çünkü bu insanlar, Allâh’a inanmaz ve bütün olayları zamana verirlerdi. Yani olayların [meydana geldiği gece ve gündüze yüklerlerdi; her şeyin de zamanın emriyle olduğuna inanırlardı. Bunlara Dehrîler denirdi. İşte Hz. Pey­gamberim (s.a.v.) bu hadîsteki maksadı, sizden biriniz zamana sövmesin, çünkü zaman gerçek fail değildir, yapan Allâh’tır. Bu musibetle­ri başınıza getirdiğine inandığınız zamana sövdüğünüzde, Allâh’a söv­müş olursunuz. Çünkü musibetleri başınıza getiren zaman değil, Allâh’tır. Cenab-ı Hakkın ‘Ben zamanım’ demesi ise, ‘Ben zamanın sahi­biyim’ anlamındadır.”

c-“Allâh Âdem’i kendi sürerinde yarattı” (Buhari,İstizan,1) Alimlerin bir kısmına göre, “sûretihi”deki zamir Allâh’a racidir. Bir |kısım âlimlere göre ise, oradaki zamir, Âdem’e racidir. Zamirin Âdem’e [raci olması halinde hadîsin manası “Allâh Âdem’i, Adem in kendi (insan) sürerinde yarattı” şeklinde olur. Yani Âdem nasılsa öyle, onun sü­perinde yarattı.

Nevevî’nin bildirdiğine göre, âlimlerin bir kısmı, bu rivâyetleri müteşâbih kabul etmiş, manasını te’vîl etmeden Allâh’a havale etmeyi daha kıygun görmüştür. Hadîste yer alan ‘sûretihi” deki zamirin Allâh’a ait olduğunu kabul eden bazı âlimlere göre “sûretihi=kendi sûreti/onun sureti” tamlaması, bir teşrif ve tahsîs içindir. Yani, “Allâh’ın sahip olduğu iman sûreti” anlamına gelir. “Naketullah=Allâh’m devesi, “Beytullah =Allâh’in evi” tamlamaları da böyledir.

Zamiri Allâh’a raci kılarsak, “Allâh’ın sürerinde” ifadesini, iman­ların Allâh’ın bazı sıfatlarım yansıtacak şekilde var edildiğini anlamak da mümkündür. Nitekim -insan olarak- biz de görüyoruz, Allâh da gö­rüyor, biz de işitiyoruz, Allâh da işitiyor. Fakat bu iki görme ve işitme asla aynı değildir. Nitekim Kur’ân’da: “Allâh’ın benzeri hiçbir şey yok­tur, O, her şeyi hakkıyla işitir, hakkıyla görür” buyurulmuş ve insan­ların bazı vasıflarının Allâh’ın bazı sıfatlarına muvafık olmasının, ger­çek bir benzeşme olmadığına işaret edilmiştir.



Yavuz Köktaş,Kurana Aykırı Görülen Hadisler

Devamını Oku »