Kapitalizme Karşı İslami Hayat



Batı medeniyeti, modernizm, Aydınlanma önemli iddialarla kendi toplumunu dönüştürdü. Bir kere modernizmi ya da Aydınlanma değerlerini devrim olarak algılamamak gerekir; başta teolojik olmak üzere din – devlet ilişkileri esasına dayalı iktidar biçimi Batı toplumlarında çıkmaza girdi. Hristiyan değerleriyle İslam toplumlarını geçmenin, aşmanın imkan dahilinde olmadığı ortaya çıktı. Üstelik Gazali sonrasında İslam aleminin en parlak döneminin kurulması, Batının, kıta Avrupası’na sıkışması, çıkmak için Haçlı Seferleri’ne sarılması, Türklerin Haçlıları geldikleri yere göndermeleri, Batılıların en başta din anlayışlarını sorgulamalarına itti.

Klasik Hristiyanlıktaki Kilise etkisi en aza indirilirken varlık felsefesi, aleme bakış, doğa ve Tanrı-insan ilişkileri yeniden tanımlandı. Batı medeniyeti kıstırıldığı Avrupa coğrafyasından çıkabilmek için “küfrü gavurluğa” kadar götürdü.

Terakki için, bilimin tüm sınırlarını aştılar, doğayı yani Tanrısal olanı hükümranlıklarına almaya yöneldiler... ve elbette emperyalizm... Batı medeniyetini İslam toplumlarının üzerine sömürgecilikleri çıkarır. Ne kadar bilimde ilerleme, teknolojik gelişim olursa olsun Batı medeniyeti kapsayıcı bir sistem kuramazdı, başta Amerika’nın keşfedilmesi, altın, gümüş akışı Avrupa insanını medeniyet seviyesini belirleyecek duruma getirdi.

İslam’ın buna cevabı sadece savunma oldu. Çünkü Modernizm bir ideoloji İslam ise bir din idi; Hristiyan yoğun Ortaçağ’da, Yeniçağ’da, İslam öndeydi. Terakki kavramı, pozitivizm, rasyonalizm İslam düşüncesini sıkıştırdı...

Müslümanlar tedafüi mantıkla, sadece kendilerini sorgulamaya hatta suçlamaya başladılar. Batı medeniyetine güç yetiremeyince, pozitivizmin, rasyonalizmin, bilim-teknolojinin karşısında kendi geleneğini, Müslümanları, tarihi birikimi suçlamaya başladı.

Öncelikle tevekkül, bidat, hurafe üzerinden İslam itikadı, çalışmama, miskinlik üzerinden tarihi birikim, tarikat-tasavvuf, klasik kurumlar, hukuk üzerinden gaza-fetih anlayışı sorgulanmaya başlandı.

Suçlu Batı medeniyeti değildi hatta onlar “aynen bir Müslüman gibi yaşıyor”du. Çalışkanlığıyla, dürüstlüğüyle, gayretiyle Batı insanı üste çıkmıştı. Fakat burada emperyalizm, kapitalizm dikkate alınmadı; kâr temerküzü, sömürgecilik, faiz, sanayileşme, gayrı insani çalışma koşulları... bu ortamda sorgulanmadı. Bunların İslam’a ne kadar uyabileceği tartışılmadı, toplu katliamlara varan savaşların, ölüm makinelerinin İslam, varoluş karşısındaki meşruiyeti üzerinde durulmadı.

Kalkınma, yükselme, ilerleme, sanayileşme, teknoloji üretme bugün bile hala çok canlı... Ama mesela dönemi itibariyle Osmanlı devlet adamı zor durumdayken bile bize özgü devlet anlayışını değiştirmedi.

Biz Türkler, Osmanlı eliyle kapitalizmi 400 yıl gerileten bir İslami nizam kurduk, bu nizam bilindik manada pek çok İslamcının Fransız medeniyet anlayışından devşirerek söylediği gibi medeniyet değildi...

Osmanlı sisteminde feodalizme geçit verilmedi, devlet “kul hakkı” yemekten imtina etti, kimsenin para, toprak, güç toplamasına izin vermedi. Modernitenin gelişi, Sanayi İnkılabı sonrasında da yine bu tavrını devam ettirdi, yine toprağın, sanayinin, imalathanelerin, ticaretin bir kaç kişi veya ailenin eline geçmesine, köylünün topraksız kalmasına müsaade etmedi. Dolayısıyla bir yandan düşünürlerimiz uygulamanın tam tersi fikirleri serdederken devlet adamları klasik kapitalizm dışı nizamı en azından ellerinden geldiğince sürdürdü.

İslam alemi kendini kapitalist, modernist olamamakla savunurken esasında daha derinlerde klasik düzen akmaya devam etti. Meşrutiyet ve Cumhuriyet dönemlerindeki tüm müdahalelere rağmen milletin uhdesinde Malazgirt sonrası kurduğumuz nizam ve anlayış akmaya devam etti.

Birileri milli ekonomi adı altında kapitalistleştirilirken, milli eğitim, milli savunma adı altında 1000 yıllık omurgamız çökertilirken, İslam düşüncesine, Türk düşüncesine eşlik eden fikir adamları modernitenin tezlerini medeniyet başlığı altında savunurken millet bağında bizi biz yapan değerler sürdü.

Modernizm öncelikle gündelik hayatı değiştirdi, bugün Müslümanlar 20. yüzyılın başında da canlı olageldiği gibi hayat algılarını, felsefelerini, gündelik hayatlarını dönüştürmenin eşiğinde. Neoliberalizm dünya sisteminin paylaşımına Müslümanları da katarak bu değişimi gerçekleştirme imkanı verdi.

Bugün Müslümanlar modern dünyaya cevabı gündelik hayatlarını modernize ederek veriyor! Kapitalist ilişki biçimlerinin hepsini uygulayıp, modernitenin bilhassa kültürel boyutlarına eleştiriler getirerek Müslümanca tavır alabildiklerini zannediyor.

Halbuki aslolan medeniyet kavramı etrafındaki gündelik hayat, iktisadi zihniyettir. Biz Türkler İslam, ehli sünnet, gaza etrafında kurduğumuz omurgayı bugün korumanın çabası içindeyiz, Batı medeniyetine cevap vermekten ziyade, bu omurgayı muhafaza etmekle işe başlayabiliriz. Bu omurganın inşa ettiği kapitalizm dışı, küfür dışı nizamı, gündelik hayatı yaşayarak, dünya sisteminin, küresel medeniyetin tekliflerini reddederek kendiliğimizi güncelleyebiliriz.

İslam aynı zamanda yaşanarak gösterilebilen, var kılınan bir dindir, iddiaları zaten aktüel olana içkindir. Bizim modern dünyaya teklifimiz, Kur’an ve Sünnet’te belirlenen ve Müslüman olmayı gerektiren, küçük ve büyük günahları def edebilecek hayat tarzıdır. Bu hayat tarzı sonuna kadar siyasal, sonuna kadar ideolojik, iktisadi, felsefidir.

Ercan Yıldırım

http://ercanyldrm.blogspot.com.tr/2017/08/kapitalizme-kars-islami-hayat.html?m=1

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder