Arzu'nun İktidarı
Görsel teknolojinin yeni imkanları insan bedenini platonik müdahaleye açık hale getirmiştir; bu da insanı kendi "gerçekliğinden” koparmakta, yeni anlamlara bürünmesini sağlamaktadır. İnsanla ilgili bu dönüşüm “arzu'nun aracılığıyla gerçekleşiyor; fazlasıyla ikna edici güce sahip olan arzu, insanı kolayca dönüştürebilmektedir.
Günümüzde Platonik özellik kazanmış muhayyile için “beden” ve ona ait “arzu”yu “ahlak-bağımsız” bir nitelikte kav ramsallaştırıldığı için birbirlerinden bağımsızlaştırarak ele almak artık irrasyonel olarak görülmektedir; buna rağmen beden dışında yeniden oluşturulma imkânı bulan arzu ve onun yöneldiği ihtiyaç, sanki bedenin onayını almış bir ihtiyaç şeklinde, beden-bağımsız olarak algılanma özelliği kazanmıştır. Böylece arzu aracılığıyla modelleştirilmiş alışkanlıkların ve/veya onların görünür hale getirdiği yaşam biçimlerinin bedene “trasplantasyonu” kolaylaşmaktadır.
'Arzu bugün yeni kimliğimizin içsel keşfi ve iç benliğimizi kamusal alanda canlandırma biçimini temsil etmekte; her şeyi tüketme isteği olarak bütün toplumsal ilişkileri yeniden kurmaktadır. Kabul etmek istemese de günümüz insanı artık müdahil olmadığı halde kendi dışında oluşturulmuş “arzunun iktidarı” altına girmiştir; bu haliyle kapitalizm sürekli şekilde arzu hâsıl eden bir kaynağın sahibi durumundadır. Buna karşılık insanın, kendinden kaynaklanmadığı halde dışarıdan kendisine “bildirilen'' ihtiyaçları, iki zihinli hale gelmiş dolayısıyla platonik özellik kazanmış aklı ile, bunların ne kadar sahici ihtiyaçlar olduğunu sıhhatli bir şekilde değerlendirmemektedir,
Günümüzde İnsani arzu, ferdi veya sınıfsal hatta kişinin dinsel aidiyeti içindeki bedenin, tabii şekilde biyolojik dünyasında ihtiyaç sebebiyle kendiliğinden hâsıl olan bir şey değil; arzu artık bedene dışarıdan ulaştırılan beden-dışı” bir “fenomenedir. Platonik aklın lafzı formu sayacağımız görsel teknolojinin evreni içinde arzu bedenden bağımsız ve onun dışında yaratılmakta ve/veya “inşa” edilmektedir. Beden kendi dışındakini tahlil ederek “dışsal-denetleyici” kurucu bir otorite olarak arzuya kavuşmakta, kendini onda içselleştirerek hâsıl eden tara- fından öngörülebilir bir tecrübenin tiryakisi haline gelmektedir.
Üretimin klasik dünyasında her sınıfa, bir de diyelim ki her dini topluluğa ait tüketim kodları aynı zamanda o sınıfları ve o toplulukları kendi içlerinde birbirine uyum hususunda bilgi sahibi yapıyordu. Burada ihtiyacın önce bedene, sonra da sınıfa ve dindar topluluğa “aidiyeti” söz konusuydu. Oysa günümüzde bedensel tecrübe gerçeklik anlayışımıza kaynaklık yaptığından, phenomerıal dünyada beden, toplumun kendisini temsil etmekte, Platonik akıl da ona uyumu meşrulaştırmaktadır.
Bu yüzden günümüzün kamusal alanında inanan/inanmayan ya da müslüman yoktur, sadece “beden” vardır; tesettürlü veya tesettürsüz. Sınırları belirgin kodlardan bahsetme imkânı bu durumda ortadan kalkıyor; böylece adalet veya eşitlik kurucu “güçler” olmaktan çıkmakta ve anlamlarını yitirmektedirler. Kişiyi, sınıfı ya da topluluğun dinsel hudutlarını aşan arzunun akışkanlığı, bütün toplumsal değer, norm ve ilişkilerin içini boşaltmakta, dolayısıyla adalet veya eşitlik peşinde koşan bütün inanç sistemlerini dönüştürmektedir.
Arzunun gündelik hayat içinde yüklendiği yeni işlev, bir yandan dindarlar için önemli sayıldığından sıkça dile getirilen toplumsal ilişkilerin adalete dayalı içeriğini, sosyalistler için de eşitlikçi tabiatını kolayca anlamsızlaştırmaktadır. Diğer yandan da başta yasalar ve hâkim toplumsal kültür olmak üzere hayat evreni içindeki her şey güvenliğin, bunun neticesinde de konformist yaşamın teminatı şeklinde algılanmasına sebep olmakta, dolayısıyla bunlarla ilgili meydana gelebilecek herhangi bir değişiklik, insanlar tarafından bizzat kendilerine karşı yapılmış bir tehdit olarak görülebilmektedir. Böyle bir kültürün hakimiyeti altındaki toplumda algı, bedene ait tabii ihtiyaçlarla alakalı olmaktan çok, beden-dışı arzunun yarattığı ihtiyaçların algısı olarak ortaya çıkmakta, aynı zamanda algılayan da kendisiyle beraber bir “yokluk” duygusu oluşturmaktadır.
Bu yüzden bugün karşımızda bulduğumuz, noumen olarak beden, onun phenomeni olarak da arzudur; diğer bir ifadeyle beden gerçekliğin kaynağı, yani “noumen”dir; arzu da dışsallaştırıldığı için bedenin inşasını tecrübe edemediği phenomeni temsil etmektedir. Platonik akıl ve okuma, bedensel tecrübeyi gerçeğin kaynağına dönüştürmekte, gerçek arzu aracılığıyla anlaşıldığından dolayı onun phenomenal halini temsil etmektedir. Zaten bunun da, gerçeklik hakkında harhangi bir kanaat sahibi olamayan insanı phenomenal/ contingent bir kişilik haline getirmesi tabii olarak kolaylaşıyor.
Söz konusu etmeye çalıştığım akıl; toplumsal olanı bedende, İktisadî olanı da laboratuvarda düzenlemektedir. Toplumsal olanın düzenlendiği alan artık beden üzerinden gerçekleşiyor; düzenleme görsel teknolojinin imkânlarıyla beden-dışı inşa edilen arzunun dışarıdan gelen müdahalesiyle sağlanmaktadır. Günümüzdeki üretimin düzenlendiği alan ise artık laboratuvardır; üretim, yeni teknolojik imkânlarla tohuma yapılan gensel müdahalenin bir hâsılası şeklinde ortaya çıkmaktadır.
Abdurrahman Arslan - Sabra Davet Eden Hakikat,syf:225-228
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder