Mehmet Akif Ersoy Meselesi



Nedense Akif'le ilgili konular hep gündeme geliyor. Kimisi onu överken kimisi de oldukça yeriyor. Onu yerenlerin durduğu nokta da farklı .

1. Kemalist ve Laik çevreler onu dinci ve İslamcı olarak eleştiriyor.

2. İslamcı çevrelerin bir kısmı şiirlerinde kullandığı ırk ve millet sözünden dolayı milliyetçi ve hatta ırkçı bularak eleştiriyor.

3. Bir kısım İslamcı da onun şiirlerindeki bazı akideye muhalif gibi görünün noktalardan dolayı eleştiriyor. (Bedrin Aslanları ancak bu kadar şanlı idi) gibi.

4. Bir kısım Muhafazakar da onun Sultan ll. Abdulhamid Han muhalifliği noktasında eleştiriyor.

Tüm eleştirilerin tabi ki haklı noktaları olduğu gibi, haksız veya ifrada varan noktaları da bulunmaktadır. Her eleştiri tek tek cevap verilebilir. Ama bu bizim çok zamanımızı alacağı için bir hulasa yapacağız.

Öncelikle laik çevrelerin eleştirisine cevap vermeye bile gerek yoktur. Ama şiirinde kullandığı ırk ve millet kelimesi daha çok Milleti İslam olarak düşünmek gerekir. Çünkü Akif'in kendisi zaten bir Arnavut'tur ve bunu şiirlerinde açıklar.
Şiirlerinde akideye ters gibi gözüken noktalar şiir belağatı ve teşbihi noktasında tevil edilse de yine de hoş olmamıştır. Bu konuyu Allah'a havale etmek ve hüsnü zan beslemek gerekir.

Bedrin aslanları ancak şanlı idi ifadesi teşbihtir ve teşbih edilen şeyin büyüklüğünü gösterdiği için bir küçültme değil büyüklüğü kabul olarak izah edilebilir.
Akif'in Sultan ll. Abdulhamid muhalifliği ve bu konuda şiirlerinde kullandığı ifadeler en basit ifade ile şık olmamıştır. En azından eleştirilerini daha kibar cümlelerle kurabilirdi. Buna rağmen biz Akif'in şiirlerini dönemin şartları ve heyecanı içerisinde yazılmış duygular olarak düşünüyoruz. Doğru bulmasak bile dönemin aydınlarının Abdulhamid'i anlamadıkları sonucuna varıyoruz. Bu da doğaldır. Çünkü aydınlar içinde oldukları şartların esiriydiler ve olayı parçalı gördüler. Fakat ehli tarik Sultanı iyi anlamış ve onun çevresinde organize olmuşlardı bu da takdire şayandır.

Akif'in Sultan ile ilgili söylediği "Kızıl Kafir" ifadesi aslında Akif'in doğrudan Abdulhamid'i kast ederek söylediği bir söz olmayıp Asım'ın Nesli kitabında iki farklı dönemi karşılaştırdığı bir temsili hikayede geçmektedir. Muhafazakar birisinin yönetiminde insanlar sahabe asrı gibi yaşarken, ardından gelen zevk sefa döneminde önceki dönemi dalkavuklar kötülemekte ve yeni yönetime yaranmak için önceki yöneticiyi kızıl kafir diyerek eleştirmektedir. Akif burada ikinci dönemin dalkavuklarını aslında eleştirdiği gibi burada kastın Abdulhamid olduğu bilgisi tamamen niyet okuyuculuğu olarak görmek lazım...

Sonuçta Akif bizim babamızın oğlu değildir. Biz bir İslamcı şairimizi, istiklal marşı şairimizi kolay harcamamalı ve hüsnü zan göstermeliyiz diyoruz.

Onun Abduh ve Efgani'ye olan saygısı ve hürmetini dönemin iki popüler şahsa karşı olan hüsnü niyet olarak görmek lazım. Çünkü o, modernist şahısların tüm fikirlerini benimsemek yerine onların ıslah teklifini benimsemiş, diğer konulardaki görüşlerin çok da farkında olmadığını veya dikkate almadığını görüyoruz.

Akif'in sadece şiirleri olmayıp tefsir ve konuşmaları da vardır ve orada daha saygılı bir duruşu vardır sahabeye, sünnete ve hadislere karşı.

Akif'in şiirleri normal şiir olmayıp epik tarzdadır. Sadece Asımın Nesli şiiri 70 sayfadır ve oradan bir mısrayı alıp değerlendirmek yanlış sonuçlara götürür, çünkü bu şiirinde kişileri ve farklı düşünceleri karşılaştırmakta, yeri geldiğinde teşbih ve mecaz kullanmakta bir anlamda tüm şiir sanatını konuşturmaktadır. Kelimeler bağlamından koparılmayıp tamamen şiir sanatı noktasından bakmak lazımdır.
Akif'in şiirlerine baktığımızda ayetlerden ve hadislerden ilham aldığını gördüğümüz gibi doğrudan ayeti yazarak açıklamaktadır. Ama bazı şiirlerindeki itikadı zorlayan noktalar yine de hoş kaçmamıştır. Onu da aşırı duygusallığına versek de bu konu onu eleştireceğimiz bir nokta olarak kalacaktır.

 

İbrahim Halil Er
Devamını Oku »

Çocuk Elindeki Balta

Akifin “Safahatında yazdığı gibi:

Bazı sosyoloji bilginleri “terakki” denen şeyi, bir kök­lü ulu ağacın çiçeklenmesine benzetirler ki, çok doğ­rudur. Şairin ifadesiyle:

Bu muazzam ağacın gövdesi baştan aşağı,

Sayısız kökleri, tekmil dalı, tekmil budağı

Milletin sine-i mazisine merbut, oradan

Uzanıp gelmededir...

Yolunu sapıtmış aydın kılıklılar, o ağacın bazı yer­lerini meselâ dalını, yaprağını, çiçeğini beğenmezler de, ele balta alıp o koca gövdeyi yere sermeye kalkar­larsa, sadece terakki, gelişme imkânlarını değil, bütün varlığı da yoketmiş olurlar. Ortada hiçbir şey değil sa­dece “odun” kalır. Halbuki “eğer ağaç hastalanmışsa bir bilene göstermek lâzımdır. Bakan da en çok köke bakmalıdır”:

‘Aşılarken de vurun kendine kendinden aşı,

Eğer istersek ağacın donanıp üstü başı,

Benzesin taze çiçeklerle bezenmiş geline

Geçmesin dikkat edin: balta çocuklar eline.

İşte bizim bugünkü hüsranımız, Şair’in şu son çığ­lığında gizlidir. Kökü mazinin derinliklerine bağlı,gövdesi, din, dil, hukuk, felsefe, iktisat, sanat gibi mil­lî has unsurları ile gelişmiş, faydalı yapraklar, altın meyveler vermeğe hazır “ağacımızı”, orta yerde, sahip­siz, bakımsız, dımdızlak bırakmışız. Baltayı da çoluk çocuğun eline vermişiz ki devirsinler. Devirsinler de, bizi bu koskoca dünya üzerinde yurtsuz, yolaksız, kül­türsüz, medeniyetsiz bıraksınlar.

Bereket versin gövde çok sağlam ve çocuklar kökü sarsacak kadar kuvvetli değiller de, bu ağaç büsbütün devrilerek odun haline gelmekten kurtuluyor. Bere­ket, büyük ve muhterem halkımız, köylümüz, işçimiz, esnafımız, atadan anadan aldıkları irfan ile, o vurulan ve sızım sızım sızlayan balta yaralarının bir kısmını onarıyorlar da, mübârek yurt topraklan üstünden te­melli sökülüp atılmıyoruz.

 

Ahmet Kabaklı,Kültür Emperyalizmi
Devamını Oku »

Ahmet Mithat Efendi ve İslam'ın Müdafaası


Edebiyatımızın Dini Eserleri(1)

Ahmet Mithat Efendi ve İslam'ın MüdafaasıMerhum Cemil Meriç bir ziyaretimiz esnasında Ahmet Mithat Efendi'den takdirkar sözlerle bahsetmiş; az bilinen, ihmal edilen bir yönüne dikkat çekmişti.. Ahmet Mithat Efendi büyük romancıydı, güçlü bir gazeteciydi. Bu sahadaki hizmetleri basın tarihinde layık olduğu yeri çoktan almıştı. Çok yönlü bir kalem ustasıydı. Tecessüsünü tatmin için kalem oynatmadığı saha hemen hemen yoktu.

Cemil Meriç'e göre "Hace-i Evvel"in ihmal edilen, unutturulan yönlerinden biri de İslâm'ın müdafaası sadedinde yazdığı dini eserleriydi.

Doğu'nun vakarlı, ağırbaşlı ve kendinden emin sözcüsü olarak kabul edilen Ahmed MithatEfendi'nin bu sahada yazdığı eserleri, yaptığı çalışmaları üç kategoride toplamak mümkündür:

a) Yazarımız yekûnu bir hayli kabarık olan hacimli romanlarında şu veya bu vesileyle İslâmî hayatın güzelliklerinden mesajlar sunmuş, kahramanlarını örnek müslümanlardan, nümune Osmanlılardan seçmiştir. Ahmet Metin ve Şirzat, Felatun Beyle Rakım Efendi bunların başında gelmektedir.

b)Mehmet Akif'in Sebilü'r-Reşad'da yayınlanan bir makalesinden öğrendiğimize göre,Manastırlı İsmail Hakkı, "Risale-i Hamidiye"yi Ahmet Mithat Efendi'nin ısrarlı teşvikiyle tercüme eder. Böylece Hüseyin el-Cisri'nin İslâm dünyasında çok tutulan değerli eseri gün yüzüne çıkar. Adı geçen makalede Akif, Mithat Efendi'nin vefatını şu satırlarla dile getirir:

"Yaşın yetmiş beşi bulmuş, vücudun alabildiğine yıpranmış iken milletin salahı için yirmi beşlik delikanlılardan ziyade çalışıyordun. Nihayet gittin, Darü'ş-Şafaka'da öksüzlerin kucağında can verdin. Bezı ettiğin mesai Allah indinde ne derecelerde meşkul imiş ki, böyle evliyaullaha bile nadir nasib olur bir hatime ile huzur-u Rabbü'l-alemine gittin!"

İslâmi ilimler ansiklopedisi olan Taşköprülüzade'nin "Mevzuatü'l-Ulum" isimli eseri yine"Ahmet Mithat Efendi"nin olağanüstü çabalarıyla, İkdamcı Ahmet Cevdet'le yaptığı teşvik edici yazışmalardan sonra yayınlanır. Yazarımız bu konuda o kadar ileri gider ki eserin ortaya çıkması için söylenmedik söz bırakmaz, günlerce dil döker, tahrik eder, teşvikte bulunur. Önce gazetede tefrika edilsin, sonra kitap halinde çıksın, der. Bunun ancak abone şeklinde mümkün olacağını söyleyen İkdamcı Cevdet'e şu cevabı verir:

"Abone meselesine gelince, istediğiniz 200 aboneden yalnız 50'sini ben deruhte ederim. Bundan başka Mevzuatü'l-Ulum'dan müntesip olabildiğim fenlere ait parçaların tashihine dahi elimden geldiği kadar hizmet eylerim.1 Şurası bilinmelidir ki bu çok önemli kitabın bastırılması Abdülhamit Han hazretlerinin şerefli devirlerini süsleyecektir. Hadi Cevdet'im göreyim seni! Sen de böyle mühim bir işe delalet et de şerefli bir aferin almaya hak kazan!"

Ahmet Mithat Efendi'nin teşvikiyle, tahrikiyle yazılan, basılan İslâmi eserlerin, tarihi ve edebi kitapların isimlerini sıralamaya makalemizin hacmi müsait değildir. Biz burada sadece onun bu özelliğine kısaca temas etmek ve iki örnek vermek istedik. Aslında bu konu araştırılması gereken bir sahadır.

Şimdi gelelim yazarımızın doğrudan İslâm'ın savunmasıyla ilgili olarak yazdığı eserlere... Üçüncü kategoriyi teşkil eden ve esas üzerinde durmak istediğimiz, Ahmet Mithat Efendi'nin bu dini eserleridir. İslâmi Hristiyan misyonerlerine, garazkar Batılı yazarlara karşı savunmak, suçlamaları cevaplandırmak amacıyla yazdığı belli başlı eserler şunlardır:

Müdafaa, İstibşar, Beşa'ir, Nizaı İlmü Din.

MÜDAFAA: Üç ciltlik bu eser misyonerlere reddiye mahiyetinde yazılmıştır. Kitabın hemen başında şu cümle yer almaktadır: "Ehl-i İslami Nasraniyete davet edenlere karşı kaleme alınmıştır."

Yazarın anlattığına göre o yıllarda vapurlarda, gezinte yerlerinde açıkça bilhassa Osmanlı kadınlarına Hristiyanlık propagandası yapılmaktadır. Bu yüzden Müslüman halkın Hristiyanlık karşısındaki tavırlarının daha net olarak belirmesi için hem Hristiyanlığı hem de Müslümanları iyi tanıması gerekir. İşte Müdafaalar bu maksatla kaleme alınmıştır. Eser bir ciltte tamamlanmışken kitabın bazı reaksiyonlara sebep olması, devamını ve cevapları gerektirmiştir. Bu reaksiyonlar Rumca ve diğer dillerde, hatta Rum harfleri ile Türkçe neşredilen matbuatta görülmüştür. Bu"Hareket-i biedebaneler"e cevap vermeye lüzum görmemiştir. Ancak Bible Haus adıyla İstanbul'da bir şubesi bulunan Amerikan misyonerler cemiyetinin başkanı Dvight'ın cevabını ciddi ve adaba uygun olması sebebiyle sükutla geçiştirememiştir. Hatta Dvight'in yazdıklarını"Hürriyet-i efkara en ziyade riayet ve hürmet gayretinde bulunmaklığı" sebebiyle önce Tercüman-ı Hakikat'te, sonra da kendi cevabıyla birlikte Müdafaa'nın ikinci cildinde neşreder. Bu ikinci kitabın adı Müdafaa'ya Mukabele ve Mukabeleye Müdafaa adını taşımaktadır. Nihayet bir üçüncü cilt neşrederek bunda da Chateaubriadn'ın Hristıyanlık hakkındaki iddialarını redde çalışır.2

İSTİBŞAR: Amerika'da İslâmı yaymak amacıyla yapılan çalışmaları anlatan bir kitaptır. Tek ciltten ibarettir. Konusu itibariyle oldukça ilginçtir.

BEŞAİR veya BEŞAİR-İ SIDK-I MUHAMMEDİYE: Peygamberimizin nübüvvetini anlatan bir eserdir. Bu konuda İncil'de geçen bazı işaretler ele alınarak incelenmiştir. İstanbul'daki katolik bir ilahiyatçı tanıdığının İncil'de mevcut olduğu bilinen Resûl-ü Ekrem'in geleceğine dair işaretlerden bahsetmesini istemesi sonucu yazılmıştır.

NİZA-I İLMÜ DİN: Avrupa'nın bir takım menfi cereyanlarına kendini kaptıran gençlere İslâm'ın büyüklüğünü göstermek, İslâm'ı gerçek anlamıyla tanıtmak amacıyla yazılmıştır. W. J. Draperadında Amerikalı bir ilim adamının 1875'de yazdığı ve daha sonra Fransızcaya çevrilen eseri Ahmet Mithat Efendi'nin eline geçer. Aslında katoliklerin ilmi ve diğer hususlardaki taassuplarını ele alarak hücum eden bu eserde yer yer Müslümanlar hakkında da ithamlar vardır. Ahmet Mithat Efendi Katoliklere hücum edilmesini haklı bulur. Zira on yıl kadar önce kendisi de Müdafaa isimli üç cilt eserinde Hristiyanlığın ilme, medeniyete, ahlaka aykırı taraflarını hücum maksadıyla değil, Hristiyanlık propagandalarına karşı İslâm'ı müdafaa etmek için belirtmişti. Lakin İslâm'ın ilme karşı olması iddiasını kabul edemezdi.

Ahmet Mithat Efendi, Draper'in kitabının tercümesi ile kendi geniş mülahazalarını dipnotları halinde ihtiva eden iki bin sahifelik dört cilt halinde Niza-ı İlm ü Din'i yayınlar. "İslâm ve Ulûm" adı altında İslâm'a göre ilim konusunu işler. İthamlara, cevap verir. 3

Yazarımızın Şeyhülislâm Musa Kazım efendiyle birlikte bir tefsir hazırladığı, ancak basılamadığı da oğlu Kamil Bey tarafından belirtilmektedir.

Dipnotlar: 1. Yazarımızın burada kitapçılık sahasında eskilerin gösterdiği bir titizliğe işaret ediyor ve adı geçen kitaptan ancak kendi sahasıyla ilgili olan bölümleri tashih edebileceğini belirtiyor. Günümüzde ulu orta kitap tashih edenlere, daha doğrusu tahrif edenlere ithaf olunur. 2. Batı Medineyi Karşısında Ahmet Mithat Efendi, Doç. Dr. Orhan Okay. 1974-Ankara.
3. a.g.e.

 

Dursun Gürlek
1991 - Temmuz, Sayı: 065, Sayfa: 041
Devamını Oku »