Kur'an'ı Anlamak Çok Kolay Mı ?


Kur'an'ı Anlamak Çok Kolay Mı ?






Kur’an, defaatle kendisinin “mübîn” bir kitap olduğunu ifade eder. Bu, haddi zatında Kur’an’ın “apaçık” olduğunu ifade ettiği gibi “açıklayıcı” olduğunu da ifade eder. Peki bu ne anlama gelir?

Günümüzde özellikle kimi çevrelerce “Kur’an’ın mübîn / apaçık bir kitap olduğu” dolayısıyla okuma-yazma bilen ve aklı çalışan herkesin Kur’an’ı (mealinden de olsa) okuyarak rahatça anlayabileceğini ifade eden bir takım söylemler sıklıkla dile getirilmektedir. Öyle ya madem ki Kur’an mübîndir, öyleyse herkes (mealden de olsa) okuyunca anlamalıdır! Oysa hakikat hiç de öyle değildir. Kur’an’ın “mübîn olması” ancak Kur’an’ın bağlamını bilen için mümkündür. Kur’an’ın nüzûlüne şahitlik etmeyenler açısından Kur’an, anlaşılmak için gayret ve emek sarfedilmesi gereken bir kitaptır. Zaten böyle olmasaydı tarih boyunca binlerce tefsirin yazılmasını nasıl izah edebiliriz ki?

Peki, Kur’an’ı, nüzulüne şahit olmayan bizim gibi “dolaylı muhataplar” açısından mübîn kılacak bağlam neyi ifade etmektedir? Bağlamı beş boyutlu olarak düşünmek mümkündür:



  1. TARİHSEL BAĞLAM

 1.1. Cüz'î tarihsel bağlam:

Bunu "nuzül sebebi bağlamı" ve "nuzül sonrası tatbik bağlamı" şeklinde iki kategoride incelemek mümkündür.

Nüzül sebebi bağlamı, tek tek âyetlerin hangi olaylar üzerine indiğini ortaya koyan bağlamdır. Her bir âyet için cüz'î bir tarihsel bağlamın bulunmaması, nüzul sebebine ilişkin rivayetlerin kat'î değil zannî bir değer taşıması, literatürde aynı âyetle ilgili farklı nüzul sebeplerinin bulunduğu bilinen bir durumdur.

"Nuzul sonrası tatbik bağlamı" ise inen bir âyetin Hz. Peygamber (s.a.v.) ve ashab-ı kiram tarafından nasıl anlaşılıp uygulamaya geçirildiğini ortaya koyan bağlam olup bütün bir sünnet / hadis literatürü bunun kaynağını teşkil etmektedir.



1.2 Küllî tarihsel bağlam:

Bu, Kur'an'ın nüzul öncesinde ve nüzul döneminde Arapların genel durumu, Mekke ve Medine'nin sosyal, siyasî, ekonomik, dinî ortamıdır. Her bir âyetle ilgili cüz'î tarihsel bağlam olmasa da Kur'an'ın bütünü için küllî bir tarihsel bağlam bulunmaktadır. Bu, bir anlamda Şâtıbî'nin "arabîlik" kavramıyla özdeş bir anlamı ifade etmektedir.

Küllî tarihsel bağlamı tespit konusunda en önemli eserlerden biri Muhammed Hamidullah’ın “İslam Peygamberi” isimli eseridir.



  1. DİL BAĞLAMI

Kur'an'da geçen herhangi bir kelime, terkip veya üslubun, nüzul dönemindeki kullanımda ne ifade ettiğinin tespit edilmesi gerekir.

Arapça, tıpkı diğer dillerde olduğu gibi tarihsel süreçte bir takım değişiklikler geçirmiştir. Söz konusu değişikliklerin en bâriz olduğu hususlardan biri kuşkusuz kelimelere takdir edilen anlamlardır. Bir kelime zaman içinde “anlam genişlemesi”, “anlam daralması”, “anlam değişmesi” gibi bir takım etkilere maruz kalabilmektedir.

Söz gelimi Kur’an’da geçen “hikmet” kelimesi, tarihsel süreç içinde felsefe, fıkıh usulü, tasavvuf gibi ilim dalarında Kur’an’daki bağlamından tamamen farklı bir biçimde kullanılır olmuştur. Aynı şeyi nasslarda geçen başka pek çok kelime için söylemek de mümkündür. Şu halde “orijinal anlam” diye bir kaygısı bulunanların, nasslarda yer alan kelime ve terkipleri, “kendi bağlamında” araştırma gibi bir sorumlulukları vardır. Bunun için öteden beri tefsir kitaplarında câhiliye şiirleri, Arapların eskiden beri arasında mütedavil olan atasözleri gibi kaynaklara müracaat edilmiş, “Meâni’l-Kur’ân” tarzında eserler yazılmıştır.

Kur’an’ın dil bağlamını tespit konusunda fıkıh usulü kitaplarının “elfaz” bahisleri, ulûmu’l-Kur’ân adlı kitaplarda yer alan dil bahisleri ile özellikle Kur’an’ın edebî yönden i’cazını ifade etmek üzere yazılan kitaplar önemlidir. (Bu konuda arkadaşım Osman Güman’ın çevirdiği ve uluslararası tercüme ödülü de almış olan Cürcânî’nin Delâilü’l-i’caz (Sözdizimi ve Anlambilim) son derece önemlidir.)



  1. DİZGİSEL BAĞLAM (SİYAK - SİBAK BAĞLAMI)

Kur'an'da yer alan bir kelime, içinde yer aldığı cümle içinde; cümle, içinde yer aldığı âyet bütünlüğü içinde, âyet, içinde yer aldığı âyetler grubu ve sûre içinde anlaşılmaya çalışılmalıdır. Söz gelimi, Allah'ın dualara icabet ettiğini belirten âyetin, Ramazan ayı ve oruçla ilgili âyetlerin arasında yer alması bu dizgisel bağlam içinde değerlendirilmeli, dua ile oruç ve Ramazan arasında bir bağlantı kurularak yorumlanmalıdır.



  1. KONU BAĞLAMI

Kur'an'da aynı konu ile ilgili âyetlerin tümü bir arada değerlendirilmelidir. Söz gelimi şefaatle, velayetle ilgili âyetler veya herhangi bir peygamberin -Hz. Yusuf hariç- hayatına dair âyetler Kur'an'ın farklı sûrelerine dağıtılmıştır. Bir konuda araştırma yaparken konu ile ilgili parçacı yaklaşımdan uzak durup bütüncül bir yaklaşım sergilenmelidir. Günümüzde “konulu tefsir” adı verilen faaliyetleri, “konu bağlamı” alanında yapılmış çalışmalar olarak görmek mümkündür. Bu yapılırken aynı konudaki âyetlerin hem nüzul sırasına göre, hem de Kur’an’daki resmî tertibe göre ilişkilerinin ayrı ayrı incelenmesinden bir takım sonuçlar elde etmek mümkündür.



  1. GELENEKSEL BAĞLAM

Kur’an’ın herhangi bir âyetinin ya da kavramının tarihsel süreç içinde gelenekte nasıl anlaşıldığı araştırılmalı, geleneğin üzerinde ittifak ve ihtilaf ettiği hususlar tespit edilmeli, bir âyet ya da kavrama yönelik anlam takdirinde geleneğin üzerinde icma ve ittifak ettiği hususlara aykırı anlam takdirinden uzak durulmalıdır. Zira bu, bütün bir geleneği yanlışlamak, Kur’an’ın söz konusu âyet ya da kavramının on dört asırdır anlaşılmadığını iddia etmek demektir.



SONUÇ

Kur'an'ın orijinal anlamı, ancak yukarıdaki bağlamlar dikkate alındığında tespit edilebilir. Bu bağlamların herhangi biri göz ardı edildiği oranda Kur'an'ın orijinal anlamından uzaklaşılmakta, âyetlere subjektif, indî anlam takdirleri söz konusu olmaktadır.

Fıkıh usulü ilmi, nassların bu şekilde keyfî yorumlara tabi tutulmasını, bağlamından koparılmasını engellemenin kriterlerini tespit etmeye çalışan bir ilim dalıdır. Bu yönüyle fıkıh usulünün nassların anlamının tespiti ile ilgilenen konuları, nassların her defasında yeniden anlamlandırılması için değil, mezhebin, nasslardan bu sonuçlara nasıl ulaştığının hesabını vermek içindir. Bu hesabın verilip verilmediği zaman tartışılabilir, ancak tartışılamayacak bir gerçek vardır ki o da yukarıdaki bağlamları ıskalayan (usulden bigâne kalan) her anlam arayışının sonuçta Kur'an'ın anlamını tahrife kapı aralayacağıdır.



Soner Duman Hoca


Devamını Oku »

Kur’ân Apaçık mı?



Günümüz mealcilik furyasının önemli argümanlarından biri Kur’ân-ı Kerim’in “apaçık bir kitap” olduğu postulatıdır. Buna göre herhangi biri bir meali açıp okuyacak olsa apaçık bir metin okumuş olacağı için bir anlama problemi yaşamayacaktır.

Nitekim Kur’ân birçok ayette kendisini “apaçık bir kitap” olarak tavsif etmiştir. Kitabın kendisine dair yaptığı bu tanımdan hareketle “mademki Kur’ân apaçıktır, herhangi bir kimse eline bir meal alıp okuduğunda onu hakkıyla anlayacaktır” iddiası ise sebep-sonuç ilişkisi içerisinde kaçınılmaz ve tartışıl(a)maz bir netice gibi takdim edilmektedir. Öyle ya, Kur’ân kendisi için “apaçık” diyorken kim kalkıp da “apaçık Kur’ân’ın mealini okuyan herhangi biri onu kolaylıkla anlar” iddiasını tartışabilir!

Ancak “apaçık kitap/Kur’ân” tabirini biraz daha yakından mercek altına aldığımızda, bu terkipte söz konusu edilen açıklığın Kur’ân’ın ifadeleriyle değil, bizzat kendisiyle ilgili olduğunu görürüz.

Şimdi bunun izahına geçelim:

Kur’ân-ı Kerim’de Kitab-ı mübin/Apaçık kitap tabiri yedi yerde, Kur’ân-ı mübin/apaçık Kur’ân tabiri iki yerde geçmektedir.

Kader bilgisi olarak niteleyebileceğimiz hususların kitab-ı mübin’de olduğunu bildiren ayetlerde[1] geçen “kitap”tan kasıt, Allah’ın ilmi ya da levh-i mahfuzdur.[2] Dolayısıyla bu ayetlerin “meâl-i müşterek”leri şöyledir:

“Kaderle ilgili hususlar, mübin olan, (yani içinde kayıtlı olan hususların aynen vuku bulmaları suretiyle doğruluklarını ortaya koyan) levh-i mahfuzdadır ya da Allah’ın ilmindedir”.

Buralardaki “kitap” sözüyle Kur’ân-ı Kerim kastedilmediğinden bu ayetler ilgili iddiaya mesnet teşkil edemezler.

Maide: 15 ile Neml: 1’de geçen “Kitab-ı mübin” ve Hicr 1 ve Yasin 69’da geçen “Kur’ân-ı mübin” tabirleri ile kastedilen ise Kur’ân’dır:

“Gerçekten size Allah’tan bir nur, apaçık bir kitap geldi” (Maide: 15)

“Tâ. Sîn. Bunlar Kur’ân’ın, apaçık kitab’ın ayetleridir.” (Neml: 1)

“Elif. Lâm. Râ. Bunlar kitabın, apaçık Kur’ân’ın ayetleridir.” (Hicr: 1)

“O ancak bir zikir ve apaçık Kur’ân’dır.” (Yasin: 69)

Ancak buralarda yer alan “mübin” kelimesi, Kur’ân’ın/Kitab’ın ifadelerinin apaçık olduğunu, binaenaleyh her okuyanın kolaylıkla anlayabileceği bir kitap olduğu hususunu bildirmez. Zira bu anlam Kur’ân-ı Kerim’de yer alan ve Kur’ân’ın bazı ayetlerinin muhkem, bazılarınınsa müteşabih olduğunu bildiren Âli İmran: 7 ayetiyle çelişir:

“O’nun (Kur’ân’ın) bazı ayetleri muhkem olup bunlar Kitab’ın esasıdır. Diğer bir kısmı da müteşabihtir.” (Âl-i İmran: 7)

Usulcülerin çoğu ayetteki “muhkem”i tek bir anlama ihtimal eden, “müteşabih”i ise birkaç anlama ihtimali olan şeklinde tarif etmişlerdir.[3] Buna göre Kur’ân-ı Kerim’de manası açık olan ayetler olduğu gibi kapalı olan ayetler de bulunmaktadır. Bu hususu bizzat Kur’ân’ın kendisi haber vermektedir.

Zaten vakıa da bu durumu destekler. Kur’ân-ı Kerîm’in ifadeleri istikra edildiğinde bazı ifadelerinin kapalı olduğu ve âlimlerin kimi ihtilaflarının da bu durumdan kaynaklandığı görülecektir. Buna örnek olarak 2/Bakara: 228’de geçen “kurû” kelimesini gösterebiliriz. Nitekim bu kelime hanımların temizlik dönemi anlamına geldiği gibi hayız dönemi anlamına da gelmektedir. Bu anlamlardan birincisini tercih eden Şafii âlimlere göre boşanmış kadınların bekleyeceği iddet, üç temizlik döneminden ibarettir. İkinci anlamı tercih eden Hanefi âlimlere göre ise iddet dönemi üç hayız dönemidir. Görüldüğü gibi bu hususta meydana gelen ihtilaf, ayette geçen bir kelimenin anlamının kapalı olmasından kaynaklanmıştır.

Ayrıca usul-i fıkıh ilminde Kur’ân ve Sünnet nasslarındaki ifadelerin, açık olmaları yönüne dikkat çeken “zahir”, “nass”, “müfesser” gibi; kapalı olmaları yönüne dikkat çeken “mücmel”, “müevvel” gibi kısımlara ayrılması da hep bu istikranın sonucudur. Nitekim Fahruddin er-Râzî “Muhkem” terimini, nass ve zahir ifadeleri kapsayan bir üst başlık, müteşabih terimini ise mücmel ve müevvel ifadeleri kapsayan bir diğer üst başlık olarak takdim etmiştir.[4]

Binaenaleyh “apaçık kitap/Kur’ân” tabirini, ifadeleri apaçık olarak görmek, hem Kur’ân’ın kendisine hem de vâkıa ters düşen bir anlayıştır.

Bütün bunların yanında mezkur anlayış, Hz. Peygamber efendimizi Kur’ân-ı hem tilavet eden hem de talim eden biri olarak tavsif eden ayetlerle[5] de çatışır.

Hz. Peygamberin (s.a.v.) Kur’ân ayetlerinin okuduktan sonra onları bir de talim etmesi, Kur’ân’ın ifadelerinin apaçık olmasına aykırı bir durum teşkil eder. Zira apaçık ifadelere sahip olan bir kitabın bir muallim tarafından talim edilip öğretilmesi fuzuli bir iştigal olur. Nasıl olsa herkes kendisine okunanı apaçık olduğu için hemen anlayıvermektedir!

Bütün bunlardan hareketle şunu söyleyebiliriz ki Kur’ân-ı Kerim’in en azından bazı ifadeleri “kesinlikle” açık değil kapalıdır.

Peki, durum böyleyse “apaçık kitap/Kur’ân” ifadesi ne anlama gelmektedir?

Müfessirler, (b,y,n) maddesinden gelen “mübin/apaçık” sözcüğünün kök fiilinin müteaddi/geçişli olabileceği gibi lazım/geçişsiz de olabileceğini belirtmişlerdir.

Buna göre kök fiil lazım kabul edildiği takdirde terkibin anlamı şöyle olmalıdır: “(Allah tarafından nazil olduğu) apaçık olan kitap/Kur’ân”

Her ne kadar kök fiilin hem müteaddi hem de lazım olmasına teorik olarak bir engel yoksa da özellikle Yasin: 69 ayetinin bağlamı, kök fiilin lazım olduğu şu manayı desteklemektedir:

“Biz ona bir şiir öğretmedik, zaten (şiir) ona yaraşmaz da! O ancak bir zikir ve (şiir vs. olmadığı; vahiy olduğu) apaçık (ortada olan) bir Kur’ân’dır.”

Bağlamı dikkate alındığında şu husus net olarak ortaya çıkar ki, ayette önce Kur’ân-ı Kerim’in şiir ve beşer mahsülü olmadığı ifade edilmiş sonra da onun semavi bir kitap olduğunun; dolayısıyla vahiy menşeli Allah kelamı olduğunun apaçık bir husus olduğu vurgulanmıştır.

Bu ayeti kerimenin bağlamı ile birlikte değerlendirildiğinde ortaya çıkan anlamının Neml: 1 ve Hicr: 1 ayetlerinde geçerli olduğunu söylemek durumundayız; zira Kur’ân ayetleri birbirini tefsir eder niteliktedir. Bir ayette kapalı olan bir husus, başka bir ayet vasıtasıyla vuzuha kavuşabilir.

Bu ayetlerde geçen “mübin” kelimesini kök fiilinin müteaddi olduğunu varsaydığımızda ise bu kelimeye “apaçık” anlamı vermek mümkün olmaz. Bu durumda “mübin” kelimesi “beyan eden”, “ortaya koyan” anlamlarına gelir. Ortaya koyduğu şeyin ne olduğu hususunda çeşitli görüşler öne sürülmüştür. Bunlar arasından “hidayet-dalalet”, “hak-batıl”, “helal-haram” gibi anlamlar öne çıkmaktadır.[6]


Ayrıca İmam Maturidi, kök fiili müteaddi olarak aldığı halde ortaya çıkan ihtimaller arasında şunu da zikretmiştir: Kur’ân beyan eder, ortaya koyar ki o, Allah katından inmiştir; beşer mahsülü değildir.[7] Bu durumda “mübin” kelimesini ister lazım isterse müteaddi kabul edelim ayetin anlamını belirleyen husus bağlamıdır ve bu bağlam, Kur’ân’ın beşer ürünü olmadığı vahiy kaynaklı olduğu anlamını tayin etmektedir.

Hâsılı, müfessirlerin eserlerinden istifade ile bu terkibi bağlamı içerisinde değerlendirerek anlamaya çalıştığımızda ortaya çıkan mana, mealciliğe hiç de yâr olacak bir mana değildir. Apaçık kuran/kitap sözünü “bütün ifadeleri apaçık bir kitap” şeklinde anlayıp bunun üzerine “Kur’ân-ı herkes mealden anlayabilir” neticesini bina eden malül anlayışın sahipleri, aslında Kur’ân’ın kendisine, vakıaya ve Hz. Peygamberin beyan edicilik vazifesine aykırı bir anlam ve neticeyi Kur’ân’a mâlederek kendi sırtlarına bir vebal yüklemişlerdir.[8]

***

Abdulkadir Yılmaz’ın “Apaçık Kitap Kur’ân” adlı makalesi:

http://darulhikme.org.tr/darulhikme/tr/2009/12/21/apacik-kitap-kuran/

KAYNAKLAR:

[1] el-Enam: 59, Yunus: 61, Hud: 6, en-Neml: 75, es-Sebe: 3.

[2] Bkz.

– el-Enam: 59: Taberi, IX, 283; Tefsîr-i Beydâvî, II, 165; Tefsîr-i Celâleyn, 134; el-Keşşâf, II, 355; Tefsir-i Kebîr, XIII, 12 (er-Razi “Allah’ın ilmi” vechini tercih etmiştir) Âlûsî, VII, 172; Hak Dini Kur’ân Dili, III, 472; Kurtubî, VII, 5; Mâverdî, II, 122; Nesefî, II, 24.

– Yunus, 61: Âlûsî, XI, 146; Taberî, XII, 208; Te’vîlât-ı Mâtürîdî, VI, 59 (İmam Matüridi buradaki kitabın levh-i mahfuz olduğu görüşünü aktardıktan sonra gökten indirilen kitaplar olması ihtimalini de zikretmiştir. Ancak ayetin öncesi bu ihtimali uzaklaştırmaktadır.) Tefsîr-i Celâleyn, 176; Tefsîr-i Beydâvî, III, 118; Kurtubî, VIII, 357; Nesefî, II, 242; Tefsir-i Kebîr, XVII, 100.

– Hud: 6: Taberî, XII, 328; Kurtubî, IX, 8; Tefsîr-i Beydâvî, III, 128; Nesefî, II, 259; Tefsir-i Kebîr, XVII, 149; Hak Dini Kur’ân Dili, IV, 555; Tefsîr-i Celâleyn, 291; Âlûsî, XII, 3

– en-Neml: 75: Taberî, XVIII, 116; el-Keşşâf, III, 369; en-Nesefî, III, 321; Tefsîr-i Beydâvî, IV, 167; Kurtubî, XIII, 231; Mâverdî, IV, 226; Tefsir-i Kebîr, XXIV, 184; Tefsîr-i Celâleyn, 79; Âlûsî, XX, 17.

– es-Sebe: 3: Tefsîr-i Celâleyn, 113; en-Nesefî, III, 462; Hak Dini Kur’ân Dili, IV, 362; Âlûsî, XXII, 106; Tefsîr-i Beydâvî, IV, 241; Kurtubî, XIV, 261.

[3] ez-Zerkeşî, el-Bahru’l-Muhît: I, 364.

[4] el-Mahsul, I, 231.

[5] Bakara: 129, Âli İmran: 164, Cuma: 2.

[6] Bkz. Tefsir-i Taberî, II, 6; Tevilat-ı Matüridi, VI, 419. Tefsîr-i Mâverdî, III, 147.

[7] Bkz. Tevilat: VIII, 536.

[8] Zikrettiğimiz ayetlere çeşitli tefsirlerden alternatif anlamların bulunması vardığımız sonucu değiştirmeyecektir. Zira biz, belirttiğimiz hususlardan hareketle tefsirlerde zikredilen bir mananın daha fazla öne çıktığını ve bu mananın tercihe daha layık olduğunu düşünüyoruz. Ortaya konulması muhtemel alternatif anlamlar, “Kur’ân’ın ifadesi apaçık olan ve kolaylıkla herkesin anlayabileceği bir kitap” olduğu neticesini doğurmadıkça, yazımızda öne çıkardığımız anlamla bir çelişki arz etme durumunun söz konusu olmayacağını belirtmeliyiz.


belgelerlegercektarih.com adlı siteden alıntılanmıştır...
Devamını Oku »