Teknolojinin Toplumu Hakim Kıldığı Bir Mantık Vardır

Çoktandır insanın kendi türettiği alet karşısında küçüldüğü ve bu Frankeştay'nın sonunda sahibini boğazlayacağı söyleniyor. Kimbilir bunları söyleyenler böylesi bir boğazlama eyleminin olup bittiğini bile farketmiyorlardır belki.

Zira teknolojinin topluma hakim kıldığı bir mantık vardır ve bu mantık şartlanmasının dışına çıkamadığı için gerçekte neler olup bittiğini kavramaktan da aciz olabilir. Eşya karşısında takınılan tavır nasıl günümüz teknolojisini doğurmuşsa, günümüz teknolojisi de kendine mahsus bir bakış açısını insana aşılamıştır. Böylelikle insan uyanmak için uyku ilacı alan bir hastaya benzemektedir. İnsan önce tabiatı mağlup etmek üzere giriştiği savaşın aleyhine döndüğünü anlayınca aynı yöntemlerle yıkılanları tamire girişmiştir. Ama bu bir öpücüğün geri alınması için teşebbüse geçmek gibi bir şeydir.

Uzayda yürümeyi başaran insan bir bakıma güçlüdür, çünkü imkânlarını kendini çevreleyen şartları hâkimiyeti altına almak üzere kullanabilmiştir. Ama onun görünürdeki gücü tıpkı kimyevî bir elementin bir diğerinden üstünlüğü gibi bir şeydir. Yani insan kendini eşyaya ait kılmış, eşyanın şartlarını kendi şartları olarak benimsemiştir. Böylelikle kendine Allah'ın verdiği hasletleri basite irca etmiş, kapasitesinin altında kullanmıştır. Dış görünüşüyle güçlü insanlık kendini algılamakta gösterdiği yalınkatlık yüzünden süflî durumdadır.

Kaynak:

İsmet Özel-Taşları Yemek Yasak
Devamını Oku »

Teknolojik Medeniyet

Teknolojik medeniyetTeknolojik medeniyet sokaklarımızı, iş yerlerimizi olduğu kadar evlerimizi de hırdavat deposu durumuna sokuyor. Bugün orta halli bir Türk ailesinin evinde bir - buzdolabı, çamaşır makinası, bütangazlı fırın, radyo, te­levizyon vardır. Bunlara bir de diğer elektrikli ev âletleri, süpürgeler, ızgaralar, tost makinaları, hatta sobalar veya kalorifer radyatörleri eklenecek olursa hayatımızın hır­davatla ne kadar sıkı bir ilişki içinde olduğunu anlayabi­liriz. Belki okuyucularım "hırdavat" sözünü çok kaba buldular veya işleyen âletlere, o pırıl pırıl aygıtlara "hur­da" denilmesine rıza göstermediler. Hemen hatırlatmalı­yım ki teknolojik gelişmelerdeki hız, pazara çıkmış en yeni malzemeyi bile hurda kılacak ölçüde yüksektir. Üretimin devamı demek üretilmiş bulunan âlet ve ede­vatın kısa süre içinde hurdaya çıkması demektir. Yok­sa üretimin durdurulması gerekirdi.

İçinde yaşadığımız teknolojik medeniyetin bir hır­davat medeniyeti olduğunun diğer bir göstergesi de, âlet, cihaz ve eşyanın o âlet, o cihaz ve o eşyaya sahip oluşumuzun sebebinden önce gelmesidir. Yine ev âletle­ri seviyesinde meseleyi ele alırsak: Bir Amerikan şarkı­sında söylendiği gibi çamaşır makinanız vardır, ama içinde yıkayacak bir elbiseniz yoktur, olmayabilir. Evin içinde tam takır bir buzdolabı çalışabilir. Koskocaman bir fırın içinde pişirilecek bir şey çıkması için nasibini bekleyecektir. Aygıtlar, cihazlar bunların kullanımının ko­laylaştırması beklenen malzemeler elde bulunmasa bile hayatı denetlemekte, yönetimi elde bulundurmakta de­vam edeceklerdir. Biraz düşünülünce belki keşfedilebilir ki bazı insanların açlığı gazlı fırınlar ve buzdolapları yü­zünden, bazı insanların çıplaklığı dikiş makinaları ve ça­maşır makinaları yüzündendir. Hırdavat öndedir. İnsan­lar bu âlet ve edevatın rahatça yer kaplamaları, şerefleri­nin korunması ve incinmemeleri için kendilerini memur hissetmektedirler. Zaten bu hırdavat yüzünden insanlığa da gerek kalmamış gibidir. Kimbilir kaç tüccar eli altında bir elektronik hesap makinası var diye aritmetikteki dört işlemi artık kullanmaz olmuş, bazıları bunları unutmuş­tur bile. Modern medeniyetin bize getirdiği en büyük  kötülük unutmak değil mi zaten? Çoklukla oyalanıp «aslımızda bulunan tek şeyi unutmuyor muyuz hep?

 

İsmet Özel,Zor Zamanda Konuşmak
Devamını Oku »

Postmodernizm Hakkında

Aslında postmodernizm, modernitenin özgürlük, kardeşlik, eşitlik, gibi idealleri­nin gerçekleşmesinin mümkün olmadığının, zihnimizde kurduğumuz tozpembe bir dünyanın gerçekte bulunmadığının görülmesi üzerine ortaya çıkmış bir özeleştiri sa­yılabilir. Esasen postmodernizm, bazı modern olguların izolasyonundan cesaret almıştır. Mesela o, işçi hareketlerinin geri çekildiği ve kapitalizmin aşırı tüketici dina­miklerinin karakterize ettiği bir dönemin ürünüdür.

Postmodernizm, moderniteyi eleştirirken genelde her şeyden önce akılcı - kurgu­sal yapısına karşı çıkmaktadır. Buna göre mesela her şeyde sınırların yavaşça erime­si, mesafelerin ortadan kalkması, ayırım çizgilerinin belirsizleşmesi ve benzeri geliş­meler, bir postmodern durumdurlar. Gerçi postmodern eleştiri daha ötede yer yer bir başkaldırı psikolojisi taşımaktadır.

Belirtildiği üzere postmodernizm bu eleştirilerde öncelikle meta anlatıları sorgula­maktadır. Bu çerçevede mesela kardeşlik, ebedi barış, insanlık gibi söylemler, içerik- siz meta anlatılardır. 19. yüzyıl düşüncesinin önemli bir kısmı meşruiyetlerini yitir­mişlerdir. Bununla birlikte postmodernizmin eleştirisi modernist bir temelde seyret­mektedir. Yani kullandığı argümanlar moderniteye aittir. Hatta bu arada bazı temel kabulleri de moderniteyle örtüşür. Mesela modernizm de postmodernizm de din ko­nusunda benzer düşüncelere sahiptirler. Hatırlanacağı üzere Aydınlanma felsefesi din ve Tanrı düşüncesini içkin kültürel bir olgu olarak almış, genelde onu bir yanılsama saymıştı. Postmodernizm de dine tarihsel bir olgu, devri geçmiş bir kurum, sıkça kul­landığı bir ifadeyle artık atılması gerekli bir büyük söylem gözüyle bakmaktadır.

Postmodern düşünürlerin sıkça göndermelerde bulundukları en önemli düşünür­ler, Nietzche ve Heideger’dir. Bu düşünürler, Aydınlanmacıların sorunları pek valin indirgemeci olarak ele aldıklarını belirtirler. Bunlardan uyarladıkları görüşlerinde

Lyotard ve Dcrrida insan varlığının köklerinin yöresel olduğunu, aydınlanmanın ev­rensel ve soyut kavramlarıyla kavranamayacağını belirtirler.

Yine de bu düşünürlere göre aydınlanmanın rasyonalitesi, ekonomik sistem geli­şip burjuvazi yeni yapılarını oluşturdukça, bir erdem olmaktan çıkmış, amaç farklı­laşmıştır. Artık istenen şey insanın bilgeliğini artırmak değil, mali zenginliğini artırmak olmuştur. Kötü olan şey bilgisizlik değil, fakirliktir. Eleştirel akıl anlamını yi­tirmiş, amaçsal akıl ön plana geçmiştir. Buna bağlı olarak mühendislik önem kazan­mıştır. Teknolojideki başarılarla diğer insani eksiklikler örtülmeye çalışılmaktadır. İnsanlar desteğe alınan bilimin tarafsızlığına inandırılmalardır.

Gelişmenin toplumsal boyutları, üstün görülen bilginin dışında bırakılmıştır. “Teknoloji her türlü değer yargısının dışında çalışır” yanlış görüşü toplumlara be­nimsetilmiş, böylece sistemin kendini genişleterek yeniden üretmesine köstek olabi­lecek sesler bastırılmıştır. Günümüzde Tanrı veya onun vahyi ile desteklenmiş amaç­sal aklın yerine geçmiş olan araçsal akıl artık hiçbir engel tanımadan sadece üretimin sürdürülmesine nezaret etmektedir. Öte yandan üretimin karmaşıklaşması işbölümü­nü artırmış, bunun sonucu insanlar, bütünlüğünü göremedikleri bir çarkın dişlileri konumuna itilmişlerdir. Doğa nasıl teknolojiye girdi oluyorsa, insan da öylesine tek­nolojinin nesnesi olarak algılanır olmuştur. Modernite bu mekanizmayı sürdürebil­mek için de üst anlatılar oluşturmuştur ki bunlar iyiden modası geçmiş masallardır. Üstelik bu üst anlatıların başında da bizzat modernleşmenin kendisi gelmektedir.

Bu açıklamalara dikkatle bakıldığında görülür ki postmodernizm, modernitenin içinden yapılan bir eleştiridir. Çünkü söylenenler modernitenin bir yorumu ve açılı­mından ibarettirler. Esasen postmodernizm modernitenin bir parçası olduğundan do­layıdır ki eleştirdiği en temel konularda bile yeni ve farklı bir şey söylememektedir. Kaldı ki postmodernizm, modernite bağlantılı olmayan hiçbir şey söylememektedir. Bu söylenenler ise genelde bir eleştiri olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu söz konusu eleştiriler yeni fikri bir inşa özelliği taşamıyorsa da onun düşünsel görüşlerini ta­mamlayan açıklamalardır.

 

Hece Dergisi,Postmodernizm Özel Sayısı
Devamını Oku »