Mürtedin Öldürülmesi,Kuran'a Aykırı Mı ?

Mürtedin Öldürülmesi,Kuran'a Aykırı Mı ?


Hz.Peygamber şöyle buyurmuştur: “Dînini değiştireni öldürünüz”.(Muvatta,Akdiyye,15;Tirmizi,Diyar,10; ; İbn Hıbbân, Sahih, X, 327…)

Bu hadîs ilk bakışta ve mutlak olarak dînini değiştiren kimsenin öldürülmesi gerektiğini ifade etmektedir. Oysa İslâm, “Dînde zorla­ma yoktur” (Bakara, 256) ilkesiyle dîn ve vicdan özgürlüğünü temi­nat altına almıştır. Bir dîne girmek nasıl özgür bir tercihle gerçekleşi­yorsa, çıkmak da öyle özgür bir şekilde gerçekleşmelidir. Sırf bir dü­şünce nedeniyle dînini değiştiren kimse öldürülmek midir? Yoksa ha­dîste geçen “dîn değiştirme” başka anlamlara mı gelmektedir? Bu ha­dîs nasıl anlaşılmalıdır?

Bize göre, hadîste geçen “dîn değiştirme”, başka anlamlara gelmek­tedir. Ancak bu anlamı doğrudan hadîsin kendisinden veya bir başka tarîkinden tespit etmek mümkün gözükmemektedir. Bunun için konu­yu başka rivâyetler ışığında anlamak en isabetli yol olacaktır.

“Dînini değiştireni öldürünüz” hadîsi, “Müslüman bir kimsenin kanı, ancak üç şeyden dolayı akıtılır: Evli iken zinadan, adam öldür mekten ve dinini terk edip cemaatten ayrılmasından”(Buhari,Diyat,6) hadîsiyle birlikte düşünülmelidir. Burada sırf dîn değiştirmeye değil, cemaatten ay­rılmaya vurgu yapılması dikkat çekicidir. Cemaat olgusu ise burada sırf dînî, yani namaz ve mescidle ilgili bir olgu değildir. Bu konuyu ele alan Ahmed Ebû Süleyman’ın yaklaşımı, dîn değiştirme meselesinin za- man-mekân boyutunu açıklar mahiyettedir. Şöyle der;

“İrtidat konusunun zaman-mekân unsuru, bazı Yahudi grupların irtidat taktiğini (yani önce Müslüman olmuş görünüp sonra onu top­luca terk etme) kullanarak genç Müslüman cemaat arasında anarşi ve zihin karışıklığına sebep olmayı amaçladıkları bir komployla ilgilidir.

Bu komplo ile umulan sonuçların Kur’ân’da anlatıldığı âyetler kayda değerdir: ‘Kitap ehlinden bazıları şöyle dedi: inananlara indirilene gü­nün başında inanın. Sonunda inkâr edin ki, belki dönerler...’. (Al-i İm- ran, 72) İrtidat konusunda ilk İslâmî tavır, gördüğümüz gibi dîn ve vicdan özgürlüğünü değil, Müslümanlaştırma siyasetini bedevî kabilelere uygulamayı ve komployu boşa çıkarmayı hedef alıyordu... Geleneksel İslâm siyasî düşüncesindeki inanç özgürlüğüne ilişkin kavram karışıklı­ğı, Hz. Peygamber’in vahşi Arap kabilelerini Müslümanlaştırma siyase­tinin ardındaki esas sebepleri İslâm düşünürlerinin anlamamalarından ortaya çıkmıştır. Bu düşünürler, olayın cezaî yönünü ve Hz. Peygam­ber irtidatı kınadığında ilk Müslümanların karşı karşıya bulundukla­rı güvenlik ihtiyacım fark edememişlerdir... İlk halîfe Hz. Ebû Bekir’e karşı başlatılan irtidat savaşının bir dîn ve vicdan özgürlüğü uygulama­sı ile alakası yoktu. Olay, kısıtlamalar getiren siyasi ve sosyal otoriteye karşı her zamanki bedevi tepkisinden ibaretti. Bu, Hz, Ebû Bekir hü­kümetine zekât ödemeyerek Arabistan’ın yeni merkezî siyasî otoritesi­ne karşı bir ayaklanmaydı”.Bu ifâdeler,din değiştirmenin nasıl bir sosyo-politik atmosferde cereyan ettiğini göstermektedir. Hadîste geçen “cemaatten ayrılma” da Köyle bir atmosferi ima etmektedir.

Hanefîler de irtidat meselesini mevcut İslâmî idareye savaş olarak değerlendirmişlerdir. Bundan dolayı, onlara göre irtidat eden kadının cezası ölüm değildir. Çünkü öldürme, küfür sebebiyle değil, savaşma şerrini önlemek için caiz kılınmıştır. Kâfir olmanın cezası, Allâh katın­da, öldürmekten daha fazladır. O yüzden, öldürme cezası, savaşa fii­len katılana mahsustur ki, o da kadın değil, erkektir.(Vehbe Zuhayli,İ.Fıkıh.An./VII,465)

Sonuç olarak dîn değiştirme olgusu siyasî bir olgudur. Kişi veya ki­şiler, bir organize faaliyet olarak mevcut meşru otoriteye isyan eder­lerse onların bertaraf edilmesi hakkı doğar. Hz. Ebû Bekir dönemin­de mürtedlerle savaşılması sırf zekât verilmediği için değildir. O dö­nemde zekâtın meşru otoriteyi tanıyıp tanımakla da ilgisi vardır. Zira zekât, vergi mesabesindedir. Bu yüzden mürtedlerle savaşılmıştır. An­cak, İslâmî düzende herhangi bir siyasî amaç gütmeden ve organize bir faaliyet içinde olmaksızın (bunun içine genç dimağları îmân noktasın­da şüpheye sokmak da vardır) “Benim bu dîne aklım yatmadı düşün­cesiyle İslâm’dan ayrılan ve köşesine çekilen kimseye inanç özgürlü­ğü tanınmalıdır.

Yavuz Köktaş-Kurana Aykırı Görülen Hadisler
Devamını Oku »

“Dinini değiştireni öldürünüz'' Hadisinin Değerlendirilmesi

“Dinini değiştireni öldürünüz'' Hadisinin Değerlendirilmesi

“Dinini değiştireni öldürünüz.” (Malik, Muvatta, Akdiye, 15; Tirmizî, Diyât, 10)Heysemî, burada Ebu Hureyre’den nakledilen hadîsin isnadının hasen; Hz. Aişe’den nakledilen hadîsin isnadının ise zayıf olduğunu kaydetmiştir. (Bk. Mecmeu’z-zevâid, Beyrut, ts. VI, 261; Hakim en-Neysaburî, el-Müstedrek, II, 620 Hakim, burada İbn Abbas’tan nakledilen rivayetin Buharî şartına göre sahih olduğunu belirtmiş, Zehebî de ona muvafakat etmiştir.)

İlk bakışta bu hadisin “Dinde zorlama yoktur” ilkesine aykırı olduğu op rülmektedir. Acaba bu hadiste ne kasedilmektedir? Sırf beğenmediği, aklın yatmadığı için İslam’dan çıkmayı isteyip köşesine çekilenlere bu irtidat ce zası uygulanacak mıdır? Yoksa bu ceza İslam’dan çıkmayı siyasî bir hesap ile yapıp mevcut meşru yönetime karşı organize işlere bulaşanlara mı; yahut bir komplo olarak İslam’dan çıkmayı hatta tekrar girip tekrar çıkmayı ayette belirtildiği gibi müslümanların imanını zaafa uğratmak gayesiyle yapanlara mı uygulanacaktır?

Ayrıca “Dinini değiştireni öldürünüz” hadîsi “Müslüman bir kimsenin kanı ancak üç şeyden dolayı helal olur: Evli iken zinadan, adam öldürmekten ve dinini terkedip cemaatten ayrılandan”(Buhari,Diyat,6) hadîsiyle birlikte düşünülmelidir. Dikkat edilirse burada sırf din değiştirmeye değil, cemaatten ayrılmaya vurgu yapılması dikkat çekicidir. Cemaat olgusu ise burada sırf dinî bir olgu değildir. Sosyal ve siyasî bir olgudur. İslam toplumunu, İslam toplumunun birliğini ve bütünlüğünü ifade etmektedir. Dolayısıyla sırf öyle inandığı için, kendi kö­şesine çekilip organize işler içine girilmediği müddetçe din değiştirene irtidat hükmü uygulanmaz.

Bu konuyu ele alan Ahmed Ebu Süleyman’ın yaklaşımı din değiştirme me­selesinin zaman-mekan boyutunu açıklar mahiyettedir. Şöyle der: “İrtidat konu­sunun zaman-mekan unsuru, bazı yahudi grupların irtidat taktiğini (yani önce müslüman olmuş görünüp sonra onu topluca terketme) kullanarak genç müs- lüman cemaat arasında anarşi ve zihin karışıklığına sebep olmayı amaçladıklan bir komployla ilgilidir. Bu komplo ile umulan sonuçların Kur’an’da anlatıldığı ayetler kayda değerdir: ‘Kitap ehlinden bazıları şöyle dedi: İnananlara indirilene günün başında inanın. Sonunda inkar edin ki, belki dönerler...’. (Al-i İmran, 72) İrtidat konusunda ilk İslâmî tavır, gördüğümüz gibi din ve vicdan özgürlüğünü değil, müslümanlaştırma siyasetini bedevi kabilelere uygulamayı ve komployu boşa çıkarmayı hedef alıyordu...

Geleneksel İslam siyasî düşüncesindeki inanç özgürlüğüne ilişkin kavram karışıklığı, Hz. Peygamber’in vahşi Arap kabileleri­ni müslümanlaştırma siyasetinin ardındaki esas sebepleri İslam düşünürlerinin anlamamalarından ortaya çıkmıştır. Bu düşünürler olayın cezaî yönünü ve Hz. Peygamber irtidatı kınadığında ilk müslümanların karsı karşıya bulundukları gü­venlik ihtiyacını farkedememişlerdir... İlk halife Hz. Ebu Bekir’e karşı başlatılan irtidat savaşının bir din ve vicdan özgürlüğü uygulaması ile alakası yoktu. Olay

kısıtlamalar getiren siyasi ve sosyal otoriteye karsı her zamanki bedevi tepkisin­den ibaretti. Bu, Hz. Ebu Bekir hükümetine zekat ödemeyerek Arabistan’ın yeni merkezî siyasî otoritesine karşı bir ayaklanmaydı.”

Yavuz Köktaş-Günümüz Hadis Tartışmaları
Devamını Oku »