75.Yıl Cumhuriyetinden Fragmanlar

75.Yıl Cumhuriyetinden FragmanlarFRAGMAN 2:TARİH

Ve tarih tanıklık ediyor: îsmet Paşa İnönü Savaşları sırasında Bursa'dan geriye doğru göçen ve içinde subayların da bulunduğu bir kafileyi durdurur. Ve subayları bir kenara toplayarak şöyle der; "içinde bulunduğumuz vazi­yeti bilesiniz. Padişah düşmanımızdır. Yedi düvel düşmanımızdır. Bana ba­kın, kimse işitmesin, millet düşmanımızdır."

Bu bakış açısı dünden bugüne; merkez'in 'çevre'ye 'kuşkulu-güvensiz' ba­kışını ve dolayısıyla 'çevre'nin 'merkez'e karşı oluşturduğu 'güvensiz-kuşkululuğu' taşımaktadır. Bugün(1998) de sürdürülen bu karşılıklı 'sağlıksız' bakış açılan sağlam bir diyalogun önünü de kapatmaktadır.

FRAGMAN-3: TİCARET

Birikim Dergisinin 115. sayısında (Kasım 1998) 'Bir Yetkili'nin "Başından 75 yaşına cumhuriyetimiz" adlı makalesinde anlattığı manidar 'öykü' de bir fragman olmayı hakediyor: Cumhuriyetimizin ilk yılları, Yunus Nadi Bey matbaa sahibi olur. Sorarlar Yunus Nadi Bey'e o matbaayı nasıl aldın diye. "Vermiştir cevabını devrin Maliye Vekili: Matbaa kaçan bir Ermeni'nindir, malına el konmuştur, nasıl işletileceğine dair kanun yoktur. Yunus Nadi Bey, çıkarmıştır gazetesini o matbaada, Cumhuriyet koymuştur adını ina­dına."

Başka söze ne hacet!

FRAGMAN-4: MODA

75.yıl dolayısıyla hazırlatılan bir afiş; "Cumhuriyetimiz bize yakışır" sloga­nıyla birlikte mükemmel (!) bir grafik tasarımın Cumhuriyet simgesi bizi se­lamlıyor; Bir papyon ve smokin.

Şanını balolarıyla taçlandırmış olan Cumhuriyetimizin Batı'nm en seçkin giysisiyle tanımlanması kaçınılmaz değil mi? Giyim-kuşam meselesini hâlâ halledememiş bir Cumhuriyet!

Aynı şekilde 29 Ekim (1998) kutlamalan sırasında Başkentin göbeğinde, Kızılay’da, binlerce insanın toplandığı meydanlarda devlet kendi aktörleri aracılığıyla topluma vermek istediği biçimi göstermek ister gibi "vals” göste­risi sunmasını nasıl açıklayabilir —acaba Cumhuriyet ideolojisinin Batı’nm ’’şeklî” tarafını olmadığını iddia edenler? DEVLET öncülüğünü sürdürmeye devam etmektedir her alanda (!)

DEVLET'in öncülüğü ve güçlülüğü esası üzerine hareket eden Türk devleti­nin Refah-Yol hükümeti dönemindeki Adalet Bakanı şöyle demişti: Kimse kendini devletten güçlü görmesin!". Niye demişti? O dönemde hapishane­lerde başlatılan açlık grevlerinden dolayı ölen gençler üzerine "bir şeyler" söylemesi gerektiğini düşünen dönemin -hem de- Adalet Bakanı Şevket Kazan bu veciz ifadeyi sarfetmişti. Peki Anasol-D döneminin Başbakanı farklı mı; kendisine "ihaleye fesat karıştırmak" suçlaması yöneltilince, "DEVLET"in yararına olursa fesat da karıştırırım" diyebilecek kadar DEVLET'inin yanında!

Ezcümle: "Biz bize benzeriz."

FRAGMAN-6: DENETİM :

75.yıl dolayısıyla bir başka afiş; George Orwell'in Bindokuzyüzseksendört adlı romanındaki 'Big Brother' imgesine benzer çağrışımlar yapan, CHP*nin bas­tırdığı Atatürk'ün oldukça keskin bakışlı portresi. Ve "Sizi izliyorum" iba­resi. Denetlenmeye muhtaç bir toplumun üretebileceği en iyi slogan. "Seni izliyoruz" diyenler aynı zamanda "ölmüş" bir insanın da kendilerini izleme­sini/denetlemesini istemektedir. Etyen Mahçupyan'ın yazısının başlığı bu konuyu çok iyi özetliyordu; "İzlenenler izleyenin izinde" (Radikal, 8 Kasım 1998). Bunu açıklayabilmeyi çok isterdim; eğer toplumsal düzeyde bir para­noya değilse, nedir? Otoriteryenlik arayışı ilk değil ki Türk toplumunda, belki de tarihsel süreç böyle işliyor. Baksanıza; Tek-Parti dönemine, 1960 devrimine, 12 Mart Muhtırasına, 12 Eylül Harekâtına ve en son 28 Şubat sü­recine. Bütün bu olup bitenlere sessiz kalmayı tercih eden, etrafı düşman­larla örülü (!) Türkiye toplumu, 'sesini çıkararak', dış düşmanların ekmeğine yağ sürmemektedir. İç düşmanlar ise zaten "bir kaşık suda boğulabilirlerdi"; ya öldüren kahramanlan alkışlamaktadır, ya da linç etme metodunu uygu­lamak için olağanüstü bir çaba göstermektedir. Tam bir ikiyüzlülük! Belki de Abdulkadir Es-Sufi'nin öğrettiği gibi; "hakk"ın değil, "güç"ün ve "Güçlü"nün yanında olmanın ne anlama geldiğini bil(e)memektedir Türk toplumu.

FRAGMAN-7: EDEBİYAT

75.yıl dolayısıyla hazırlatılan Cumhuriyeti tanıtan 'tanıtım filmleri'nden (yoksa 'reklam'mı demek lazım?) bazı cümleler;

-Cumhuriyet insanların bağnazlıktan kurtulmasıdır.

-Hür düşüncenin teminatı Cumhuriyettir.

-Cumhuriyet bütün korkulardan azad olmaktır.

-Cumhuriyet demokrasidir, ekonomidir (ne demek?), medeniyettir, kültürdür, gençliktir.

-Cumhuriyet olmasaydı teknoloji diye bir şey olur muydu?

-insan haklarıdır, özgürlüktür, demokrasidir, başımızın tacıdır.

Cumhuriyetin erdemlerini kabul etmiş bir topluma, bu çerçevede yargılar üretip 'yeniden-yeniden' enjekte etmeye çalışmayı; Cumhuriyet'i birey-lerin ve toplumun ürünü değil; bireylerin ve toplumun Cumhuriyet'in ürünü olduğuna ikna etmeye (!) yönelik bir çaba olarak değerlendirmek mümkün.

 

Tezkire Dergisi,1998 yılı

 

 
Devamını Oku »

Cumhurdan Kaçırılmaya Çalışılan Cumhuriyet

Cumhurdan Kaçırılmaya Çalışılan CumhuriyetAnlaşıldığı kadarıyla seçkinlerin devlet üzerindeki etkinliklerinin artmasıyla cumhuriyet, halkın geniş kapsamlı bir temsil ve katılımından gittikçe uzaklaşmakta, bu çevrelerce cumhuriyet, güven duyulmayan halka karşı sistemin koruyucu bir zırhı olarak algılanır hale gelmektedir. Son iki yıldır(1996-1998) halk çoğunluğunun dışlanması ve bunlara karşı cumhuriyetin koru­nup kollandığı iddiası bu sürecin tipik bir örneğidir.

Yine Türkiye'de cumhuriyet bu algılanış özelliğine uygun olarak bir hükümet etme tarzı değil, bir devlet biçimi olarak kabul edilmektedir. Bu ise yukarıda da bahsedildiği gibi cumhuriyetin en dar anlamıdır. Yani Türkiye'de cumhuriyet hükümet etmede halkın kapsamlı bir temsilini ifade etmekten çok, kendisinden önce yaşayan ve sultan /halife ile temsil edilen bir siyasal yapıya karşılık (cumhurbaşkanı, parlamento, hükümet, vb. gibi) başkanlık mekanizmasını halkın belirlediği bir sisteme vurgu yapmaktadır. Şüphesiz bu durum önemsiz değildir; ancak çağdaşlaşmanın tüm alanlarında olduğu gibi siyasal hayatta da etkinlik, şekilde kalmaktadır.

Gerçi Türkiye'de cumhuriyet, bir devlet şekli olarak kabulü yanında bunun "demokratik, laik, sosyal bir hukuk devleti" olduğu anayasada yer almaktadır. Ancak bir içerik gibi gözüken bu ilkeler halk eksenli olmaktan çok, seçkinci bir özle doldurulagelmiştir. Onun içindir ki bu sosyal devlet, halkın en doğal talebi olan başörtüsü sorununu seçkinlerin siyasal tavrından çıkarıp hukukun çerçevesi içinde çözememekte, halkın seçtiklerinin çıkardığı yasa (1547/17) bir kesim seçkin tarafından gözardı edilince yürütme maka­mındaki hükümetin eli ermemektedir. Buradan çıkarılabilecek sonuç, bir siyasal sistemin sloganlarla değil, kazandığı içerikle ele alınması gerektiği­dir. Ne var ki söz konusu içeriksizliği 75. yıl kutlamalarında da yeterince gözlemlemekteyiz.

 

75.Yıl Kutlamalarının Ortaya Koyduğu Gerçek

75.yıl kutlamaları da tasvir etmeye çalıştığımız tablonun tüm olumsuzluklarını taşımaktadır. Başta da belirttiğimiz gibi yetkililer Cumhuriyet'in içeriğiyle ilgili olmayan, anlamlı da bulunmayan beyan ve sloganlarla işi götürmeye çalışmaktadırlar. Mesela genel olarak ileri sürülen "bazı eksiklikle­rin bulunduğu" teması, masum ama bu içeriksiz beyanlardan birisidir. Çünkü bu eksikliklerin hangi türden olduğu belirtilmemektedir. Gerçekten bunlar ekonomik/sınai bazı girişimlerse fazlaca önemi yok, zamanla tamam­lanacağı söylenebilir; ama bu eksikler, sosyal/politik alanlarla ilgili ise ve hele toplumsal kazanımların geriye gitmesi, halkın elinden alınması anla­mına geliyorsa bu, basit beyanlarla geçiştirilecek bir "eksik" değildir. Yine cumhurun başı olan kişi çoğu özel girişime ait her gün (sağlık ocağı, dersane, otel, vb. gibi) bir düzine kadar kurum ve kuruluşun açılışında "işte cumhuriyet!" demekte, ama burada asıl cumhuriyetlik işin ne olduğu anlaşı­lamamaktadır, yani bunların ne denliğine cumhuriyete vurgu yaptığı bi­linmemektedir. Söylemeye gerek yoktur ki bunlar cumhuriyetle yönetilme­yen bir ülkede de pekala gerçekleşebilirler, vakıa Ortadoğunun monarşi ile yönetilen pek çok ülkesi süper otellerle donatılmıştır.

Söz konusu içeriksizliğin en belirgin örneklerinden birisi de cumhuriyet­in teknolojiyle özdeşleştirilmiş olmasıdır. Bu konuda seçilen argümanlardan birisinde "cumhuriyet olmasaydı hâlâ kağnı gıcırtıları dinleyecektik" deni­yor. Halbuki bir siyasal rejimin asıl alanı teknolojik gelişmeler değildir. Çünkü sınai / teknolojik gelişmeler bir kültürleşme süreci içinde ve cumhuri­yet dışı en total siyasal sistemlerle de gerçekleşebilecek bir şeydir ki bunun yeryüzünde pek çok örneği vardır. Cumhuriyet gibi bir siyasal sistemi vur­gulayan asıl alan, sosyal/politik konularda gelinen noktalardır. Üstelik bi­rincisi büyük çapta halkın omuzlamasıyla olabilecek bir şeydir, halbuki İkincisi ülkedeki siyaset seçkinlerinin kapasitesine, yetenek ve basiretlerine bağlıdır.

Denebilir ki Türkiye'de halk kendi üzerine düşeni büyük çapta yerine getirmektedir. Son zamanlarda ekonomik kalkınmanın, sanayileşmenin di­namiklerini de yakalamış görünüyor. Bir monarşiden çıkmış olmasına rağ­men siyasal katılıma önem vermekte, eğitim ve öğretime büyük bir özlem duymakta, vs. Ama ülkeyi gönlünce yönetmek isteyen seçkinler eğitimde, siyasette, ekonomide Anadolu’nun önünü kesmeye, oluşturmaya çalıştıkları bir kast sistemiyle ve sıradan bahanelerle halkı kurumlardan tecrit etmeye çalışmaktadırlar. Böylece de toplumun geniş bir kesiminin dışlandığı, devlet bağlantılı çetelerin (yer yer legal görevlilerle işbirliği yaparak) cirit attığı, insan haklarının ihlal edildiği; dinin, toplumsal değerlerin, halkın gönül verdiği kurumların töhmet altında tutulduğu, hükümet ve parlamentonun etkisiz hale getirilip, hukukun siyasallaştırıldığı, ekonomik gelir dağılımının her geçen gün bozulduğu, demografik yapının parçalandığı bir olumsuz dönem yaşamaktayız.Siyasal etkinlik ve başarı bu tablonun olmamasını gerektiriyordu.Yani yetkililerin göğsünü gererek konuşabileceği alanlar bunlardı.

Ne yazık ki Cumhuriyetin 75. yılı böylesi bir siyasal tablo içinde.

Dahası 75. yıl kutlamaları kendimize has getirdiğimiz toplumsal başarılarla paralelleştirilmediği gibi halka karşı gizli bir alternatif tavır da buna eşlik etmektedir- Cumhuriyet, ya Beethoven'in 9. Senfonisi gibi, üretimi bize ait olmayan bir müzik parçası île, ya da zımnen cumhuriyeti 10 yaşında 25 milyon nüfuslu demografik özelliğe sahip bir siyasal yapı olarak algılama­mızı telkin eden 10. Yıl Marşı ile temsil edilmeye çalışılmakta, her haliyle 75 yılı kapsamayan bir imajın altı çizilmektedir. Şüphesiz lO.Yıl Marşı bir geçiş dönemini ifade etmede anlamlı sayılabilir, adı geçen Senfoninin de bir sorunu  yok ama ikisi de Cumhuriyetin 75. yılını anlatmaktan uzaktırlar. Her alana hakim olan şekilcilik siyasetin doruk noktasında kendini göstermekte­dir.

 

Tezkire Dergisi,1998 Yıl
Devamını Oku »