31 Mart olayını Sultan II.Abdülhamid mi tertipledi?

31 Mart olayını Sultan II.Abdülhamid mi tertipledi?

31 Mart isyanında en ufak bir katkısının olmadığı kesin olarak ortaya çıktığı halde asırlık İttihatçı propagandanın etkisi hâlâ sürüyor. İsyanı araştırma komisyonu başkanı Yusuf Kemal [Tengirşenk], 31 Mart'ın Abdülhamid'in eseri olmayıp İttihatçılara karşı yabancı casus şebekeleri ile mürtecilerin teşebbüsleri olduğunu yazmıştır. Rıza Tevfik ise mahkemede şunları söylemiştir: 31 Mart uydurma ihtilali hazırlandığı zaman ben Talat Bey'e beyhude yere kardeş kanı dökülmesinin büyük bir cinayet olduğunu anlattım. Aldığım cevap şu oldu: "Ne yapalım, Cemiyetin paraya ihtiyacı var, bunu da ancak Yıldız Sarayı'nın hazinesi karşılayabilir."

Mustafa Armağan
Devamını Oku »

31 Mart Büyük Komplo

31-mart-olayi

Sultan Abdülhamid’in tahttan indirilmesinin dayanağı olan 31 Mart vakası ise, Türkiye tarihinin muhtemelen en büyük komplosudur. Padişah‘ı devirmek ve dindarları ezmek maksadı güden bu harekette, İttihatçılar tarafından “Meşrutiyet Muhafızları” ismiyle Rumeli’den getirilip İstanbul Taksim’deki Taşkışla’ya yerleştirilen askerler kullanılmıştır. “Avcı Taburları” da denilen bu askerler. Rumî takvimle 1325 yılının 31 Mart (Miladî takvimle 1909 yılının 14 Nisan) Salı günü ayaklanıp Ayasofya Meydanında toplanmak üzere harekete geçerler. Subaylarını iplerle bağlayıp kışlada hapsetmiş, silah depolarını yağmalatarak bütün tüfek ve mermileri ellerine geçirmişlerdi. Ne için ayaklandıklarını ise yol boyunca bağırdıkları, “Şeriat isteriz!” şeklindeki sloganla açıklıyorlardı. İsyana, Derviş Vahdeti diye bilinen biri önayak olmuş ve onun kışkırtmasıyla halktan da bazı şahıslar katılmışlardı. Bu ayaklanma sırasında birkaç cinayet işlendiği de söylenmektedir. İttihatçıların “Hareket Ordusu" adını verdikleri ve içinde Mustafa Kemal (Atatürk) ve Kâzım (Karabekir) beylerin de bulunduğu birlik, bu olay üzerine İstanbul’a gelerek isyanı bastırmış, ardından da Abdülhamid Han tahttan indirilmiştir.

Talat Bey’in Enver Paşa’ya çektiği telgrafta, bu olayı “Hürriyete karşı gerici bir ayaklanma” diye bildirmesi ile İsmet Bey’in (İnönü), “Bunlar bizim tarihimiz boyunca başımıza bela olmuşlardır” diye genelleme yapması enteresandır. O zaman 1909 yılı olduğu için henüz hiçbir inkılâbın yapılmamış ve bazı çevrelerce “inkılâpçı- mürteci” diye adlandırılan kutuplaşmaların yaşanmadığı o dönemde, nasıl olur da dindarlar hakkında, “Tarihimiz boyunca başımızaa bela oldular” kabilinden bir söz sarfedebilir ?Kaldıki,bu hadisede aktif olarak bulunmuş Rıza Tevfik,daha sonradan büyük pişmanlık duyarak ayaklanmanın bir komplo olduğunu söylemiş ve “Abdülhamid’in Ruhaniyetinden İstimdat isimli bir şiir yazmıştır. “Neredesin Şevketli Abdülhamid Han?’ diye başlayan bu şiirden bir bölüm şöyledır:

...Târihler ismini andığı zaman,
Sana hak verecek, ey koca sultan;
Bizdik utanmadan iftira atan,
Asrın en siyâsî padişâhına...

Hüseyin Dayı, Mlliyetçiliğin Dinle Kavgası
Devamını Oku »

KELÂM, BÜTÜNÜYLE HAYSİYETTİR ''Cemil Meriç''

İlk kitap: hafıza. Şaman veya rahip , yazının icadından sonra da imtiyazlarını titizce korur, fetihlerini uzun zaman yazıya dökmez, nesilden nesile sözle aktarır; sözle, yani nazımla. Sırlar, harflere tevdi edildiği zaman bile sokağın dili kullanılmaz. İlâhiler manzum, büyüler manzum, destanlar manzum. Şairler yoğurmuş dili, düşünceyi şairler uysallaştırmış. Beşiğinde Tanrıların dilini konuşmuş insan. Nazım en olgun meyvelerini verdikten sonra nesir  doğmuş. Hantal, ürkek, acemi bir nesir.

Nazım, imkânlarını araştıran düşünce: hatalarını bağışlatmak için musikinin yardımına muhtaç; musikinin, yani  veznin, kafiyenin. Nazım, ifadenin çocukluğu: sevimli ve serkeş  Nesir, bütün nazımları kucaklayan bir orkestra: girift ve kâmil. Kur’an mensurdur: Yedi Askı şairlerini secdeye kapandıran bir nesir.

Büyük nâzımların çoğu, nesirde de büyüktürler: Namık Kemâl  ve Hâşim gibi. Ama istisnası bol kâide bu: hecenin en usta şairi Rıza Tevfik , nesirlerinde ne kadar derbeder, ne kadar yavan. Genç nâsirler , nazımın tezhibinden geçseler şüphesiz ki üslupları daha derli toplu, daha tannan , daha ölçülü olurdu. Heyhat ki, nazımperdazlığın  tiryakilik gibi  tehlikeleri de var. Bazen, bütün dikkatini, bütün hünerini nazımda tüketiyor sanatçı; mısra “haysiyet”i oluyor, cümle “haysiyet”sizliği.Oysa kelam bütünüyle haysiyettir.

Bugünkü “düz yazı”nın ne edebiyatla münasebeti var, ne haysiyetle: bed, cıvık, yüzsüz. Kelimeler, ibarenin içinde, tımarhaneden fırlayan akıl hastaları gibi koşuşuyor. Hepsinin sırtında aynı urba , bakışlarında aynı manasızlık. Nesir yok artık. Nazım var mı ki?

Bu Ülke. İletişim Yayınları İstanbul 1996 s.82.
Devamını Oku »