M.Kemal'in Putlaştırılması

M.Kemal'in Putlaştırılması

Her yıl Lozan Sulhu için, Darülfünun'da büyük merasim ya­pıyorlar. Hep İsmet... O dâhi yapmış... Bizim esamimiz bile okunmuyor. Zikretmek isteyen olsa dahi, tabiî edemez. Sonra İsmet adamı ne yapar? Bu münasebetle 21 Temmuz 1928 tarihli Milliyet 'te bir makale var. Bunda İsmet'in makale sahibine Lo­zan'dan avdetimizde İstanbul'da şunu dediği yazılı: "Bu, Şefi­min eseridir. 0 yapmıştır. O yaptırmıştır. Şimdi ilk işim Anka­ra'ya gidip kendi eserini ayaklarına koymaktır." Bu ne dalka­vukluk. Zaten İsmet'in birinci meziyeti budur. Hem de Lozan'ı efendisinin ayaklarına koyuyor!... Kahrol, kâfir!... Modem İncili Çavuş...

Yine aynı nüshada Halide Edip aleyhine şiddetli bir hücum var. Bu esnada Mustafa Kemal matbuatı bu kadına hücum ettiri­yor. Sebebi anlaşıldı. Halide, Londra'dan Amerika'ya konferans­lar vermeğe gidiyor. Bunu haber almışlar. O başlamadan bunlar hücuma başlamış. Halbuki boşuna idî. Halide, Amerika'da kon­feranslar vermiş, bunlardan bir kitap da olmuş; fakat Mustafa Kemal aleyhine bir şey yoktur. Filâdelfiya'da konferansta bulu­nan bir adam da bana söyledi: "Ben bu kadını bir şey zanneder­dim. Hiç te'sir yapamıyordu. Ve Mustafa Kemal'i methediyor." Halide onun aleyhinde bulunamaz. Sonra Mustafa Kemal onu rezil eder.

Bu makalenin serlevhası otuzaltı punto ile "Kin, garaz ve ih­tirasla dolu bir ruh" tur. Bu da Halide imiş. Bunda gülünç bir şey daha var: O vakit Gazi, Dolmabahçe'de imiş. Siirtli Mahmut, Halide'nin makaleleri hakkında fikrini sormuş. Gazi geçen bir vapurdan halkın "Yaşa Gazi!" diye bağırtmalarını göstermiş. Fevzi Paşa'da yanında imiş. O da: "ît ürür, kervan yürür" demiş. Bu şöyle olacaktı: Koyunlar korkudan bağrışır, kurt keyfinde işi­ne devam eder/' Fevzi Paşa yanılmış.

30 Temmuz Milliyet'te "Tarihin istifadesi" diye Falih Rıfkı'nın bir başmakalesi var. Bu kadar edepsiz bir yazı olamaz, ib­ret için okunsun. Büyük nutuktan bahsediyor. Makalenin sonun­dan şu parçayı alıyorum:

"....Eğer Gazi tarihî meçhûlât içinde kalsaydı, halimiz ne ola­cakmış! Nutku yalnız okumayınız, bir kamus gibi masanızın üs­tünde daima hazır tutunuz! Bu kitap size hurafatta muskalara is­nat olunan hizmeti görecektir, görünür görünmez kazalardan mâsun bulunduracaktır. Nutkun neşri, büyük inkılâp. Eserini her türlü teşevvülerdensiyanet edecek âlîtedâbirden biri addoluna­bilir." Bu ne maskaralık. İki okkalık muska. Hocalar çok insaflı insanlarmış. Hiç olmazsa, muskaları kırk-elli gram yaparlardı. Boynumuza ağır bir yük takmazlardı. Birbakımdan da Falih ya­lan söylememiş. Bu, sahiden bir hurafat muskasından ibaretir.

Tayyare Cemiyeti Mustafa Kemal'in birçok büstlerini yaptır­mış. Nutku da o bastırmış. Galiba bu büstler ve Nutuk, Tayyare­dir. Yarın harpte imdada yetişir. Zaten Falih Rıfkıya göre muska gibi mucizeli imiş, her kaza ve belâyı def edermiş!...Yazık Tay­yare paralarına. Şununla birkaç tayyare alsanız ya...

Yazın Mustafa Kemal İstanbul'da geziyor, eğleniyor. Bol içi­yor, bol eğlence yapıyor. Bir de yatla Boğaz ve Marmara'da gez­meği pek seviyor. Âlem-i âblar yapıyor. Geceyarısından sonra Büyükada kulübüne, balosuna da gidiyor. Saray'da olan iş, deb­debe, zevk, yeme içme, binbir gece hikâyeleri halinde... Aferin.

Bir gece sarhoş Sarayburnu'na gitmiş, kahveye oturmuş. Lâ­tin harfini de orada ortaya atmış. Artık bu lâfların adı "Hitabe" olmuş. Bu Hitabede "En nihayet bir veya iki sene içinde bütün Türkler yeni harfleri öğrenecektir" demiş. Dört yıl geçti. Halâ bir milyon kişi öğrenemedi, işte dirayeti, görüşü hep böyledir. Bu şapka değil. Onu bile milyonlarca köylü hâlâ giymiyor. Bu babda 16 Ağustos 1928 Milliyet'te Falih'in bir başmakalesi var. Oku­nacak ve ibret bir şey. Bu adamlar zamanı gelince bu dalkavukluklarından hapsedilmelidirler. Muhakemelerinde bu makalele­ri onlara bizzat okutturulmalıdır.

Bugünlerde Şair Abdülhak Hâmid de dalkavukluğa başladı, Milliyette makaleler yazıyor. İğrenç şeyler Mustafa Kemal'i Al­lah derecesine çıkarıyor. Vaktiyle bu adam Enver'e de böyle şiir­ler yazmıştı. Büyük bir şairin hem seksen yaşlarında bir pîrîfâni iken bunları yapması içimi hançerler gibi deldi. Yazık!... Kendi­ni rezil etti... Bu lekeyi mezara da girse üstünden atamaz. Eh so­nunda kasideci efendi caizesini aldı, meb'uslukla çırağ buyrul­du. Müceddid Şair meğerse, eski kâsidecilerdenmiş... Torbada ne yüzler varmış da bilmiyormuşuz... Bu memlekette meb'us-luk da kolay şeymiş. Yolu sade buymuş.

21 Ağustos Milliyette Yakup Kadri'nin harf inkılâbı hakkın­da bir makalesi var. Bu da ibret bir şey... Cehalet numunesi. Okunması lâzımdır.

Aynı gazete de otuz altı punto ile: "Hariciye vekili dün Gazi hazretlerine arz-ı tazimat etti" deniyor. Demek artık Cumhuriyet vekilleri Abdülhamid'in nazırları gibidir. Arz-ı tazimat ediyor­lar. Böyle köle vekil olmaktansa, Köprübaşında küfeci hamal ol­mak bin kere evlâ ve şereflidir. Arz-ı tazimat ne halt etmektir?

Yine aynı gazetede "Gazi hazretleri dün, Saraylarında geç vakte kadar meşgul olmuşlar, hiçbir tarafa çıkmamışlar" deni­yor. Artık her gün, her hareketinden halka tebligat yapılıyor. Bu­nu dünyaya hâkim İngiltere Kralına da yapmıyorlar. Hem de "Gazi Saraylarında" deniyor. Reisicumhur, saraya yakışır ya!... Şuna canım "Zat-ı Şâhâne Hakan ülbervel-bahreyn, essultan Mustafa Kemal el Gazi" deyip işin içinden çıksalar ya, niye ağızlarında geveleyip duruyorlar?

Şimdi de yeni moda: Mustafa Kemal yattan her tarafa telsiz­le nutuk veriyor...

28 Ağustos Milliyet'te Falih Rıfkı, başmakalesinde MustafaKemal'in hitabelerinden bahsediyor. Bunlar da okunacak şey. Mustafa Kemal bu hitabesinde: "Bu harf işinde irade mille­tindir" diyor. Mustafa Kemal her işi, millet yaptı der. Adeti budur. Millet nerde, bu işler nerde? Zaten evvelce de "hâkimiyet milletindir, millet efendidir" dedi. Hâkimiyet kendinde, millet inim inim inliyor. Yok bu adamın telâkkisince millet denilen şey, kendi şahsı ise doğru. Böyle bir zanda bulunması mümkündür.

Yine bu hitabede: "Millet bu hususta bir müşkülâta uğrarsa, ben ve arkadaşlarım millet fedâisiyiz" diyor. Bu damdan düşer gibi lâf, nedir diye anlıyamadımdı. Sonra anlaşıldı. Meğerse biri telgrafla Mustafa Kemal'den "Camilerdeki levhaları ne ile yaza­caksın?" diye sormuş imiş. Bunu muhalefet sayıp, kızarak bu tehdidi yapmış imiş... Koca bir ordu, polis, jandarma elinde olunca, bunun fedailiği olur mu? Tam kahraman!..

 

Cumhuriyet Devrinin Perde Arkası , Dr. Rıza Nur

 
Devamını Oku »

M.Kemal'in Müslümanlığı Kaldırmak İstemesi

M.Kemal'in Müslümanlığı Kaldırmak İstemesiYine bir havadis: Mustafa Kemal yeni bir iş yapıyormuş. Müslümanlığı kaldıracakmış. Bunun için Çankaya'da bir mabet yapacakmış, yerini de Evkafa satın aldırmış. Bu çok mühim. So­ruşturdum. Doğru. Bunu Falih Rıfkılar ve Yakup Kadrilerle filân konuşuyormuş. Bu esnalarda Mustafa Kemal'de müthiş bir aza­met var. Kendisini çok mühim gibi bir şey sandığı sözlerinden, hareketlerinden hissediliyor. Meselâ, gazeteci soytarılarına "Vecizeler" adı altında sözlerini neşrettiriyor. Bu sözlerini dikkatle tetkik ettim. Adetâ Kur'an ağzı. Görülüyor ki, bu sözlere o tarzı vermeğe gayret etmiş... Demek bunlar Yeni İlâh'ın !! âyetleri. Fa­kat içinde hikmetten bir şey yok. Malûm, basit, bazı kelâm-ı ki­bar. Hem de öyle tenkidli ki çoğundan mana çıkmıyor. Demek âyetlerini yazmak için yeni ilâh çok yakınmış... Sonra kendileri de baktılar ki rezalet... Herkes alay ediyor, vecizelerden vazgeç­tiler.

Mabedin aslını öğrendik. Çankaya'da bir Ermenilerden met­ruk araziyi intihap etmiş alelusul müzayedeye koymuşlar. Buna herkes iştirak etmiş. Çorum meb'usu Münir'in akrabasından bir genç çocuk da iştirak etmiş. Çocuk bizzat anlattı. Bozok Salih kendisini tehdid edip, işten çektirmiş ve Salih, dört bin liraya orasını kapatmış. Sonra başka birinden öğrendim. Bu fiyata aldı­ğı bu araziyi, Evkafa seksen bin liraya satmış. Oh... Bir taşla iki kuş. Zaten yâran için bu arazi işi de bir vakitler kazançlı bir tica­ret yolu idi. Bir arsa alıyor, onu sefaretlere, hükümete dehşetli fi­yatlarla satıyorlardı.

Bu da Evkafa satılmış. Oraya mabet yapılacağı içinmiş. Evka­fa "Cami yapacağız" demişler... Bilmem nedense bu mabet ya­pılmadı. Yeni dinden de vaz geçildi. Yeni işittim. Mustafa Kemal birine söylemiş, "Bana dinde ıslâhat yapacak diyorlar..." Ne ise bu iş henüz muallâkta. Bu adama her yıl bir iki inkılâp lâzımdır. İş bulamayınca, belki bir gün bu işi yapar. Ben bunu o vakit işi­tince Türk Tarihi'nin Hindistan bahsini tab etmekte idim. Meş­hur Ekber Han da böyle bir şey yapmıştı. Bu vesile ile bunun Önüne geçmek için iyice düşünüp bu yeni din saçması aleyhine satırlar ilâve etmiştim. O bahiste okunsun. İhtimal bu tenkid önüne geçti.

Mustafa Kemal'in bir merakı daha var: Bakıyorum bunu bü­yük bir dikkatle takip ediyor. Mutlaka gazetelerde hergün ken­disinden bahsedilmek. Bir aralık gazetelerde makaleler yazdıra­rak kendisini meth ettirdi. Bir aralık nutuklarıyla sütunları dol­durttu. Bir aralık vecizelerini neşretti, bir aralık koca nutukla matbuatı işgal ettirdi. Her yıldönümünde askerî zaferlerini yaz­dırdı. Şimdi de Mahmut Siirt'e seyahatinde ve gazetecilerle olan muhaberelerini "Tarihe Büyük Hizmet Eden Vesikalar" unvanı altında neşrettiriyor. Zaten bu gazetenin başmakaleleri Mustafa Kemal'in Mahmut'a bizzat yazdırdığı makalelerdir. Halbuki bunlar hemen kamilen Mustafa Kemal'in şahsı, işlerini medihten ibarettir. Tarihe yarayacak bir yeri yok.

Bu cümleden olarak da, evvelce bir aralık "Hatırat" diye bir şeyler neşretmeğe başlamıştı. Bunlar Alman generali Lüdendrof kendisine Suriye'de rüşvet para vermiş, kabul etmemiş gibi şeylerdi. Bir iki neşretti. Alman ve İtalyan matbuatı cevap verip Gazi'mizi tenkid ettiler. Bunun üzerine derhal hatırat neşrinden vazgeçtiydi. Hem de gözönünde, hergün hadiselerin içinde olan birinin bu davada bulunması pek aykırı idi. Artık kendisine Pa­şa filân denemiyor, bu unvana tenezzül etmiyor. Sade Gazi haz­retleri veya Mustafa Kemal Hazretleri olmuştur. Fransa'da Cumhurreisi her Fransız gibi dömerg "Efendi" dir. Bizimki cumhurreisi ama, padişah cinsinden! Onlar gibi ad kullanıyor. Yine on­lar gibi kendisine mahsus bir bayrak da yaptı. Hangi binaya ve­ya gemiye girse oraya çekiyorlar. Padişahlardan farkı ne?

Bunları yazdı yazdı, artık sermaye kalmadı. Yaptıklarını şim­di bir düziye tekrar ediyor. Temcit pilâvı gibi oldu. Kabak tadı verdi. Artık kendisini medihte iflâs haline gelmiştir.

Gazetelerin, muharrirlerin sade bir şeyi var: Mustafa Kemal. Millet, Türkiye, Cihan, hep, o... Gazeteler hep onun methinden ibaret.

Matbuatımızın bu rezaletleri, bu millete büyük bir kara leke­dir. Bu matbuatı yüzlerce yaprak okuyunuz. Sade bir şey bulur­sunuz: Mustafa Kemal. Derler ki, ayının kırk türküsü varmış, hepsi de ahlat üzerine imiş. Tamam işte bu. Matbuat diye bu la­hana yaprakları, bu paçavralar olmasaydı daha iyi idi; böylesinin olmaması, olmasından hayırlıdır. Abdülhamid'e dahi bu kadarı yapılmamıştı. Fakat keder etmeğe lüzum yok. Çünkü bu matbuat milletin değildir. Millî umumî matbuat vefat etmiştir.

İş bununla da kalmadı. Bütün mektep kitaplarına şunları yazdırdı: "Gazi'yi severiz, milleti kurtardı. Bizi Arap harflerin­den kurtardı. O Türk millî kahramanıdır, ilh..." İlk mekteplerden Dârülfununa kadar, kitapların malûmatı bu. Tarih kitaplarında da hep bunlar. Bu kitaplarda Türk tarihini kendinden başlattı. Böyle hadise görülmemiştir. Mekteplerden din tedrisatını da ta­mamen kaldırdı.

 

Cumhuriyet Devrinin Perde Arkası , Dr. Rıza Nur

 

 
Devamını Oku »