İslamiyet Bir Nomokrasi İdi

İslamiyet Bir Nomokrasi İdiİslamiyet bir nomokrasi idi. Nomokrasi şu veya bu ferdin, şu veya bu zümrenin değil, Hakkın, yani şeriatın, mutlak ve ilahi hakikatlerin -çağdaş bir tabirle- kanunun hakimiyeti demekti.

Mutlak ve çılgın bir hükümdar olan II. Mahmut yeniçeriyi ilga etmişti. Yeniçeri, ulemanın tabii müttefiki idi. Ulema, şeriatı ihmal eden hükümdarı bu kuvvet sayesinde doğru yola sevk edebiliyordu. Yeniçeri bir nevi efkâr-ı umûmiye idi. Ulemayı dermansız ve dekoratif bir zümre haline getiren, tabii müttefikini kaybetmiş olmasıdır. Napolyon’un çizmelerini giyerek Batılılaşma oyunu oynayan II. Mahmut istediği gibi hareket edebilirdi artık. Devlet-i Aliyye tarihinde Batılı manada ilk müstebit hükümdar bu zattır. Şimdi ulemanın yerini alan intelijansiya kime dayanarak sözünü dinletecekti! Yeniçeri yoktu. Çok geniş, çok dağınık yerli-yabancı binbir menfaatin çarpıştığı bir ülkede kalabalığa seslenmek kabil miydi? Hangi kalabalığa, nasıl bir haberleşme vasıtasıyla?

 

Mustafa Armağan - Bulutları Delen Kartal(Cemil Meriç)
Devamını Oku »

Tanzimat Dönemi Çelişkileri

Tanzimat, öncesi, dönemi ve sonrasıyla çelişkilerle dolu bir dönemdir. II. Mah­mut'un gerçekleştirdiği devrim niteliğindeki yenilikler, toplumda infiallere neden ol­muş, toplum hem padişahı hem de yenilikleri hoş karşılamamıştır.

Padişaha ‘Gavur Padişah' demesi, padişahın diniyle ilgili bir durum değildir: Getirdiklerinin topluma uymadığını göstermek içindir. İkinci Mahmut’un bu kadar ra­hat hareket edebilmesi, karşısında herhangi bir gücün olmaması nedeniyledir. Yöne­timle halk arasında bir denge unsuru olan ve tavrını da daha çok halktan yana koyan -zaman zaman hataları olmakla birlikte- Yeniçeri Ocağı, tarihin hiçbir döneminde görülmemiş bir vahşetle ortadan kaldırılmış; yerine kurulduğu düşünülen Asakir-i Mansure-i Muhammediye, yabancı uzmanların eğittiği askerlerden oluşmuştur. Do­layısıyla İkinci Mahmut’a ‘dur’ diyecek bir güç yoktur. Bütün ıslahatlarına karşın 2. Mahmut, Tanzimat Fermanı’nı ilan edilmesini, Akif Paşa’nın ‘Hukuk-ı şahaneniz ’ demesi üzerine kabul etmemiştir. (Mümtaz’er s.9) Bu da ıslahatla­rın halka yönelik olduğunu, yönetimin bu ıslahatlarının dışında ve üstünde durduğu­nu göstermektedir.

Tanzimat’ın ilanından sonra, o güne kadar derinden akan ya da birikmiş olan pek çok düşünce su yüzüne çıkmıştır. Yunan İsyanı, Kavalalı Mehmet Ali Paşa’nın ordularının Osmanlı ordusunu yenmesi. Yeniçeri Ocağının kanlı bir şekilde ortadan kal dirilişi» Balta Limanı Anlaşması, toplumu bunaltmış; Tanzimat bütün bu olumsuz­lukların sonu gibi görünmüş ve takdim edilmişti. Tanzimat bir bakıma yeni bir sayfa açma, devletin yönünü Batıya çevirerek devleti kurtarma hareketiydi. Böylece top­lumun önünde yeni bir dönem başlıyor, eski dönem ise Sadullah Paşa'nın deyişiyle:

Mecaz oldu hakikat hakikat oldu mecaz,

Yıkıldı belki esasından eski malumat yıkılıyordu.

Batılılaşma (çağdaşlaşma, muasırlaşma, modernleşme) Osmanlı toplumuna gör­sel ürünlerle girmiştir. Takvim-i vekayi (1831), Ceride-i Havadis (1840),

Tercüman-ı Ahval (1860) gibi gazetelerin peş peşe çıkması, toplumu haber anla­mında bilgilendirmeden ziyade yönlendirmeye yöneliktir. Özellikle İstanbul’da okuma salonları olarak düşünebileceğimiz ‘kıraathanelerin’, ‘gazete okuma yerleri olarak dü­şünülmesi ve oralara gazete bırakılması bunu göstermektedir. İlginçtir bugün de toplu­mu yönlendirme işleri medya kanalıyla yapılmaktadır. Gazeteden sonra, toplumu yön­lendiren ikinci görsel kurum da tiyatrolardır. Edebi anlamda değişimin başladığı alan tiyatro olmuş, tiyatro da edebi dönüşümün motoru olmuştur. Daha çok yabancıların ve Osmanlı azınlık elitinin yönetim ve denetiminde olan tiyatro, Avrupa’yı canlı örnekle­riyle Osmanlı aydınlarına göstermiş, açıktan ya da bilinçaltından ona ne olması ve na­sıl olması gerektiğini hissettirmiş ve onu yönlendirmiştir.

‘Batı tesirinde ortaya çıkan yeni türler arasında önceliği tiyatro alır. İtalyan tiyat­ro kumpanyaları İstanbul’da büyük ilgi görmüş ve Tanzimat Fermanından bir yıl sonra bu şehirde ilk tiyatro binası inşa edilmiştir (1840).

Oyunların İtalyanca ve Fransızca olmasına rağmen böylesine ilgi görmesi üzeri­ne ilgiyi genişletmek isteyen Kumpanyalar önceleri Türkçe özel verme yolunu tutmuşlar, daha sonra da azınlıklardan bazı şahıslar Türkçe oyunlar sahneye koymaya başlamışlardır.’ (Dergah Ans. 1/350) İlk yerli tiyatro eserleri, tiyatro binasının yapılışından 20 sene sonra verilmiş,33 sene sonrada sahnelenmiştir,İlk sahnelenen eserin (Vatan yahut Silistre-Namı Kemal) oynandığı tiyatro binası da (Güllü Agop) bir azınlığa aittir.

İlk tiyatro eserleri, geleneksel olanın üzerine yeni bir şeyler koyarak ya da neksel olandan hareketle yeni açılımlara varan eserler değildir. Şair Evlenmesi melez bir eserdir. Geleneksel oyunlarla Batılı oyunların karışımı.

Gelenekselin kötü bir taklidi şeklindedir. Bunun içindir ki hiç sahnelenmemiş, Şinasi de ikinci bir eser yazma denemesine girişmemiştir. Bu alanı neredeyse bütünüy­le Namık Kemal’e bırakmıştır. N. Kemal ise. sakat doğmuş bir Fransız (Victor Hu- go)’dır. Victor Hugo, Namık Kemal’in bütün bir ufkunu  kaplar ve kapatır. Kemal,her şeyinde onu örnek alır. Batılılaşma algılaması açısından N. Kemal haksız da sayılmaz; Batı’ya doğru çıkılan düşünsel yolda insanın iyi bir rehbere ihtiyacı vardır. Benzeş­meler salt zihinsel açıdan olmaz, bu yeterli değildir; eserlerde de benzeşmeler, daha doğrusu benzemeye çalışmalar olmalıdır. Bu anlamda Namık Kemal, incelenmeye de­ğer en Önemli Örnektir. Çünkü, Tanzimat’ın ıslahatlar ve Avrupa’ya karşı getirdiği. “ yaşattığı psikoloji, daha yumuşak bir şekilde Kemal’in eserleriyle hayata geçirilmeye çalışılmıştır. N. Kemal’in Batı’ya bakışı, Batı’nın üstünlüğünü kabul etmiş ve bunu özümsemiş, halta ahlak hâline getirmiş bir yazarın bakışıdır. ‘ Filhakika, bizde kalemin gösterdiği terakki, garbın bedayi-i irfanına (kültürün üstünlüğü) kıyas olunursa, bir allamenin irfanına nispeten, yeni lakırdıya (konuşma) başlamış bir çocuğun söyle­yeceği üç beş kelime hükmünde kalır.’ (Mukaddimemi Celal s.31) Edebiyatta ve dü­şüncede önemli olan, bir şeyin gerçekleşecektir.

Hece Dergisi, Postmodernizm Özel Sayısı
Devamını Oku »