1961 Anayasası’nı Sabetayistler mi Yaptı?



1960 Darbesi’nden sonra yapılan anayasanın giriş bölümündek- ilk cümle, meşru iktidarların nasıl bir algı yönetimiyle yıkıldığa açık delili niteliğindeydi. 1961 Anayasasına girmiş haliyle 27 Darbesinin gerekçesi; “Anayasa ve hukuk dışı tutum ve davranışlarıyla meşruluğunu kaybetmiş bir iktidara karşı direnme hakkı" 0larak gösteriliyordu. Dahası, cunta tarafından yapılan askeri bir darb “devrim” olarak nitelendirilerek, silah gücüyle yapılan iktidar gasbın Türk Milleti nin geneline mal etme kurnazlığına da başvurulmuştu

Oysa bırakın halkın bu ‘iktidar gasbına destek vermesini, darbe emir komuta zinciriyle bile yapılmamıştı. Yani ordu içerisinde bile fikir birliği yoktu. Dolayısıyla “Türk milleti adına” her şeye hepi topu 38 kişilik bir cunta ekibi karar vermişti. Neyin meşru, neyin gayri­meşru olduğu cunta tarafından belirlendiği gibi, darbeden sonra ya­pılan 1961 Anayasasının nasıl olacağına da, içerisinde sabetaycıların etkili olduğu iddia edilen 20 kişilik bir komisyon karar vermişti.

Burada üzülerek belirtmek gerekir ki, 1876 Anayasası dahil, bugü­ne kadar yapılmış olan hiçbir anayasa, maalesef milletin özgür irade­siyle gerçekleşmemişti. Zira mevcut beş anayasadan üçü askeri darbe­ler sonucu, diğer ikisi de olağanüstü şartlar altında yapılmıştı. 1961 ve 1982 anayasaları sözde referanduma sunulmuş ise de, hem alternatif­siz, hem de tek taraflı propaganda neticesinde halka dikte ettirilmişti. Öyle ki, AK Parti'nin 2007 yılı Genel Seçimleri'nde kazandığı 363 milletvekiliyle TBMM'nin yaklaşık yüzde 66 sim temsil etmesine rağmen, sivil bir anayasa yapmaya cesaret edememesi, Türkiye’de anayasaların şimdiye kadar kimler tarafından yapıldığının açık bir göstergesiydi.

Özellikle 1876, 1960 ve 28 Şubat 1997 darbelerinin gerçekleş­mesinde büyük rol oynayan masonlar, bir yandan darbe sonrasın­da devletin kilit noktalarına adamlarını yerleştirirken, diğer yandan da devletin istikametini belirleyen anayasaların yapılmasında tam yetki sahibi olmuşlardı. Mesela 1960 Darbesinden sonra anayasa­nın hazırlanması için Milli Birlik Komitesi (MBK) tarafından Ana­yasa Komisyonu Başkanlığına bir mason olan Prof. Dr. Enver Ziya Karal getirilmişti. Dahası, 1961 Anayasasını hazırlayan kurulun ilk Başkanlığını yapan Prof. Dr. Sıddık Sami Onar, komisyonun sözcü­lüğünü yapan Prof. Dr. Muammer Aksoy ve komisyonun diğer üye­lerinden Prof. Dr. Münci Kapani ile Coşkun Kırca'nin da ‘sabetayist olduklarına yönelik ciddi iddialar var.

Tabi 27 Mayıs Darbesi’nden bahsederken, burada Prof. Dr. Sıddık Sami Onar’a ayrı bir paragraf açmak gerekiyor. Zira “sabetayistlerin okullar zinciri” olduğu iddia edilen Fevziye Mektepleri Vakfının 1955 yılından itibaren yönetim kurulu üyeliği ve başkanlığını da yapan Onar, sadece 1961 Anayasasının yapımında rol oynamamış, darbe öncesi öğrenci hareketlerinin yönlendirilmesi ve darbeyi meş­rulaştırmak için yapılan dezenformasyon faaliyetlerinde de üzerine düşen görevi fazlasıyla yerine getirmişti. Mesela 27 Mayıs Darbesinin en meşhur ajitasyonlarından biri olan “öğrencilerin kıyma makine­lerinde kıyıldığı” yalanını ilk ortaya atan kişi, Sıddık Sami Onardı.

Dönemin İstanbul Üniversitesi Rektörü olan Sıddık Sami Onar, üniversite binasında yapmış olduğu 2 Haziran 1960 tarihli basın top­lantısında şöyle diyordu: .. Şehitlerin listesini tam olarak tesbit et­mek üzere gerek İstanbul dahilinde, gerek taşrada bulunan ailelerden yüksek tahsil yapmakta olan çocuklarından haber alamayanların bize müracaat etmelerini, yarından itibaren radyo ve gazeteler vasıtasıyla ilan edeceğim. Bazı mezarlıklara kamyonlarla getirilip gömülen ta­lebelerden, buzhanelere konulanlardan, kıyma makinalarında çeki­lenlerden bahsedilmektedir. Bu iş için üniversitede bir teknik kurul teşkil edilmiştir. Ölenler hakkında ileri sürülen rakamlar mübalağalı değildir. Ölenler vardır ve bunların tespitine çalışılmaktadır.”

Aslında böyle bir vakanın yaşanmadığını Onar da biliyordu. Zira daha sonra yapılan araştırmalarda, bu dezenformasyonun tamamen darbeyi meşrulaştırmak için bilinçli şekilde üretildiği ortaya orta­ya çıkacaktı. Onar, darbe sonrası seçime gitme ve yönetimi sivillere bırakmaya da şiddetle karşı çıkanlardandı. Onar'ın başında olduğu komisyon, Tarık Zafer Tunaya ve İsmet Giritli gibi demokratik re­jimden yana olan üyeleri tasfiye etmesiyle de biliniyor.

1961 Anayasasını hazırlayan komisyon üyelerinden dikkat çeken bir diğer kişi ise Emin Paksüt’tü. Zira Türkiye'deki iktidar mücadelesi­nin sürekliliğini özetlemesi açısından Emin Paksüt ilginç bir örnek.,. Emin Paksüt, Osmanlı sonrası yeni rejimin kökleşmesini sağlayan İs­tiklal Mahkemeleri'nin Başkanı Ali Çetinkayanın oğluydu. “Paksüt” soyadını bir yerden daha hatırlıyoruz. AK Parti hakkında 2008 yılında açılan kapatma davasında, partinin kapatılması için kulis faaliyetleri yürüten ve aleyhte oy kullanan Anayasa Mahkemesi Başkan Vekili Os-man Paksüt de Emin Paksüt’ün oğluydu. Yani Cellat Alı lakaplı Ah Çetinkayanın torunu...

Murat Akan - Üst Akıl,Hayat yayınları,syf:132-133
Devamını Oku »