Süleymaniye Camii'nin İşaret ve Sembolleri



İŞARET  VE SEMBOLLER

‘’Sonunda caminin güzel kubbesi kapandı ve diğer köşeler dengesini bularak tamamlandı. Hattatların kıblesi rahmet­li Haşan Karahisarî, müsennâ hattı ile kubbeye "Allahü yümsikü 's-semâvâti ve’l-arz" (Allah gökleri ve yeri nizamları bozulmasın diye tutuyor. Fâtır, 41) ayetini, sonuna kadar yazdı."Tezkiretü'l-Bünyan, s. 66.

Caminin kemerini çevreleyen yazıyı Hattat Karahisarlı Ahmet (1468- 1556);(1) kapı, pencere ve mihraptaki ayetleri ise Karahisarlı Haşan Çelebi(2) yazmışlardır.(3)

Ayet bir hakikati gösteren işarettir. Süleymaniye Camii'ndeki ayetlerde hedef kitle, Arapça bilen yöneticiler, sanatçılar ve âlimlerdir. Bu kişiler, devlete ve topluma yön veren ve toplumun davranışlarında kendilerine örnek aldığı insanlardır. Amaç toplumun rehberi ve yönlendiricisi olan kesimlere, temel değerleri sürekli hatırlatmak ve onları her camiye girişlerinde içsel bir yolculuğa, bir iç eğitime tabi tutmaktır.

Süleymaniye Camii'nde ayetler, bu içsel yolculuğu, kapılardan yani girişten başlatır, mihrapta yani ortak yönelim ve amaçta bitirirler.

Bu içsel eğitim ve yolculuk dış kapılarda kişileri selamlamakla; barış, huzur ve umuda vurguyla; yapılacak davranışlar sonucunda alınacak ödülü, bu ödüle ulaşmak için taşınması gerekli olan niteliği ve temel değeri hatırlatmayla başlar.

Ana mekâna girmeden önce sağ tarafta kurumsal bir bildiri niteliği taşıyan ayetlerle kişinin yöneldiği temel değerin, inancın, insanın ve hayatın kaynağı ve sahibi olan Yaratıcı'nın temel vasıflan hatırlatılır. Girişin solunda ise bu mekâna girecek olan kişinin taşıdığı kimliğin tarihi kökleri ve kişinin varlık görevi, insan ilişkilerindeki denge, ona moral verecek bir üslupla ifade edilir.



Cami iç mekânının giriş bölümü kubbelerinde; iç mekânla özdeşen temel davranışın getireceği kazanç ve şahsiyet gelişimine yapacağı katkı, dayanıklılık ve krizlere hazırlıklı olmak ve başarının temel ölçütüne atıf yer alır.

Bütün mekânı kucaklayan kubbede; Yaratıcı'nın her şeyi kuşatıp koruduğu, denge vurgusuyla ifade edilirken onun merhameti ve hatalar karşısında bağışlayıcılığı vurgulanır. Yani korku ve tehdit değil, denge, merhamet ve sevgi hatırlatılır. Ana kubbedeki ayette ödüllendirici yaklaşım ve olumlu ifade biçimi dikkat çeker.

Ana kubbenin yükünü ana sütunlara dağıtan kemerlerdeki yazılarla, değerleri hayatlarında temsil etmesi gereken kişilere, taşımaları gereken sorumluluğun yükünü dengeleyecek, inançlarında onları besle­yecek olan ilkeler hatırlatılır. Yaratıcı'nın her şeyin sahibi ve gerçek güven kaynağı olduğu, başarının ve sonuçların gerçek belirleyicisinin o olduğu, bu nedenle insanın üstünlük ve gurura kapılmamasının gerektiği ve insanın bütün ilişkilerinde insan farklılıklarını dikkate almasının önemi çok özlü ve net bir şekilde ifade edilir.

Dört granit sütunun kemerlerinde kişinin görevi esnasında yapması gereken davranış ve temel yetkinlikler ona kuşatıcı bir bütünlük için­de özetlenir. Kişi ne yapmasının farkına varır. Nasıl yapması gerektiği konusunda ise fil ayaklara yerleştirilmiş olan isimlerle görevlerini yaparken rehberlik edebilecek şahsiyetler kişilere kaynak olarak gösterilir. Bu şahsiyetlerin sıralanması toplumsal düzene vurgu yaparken aynı zamanda içsel olgunluğun aşamalarını da gösterir: İlim, adalet, ahlâk, denge ve tutarlılık, ilim ve adalet ilk iki sütunda yer alır. Çünkü karşılıklı bu iki değer gerçekleştirildiğinde ahlaki karakter olgunluğuna, iç ve dış arasında bütünlük ve tutarlılığa ulaşılır. Diğer yandan ilim ve adaletin ancak birlikte gerçekleşeceği vurgulanırken bu iki dinamiğin arkasında besleyici gücün ahlak ve denge anlayışı olması gerektiği sembolik olarak anlatılır. Orta kubbeden mihrabın olduğu mekâna hafif bir yükseltiyle çıkılır. Bu şekilde dört temel değerin kişi, kurum ve toplumda bütünleşmesiyle ancak mihrabın temsil ettiği ortak bütünlük, yönelim ve birliğe ulaşılabileceğine dikkat çekilir.

Mihrap yarım ve çeyrek kubbelerinde, ortak yönelimin amacı açıklanır. Ulaşılması gereken hedef belirtilir.

Mihrabın üstünde, mihrabın anlamına, dua ve yaratıcıya sığınma olu­şuna atıf yer alır. Mihrabın sağı ve solundaki çini madalyonlarda, kişi­nin görevini yaparken yaratıcı ile ilişkisinin temel çerçevesini veren, açan, genişleten, açmaya ve genişletmeye vurgu yapan ayetler vardır. Mihrabın yanındaki vitraylı pencerelerin sağında "Allah'tan başka ilah olmadığı" ve solunda "Muhammed'in onun peygamberi olduğu" vurgulanır. Mihrabın üzerinden ışığın süzüldüğü vitraylı pencerelerde, ışığın yaratıcısı olan ve insanın toplum içindeki yolculuğunda içsel aydınlığın kaynağı olarak yaratıcıya işaret eden ayetlerle yolculuk, hatırlatma ve içsel eğitim tamamlanır. Taç Kapı'dan yolculuk Tevhid kelimesiyle başlamıştı ve mihrapta yolculuk Tevhid kelimesiyle biter. Başlangıç ve son sadece O'dur. Bütün yolculuklar ona ulaşmak içindir, başlayan her şey O'nun gücü ve azametinde son bulur.

İçsel eğitimini tamamlayan kişi mekândan çıkmadan önce dış avluya açılan kapıların üzerindeki ayetlerle uyarılır: "Umudunu asla kaybetme. Hatalar yapsan da yüzünü doğru yöne çevirmesini bil. Yaratıcının rahmet ve bağışlayıcılığından umudunu kesme". Selamlama, fark etme ve ödüllendirmeyle başlayan ilk adımla giriş, umut ve ödüllendirmeyle biten son adımla çıkış. İçsel bir donanım ve yenilenmenin ardından içsel zenginliğini paylaşmak için toplumun içine yeniden karışmak. Kurumda öğrendiği bilgi ve deneyimi toplumun gelişimine katmak.

Süleymaniye Külliyesi'nde ayetler temel değerlere ve inanç sistemine işaret etmektedir. Cami içerisinde planlı bir şekilde yerleştirilen ayetlerin amacı binanın bölümleriyle de bütünleşerek kişilere görevlerini hatırlatmak, onlarda ortak duyarlılık, dil oluşturmak, onlara moral vermek ve motive etmektir. Ayetlerin Süleymaniye Camii'nde yük­lendiği görevi bugün kurum kültüründe semboller yüklenmektedir.

"Semboller, kültürün içerisinde özel anlam taşıyan kelimeler ve obje­lerdir. Bir sembol içsel bir inanışın dışsal bir işaretidir. Sembollerin çok güçlü motivasyon etkisi vardır, davranışı yönlendirebilir ve işin amaçlarını belirleyebilirler. Kurum üyelerince paylaşılmış bir dil olan semboller, çalışanlara topluluk hissi ve grup kimliği kazandırır. Semboller kültürün anlamını açıklayarak kurumun derinliklerindeki değerleri simgelerler. Semboller sistemin korunmasında ve denge­sinin sağlanmasında yönlendirici işlevlere sahiptir. Sistemdeki roller arasındaki ilişkileri daha anlamlı kılar ve ilişkilerin sürekliliğini sağlarlar.

Semboller, örgütün işareti olarak kullanılan objeler, desenler, slogan­lar, yazılar, şarkılar, ortak davranışlardır. Binaların mimarisi ve büro düzenlemesi de sembolik bir nitelik kazanabilir."(4)

Dış Avlu Cami Kapılarındaki Yazılar(5)

Dış avludan camiye geçişi sağlayan (kıbleye dönüldüğünde) sağ yan kapının üst bölümünde "...Selam olsun size! Rabbiniz kendi üzerine rahmeti (merhameti) yazdı." (En'am Suresi, 54); kapının üzerinde ise "Ey Rabbimiz! Bizimle kavmimiz arasında gerçekle hükmet Çünkü sen hükmedenlerin en hayırlısısın." (Araf Suresi, 89) ayetleri yazılıdır.

Dış avludan camiye geçişi sağlayan (kıbleye dönüldüğünde) sol yan kapının üst bölümünde "Sabretmenize karşılık size selam olsun, burası dünyanın ne güzel bir sonucudur" (Rad Suresi, 24) ayeti yer alırken kapının üzerinde de "Allah'a karşı gelmekten sakınanlar için elbette güzel bir dönüş yeri, kapılan kendilerine açılmış olarak Adn cennetleri vardır." (Sâd Suresi, 49, 50) ayetleri yer alır.

Ana kapı üzerinde ise şu ifade yer alır: "Ey kapıları açan Allah'ım! Bize hayırlı kapılar aç."

İç Avlu Kapılarındaki Yazılar

İç avlu sol kapıda, üstte:"Selam size, yaptıklarınıza karşılık haydi cen­nete girin/' (Nahl Suresi, 32); altta: “Namazlarına riayet edenler, işte onlar, cennetlerde ikram olunacak kimselerdir." (Mearic Suresi, 34/ 35) ayetleri yazılıdır.

İç avlu sağ yan kapıda; üstte: ". ..Selam size, hoş geldiniz! Temelli ola­rak buraya girin." (Zümer Suresi, 73); altta ise, Besmele ile birlikte "...O'ndan başka hiçbir ilah yoktur." (Al-i İmran Suresi, 6) ayetleri işlenmiştir.

Dış avludan iç avluya geçişi sağlayan Taç Kapı üzerinde, “Kelime-i Tevhid" ile "Namazlarına riayet edenler, işte onlar, cennetlerde ikram olunacak kimselerdir/' (Mearic Suresi, 34,35) ayetleri yer almaktadır.

Taç Kapının iç avluya giriş kısmı üzerinde: "Doğrusu size Allah'tan bir nur ve apaçık bir Kitap gelmiştir/' (Maide Suresi, 15) ve "Şüphesiz; Allah katında en değerliniz, O'na karşı gelmekten en çok sakınanınızdır." (Hucurat Suresi, 13) ayetleri işlenmiştir. Daha üst bölümde de: “Namaz şüphesiz, inananlara belirli vakitlerde farz kılınmıştır/' (Nisa Suresi, 103) ayeti ile Kelime-i Tevhid "Allah'tan başka ilah yoktur, Muhammed Allah'ın resulüdür" yazılıdır.

Son Cemaat Yeri

Son cemaat yerindeki 10 pencere üzerinde mor çini üzerine beyaz yazılı panolar yer almıştır. Bu panoların sağdakilerinde Besmele ve Ayetel-Kürsi soldakilerde ise Fetih Suresi'nin son ayetleri yazılıdır.

Ayetel-Kürsi (Bakara Suresi, 255. ayet):

"Rahman Rahim Allah'ın adıyla, Allah'tan başka hiçbir tanrı yoktur. O, daima yaşayan, daima duran, bütün varlıkları ayakta tutandır. O'nu ne gaflet basar, ne de uyku. Göklerdeki ve yerdeki her şey O'nundur. O'nun izni olmadan huzurunda şefaat etmek kimin haddine! Onların önlerinde ve arkalarında ne varsa hepsini bilir. Onlar ise, O'nun dilediği kadarından başka ilminden hiçbir şev kavrayamazlar. O'nun hükümdarlığı bütün gökleri ve yeri kucaklamıştır. Her ikisini görüp gözetmek, ona bir ağırlık da vermez. Ulu ve yüce, yalnızca kendisidir. "

Fetih Suresi, 28 ve 29. ayetler:

‘’Bütün dinlerden üstün kılmak üzere Resulünü hidayet (doğru inanç) ve hak din (İslam) ile gönderen O'dur. Şahit olarak Allah yeter.

Muhammed, Allah'ın Resulüdür. Onunla beraber olanlar, inkarcılara karşı çetin, birbirlerine karşı da merhamet­lidirler. Onların, rükû ve secde halinde, Allah'tan lütuf ve hoşnutluk istediklerini görürsün. Onların secde eseri olan alametleri yüzlerindedir. İşte bu, onların Tevrat'ta ve Incil'de anlatılan durumlarıdır: Onlar filizini çıkarmış, onu kuvvetlendirmiş, kalınlaşmış, gövdesi üzerine dikilmiş, ziraatçıların hoşuna giden bir ekin gibidirler. Allah kendileri sebebiyle inkârcıları öfkelendirmek için onları böyle sağlam ve dirençli kılar. Allah, içlerinden salih amel işleyenlere bir bağışlama ve büyük bir mükâfat vaat etmiştir."

Kubbe ve Kemerlerdeki Yazılar

Ana giriş kapısının üzerindeki küçük kubbelerin birinde: "Sana vahiy edilen Kur'an'ı oku, namaz kıl"; diğerinde: "Muhakkak ki namaz, hayâsızlıktan ve fenalıktan alıkoyar,ortadaki daha küçük kubbede ise: "Allah 'ı anmak ne güzel şeydir! Allah yaptıklarınızı bilir." (Ankebut Suresi, 45) ayeti üç bölüm halinde yazılmıştır.

Arkadaki yan kubbede, siyah zemin üzerine beyaz hatla: "Ey ina­nanlar! Sabredin, düşmanlarınızdan daha sabırlı olun, cihada hazır bulunun, Allah'a karşı gelmekten sakının ki başarıya erişebilesiniz." (Al-i İmran Suresi, 200) ayeti yazılmıştır.

Ana kubbenin merkezinde, altın yaldızlı oldukça güzel bir hatla ve büyük harflerle yeşil zemin üzerine: "Şüphesiz ki Allah gökleri ve yeri, yıkılıp yok olmaktan koruyup tutuyor. Şayet yıkılırlarsa and olsun ki ondan sonra kimse onları tutamaz. Hakikaten 0, acıyan ve bağışlayandır." (Fâtır Suresi, 4i) ayeti yazılıdır.

Ana kubbeyi taşıyan dört kubbe kemerinde, daire şekilleri oluştu­rularak siyah zemin üzerine yazılan yazılarla adeta cami, manevi mühürlerle mühürlenmiştir.

Kemerlerden birine:"0, her şeye vekildir." (En'am Suresi, 102); diğe­rine: "De ki herkes yaradılışına göre davranır." (îsra Suresi, 84) ayet­lerinden birer bölüm yazılmıştır.

Diğer kubbe kemerlerinde ise: “De ki, her şeyi yaratan Allah'tır." (Rad Suresi, 16); Başarım ancak Allah'tandır ." (Hud Suresi, 88) ayetleri yazılıdır.

Kemerleri taşıyan fil ayaklar üzerinde sırayla Hz. Muhammed'den sonraki dört devlet başkanının isimleri (Hz. Ebubekir, Hz. Ömer, Hz. Osman, Hz. Ali) büyük levhalar şeklinde asılıdır.

Dört büyük granit sütunun taşıdığı kemerler üzerine; “Ey Muhammed! Allah 'a tövbe eden, kullukta bulunan, O'nu öven, O'nun uğrunda gezen, rükû ve secde eden, uygun olanı buyurup fenalığı yasak eden ve Allah 'ın yasalarını koruyan müminleri müjdele." (Tevbe Suresi, 112) ayeti dört bölüm halinde yazılmıştır.

Mihrap tarafındaki öndeki yarım kubbede: “Doğrusu ben yüzümü, gök­leri ve yeri yaratana, doğruya yönelerek çevirdim, ben puta tapanlardan değilim." (En'am Suresi, 79) ayeti yazılıdır.

Aynı yarım kubbenin sağındaki küçük yarım kubbede:"Doğu da batı da Allah'ındır, nereye dönerseniz Allah'ın yönü orasıdır." (Bakara Suresi, 115) ayeti yazılmıştır. Simetriğindeki solundaki küçük yarım kubbede ise: “De ki, Rabbim adaleti emretti, her secde yerinde yüzünüzü O'na doğru çevirin (kıbleye yönelin)." (Araf Suresi, 29) ayeti yazılıdır.

Mihrap ve Çevresindeki Yazılar

Mihrabın tam üstünde “Bunun üzerine Rabbi onu güzel bir şekilde kabul buyurdu ve onu güzel bir şekilde yetiştirdi. Zekeriya'yı da onun bakımıyla görevlendirdi. Zekeriya, onun bulunduğu mihraba her girişinde yanında bir yiyecek bulurdu. Meryem, 'Bu sana nereden geldi?' derdi. Oda 'Bu, Allah katından' diye cevap verirdi. Zira Allah, dilediğine hesapsız rızık verir." (Al-i imran Suresi, 37) ayetinin “Zekeriya, onun bulunduğu mihraba her girişinde" bölümü yazılıdır.

Mihrabın iki yanında, koyu mavi çini madalyonlar üzerine beyaz hatla Fatiha Suresi yazılmıştır:

‘’Rahman Rahim Allah'ın adıyla 2. 3. 4. Hamd, Âlemlerin Rabbi, Rahman, Rahim, hesap ve ceza gününün (ahiret gününün) maliki Allah'a mahsustur. 5. (Allah'ım!) Yalnız sana ibadet ederiz ve yalnız senden yardım dileriz. 6. 7. Bizi doğru yola, kendilerine nimet verdik­lerinin yoluna ilet; gazaba uğrayanlarınkine ve sapıklarınkine değil.

Mihrabın sağındaki renkli pencerede "Lailahe illallah (Allah'tan başka ilah yoktur)", solundakinde ise “Muhammedurrasulullah (Muhammed Allah 'ın peygamberidir)“ yazılıdır.

Mihrabın tam üstündeki orta pencerenin iç kısmına Allah, Muhammed, Ebu Bekir, Ömer, Osman ve Ali (Allah onlardan razı olsun) yazılmış­tır. Bu yazılan çevreleyecek şekilde Nur Suresi'nin otuz beşinci ayeti işlenmiştir: “Allah göklerin ve yerin nurudur. O'nun nuru, içinde lamba bulunan, penceresiz bir oyuğa benzer. Lamba cam içindedir. Cam sanki inciden bir yıldız...“ (Nur Suresi, 35)

Mihrabın üstündeki orta pencerenin sağındaki renkli pencereye: “Güneşi ışık ve ayı nur yapan O'dur." (Tunus Suresi, 5) ayeti; solundaki renkli pencere üzerine ise: “Yer, Rabbinin nuru ile parladı.“ (Zümer Suresi, 69) ayeti nakşedilmiştir.

Minberin sağındaki koyu çiniler üzerine: “Şüphesiz mescidler Allah'ındır. 0 halde Allah ile birlikte hiç kimseye kulluk etmeyin." (Cin Suresi, 18) ayeti yazılıdır. Mihrabın solundaki ikinci pencere üzeri­ne aynı tarz ve şekilde: “Ey Âdemoğulları! Her namazınızda güzel elbisenizi giyiniz. Yiyiniz, içiniz fakat israf etmeyiniz. Çünkü 0, israf edenleri sevmez.“ (Araf Suresi, 31) ayetinin ilk bölümü yazılmıştır.

İkinci katta hünkâr mahfili mihrabından başlayarak tüm camiyi kuşa­tacak şekilde pencerelerin üzerinde "Esma-i Hüsna (Allah'ın güzel isimleri)" yazılıdır.

 

Camiden Çıkış

Sağ kapıdan çıkışta, kapı üzerine Zümer Suresi, 53. ayetin ilk bölümü: “De ki, Ey kendilerine kötülük edip aşırı giden kullarım! Allah'ın rahmetinden umudunuzu kesmeyin simetriğindeki sol kapı üzerine de aynı ayetin diğer bölümü yazılmıştır: “Doğrusu Allah, günahların hepsini bağışlar. Çünkü 0, çok bağışlayan ve merhamet edendir.“

 

Dipnotlar:

(1)- "Bir adı da Şemseddin olan bu sanatçı Müstakimzâde'ye göre Karahisarlıdır. Genel görüş bunun Afyon Karahisan olduğu doğrultusundadır. Yaklaşık 873 (I468)'te doğduğu sanılan Ahmed Karahisarî'nin 90 yaşlarına doğru 963 (1556) yılında Süleymaniye Camii'nin hatlarını yazarken vefat ettiği ve mezarının Sütlüce'de Cafer Ağa Tekkesi civarında, Şeyhi Cemal Halife'nin kabri yakınlarında olduğu bilinir. Müstakimzâde nesih ve sülüs hattı Yahya Sofi'den meşk ettiğini, daha sonra Asadullah Kirmanî'den ders aldı­ğını belirtir. Günümüze gelen eserle­rinin ketebe kayıtlarından Asadullah Kirmanî'den (ölümü 892/1486) icazetli olduğu anlaşılır. Bu durumda Ahmed Karahisarî'nin 18 yaşından önce ica­zet aldığını varsayabiliriz. Kaynakların verdiği tarihler itibariyle Yahya Sofi'nin (ölümü 1477) öğrencisi olması uzak bir ihtimal gibi gözükmektedir. Belki de onun oğlu Ali Sufi'den meşk etmiş olabilir. Ahmed Karahisan II. Bayezid ve 1. Selim döneminde sanatını geliştirmekle uğraşmış olmalıdır. Saray ehl-i hiref teşkilâtı kâtipler bölüğüne hangi yıl girdiği bilinmiyor. Buna rağ­men onun Kanunî Sultan Süleyman döneminin başlarından itibaren bu teşkilâtta çalıştığını ileri sürmek mümkündür. Ehl-i hiref in kâtipler bölüğünü içeren en erken tarihli maaş defteri 952 Masar (1545 Mart-Mayıs) tarihlidir. Burada adı altına sırada, Ahmed Karahisan olarak geçer (Saray Arşivi D. 9706/4). Yevmiyesi 14 akçedir. Karahisan müsenna denilen celî sülüs ve muhakkak hatta haklı bir şöhrete ulaşmıştır. Bu yazı üslubunda devrin en büyüğü olarak kabul edilmiştir. Fakat hiç şüphesiz onun en başarılı tarafı sayfa düzenlemesindeki estetik yaklaşımıdır. Karahisan için sadece yazının kendi bünyesindeki orantılan değil, kitap sayfasının tümüyle ilişki­sinin önem taşıdığı imzalı eserinden de açıkça görülmektedir. Günümüze ulaşan imzalı ve tarihli eserlerinin en mükemmelleri 1545-1555 yılları ara­stadandır." www.kulturturizm.gov.tr.

(2)- "Eserlerinde Hasan b. Abdullah ya da Haşan b. Ahmed Karahisan olarak imza­sını atan sanatçı, Karahisarî'nin azadlı kölesi ve manevi evladıdır. Ehl-i hiref kâtipler bölüğünde yer alan sanatçının Ahmed Karahisarî'nin yolunda yazdığı bilinmektedir. 952 Masar (1545) yılındaki ehl-i hiref maaş defterinde adı yoktur. 965-966 Muharrem (1557 Ekim-1558 Ekim) tarihli bir yıllık def­terde Hasan gulam-ı Karahisarî ola­rak adı geçer ve yevmiyesi 13 akçedir (Saray Arşivi D.9612). 974 Masar (1566 Temmuz-Eylül) tarihli maaş defterinde adı Haşan b. Karahisari olarak kayıtlıdır (Başbakanlık Arşivi MM.6196, Sİ54). 1001 (1592-93) tarihli maaş defterinde ise adına artık rastlanmaz. Evliya Çelebi ve Müstakimzâde'de sanatçı hakkında bilgi varsa da ölüm tarihi kesin olarak bilinmemektedir. En geç 1000 yılında vefat etmiş olabilir. Evliya Çelebi, sanat­çının Edime Selimiye Camii'nin yazılarını yazarken kaza sonucu iki gözünün birden kör olduğunu belirtir. Bu bilgiyi biraz ihtiyatla karşılamak gerekir. Söz konusu kazada belki de bir gözü gör­mez olmuş, diğerinin de görme yeteneği zayıflamış olabilir. Öte yandan Hasan Çelebi'nin Selimiye Camii inşaatından sonra yazdığı imzalı bir eserini tanımıyoruz. Ancak Müstakimzâde, 1002 (1593) tarihinde yaşlılığında yazmış olduğu bir kıta'sını gördüğünü kayde­der. Bu ünlü hattatın mezarı Sütlüce'de öğretmeni olan kişinin yanındadır." www.kulturturizm.gov.tr.

(3)-Bayrak, a.g.e., s. 358.

(4)-Ali Rıza Terzi, Örgüt Kültürü, Ankara: Nobel Yayınlan, 2000, s. 54-56.

(5)-Mollaibrahimoğlu, a.g.e., s. 47-50

 

İbrahim Zeyd Gerçik – Bir Yönetim Modeli Süleymaniye(Yönetim,Pskiloloji ve Kurum Kültürü),syf:125-132
Devamını Oku »

(Süleymaniye Camii)Dış Mekan



 DIŞ AVLU, BAHÇE

 

Geleneksel Türk şehirlerinde evler, camiler ve kamu yapıları yeşili içlerinde saklarlardı. Yeşil, sokak ve meydanlarda değil, yapıların için de, yani gölgeli revakların çevrelediği kubbelerin altında, şadırvan seslerinin yankılandığı avlulardaydı."(1) Doğanın; bahçe, mezarlık ya da boş alan olarak şehirle bütünleşmesi İstanbul'un topografyası ve iklimi için doğal olsa da aynı zamanda bilinçli bir tercihti. Camilerin mezarlıkları simgesel anlamları olan ağaçlarla donatılmıştı. Medrese ya da revaklarla çevrili cami avluları bazen toprak bırakılıp yeşillendirilirdi.(2) Bu yeşillendirmenin bir medeniyet eğitimi olduğunu ve duygularımızı biçimlendirdiğini Tanpınar'ın Beş Şehir adlı eserinden aktaralım:


 

"İki ağaç Türk muhayyilesinde ve hayatında izini bırakmıştır: Servi ve çınar. İstanbul'un bilhassa dışardan görünen umumi manzarasını daha ziyade Karaca Ahmet, Edime Kapısı, eski Ayaz Paşa ve Tepebaşı gibi servilikler yapardı. Boğaziçi'ndeki o çok uhrevi köşelerle, bazı peyzajlar da çınarların etrafında toplanırdı. Eyüp servilikleri bütün Haliç manzarasına üslubunu verirdi. İstanbul peyzajındaki asil hüznü biz bu iki ağaçla çam ve fıstık çamlarına borçluyuz. Hissi terbiyemizde onların büyük payı vardır.

En çok sevdiğim ağaç çınardır. Geniş, pençe pençe yaprakları, munis dev gövdeleriyle onlar, bana Peçevi'nin anlattığı o sefer meşveretlerin­de söz alan, kumandanlara yol gösteren, akıl öğreten serhat gazilerini hatırlatırlar.

Gerçeği de bu ki, her çınarda bir dede edası vardır. Onlar toprağı­mızın hakiki gururudur; belki dedelerimiz o heybetli vakan, o dağ sükûnetini onlardan öğrendiler. Onun için Yahya Kemal'in Itri'yi eski çınarların mektebinden yetiştirmesini çok iyi anlıyorum.

0 deha öyle toplamış ki

bizi Yedi yüzyıl süren

hikâyemizi Dinlemiş

ihtiyar çınarlardan...

Büyük mimarlarımız ise daima eserlerinin yanı başında birkaç çınar veya serviyi eksik etmezlerdi; gür yaprağın tezadı onların en güzel terkiplerinden biriydi. Bazıları daha ileriye gider; cami veya medre­se avlusunun ortasında çınarın, servinin yetişmesi, gülün açması, sarmaşığın halkalanması için yer ayırırdı. Türk bahçe üslubu bu idi. Mimarlık ile ağacın bu işbirliğinin şimdi İstanbul'da en iyi, galiba biricik örneği, eski saray köşklerinin aralarına sıkışmış olanlar bir yana Süleymaniye'nin avlusudur."(3)

Süleymaniye Camii'nin dış avlusu olan bahçeye on ayrı kapıdan giri­lir. Bu kapılar açıldıkları yöndeki varlığı işaret ettiklerinden onların isimleriyle adlandırılmışlardır. Bu kapılar, kıble istikametinden tek­rar kıble istikametine doğru sırasıyla, Mera Kapısı, Eski Saray Kapısı, Mektep Kapısı, Çarşı Kapısı, Hekim Başı Kapısı, İmaret Kapısı, Kubbe Kapısı, Tabhane Kapısı, Ağa Kapısı ve Harem Kapısı'dır.

Süleymaniye Camii'ni çevreleyen bu geniş bahçe on dokuz dönümlük bir alanı kaplar. Evliya Çelebi bahçede çınar, servi, ıhlamur ve kuşdili ağaçlarının bulunduğunu kaydetmiştir.(4) Süleymaniye'nin ağaçlarla bezeli dış avlusunda özellikle iki ağaç dikkatimizi çeker: Osmanlı medeniyetinin ağaca yansıması olan çınar ve servi. Çınar; köklülüğün, sürekliliğin, kuşatıcılığın, sahiplenmenin ve şefkatin temsili anlatımıdır. Servi; dimdik duruşuyla birliğin, bütünlüğün, her dem yeşilliğiyle canlılığın, sürekli yenilenmenin simgesidir.

Anıtların koruyucuları, kuşların evi, insanların gölgeliği, toprağın çivileri, suyun havuzlan, havanın arıtıcısı ağaçlar. Suyu tutan, yağ­muru çağıran, toprağı koruyan, rüzgârı musikiye dönüştüren ağaçlar. Osmanlı için ağaç bir hayat biçimiydi. Medeniyetin, kurumsallaşmanın sembolüydü. Osmanlı'da ağaç, köklülüğün, bir beldeyi imar etmenin ifadesiydi.

REVAKLAR

Sinan'ın, Osmanlı cami kütlesine eklediği en önemli unsurlardan biri de, Süleymaniye Camii'nin yan cephelerine yerleştirdiği revaklardır. Tek veya iki katlı, narin sütunlarla desteklenmiş çıkıntılı ahşap örtülü yan açık mekânlar, cepheyi hareketlendirmekte, yapılara sivil mimari çağrışımları yüklemektedir.(5)



 

Çalışma Ortamı ve Motivasyon

İşletmeler, kişilerin makineyle yoğun ilişkisi sonucunda azalan doğal insan iletişimini ve artan stresi dikkate alarak dinlendirici mekânlar oluşturmalıdır.

Çalışanların iş ortamı onların duygusal yapılarında uyancı etkiler oluş­turacak, aile ortamının ve evin güvenilirliğini hissettirecek mekânlarla zenginleştirilmelidir. Kişinin çalıştığı alanda kendini duygusal olarak rahat hissetmesi, mekanın ona güven vermesi çalışma motivasyonu ve morali açısından önemlidir.

Çalışma düzenini ve uyumunu bozmayacak şekilde, çalışanın kendi çalıştığı mekânı kurumun rehberliğinde düzenlemesi, çalışma verim­liliğini arttırırken kurumsal aidiyeti de yükseltir.

Fabrika ortamında çalışanlar için yapılacak bahçe düzenlemesi, yürü­yüş yollan ve ağaçlandırma sadece stresi azaltmaya değil aynı zaman­da olumlu duyguların pekişmesine de yardımcı olur.

Bahçeye dikilecek çınar, servi, ıhlamur, erguvan, çam gibi belirli ağaçlar çalışanlarda azim, bütünlük, şefkat, birlik gibi bazı değer ve duygulan çağrıştırdıkları için çalışma isteklerini besler. Bahçe çalışılan mekâna bağlılığı artırır. Çalışanlarda çevre bilincini ve çevreye olan duyarlılığı geliştirir. Bu ise toplumsal sorumluluk duygusunu besleyerek gelecek nesillerin gelişimine, insana odaklı bir zihniyetin gelişimine katkı sağlar.

 

GÜNEŞ SAATİ

Sinan'ın tüm camilerinde bir güneş saati vardır. Süleymaniye'de iç avlu sağ kapısının avluya girmeden sol tarafında duvara yerleştiril­miş demir çubuklardan oluşan güneş saati bulunmaktadır. Güneşin geliş açısı, duvardaki demir çıkıntılara gölgeler yaptırmakta bu gölgelere bakarak, günün hangi saati olduğu anlaşılmaktadır. Bu basit gibi görünen düzeneğin ardında, konulduğu duvarın uyumundan, güneşin yaz-kış hareket eksenlerine kadar birçok hesaplama bilgisi ve ustahğı vardır.(6)

Kuramlarda Zaman Bilinci

İşletmelerin uzun süreli başarısında kurum kültüründe zaman bilin­cinin oluşması ve bu bilincin kurumsal yapı, ilişki ve çalışan davranışlarına yansıması çok önemlidir. Zaman bilinci kaynak israfının önüne geçmenin, kalite duyarlılığı oluşturmanın, kendini yenileyerek öne geçmenin en temel unsurlarından biridir.

Zaman bilinci hayatın farkında olmaktır. Artı değer üretmeden geçen sürecin, sermayeden yemek olduğunun farkında olmaktır. Hayata, insana ve kendine karşı sorumlu olmaktır. Zaman bilinci kişinin kendi davranış ve işlerini disiplin altına alması, kendini yönetmeyi öğrenmesidir.

Şirketler çalışanlarında zaman bilinci oluşturmak için iş süreçlerinin zaman sınırlarım belirlemeli, koyulan her hedefin zaman sınırlarını oluşturmalı, toplantılarda başlangıç ve bitiş sürelerini dikkate almalı, bu konularda personeli eğiterek alışkanlıkları kırmalıdır. Bu yapılanlardan soma zaman konusunda yüksek hassasiyet gösteren, iş süreç­lerinde zamanlama ölçütlerini yakalayan kişi ve gruplar bu davranışın yerleşmesi için belirsiz aralıklarla topluluk içinde ödüllendirilmelidir.

Zamanlamaya uymayan kişilere uygulanacak kural ve yaptırımlar belirlenmeli ve kurumsal yapıda herkese bildirilmelidir. Zamanlama konusunda gevşek davranmakta devam eden çalışanlar davranışları­nın sonuçlarıyla muhatap edilmeli, gerekirse uyan ve disiplin kuralları işletilmelidir.

 

KUŞA DOST DUVARLAR

Osmanlı inşam için kuş umudun ve talihin sembolü, mekânların şenlendiricisi, tabiatın bestekârıydı. Kuş evleri yapıların en çok güneş alan, rüzgârdan korunmalı yerlerine insanın, kedi ve köpeklerin uza­namayacağı yüksekliklere yapılırdı. Kuş evleri; cami, mescit, çeşme, kütüphane, köprü ve ev gibi her türlü yapıda yer alan, sevginin ve şefkatin minyatür evleriydi.(*)

Süleymaniye'deki kuş yuvalan cephe duvarları içinde bırakılmış birkaç küçük delik ve bu deliklerin uzantısı olarak kuşların konması için yapılan konsol biçimindeki sahanlıklardan oluşmaktadır.

Kuramlarda Çevre Düzenlemesi

Özellikle fabrika bahçelerinde oluşturulacak kuş evleri, hatta imkân varsa evcil bazı hayvanlar için kümes ve bahçe düzenlemeleri, fabrika ortamının daha insancıl ve duygulan besleyen bir ortama dönüşmesi­ne yardımcı olacaktır. Kuş sesleri insanları rahatlattığı gibi insanların kuş ve evcil hayvanlarla ilgilenmesi şefkat, yardımlaşma, sevgi, mer­hamet gibi önemli insani duyguların gelişmesini sağlar. (Sorumluluk ve şefkat duygusu düşük olan kişilerde bu duygulan geliştirmek için önce özel bir bakım isteyen bir çiçeğe bakmaları, bunda başarılı olurlarsa en az bir yıl evcil bir hayvanın bakımını üstlenmeleri psikologlar tarafından kullanılan bir yöntemdir.)

 

TAÇ KAPI

Camiye yaklaştıkça, girişler giderek daha çok önem kazanırlar. Süleymaniye'de dış duvarların üzerindeki kapılar sade bir üsluptayken iç avlunun kapısı anıtsal bir üsluptadır ve mihrabı işaret etmektedir.

"Büyük bir camiye bir dizi kapıdan geçerek girmek, eski tapınaklar­da kutsal iç mekâna girmeye benzer. Dış ve iç alanları çevreleyen eş merkezli duvarların içindeki anıtsal odak noktasına giderek yaklaşmak, ziyaretçide sonunda ulaştığı büyük iç mekânda doruk noktasına ulaşacak bir beklenti gerilimi yaratır."(7)

Süleymaniye'nin iç avlusunun üç katlı kuzeybatı kapısı, ne kendinden önce ne de sonraki cami tasarımlarında olmayan bir uygulamadır. Odalarında kayyumların oturduğu bu büyük kapı, Sinan'ın her yapıda yenilikler deneyen sanatçı kimliğinin bir başka göstergesidir.(8) Taç kapı Hacı İsa Usta'nın eseridir.

Taç kapıdaki tonlarca kurşunun mahiyeti henüz tam olarak çözülmüş değildir. Amaç, eseri manyetik ve radyolojik etkilerden korumak olabilir. Mevcut elektromanyetik dalgaların bu çevrede ölçülüp haritası­nın çıkarılması, ardından bilgisayar ortamında taç kapıda kurşunlar olmasaydı bu dalgaların dağılımının nasıl olacağına bakılıp iki duru­mun mukayese edilmesi halinde bu gerçek daha iyi anlaşılabilir.(9)


(Taç Kapıdan İç Avluya Giriş)


 

Öğrenme ve Yenilenmenin Basamakları

Süleymaniye Külliyesi'nde, külliye binalarından cami mihrabına doğru dört mekânsal geçiş vardır: Külliye binalarıyla dış avlu arasındaki sokaklar, dış avlu, iç avlu ve cami iç mekânı. Kanaatimce bu yaradılışın dört öğesi olan su, hava, toprak ve ateşin, güney, kuzey, doğu ve batı olmak üzere dört yönün, cansızlar, bitkiler-hayvanlar, insanlar ve melekût âlemiyle dört varlık âleminin temsili anlatımıdır.

Aynı zamanda, dış avludan başlayıp cami iç mekânında tamamla­nan hat, içsel bir yolculuğun, öğrenme ve kendini keşfin mekânla tasviridir. Dış avlu, ilme'l-yakini yani okuma ve işitmeyle kazanılan bilgiyi temsil eder. İç avlu, ayne'l-yakini yani bilginin uygulama ve deneyimle kazanımını, bilgiyle hislerin birleşimini temsil eder. Cami iç mekânı ise hakke'l-yakini; yani öğrenilen bilginin yaşam biçimine dönüşmesini, kişinin kendi sınırlarını ve yeteneklerini tanımasını, olayların nedenlerine inebilmesini, yaşanılarak kazanılan basiret ve sezgi gücünü ifade eder.

Bu üç mekânsal geçiş, işletme eğitimlerinde bilginin davranışa dönüş­türülmesi sürecindeki üç temel basamak olarak da ele alınabilir. Firma içi veya dışı sınıf eğitimleriyle bilginin görsel ve işitsel aktarımı, zihin­sel farkındalığın oluşturulması ve öğrenmeye algısal hazırlıktır. İkinci adım elde edilen bilginin firma içinde bir yöneticinin rehberlik ve kontrolünde uygulamasının yapılmasıdır. Üçüncü basamak, koçluk, proje sorumluluğu ve yetki devri uygulamalarıyla, tecrübe edilen bilginin tekrar ederek alışkanlığa dönüşmesine yardımcı olmaktır.

Birinci basamakta eğitim ihtiyacı olan insanların eğitime alınması, katılımcının isteği ve eğitimcinin yetkinliği ön plana çıkar. İkinci ve üçüncü aşamaların başarısı ise şirketin kendi eğitim sistemini kurma­sı, iç eğitimcilerini oluşturması ve yöneticilerine rehberlik ve koçluk donanımını kazandırmasıyla etkin hale gelir.

 

Hedefi Görmenin Gücü ve Amaçla Motivasyon

Sokağı dış avluya bağlayan Kubbe Kapısı, dış avluyu iç avluya bağlayan Taç Kapı, iç avludan cami iç mekânına açılan Cümle Kapısı ve mihrap aynı hat üzerindedir. Cümle Kapısının perdesi olmadığında Kubbe Kapısından bakan bir kişi mihrabı görebilmektedir.

Sinan dıştan içe doğru yönelen bu bakışla kişiye ulaşılması gereken amacı, bu amaca ulaşma sürecinde geçeceği aşamaları, öğrenmenin bir yolculuk olduğunu anlatmaktadır. Kişi her aşamadan sonra merdivenlerle yükselmektedir. Yani yeni bir konuma terfi etmektedir. Merdivenlerden sonra kişi cümle kapışma doğru yürümektedir. Yani elde ettiği konumu ve bilgiyi hazmetmektedir.

Cümle Kapısından içeriye hafif bir basamakla girilir ve mihraba doğru yolculuk devam eder. Mihrap bölgesine hafif bir basamakla çıkılır. Sinan kişiye bütünü, bu bütün içinde ulaşabileceği noktayı ve noktaya gidişin kararlı bir yolculuk olması gerektiğini mimari dille anlatmaktadır. Varacağı noktayı göremeyen kişinin motivasyonu düşer. Hedefi görmek çalışma azmini harekete geçirir. Bitiş noktasını gören koşucu atağa kalkar. Sonucu görmek heyecanı canlı tutar.

 

Kariyer Planı

Şirketler yeni işe başlayan çalışanlarına şirketin temel amacım, bütün­lük içinde çalışanın yerini, şirket içinde kat edebileceği kariyer süre­cini ve süreçte kazanması gereken bilgi ve nitelikleri tanıtmalıdır.

|Sinan'ın kubbe kapısından mihraba giden yolu kişiye göstermesi, ulaşılacak sonuçla onu yolculuğa motive etmesi gibi şirketlerde çalı­şanlarına kariyer zirvesini ve bu zirveye çıkması için ne yaparsa hangi terfileri kazanabileceğini göstermelidirler.

Bir şirket çalışanları için adil, akıla ve kurumsal kültüre uygun bir kariyer sistemi kuramazsa yetenekli çalışanlar ulaşacakları bir zirve göremeyecekleri için şirketi terk edeceklerdir. Eğer şirket yönetimi bir kariyer sistemi kurmuş fakat aynı zamanda zirveye "helikopter turlarıyla yolcu taşıyorsa"; yani orta ve üst düzey yöneticileri dışardan almaya başlamışsa şirket içinde geleceğini görmeyen yöneticiler daha iyi kariyer imkânları bulduklarında yine şirketi terk edeceklerdir. Bu ise, şirketin kendi yetiştirdiği çalışanlarla başkasını beslerken kendi zemininden toprak çekmesi, kendi kültürünü uzun vadede yok etmesidir.

 

MİNARELER


Minare, ışık saçan, aydınlatan, nurlandıran yer anlamındadır. Minareler inancın, birliğin ifadesidir. Aydınlığın,ışığın, yaratıcının birliğinin, Hz. Muhammed'in Miraç'ının sembolüdür. Minareler bir sesleniş, uyan ve duadır. Tarih boyunca minareler Yaratıcı'nın birliğinin hatırlatıldığı yer olmasının dışında, yolcu, kervan ve gemilere sefere kalkış işareti verme, çölde kaybolanlara yol gösterme, yangınları gözetleme, şehri mahyalarla aydınlatma görevlerini de görmüşlerdir.



 

"Minarelerin ne zaman ortaya çıktığı kesin değildir. İlk mescitler son derece basit yapılar olup, haliyle minareleri de yoktur. Bilal-i Habeşi'nin ilk ezanı Mescid-i Nebevi yakınındaki yüksekçe bir evin damında okuduğu, Mekke fethedildiğinde de ezan okumak için yine Kabe'nin damına çıktığı bilinmektedir.

 

Minareye verilen adlar fonksiyonuna göre değişmektedir: Minare için "ezan okunan yer" anlamında "me'zene" (Mısır) ve "riyazat ehlinin oturduğu kule" anlamına gelen "savma'a" (Fas) kelimelerinin de kullanıldığı görülür. Ancak bu unsur, daha çok "menare" kelimesiyle ifade edilmektedir. Menare, "ateş, fener konularak aydınlatılan kule" demek olmakla birlikte, "sınır taşı, dikili taş, yol işareti ve nöbet kulesi" gibi anlamlarda da kullanılmıştır. Minarelerin kandil, fener ile aydınlatıldıkları düşünülürse, bu kulelere benzetilerek "menare" adını aldıkları anlaşılır. Minarenin ilk ortaya çıktığı Emevi devri Müslümanlarının, iç içe yaşadıkları Hıristiyanların kiliselerindeki kulelerden etkilendikleri de açıktır."(10)

 

 

Minareler aynı zamanda bir duruş ve aidiyetin mekânsal anlatımıdır. Bir şehre gelen kişi, o şehrin ruhsal iklimini yoğuran değerleri, minareleri gördüğünde kilometreler öncesinden anlayabilir. Minare, bir medeniyetin, bir inanç sisteminin, mekâna imzasını atmasıdır. Bir kimliğin mimari dille ifadesi, o kimliğin özündeki birlik ve bütünlüğün resmedilmesidir.

Diğer camilerden farklı olarak, Süleymaniye'nin dört minaresi avlunun dört köşesine yerleştirilmiştir. Minarelerin birbirleriyle ve kubbeyle olan orantıları, tam bir deha ürünüdür.(11) Kubbeye yakın olan iki minare daha uzun, diğerleri kısa olduğundan cami piramit biçimli bir hareketlilik kazanmıştır.İç avluya giriş kapısının sağ ve solunda ikişer şerefeli iki minare, son cemaat yerinin sağ ve solunda üçer şerefeli iki minare bulunmaktadır. Evliya Çelebi, doğudaki üç şerefeli mina­renin ünlü "cevahir minaresi" olduğunu yazmıştır. Cami minareleri, 76 metre yükseklikte üçer şerefeli, iç avlu minareleri ise 56 metre yükseklikte ve ikişer şerefelidir.(12)

Cami minarelerinin yapımına 17 Mart 1554'te başlanmış ve 25 Aralık 1556'da tamamlanmıştır. Bu minareler inşa edilirken Müslüman işçile­rin yanında Hıristiyan işçiler de çalışmıştır. Sağ minarenin yapımında çalışan Müslüman işçilerin başında Mustafa Üsküdari, Hıristiyan işçi­lerin başında da Monol adlı usta bulunmaktaydı. Sol minarede çalışan Müslüman işçilerin başında Hacı Ferruh ve Hıristiyan işçilerin başında ise Todor îstanbuli mevcuttu.

İç avlu minarelerinin inşaatına 31 Mart 1554'te başlanmış, 14 Kasım 1555'te tamamlanmıştır. Sağdaki minare, Mustafa Siyah Nebi isim- ü ustanın denetiminde, sol minare de Todor Subasiç isimli ustanın kontrol ve idaresinde yapılmıştır.(13)

Tuhfetü'l-mimarin, Süleymaniye Camii minarelerinin on şerefeli olma­sını, Kanuni'nin onuncu Osmanlı hükümdarı olması ile açıklamış­tır.(14) Nişana Celâlzâde Mustafa Çelebi avlunun köşelerinde yükselen dört minarenin dört halifeye, minarelerde yer alan on şerefenin de Cennetle müjdelenmiş Hz. Muhammed'in on yakın arkadaşına "işaret" olduğunu belirtmiştir.(15)

 

Kurumsal Kimlik

Maddi kültürün unsuru olan mimari, tarih boyunca kurumların güçlerini ve kültürlerini topluma yansıtma görevini de yüklenmiştir. Bu nedenle işletmeler kurumsal kültürlerini, mimari yapılanmalarıyla da ifade ederler. Bir şirketin mimari yapılanması, mekân planlaması ve iç dekorasyonu onun hayata, insana, iş ve üretime bakışının somutlaş­masıdır. Bir şirketin mimari görüntüsü aynı zamanda onun kendini topluma gösterme ve tanıtma araçlarından biridir.

Şirketlerin talkında olmaları gereken, kültürün maddi ifadesi olan mimari görüntünün toplumun zihninde kurumun kimliğine ilişkin Önemli bir yansımasının olduğudur.

Şirketler kendilerinin çevrelerindeki şirketlerden farklı bir duruşa sahip olduklarını mimari yapılanma ve dekorasyonlarıyla da ifade etmelidirler. Çünkü yaşanılan mekân insanı biçimlendirir. Yaşamları mekân aynı zamanda şirketin veya kurumun ne olduğunun ve nereye ulaşmak istediğinin anlatımıdır.

 

EZAN

Minarelerde bir hatırlatma, dua ve çağrıya dönüşen ezan,olan Tevhid'in ifadesidir. Minare kimliğin maddi ifadesiyken, ezan bu kimliğin sözlü ifadesidir. Ezan bir inanç sisteminin, özlü bir bildiri ve bir sözleşme olarak düzenli ifadesidir. Günde beş kez Yaratıcı'sıyla ilişkisindeki özün, insana hatırlatılmasıdır.

Ezan günün beş farklı diliminde beş kez ifade edilir. Ezanda mesajlar kısa, basit, anlaşılır ve nettir. Okunmaya başlandığında dikkat çeker. İlk duyanların dikkatinin daha fazla yoğunlaşmasını sağlar. Ezan musiki bir nitelik taşır, hem duygulara hem akla hitap eder ve insanları bir bütünlüğe ve uygulamaya davet eder. Dayatmaz, teklif eder. Korkutmaz, hatırlatır. İnsanları bir yarara, içsel arınma, dua ve kurtuluşa çağırır.

Önemi vurgulanmak istenen ana konulan bıktırmadan tekrar eder.Aktarılmak istenen ana vurgu, Allah'ın büyüklüğü, dört kez tekrar edilir. Allah'ın birliği üç kez vurgulanır. Hz. Muhammed'in onun elçisi olduğu iki kez, duaya ve kurtuluşa çağrı iki kez tekrar eder. Ezan Allah'ın büyüklüğüyle başlar ve onun birliği ondan başka yaratıcı olmadığı ile son bulur. Yukarıda aktardığımız özellikleri ile ezan iletişim sürecinde bir mesajın taşıması gereken tüm özellikleri bünyesinde toplamıştır.

 

Etkin Mesaj, Tanıtımda Süreklilik

"Etkin bir mesajın taşıması gereken yedi özellik vardır:

Dikkat çekmek: Yalnızca dikkat edilen ve hatırlanan mesajlar etkilidir.

Hem kalbe hem beyne hitap etmek: İnsanlar duyguları canlanınca daha iyi öğrendikleri için, duygu uyandıran mesajlar çok etkilidir.

Mesajı netleştirmek: Bir mesaj bir tek önemli noktayı iletmelidir.

Güven yaratmak: Söz saygın bir kaynaca dayanmıyorsa insanlar ona inanmazlar.

Bir yarar iletmek: En iyi güdülenme kaynağı, beklenen yarardır, insanlar kendileri için doğrudan bir yarar algılamadıkça bir urunu almazlar, bir öneriyi uygulamazlar.

Eyleme çağırmak: İkna edici bir mesajla karşılaman insanlar tam olarak ne yapmaları gerektiğini bilmelidirler. Önerilen yararın izlenmeye değer olduğuna inanan bireyler bu inançlarını gerçekleştirmek için nereye gideceklerini, kime başvuracaklarını bilmek isterler. Eyleme yönelik uygun bir uyarı olmadıkça, insanlar mesajlarla İlgili eylemde bulunmazlar.

Tutarlılık sağlamak: Süreklilik ve tutarlılık mesajların etkisi açısın­dan çok önemlidir. Bunun için destekleyici tekrarlar yapılmalıdır. Mesaj çeşitli tarzlarda birçok kez tekrar edilebilir, ancak temel özelliklerinde tutarlılık olmalıdır. Böylece insanlar bu mesajı tanırlar ve çokça düşünmeden algılayıp anlarlar. Mesaj tanındıkça daha geniş kitlelere, daha etkili biçimde ulaşabilir. İyi bir logo, slogan ya da mesajın içeriği bu amaçla kullanılabilir."(16)

Şirketler, kurumsal kültür, hizmet veya ürünlerini müşterilerine ve topluma tanıtma çalışmalarında mesajın etkinliğine ve sürekliliğine önem vermelidir. Bir kurumun bilinilirliği ürün ve hizmetlerinin kali­tesinden önce bu kalitenin bilinmesine bağlıdır. Zihinsel bir farkındalık ve algılama olmadan müşterilerin ürün veya kuruma yönelimi olmaz. Müşteriyle ilişki önce onun zihninde bir imaj oluşturmakla başlar.

Kurumlar tanıtım faaliyetlerinde günün farklı dilimlerinde farklı hedef kitlelere hitap ettiklerini bilerek mesajlarını verecekleri zaman dilimini iyi seçmeli veya mesajlarını günün bütününde düzenli aralıklarla tekrar etmelidirler.

 

SALÂ

Minarelerden topluma duyurulan diğer bir gerçeklik sosyal dayanış­madır. Toplumun bir üyesi vefat ettiğinde minarelerden "salâ" okunarak bu toplumun diğer üyelerine duyurulur. Toplumun üyeleri kendi

mensuplarıyla vedalaşmak, helalleşmek, kırgınlıklarını unutmak yo yakınlarına destek olmak için çağrılır. Kişiler bu davete katılmak la dayanışmayı, bütünlüğü idrak ederken hayatın akışına ve kendi geleceklerine tanıklık ederler.

Kurumsal Dayanışma

Şirketler ve yöneticiler kendi çalışanlarının hastalık, kaza, vefat gibi zor durumlarında onları sahiplenmeli, onların yanında olduklarını hissettirmelidirler. Bu sahiplenmeyi tüm çalışan ilişkilerine de yay­malıdırlar. Aidiyet karşılıklı bir ilişkidir. Bir kurumun gücü o kurum içindeki insanların birbirini sahiplendikleri kadardır. Çalışanını sahip­lenen kurum kriz süreçlerinde de çalışanı tarafından sahiplenilir.

 

ÎÇ AVLU

Avlunun zemini beyaz mermerlerle döşenmiş ve etrafı 28 kubbeli revaklarla çevrilmiştir. Kubbe kemerleri 24 sütuna dayanmakta olup, bunlardan 12 tanesi pembe renkli granit, 10 tanesi beyaz mermer ve 2 tanesi de somaki mermer sütunlardır.İç avluya, üç ayrı kapıdan girilir. Caminin ana giriş kapısının yer aldığı bu bölümün tam ortasına, Kâbe görünümünde bir şadırvan yerleştirilmiştir.(17)



 

Kişiyi Kültürel Geçişlere Hazırlamak

İşletmeler kurum kültürü için önemli alan bölümlere geçişleri daha iyi hissettirmek veya eğitim ve kültür etkinlikleri sonrasında doğal bir ortamda bilgi paylaşımını hızlandırmak için geçiş ve paylaşım mekânları oluşturmalıdırlar. Bu sayede elde edilen bilgi paylaşımı ve tanışıklık artırılırken diğer yandan kurum kültüründe önemli olan değer, yapı ve ilişkilere geçişlere kişiler mekânsal bir dille hazırlanırlar.

 

ŞADIRVAN

"Su, varlık âlemini oluşturan toprak, hava ve ateşin tamamlayıcısı,dördüncüsü. Su şehirlerin, insanların,hayatın başlangıcı, var olmayı fısıldayan ses.



Su doğumu, hayatı, ölümü kuşatan bir iz.Su medeniyetin kapısı değil, medeniyetin ta kendisi. Medeniyet suyun açılımı.Ondandır ilk çağlardan beri bütün şehirlerin su kenarına kurulmaları. Şehre getirilen su sistemlerinin yapısı, o yerin uygarlık düzeyini işaretler. Susuzluk ıssızlıktır, güçsüzlüktür.

Bütün dini inançların anlamlı kutsallığı ve şükrüdür su. Kurân’da yaratılışın ana maddesi, yeniden dirilişin mecazi bir sembolüdür."(18)

Su, zıtların birliğinde hayat, zıtların birliğinde dengedir. Su en yanıcı elementle (hidrojen) en yakıcı elementin (oksijen) mucizevi bir dengeyle birleşmesidir. Su birliğin simgesi, su farklılıkların bütünleşmesi,su Yaratıcının rahmetinin ve şefkatinin işaretidir.

Osmanlı sanatında su; yaratılışın, hayatın, hareketin, tazeliğin, arınmanın sembolüdür. Bu nedenle "su gibi aziz ol" ifadesi yücelmenin ve arınmanın temennisidir.Osmanlı sanatı ve dehası İstanbul'u kemerlerle, şadırvanlarla, sebillerle, çeşmelerle, hamamlarla su gibi aziz kılmıştır. Su bir inançtır Osmanlı'da. Günde beş kez arınma ve duadır. İslam dininin temizliği inancın temeli olarak görmesi, temizliği sağlık ve ibadet için zorunlu tutması sebebiyle Osmanlı, şehri hamamlarla, camileri şadırvanlarla donatmıştır. Camilerin avlularına, evlerin bahçelerine, arınmanın, hareketin, rahmetin ve cennetteki Kevser Havuzu'nun sembolü olarak havuzlar inşa edilmiştir.

Mimar Sinan'ın bir müezzin mahfili(**) görünüşü ile cami avlusuna inşa ettiği beyaz mermer şadırvan, (***) benzeri olmayan bir mimari unsur olarak tasarlanmış, avluda bir serinlik ve ses kaynağı olarak yer almıştır. Süleymaniye vakfiyesinde, adı "Kevser havuzu" ile beraber anılmıştır.(19) Kabe'yi andıran şadırvan, 5x3-40 metre ebadında ve 2.80 metre yüksekliktedir.(20)

Şadırvanın, camiye gelen suyu havalandırmak ve dağılımını sağlamak üzere inşa edildiği anlaşılmaktadır.(21) Şadırvan, suyu, doğal kule prensibi ile hava akımı oluşturarak oksijenle arıtan, tarihin ilk içme suyu hazırlama istasyonudur.

Şadırvanın oluklu hava akımını sağlayan cepheleri ise hesap harikasıdır. Aynı zamanda şadırvanın tavanındaki fıskiyelerden akan su, bir su perdesi teşkil ederek havanın nemini düzenlemekte, havadaki parçacıktan alıp caminin içine geçen havayı temizlemektedir.(22)

 

Çalışma Ortamı Hijyeni

İşletmelerde çalışan sağlığını etkileyen hijyen faktörleri (ısı, ışık, nem, gürültü) iş tatminini de doğrudan etkilerler. Hijyen faktörlerinin istenilen nitelikte olmaması halinde çalışanın stres tepkisi yükselir.

Solunan havanın nemi ve temizliği de çalışan sağlığını, dolayısıyla iş verimini doğrudan etkilemektedir.

Nemin fazlalaşması aşın terleme ve strese sebebiyet verirken, nemin azalması baş ağrısı, dikkat kaybı ve çalışma veriminin düşmesine yol açmaktadır. Bu nedenle işletmeler çalışma ortamındaki nemin mevsimlere göre olması gereken nitelikte tutulmasına özen göstermelidirler.

 

SON CEMAAT YERİ

Son cemaat yeri pencereleri üzerinde yer alan ayet kitabeli çini alın­lıklar için İznik Çini Atölyelerine 548 çini levha ismarlanmıştır.(23) On pencere üzerinde mor çini üzerine beyaz yazılı panoların sağ dahilerin de Besmele ile Ayete'l-Kürsi soldakilerde ise Fetih Suresi'nin son ayetleri yazılıdır.

 

CÜMLE KAPISI

Caminin iç kısmına dış avlunun sağında ve solunda yer alan iki büyük kapıyla iç avluda yer alan Cümle Kapısı olmak üzere üç ayrı kapıdan girilir. Bu kapıların dışında, mihrabın sağında ve solunda birer kapı daha vardır. Evliya Çelebi, caminin bu yan kapılarından hünkâr mahfilinin altına açılan kapının "Vüzera (Vezirler) Kapısı", bu kapının karşısındaki kapının "İmam Kapısı" olarak anıldığını bildirir.

 



Evliya Çelebi'nin bir mutluluk kapısı olarak andığı ana giriş Cümle Kapısının mermer kısmı Sofi Salih'in, ahşap kapı kısmı ise baş marangoz Ahmed Usta'nın eseridir. Cümle Kapısı mimari özellikleri ve süslemelerinin yanı sıra, Haşan bin Ahmed el-Karahisari imzalı "inşa kitabesi" ile de önem kazanmaktadır.(24)

"Kitabe metni, Şeyhülislam Ebussuud Efendi tarafından hazırlanmış, yazısı ise ünlü hat üstatlarımızdan Ahmed Karahisari'nin talebesi Haşan Çelebi tarafından yazılmıştır.İslam mimarisinde, Kur'an'ın nazil olduğu dile uyularak kitabelerin Arapça yazılması bir gelenek olduğundan Süleymaniye Camii'nin kita­besi de Arapça olarak yazılmıştır.

 

Kitabe sağ-orta-sol olarak üç bölümdür. Birinci bölümde; camiyi inşa ettiren Sultan ve Halifenin vasıfları sayılmakta, ikinci bölümde Sultan Süleyman Han ve cedleri belirtilmekte, üçüncü bölümde saltanat sil­silesinin devamına ve seleflerinin ruhlarına duadan sonra caminin üstün nitelikleri ve ne niyetle ne zaman yapıldığı açıklanmaktadır:

1.Bölüm

Rabbani kudretle kudretli kulu, O'nun sübhani değeri ile değerli halifesi, "Mahfuz Kitap"ın emriyle ve bunun hükümlerini dünyanın her tarafında icra ile kaim / Aziz Allah'ın yardımı ve galib ordusu ile Maşrık ve Magrib ülkelerinin fatihi / Âlem ülkelerinin sahibi, bütün halklar üzerinde Allah'ın gölgesi, Arap ve Acemin Sultanı

2.Bölüm

Saltanat kanunlarının yayıcısı, Osmanlı Hakanlarının onuncu- su Sultanoğlu Sultan Süleyman Han / Bin es-Sultan Selim, Bin es-Sultan Bayazid, Bin es-Sultan Muhammed, Bin es-Sultan Murad, Bin es-Sultan Muhammed, Bin es-Sultan Bayazid, Bin es-Sultan Murad, Bin es-Sultan Orhan, Bin es-Sultan Osman.

3.Bölüm

Saltanat silsilesi devran silsilesinin sonuna kadar zincirleme gitsün ve seleflerinin ruhları cennetin bahçesinde daim mütenezzih bulunsun / Halkın kendini ibadete verenleri ile namaza duranları, rüku ve secde edenleri için, Allah'a ibadetlerinde, toplantı yeri olmak üzere / bu yüksek yapılı, eşsiz örnekli, olağan üstü nitelikli camii inşa ile Yücelik ve Kudret sahibine, mülk ve melekût âleminin yaratıcısına yaklaştı.

Binanın başlangıcı dokuz yüz elli yedi yılı Cümadelûlâsının sonlarında, tamamlanması ise dokuz yüz altmış dört yılı Zilhiccesinin sonla­rında idi. Bu yazıyı Haşan bin Ahmed el Karahisâri yazdı."(25)

 

Kurumun Varlık Amacı ve Tarihçesi

Kurumlar, çalışanların ve müşterilerin kurum bünyesine giriş yaptıkları alanlarda, kurumun varlık amacını, tarihçesini anlatan bölümler oluşturmalıdırlar. Kurumun gelişimine hizmet eden lider ve çalışanların hayatlarından önemli kesit ve hikâyelerin sunulduğu, kurumsal gelişim sürecini gösteren fotoğraflardan oluşan küçük bir tarihi seyir, kurumsal var oluşun anlaşılması ve kişilerin nereye ne için geldiklerini zihinlerinde canlı tutmaları açısından önemlidir.

Bu küçük fakat etkileyici mekân müşterilere kurumsal kültür ve güveni aktarırken, çalışanların sürekli varlık görevleriyle yüzleşerek bir içsel denetim sağlamalarına yardımcı olur.

 

Dipnotlar:

 

(1)-Kuban, Sinan'ın Sanatı ve Selimiye, s. 180.

 

(2)Erzen, a.g.e., s. 134.

 

(3)- Ahmet Hamdi Tanpınar, Beş Şehir, İstanbul: M.E.B. Yayınlan, 1992, s. 189,191.

 

(4)-Mollaibrahimoğlu, a.g.e., s. 39, 53.

 

(5)-Mülayim, Ters Lâle, s. 193.

 

(6)-A. R. Selim Suntur, İ. Birol Kılkış, Muhteşem Süleymaniye (Camii Şerifi ve Külliyesi), İstanbul: Boğaziçili Yöneticiler Vakfı, 2005, s. 20.

 

(*) önlerinde revakları, birbiri üstünde yükselen balkonlarıyla çok katlı sarayları; kubbeleri, minareleriyle kuşlar için yapılmış camileri andıran kuş yuvalarının en seçkin örnekleri Üsküdarda Yeni Valide, Ayazma ve Selimiye camilerindedir.

 

(7)-Kuban, İstanbul Bir Kent Tarihi, s. 246- 247.

 

(8)-Kuban, Sinan'ın Sanatı ve Selimiye, s. 88.

 

(9)-Prof. Dr. İbrahim Birol Kılkış ile bir Süleymaniye sohbeti', Boğaziçi Bülteni, s. 59.

 

(10)-Johs, Pedersen, 'Mescid' md, İslam Ansiklopedisi, İstanbul: M.E.B., 1972, 8. C, s. 25-27'den aktaran, Murat Sülün, Rüstempaşa Camii, İstanbul: İstanbul Büyükşehir Belediyesi Yay., 2007, s. 14.

 

(11)-Murat Belge, İstanbul Gezi Rehberi, İstanbul: Tarih Vakfı Yurt Yayınlan, 4. Baskı, 1995, s. 113.

 

(12)-Kuban, Sinan'ın Sanatı ve Selimiye, s. 88.

 

(13)-Barkan, a.g.e., C. 1, s.73'den aktaran, Mollaibrahimoğlu, a.g.e., s. 33.

 

(14)-Rıfkı Melul Meriç, Mimar Sinan: Hayatı, Eseri, Ankara, 1965, s. 51.

 

(15)-Celâlzade Mustafa Çelebi, Tabakatü'l- memalik ve derecatü'l-mesalik, Süleymaniye Kütüphanesi, y. 473b. Aktaran, Tanju Cantay, a.g.e., s. 29.

 

(16)-Ruhi Selçuk Tabak, Sağlık İletişimi, 3. Basım, İstanbul: Literatür Yayıncılık, 2006, S. 107-108.

 

(17)- Mollaibrahimoğlu, a.g.e., s. 34.

 

(18)-Süha Yıldız, İstanbul'da Suyun Serüveni, İstanbul: İSKİ Yay. No: 39, 2003, s. 17.

 

(**)Camilerde müezzinler için ayrılmış ve parmaklıkla çevrilmiş genellikle zeminden daha yüksekte olan bölümler.

 

(***)"Türk şehirciliğinin en önemli unsuru olan suyun, cami ve bağlı yapılara sağlanması, inşaatla birlikte yürütülen ayrı bir çalışma olmuş, Halkalı sulan yüksek bir debi ile yapılar topluluğuna ulaştırılmıştır. Cami, altı medrese, darülkurra, mektep, darüşşifa, imaret, hamam, çarşılar ve vakıf odalar, yaklaşık bin kişi olarak beliren çok sayıda insan bu suyu kullanmıştır." Tanju Cantay, Süleymaniye Camii, İstanbul: Eren Yayıncılık, 1989, s. 20.

 

(19)-Meriç, a.g.e., s. 51.

 

(20)-Mollaibrahimoğlu, a.g.e., s. 34.

 

(21)- Yılmaz Önge, "Mimar Koca Sinan'ın Türk Mimarisine Getirdiği Bazı Yenilikler", 8. Türk Tarih Kongresi,

3.cilt, Ankara, 1983, s. 1701-1703'den aktaran, Cantay, a.g.e., s. 28.

 

(22)- Prof. Dr. İbrahim Birol Kılkış ile bir Süleymaniye sohbeti", Boğaziçi Bülteni, s. 60.

 

(23)- Cantay, a.g.e., s. 30.

 

(24)-Cantay, a.g.e., s. 29.

 

(25)-Cevdet Çulpan, İstanbul Süleymaniye Camii Kitabesi, Ankara: Türk Tarih Kurumu Basımevi (Kanuni Armağanı 1970'denayn basım), 1970, s. 291-297.

 

 

İbrahim Zeyd Gerçik – Bir Yönetim Modeli Süleymaniye(Yönetim,Pskiloloji ve Kurum Kültürü),syf:70-87

 

 

 

 
Devamını Oku »