Ebu Hanife’ye Yapılan Eleştirilerin Cevapları

Ebu Hanife’ye Yapılan Eleştirilerin CevaplarıBu yazının ele alınışının asıl nedeni ‘Ebu Hanife’ye yöneltilen eleştiriler ve bu eleştirilerin haklılık payının’ izharıdır.

Bu yüzden Ebu Hanife’nin nerede yaşadığı,çevresi,öğrencileri,şahsiyeti,takvası,menkibeleri,metodu gibi konular üzerinde pek durmadık.Bu yazı daha çok,ona yöneltilen eleştirilere cevap verme amaçlı ele alınmıştır.



Ebu Hanife (İmam A’zam) kimdir ?

Asıl adı Numan olup 80 (M.699) yılında Kufe’de doğup 150 (M.767) yılında Şaban ayının on beşinci (Berat) gecesinde Bağdat’ta vefat eden (1) ehli sünnet mezhepleri arasında yer alan Hanefi mezhebinin baş imamıdır. ‘’Hanife’’ tabiri , Hanife denilen bir yazı hokkasını devamlı yanında bulundurması sebebiyle verilmiş olduğu söylenmektedir.(2) ‘’Ebu Hanife’’ tabiri ise , Hanefi mezhebinin baş imamı,kurucusu olmasındandır.Her ne kadar mezhep kurma adına yola çıkmamış olsa da bu mezhebin baş imamıdır ve mezhep de ona izafe edilmektedir .‘Mantığın babası Aristo’dur.’ Cümlesindeki mantık ile aynı düzlemden yola çıkılarak bu ad verilmiştir.Öte yandan hokkayı yanından ayırmaması adeta çocuğu gibi sayılarak bu adın verildiğini söylemek de mümkündür.Yani ‘Hanife’ diye bir kızı ya da oğlu vardı da onun babası olduğu için böyle denilmiştir, demek ilim ile bağdaşmaz çünkü bilinen tek çocuğu Hammd’tır.(3) Farklı görüşler olmakla birlikte kendisinin Türk veya Fars’lı olması baskın görüştür.(4) Hatip Bağdadi “Sahih olan onun hapisteyken öldüğüdür.” demiştir. (5) Ebu Hanife’nin hapisten çıktıktan sonra, zehirlenerek öldürüldüğü hususunda da rivayetler vardır.(6) Küfe ehlinin en fakihi Hz. Ali ile Abdullah b. Mes’ûd’dur. Bu ikisinin en fakih öğrencileri Alkame’dir. Alkame’nin öğrencilerinin en fakihi de ibrahim en-Nehaî’dir. İbrahim’in öğrencilerinin en fakihi Hammâd, Hammâd’ın öğrencilerinin en fakihi de Ebû Hanife’dir. Ebû Hanife’nin öğrencilerinin en fakihi ise Ebû Yusuf’dur. Ebû Yusuf’un öğrencileri her tarafa yayılmıştır. Bunların içinde en fakih olan Muhammed b. Hasan’dır. Muhammed’in öğrencilerinin en fakihi ise Ebû Abdullah eş-Şâfii’dir.” (7)



Eserleri

Kitapların ona aidiyeti ihtilaflı bir konudur. Fıkhu’l Ekber’in ona ait olmasında baskın görüş varken (8) diğer kitapların ona aidiyeti konusunda büyük ihtilaf vardır.Bununla birlikte şu kitapları yazdığı veya yazdırdığı ifade edilmiştir ;

1- el-Fıkhu’l-Ekber

Akait ilmine dair yazılmıştır. Ehl-i sünnetin görüşlerini özetlemiştir. Goldziher olmak üzere bazı şarkiyatçılar bu eserin Ebu Hanife’ye nispetini sahih görmezlerse de kitabın ona ait olduğunda İslâm âlimleri görüş birliği içindedir. (9)

“Bu fikirler İmamı Âzam’a değil, söylendiği gibi, onun baş düşmanlarından biri olan Buharî’ye ait fikirlerdir.” (10)

Prof.Dr.Y.Nuri ÖZTÜRK’ün bu görüşü baştan aşağı hatalıdır.Nitekim Buhari ‘İman , kavl ve fiildir,artar ve eksilir’ demiştir.(11) Oysa Fıkhu’l Ekber’de ‘İman eksilmez ve artmaz.’ Diye yazılıdır.(12) Ortadaki çelişki açık olduğundan bu kitabın Buhari’ye aidiyeti söz konusu değildir.

2- el-Fıkhu’l-Ebsat

Akaidle ilgili olup oğlu Hammâd ile talebeleri Ebû Yûsuf ve Ebû Mutî’ el-Belhî tarafından rivayet edilmiştir. (13)

3- el-Alim ve’l-Müteallim. Akaitle ilgilidir.Soru cevap tarzındadır.

4- Risale ilâ Osman el-Bettî.Akaid konularında kendisine yöneltilen bazı itham ve iddialara cevap vermektedir.

5- el-Vasiyye.Akait konularını işler.12 madde olarak vasiyette bulunmuştur.

6- el-Vasıyye (oğlu Hammad’a)

7- Müsnedü Ebi Hanife (Ebu Yusufu’n rivayetiyle)

Öğrencileri tarafından Ebu Hanife’den rivayet edilen hadisleri -diğer bir ifadeyle Ebu Hanife’nin ictihatlarında delil olarak kullandığı hadisleri- ihtiva eden  eserdir. (14)

8- el-Kasîdetü’n- Nu’mâniyye. Hz. Peygamber için yazdığı na’t olup basılmıştır. (15)

9- Maksut.Medreselerde Bina adlı kitaptan sonra okutulan sarf kitabıdır.



İmam Azam hakkında hadis var mıdır ?

suyuti,Tebyiz, s.32

Muhaddis Suyuti: ‘’Ebu Hanife peygamber efendimiz tarafından hadisle müjdelenmiştir.’’ Demiştir.Ayrıca Suyuti ‘’ هَذَا الْحَدِيثُ الَّذِي رَوَاهُ الشَّيْخَانِ أَصْلٌ صَحِيحٌ يُعْتَمَدُ عَلَيْهِ فِي الْإِشَارَةِ لِأَبِي حَنِيفَةَ / Buhari ve Müslim’in rivayet ettikleri bu hadisler,Ebu Hanife’ye işaret etmektedir.’’ Demiştir. (16)



İlgili hadis metni

“İman Süreyya yıldızına çıksa, Farisoğullarından biri elbette alıp getirir.”(17)

Ebu Hanife’nin sahih hadise ve dolayısı ile delile çok önem verirdi.Bunun açık tezahürü şu söylemidir ;

قال الإمام أبو حنيفة رحمه الله : (إِذا صح الحديث فهو مذهبي) وقال : ( لا يحل لأحد أن يأخذ بقولنا ما لم يعلم من أين أخذناه)

‘’İmam Ebu Hanife şöyle demiştir : ‘’Hadis sahih olunca o benim mezhebimdir. (yani ben sahih hadis varken farklı bir görüş ileri sürmem.) ve tekrar dedi ki ,Kimseye bizim görüşlerimizin nereye dayandığını bilmeden almak helal değildir.’’(18)



Ebu Hanife’nin tabiinden olup olmayışı

Hafız İbn Kesîr :’’Dört imam içinde en önce vefat Ebu Hanife’dir. Sahabe dönemine yetişmiş ve Enes b. Malik’i görmüştür. Başka sahabileri gördüğü de söylenmiştir. Bazı ilim adamları onun yedi sahabiyi gördüğünü söylemişlerdir.’’ (19)



Suyuti , el-Taberi el-Makri el-Şafii’nin Ebu Hanife’nin tabiinden olduğuna dair bir risale yazdığını haber verir.İlgili kitapta ‘’Ebu Hanife’nin 7 sahabi ile görüştüğü’’ yazılmış ve  ‘Enes’ten üç hadis rivayet ettiği’ de kayda alınmıştır.Hatib ise bu rivayetin sahih olmadığı görüşündedir.İbn Hacer,Ebu Hanife’nin sahabeden bir guruba ulaştığını söylemiştir.Bu sahabiler arasında Enes b. Malik vardır.(20)

Ebu Maşer Cüz’ünde Ebu Hanife rivayetleri olarak çeşitli rivayetler sunar.Bunlar arasında ‘Her Müslüman üzerine ilim talep etmek farzdır.’(21) Ve ‘ Hayra delalet ettiren onu yapan gibidir.’(22) Hadisleri vardır.

Suyuti , ilk rivayetin senedinde yer alan ‘Ahmet b.Muhammed b.Salt’ibni’l Muğallis’in cerh edildiğini belirtir.(23) Nevevi , ‘Fetvalar’ında bu hadisin manası sahih olsa da senet yönünden zayıf olduğunu ifade etmiştir.Hafız Mizzi ise bu hadisin bir çok farklı tariki olduğunu ve toplamda hasen rütbesine ulaştığını ifade eder.Suyuti bu görüşlerden sonra kendi görüşünün ‘Bana göre bu hadis sahih mertebesine çıkmıştır.Ben bu hadisin 50’ye yakın tarikini buldum.’der.

İkinci hadis de sahihtir.Sahabi topluluğundan bu hadis rivayet edilmiştir.Hadisin farklı rivayeti Müslim’de مَنْ دَلَّ عَلَى خَيْرٍ فَلَهُ مِثْلُ أَجْرِ فَاعِلِهِ lafzı ile geçmektedir. (24) Sonuç olarak iki hadis de sahihtir.(25)



Ebu Hanife’yi Cerh Ve Tadil Edenler

Cerh , luğatta yaralamak anlamındadır.Hadis ıstılahında ise bir ravinin rivayetinin sağlam olmadığını/zayıf olduğunu ifade eden terimdir.Ta’dil kelimesiyse rivayetinin sağlam olduğunu,kabul edilmesi gerektiğini ifade eder.

Raviler hakkındaki cerh ve ta’dil işlemi, esas itibariyle hadis alimlerinin içtihadına dayanmaktadır.Bu yüzden herkesin vardığı sonuç aynı olmayabilir. Bu konuda bir alimin neler dediğine bakalım ; “Buhari ve Müslim , başka hadis alimlerince cerh edilmiş pek çok ravinin rivayetine yer vermiştir.Çünkü ravilerin durumu, alimlerin onlar hakkındaki içtihatlarına bağlıdır. Birinin şart olarak ileri sürdüğünü diğeri reddeder.Dolayısı ile herkesin vardığı sonuç aynı olmayabilir.’’ (26)



Ebu Hanife’yi ta’dil edenler /güvenilir ravidir diyenler

1- Ebu Ca’fer Muhammed el-Bâkır

2- Hammad b. Ebî Süleyman

3- Mis’ar b. Kidam

4- Eyyüb es-Sahtiyânî

5- A’meş

6- Şu’be,

7- Süfyan es-Sevrî

8- Muğîre b. Miksem

9- Süfyan b. Uyeyne

10- Hasen b. Salih b. Hayy

11- Said b. Ebî Arûbe

12- Hammad b. Zeyd

13- Şerik el-Kâdî

14- İbn Şübrüme

15- Yahya b. Saîd el-Kattan

16- Abdullah b. Mübarek

17- Kasım b. Maan

18- Hucr b. Abdilcebbar

19- Züheyr b. Muaviye

20- İbn Cüreyc

21- Abdürrezzak

22- Şafii

23- Veki’ b. Cerrah

24- Fadl b. Musa

25- Halid el-Vâsıtî

26- İsa b. Yunus

27- Abdulhamid el-Hımmânî

28- Ma’mer b. Râşid

29- Nadr b. Muhammed

30- Yunus b. İshak

31- İsrail b. Yunus

32- Züfer b. Hüzeyl

33- Osman el-Bettî

34- Cerîr b. Abdulhamîd

35- Ebu Mukatil Hafs b. Müslim

36- Ebu Yusuf el-Kâdî

37- Selim b. Salim el-Belhî

38- Yahya b. Âdem

39-Yezid b. Harun

40- İbn Ebî Rezme

41- Said b. Salim el-Kaddah

42- Şeddad b. Hakim

43- Hârice b. Mus’ab

44- Halef b. Eyyub

45- Ebu Abdirrahman el-Mukrî

46- Muhammed b. es-Sâib

47- Hasen b. ‘Umâre

48- Ebu Nuaym Fadl b. Dukeyn

49- Hakem b. Hişam

50- Yezid b. Zeri’

51- Abdullah b. Davud el-Hureybî

52- Muhammed b. Fudayl

53- Zekeriyya b. Ebî Zaide

54- Yahya b. Zekeriyya b. Ebî Zaide

55- Zâide b. Kudâme,

56- Yahya b. Maîn

57- Malik b. Miğvel

58- Ebu Bekir b. Ayyaş

59- Ebu Halid el-Ahmer

60- Kays b. er-Rebi1

61- Ebu Kasım en-Nebil

62- Muhammed b. Câbir

63- Abdullah b. Musa

64- el-Asma’î

65- Şakîk el-Belhî

66- Ali b. Asım

67- Yahya b. Nasr

68- Celaleddin Suyuti (27)



Cerh ve ta’dil imamlarından biri olan Yahya b. Ma’în , Ebu Hanife’yi açık bir şekilde ta’dil etmiş ve şöyle demiştir : “O sikaydı/güvenilirdi.Sadece ezberlediği hadisi rivayet eder, ezberinde olmayanı rivayet etmezdi.” (28)



Hadisçilerin Ebu Hanife’ye hücumda aşırı gittiklerini ifade eden İbn Maîn, “Ebu Hanife yalan söyler miydi?” diyenlere karşılık,

“O böyle şeylerden uzak, şerefli bir kimseydi.” demiş ve Ebu Hanife’nin hadiste doğru söyleyenlerden (sâdık) olduğunu ifade etmiştir.(29)



Yahya b. Ma’în’in, Ebu Hanife hakkındaki ta’dilini zikreden Ebu Gudde, Buhari’nin, Müslim’in, Ebu Davud’un, Ahmed b. Hanbel’in ve Ebu Hâtim’in şeyhi olan bu cerh ve ta’dil imamının, zaman ve mekân olarak yakınlık, ashabı ile içli dışlı olma ve onlardan rivayette bulunma itibariyle Ebu Hanife’yi diğerlerinden çok daha iyi tanıyacağını belirterek kendi düşüncesini şöyle ifade eder:  “Bu konuda, Ebu Hanife’nin vefatından asır veya asırlar sonra doğmuş Buhari ve ona tabi olanların sözü değil, İbn Maîn’in sözü geçerlidir. Yahya b. Maîn konuştuğu zaman Buhari, Müslim, Nesâî, İbn Adiyy, Dârekutni ve diğerleri susar. Çünkü bunların hepsi, İbn Maîn’in rical konusunda emsalsiz olduğuna şahittik etmişlerdir.” (30)

İmam Kadı Kudat Taceddin es-Subki eş-Şafii Cem’ul Cevami’ adlı usulu fıkıh kitabının sonlarında (31) şöyle demiştir :’’Biz inanıyoruz ki; Ebu Hanife,İmam Malik,İmam Şafii ve A.B.Hanbel,Süfyan,Evzai,İshak b. Rahuye , İbn Cerir ve diğer Müslüman imamlar (önder alimler) , akait ve diğer ilimlerde Allah’ın hidayeti üzerinedirler.’’ (32)

Münekkit alimler ile önde gelen muhaddisler onun hadis öğrenmeye önem verdiğini, bu amaçla yolculuklara çıktığını ve bu uğurda nice sıkıntılarla karşı karşıya kaldığını anlatmışlardır.(33)

Hafız Hatîb Târîhu Bağdât’ında Ebu Mutî’den de şunu nakletmektedir: “Ebû Hanife bize şunu anlattı: Emîrulmüminîn Ebû Ca’fer’in huzuruna girdim. Bana “Ebû Hanife! İlmi kimlerden aldın?” diye sordu. Ben de “Hammâd vasıtasıyla İbrahim en-Nehaî’den aldım. O da Ömer b. el-Hattâb, Ali b.Ebî Tâlib, Abdullah b.Mes’ûd ile Abdullah b.Abbas’ın öğrencilerinden almış.”dedim. Ebû Ca’fer “Bravo, aferin Ebû Hanife.Öğrendiklerini iyi ve mübarek insanlara dayandırarak sağlam bilgi almışsın.” Dedi.(34)

Ebu Cafer Şirazi , Şakik Belhi’den ‘’Ebu Hanife insanların en alimiydi.’’ Sözünü aktarır. (35)

Abdullah İbn Mübarek şöyle demiştir :’’ Küfe’ye gidip buranın en bilgini kimdir diye sordum.Hepsi birden İmam Ebu Hanife cevabını verdi.’’ (36)



Ebu Hanife’yi Cerhedenler

Ebu Hanife düşmanlığının  sebepleri nelerdir ?



1-Ebu Hanife’nin , ameli imandan bir cüz olarak görmeyişi bir sebepti.Oysa İmam Buhari böyle düşünmüyordu.Ona göre iman ‘söz ve fiildi.’ (37)

2-‘’Kur’an mahluktur/yaratılmıştır.’’ sözünü ona isnat etmek ve böylece ona kafirlik suçlaması yapmak. A.B.Hanbel’in dediği gibi ‘Kur’an Allah’ın ilmindendir ve Allah’ın ilmi mahluk değildir.’’ Kur’an mahluk değildir.Konu ile ilgili iki yön vardır ; 1-Ebu Hanife’nin muradı ,Kur’an Allah’ın ilminde Allah ile kaimdir ve bu mahluk değildir.2-Şuan Mushaflarda yazılı olan,dillerde okunan ve zihinlerde ezberlenmiş olan  ise mahluktur çünkü bu,mürekkep ve kağıt ile oluşmuştur ki bunlar mahluktur.Böylece Ebu Hanife’ye ikinci düşünceyi çarpıtarak yakıştırdılar,iftira attılar.Oysa o , bu düşünceye karşıydı. (38)

3-Diğer sebep de sıfatlar meselesidir.Sahih olmaktan uzak olan bir takım haberler rivayet edilmiştir.Bu haberlere göre Ebu Hanife alemlerin ilahını cisim olarak görmüştür. (39)

4- Tehânevî ,Ebu Hanife’ye yöneltilen cerhlerin neredeyse tamamının sebebi , neye dayandığı açıklanmadığını ifade ederken (40) İbn Abdilber bunun sebebini beyan etmiştir;  “Ebu Hanife’den rivayette bulunarak onun güvenilir olduğunu söyleyenler ve onu methedenler, onun aleyhinde konuşanlardan daha çoktur. Hadisçilerden onun aleyhinde konuşanlarsa çoğunlukla onu reye (ictihada) dalmakla, kıyasla ve irca ile ayıplamıştır.Hadisçiler Ebu Hanife’yi kötülemek konusunda ileri git-tiler ve haddi aştılar.” (41)

5- Buhari , Nuaym b. Hammad’ın çağdaşıydı ve onun Ebu Hanife hakkında hikayeler uydurduğunu,bunların yalan olduğunu ileri sürmüştü.Belki de Buhari’nin Ebu Hanife’ye karşı olan bu tutumunun sebebi buydu.(42)

6-Abdul Fettah Ebu Ğudde diyor ki :’’ Bana öyle geliyor ki asıl sebep şudur ; Buhari hadis ve eser ağırlıklı bir fakihtir.Böylece ondan ‘iman,kavl ve ameldir.’diye rivayet edilmiştir.Ebu Hanife ise rey ve fıkıh ağırlıklı bir muhaddistir.Bu yüzden ondan ‘iman,kavl ve ameldir.’ görüşü değil de ‘İman, dil ile ikrar ve kalp ile tasdiktir. Görüşü aktarılmıştır.’ (43) A.B.Hanbel’in dediği gibi İmam Şafii gelip ara buluculuk yapana dek ehli rey ile ehli hadis arasında lanetleşme söz konusu olmuştur. (44)

7- Sahih hadise karşıydı iddiası.



Cerh edenler

1-Ca’fer b. Muhammed es-Sâdık (Ö. 148)

Ebu Hanife’nin hocalarındandır.Önceleri onu tadil etmiş sonra ise  cerh etmiştir.Sebep olarak fazlaca rey ediyor oluşunu göstermiştir.(45)

2-Evzâî (Ö. 157)

Sahih hadise muhalefet ettiğini iddia etmiştir. Evzâî ile Ebu Hanife ve öğrencileri arasında ilmi çekişmeler olmuştur;

“es-Siyerü’s-Sağîr” isimli kitabın İmam Muhammed (Ebu Hanife’nin öğrencisi) tarafından yazıldığını duyduğunda ;

“Iraklılar nerede, bu konuda bir kitap yazmak  nerede (!)” diyerek onları küçümsemiştir.(46)

İmam Muhammed Evzai’nin bu sözünü duyunca kızar ve cevap olarak  “es-Siyerü’l-Kebîr’i” tasnif eder.(47)

Ebu Hanife sünnete karşı mıydı ? Ebu Hanife’nin geride bıraktığı eserlere bakmak gerekir.Ondan kaldığı kesin olan eserlerin başında öğrencileri gelir.Ebu Yusuf ve İmam Muhammed’in kitapları sünnete karşı nasıl bir tavır sergilemiştir ?Konuyla ilgili bir örnek vermekle yetineceğiz ;

Ebu Yusuf demiştir ki: “Bir kimse diğeri aleyhine dava açsa ve delil getirse, Ebu Hanife bu konuda şöyle der: (Davacı için) şahitlerin yanı sıra bir de yemin etmeniz gerekli değildir çünkü Resulullah (s.a.v.) den bize:  “İspat edici delil (beyyine) getirmek davacıya, yemin ise iddiayı reddedene düşer.” (48) hadisi ulaşmıştır. Allah’ın Resulünün davacı üzerine koymadığı bir yükümlülüğü biz koyamayız.Ayrıca Ebu Hanife’ye nispet edilen Vasiyye ve Fıkhu’l Ekber’in hadis içeriyor oluşu,Ebu Hanife’nin hadise karşı olmadığını göstermektedir.Kaldı ki hadise,sünnete karşı olan birini milyonlarca insan takip eder mi ?

3-Süfyân Sevrî (Ö. 161)

Sevri’nin de Ebu Hanife’yi cerh ettiği çeşitli kitaplarda yazılmıştır lakin bu haberler güvenilir değildir.Güvenilir olan haber,onun Ebu Hanife’yi tadil edişidir.Nitekim Sevri şöyle demiştir : ‘’O,yer yüzü ehlinin en iyi fıkıh bilginidir.’’ (49)

4- Kadı Şerik b. Abdillah (Ö. 177)

Şerik’e sorulur. Ebu Hanife’yi niçin tövbeye çağırdınız ? Şerik: “Küfürden ötürü.” der. (50) Tarihu Bağdat’ta yer alan bu rivayet, Kevseri tarafından senet ve metin yönünden tenkit edilmiştir çünkü Şerik, Ebu Hanife’nin vefatından 5 yıl sonra Küfe kadılığına getirilmiştir.Bu durumda kadı olarak onu tövbeye davet etmesi imkansızdır.

5- Mâlik b. Enes (Ö. 179)

Bir rivayette İmam Malik,Ebu Hanife’yi kastederek:  “Dinde hile yaptı.” Demiştir. (51)

Muvatta şarihi Baci bu tür rivayetlerin sahih olmadığını yazmıştır. Malik’in, Ebu Hanife’nin ashabından olan Abdullah b. Mübarek’e karşı gösterdiği ikram ve hürmet meşhurdur. (52)

7- Muhammed b. İdris eş-Şâfii (Ö. 204)

“Ebu Hanife’nin reyini sihirbazın ipine benzetiyorum. Şöyle çekersen sarı, böyle çekersen yeşil gelir.” Bu ve benzeri pek çok söz İmam Şafii’ye atfedilmiştir lakin bu sözlerin aslı yoktur.Nitekim Şafii , fıkıh konusunda herkesi Ebu Hanife’nin çocuğu  saymıştır.Böylesine bir övgüde bulunan birinin aynı zamanda ona böyle yakışıksız sözler söylemesi çelişki olurdu.İmam Şafii şöyle demiştir ;

الناس في الفقه عيال على أبي حنيفة

“İnsanlar fıkıhta Ebû Hanife’ye muhtaçtır./ennasu fil fikhi iyalun ala ebi hanife” (53)

8- İbn Ebî Şeybe (Ö. 235)

Ebu Hanife’nin 125 hadise muhalif olduğunu ifade etmiştir.Musannef’inde

’’İmam Azam’a reddiye kitabı/Kitabu’l Red ala Ebi Hanife’’ başlığını kullanmıştır.(54)

Muhammed Zahit el-Kevserî, İbn Ebi Şeybe’ye reddiye yazmıştır.(55) Kevseri ,müctehitlerin seçim yaptığını ve çeşitli rivayetler içinden Ebu Hanife’nin seçim yaptığını ifade etmiştir.Bir başka müctehit de Ebu Hanife’nin tercih dışı gördüğü hadisleri tercih etmiştir.Bu seçimlerin müçtehide göre farklı olması onların hadise muhalif olduklarına hükmetmeyi gerektirmez. Zira bunlar ictihadî meselelerdir.Kesinlik arz etmez.

Ebi Şeybe, Ebu Hanife söylemediği halde bazı şeyleri ona isnad etmiştir.Ebi Şeybe”Ebu Hanife’nin, namazlar kazaya kalınca ne ezan okunur ne de kamet getirilir.” dediğini naklederek, hadise muhalefet ettiğini belirtir. Halbuki İmam Muhammed’in Asâr’ında kaza namazının gerekli olduğu yazılıdır.”Biz bunu kabul ederiz, Ebu Hanife’nin görüşü de budur.” demiştir.

9- Ahmed b. Hanbel (Ö. 241)

Ahmed b. Hanbel “ehl-i reyden hadis rivayet olunmaz.” demiştir. (56)

10- Buhârî (Ö. 256)  Ebu Hanife’nin mürcieye mensup  olduğunu, rey ve hadisinin dikkate alınmayacağını ifade etmiştir. (57)

“Süfyânı Sevrî’nin yanında idim. Ebu Hanife’nin ölüm haberi geldi. Süfyân: “Elhamdülillah! O İslâmı ilmek ilmek çözen birisiydi. İslamda ondan daha uğursuz biri doğmamıştır.” Dedi. (58) Süfyan’dan nakledilen bu haberi tenkit eden Kevseri, Sevrî’nin böylesine bir cümle kurmuş olması düşünülemez der ve senette bulunan Nuaym b. Hammad’ın varlığının, bu haberin reddi için yeterli olduğunu belirtir. (59) Çünkü Nuaym, Ebu Hanife’yi kusurlu gösteren hikâyeler uydurmakla itham edilmiştir. (60) Nitekim ona göre, Buhari’nin Ebu Hanife’ye cephe alışının başlıca sebebi onun, Nuaym b. Hammad’la olan arkadaşlığıdır. Bu yüzden Buhari, Nuaym’ın Ebu Hanife’ye karşı gösterdiği şiddetli taassuptan etkilenmiştir. (61)

İbn Haldun der ki:

“Bazı aşırı gidenler ve hasetçiler, müçtehitlerden bazılarının hadis bilgisinin yeterli olmadığını ve bu yüzden rivayetlerinin az olduğunu söylerler. Büyük imamlar hakkında böyle bir kuruntuya mahal yoktur. Çünkü şeriat, kitap ve sünnetten alınır. Hadisten yeteri kadar nasibi olmayanın, dini sahih asıllarından ve ahkamı onu tebliğ edenden almak için, hadis talebi ve rivayetinde ciddî ve bu konuda süratli olması gerektiğinde şüphe yoktur. Rivayeti az olanlar, haberlerdeki bazı ta’nlar ve tariklerindeki bazı illetler yüzünden rivayeti azaltmışlardır… İmam Ebu Hanife de rivayet ve tahammülünde gösterdiği şiddet ve titizlik yüzünden az rivayet etmiştir. Rivayeti az olduğu için hadisi de az olmuştur. Haşa, hadis rivayetini kasten terk etmemiştir. Mezhebinin, hadis imamları arasında itimat edilir bir mezhep oluşu, rivayetleri ret ve kabul yönünden, onun değerlendirmesine itibar edilmesi, onun hadis ilminde büyük müçtehitlerden olduğuna delalet eder.” (62)

Buhari’nin şeyhlerinden Yahya b. Adem: “Numan, beldesinin bütün hadislerini topladı. Peygamber (s.a.v.) den ne alındıysa sonuna kadar inceledi” demiştir. (63)

11- Müslim b. Haccac

12- Ebu Zur’a er-Râzî

13- İbn Kuteybe

14- Nesâî

15- Ukaylî

16- İbn Ebî Hatim er-Râzî

17- İbn Hıbban

18- İbnAdiyy

19- Dârekutnî

20- Ebu Nuaym el-Isfahânî

21- Beyhakî

22- Hatîb Bağdadî

“Hatib’in sözlerine aldanma. Zira onda Ebu Hanife, Ahmed ve ashabı gibi bir grup ulemaya karşı aşırı asabiyet vardır. Her yönden bunlara hücumda bulunmuştur.”(64)

23- Cüveynî

Rivayete göre Cüveyni şöyle demiştir : ‘’Hadis alimlerinin Ebu Hanife’ye bakışı aşikardır.Onların bu bakışının temelinde ,Ebu Hanife’nin fazlaca kıyas yapması ve böylece haddi aşması yer alır.’’

Allame Suyuti cevaben ‘’ Ebu Hanife’nin kıyası, kıyas edilen ile kendisine kıyas yapılan (mukisun aleyh)arasındaki alaka ile kaimdir.Bu anlayış doğaldır ve bu kıyas kişiyi hadden çıkarmaz.(65)

Rivayete göre Cüveyni ‘’Ebu Hanife’nin ictihatları kitaba , sünnete , eserlere ve imamların icmasına aykırıdır.’’ Demiştir.

Allame Suyuti cevaben ‘’Cüveyni’nin bu görüşünde olmaktan Allah korusun.Böyle bir şeyin mümkün olması imkansızdır.Hangi usule aykırıymış?Şüphe yok ki Ebu Hanife’nin usulu kitap,sünnet,icma ve kıyastır. Ümmetin icması Ebu Hanife’nin alim bir adam olduğunu,insanların arasında Allah’ın indirdiği ile hüküm verdiğini tekit eder.Ona karşı yapılan bu ithamın esası yoktur.Cüveyni böyle dememiştir. ‘’ der.(66)

24- Gazâlî

“Ebu Hanife,müçtehit değildir çünkü lügat (Arapça) bilmiyordu. O, hadisleri de bilmiyordu. Bu yüzden zayıf hadisleri kabul edecek, sahihleri reddedecek kadar cüretkârdı. Bizatihi anlayış sahibi biri de değildi, fakat akıllı geçinirdi.”  Gazali,bu cümleleri kurarken kendi mezhep imamımın onun hakkında söylediği “insanlar fıkıhta Ebu Hanife’nin çocuklarıdır.” Sözünü unutmuş olmalıdır.(67) Gazali’nin daha sonra bu düşüncesinden döndüğü anlaşılmaktadır.Nitekim , İhyâu Ulûmiddîn adlı eserinde Ebu Hanife’den övgüyle bahsetmektedir.(68)

25- İbnü’l -Cevzî

26- Fahreddîn Râzî

İbn Hibban “Kitabu’l-Mecrûhîn” adlı eserinde Ebu Hanife aleyhinde şöyle demiştir: ‘’Hadis bilgisi zayıf ve rivayet ettiği 130 hadisin 120’sindeki hata etmiştir.’’ (69) Muhakkik  Abdul Fettah Ebu Ğudde , İbn Hibban’ın bu sözlerine karşı çıkmış ve İbn Hibban’ın bu sözlerinin hatalı olduğunu beyan etmiştir. (70) Muhakkik  Abdul Fettah Ebu Ğudde  şöyle demiştir:’’Buhari,Ukayli,İbn Hibban,Hatib,İbn Cevzi gibi, küçük bir grup Ebu Hanife’yi dini konusunda itham ettiler. Ebu Hanife’nin şeriati ve sahibini hafife aldığını iddia ettiler.’’ (71)



Elbani’nin Ebu Hanife’ye karşı tutumu

Elbâni, yoldan saparak Ebu Hanife’ye saldırmıştır. Onun hafızası ve ilmi hakkında konuşmaya başlamış, zayıf biri olduğu iftirasında bulunarak hafıza zayıflığıyla suçlamış, zabt ve ezberlemesinin olmadığını iddia etmiştir.

“Yıldız doğduğunda her belde halkından afetler uzak tutulur.” hadisini değerlendirirken şöyle demiştir:“Bu hadis zayıftır. Bu isnadın ricali sikadır ancak Ebû Hanife fıkıhta çok yüksek bir konumda bulunmasına rağmen Buhârî, Müslim, Nesâî, İbn Adiy ve diğer hadis imamları onu hafızası açısından zayıf kabul etmiştir. Bu nedenle İbn Hacer Takrîb’de onun terceme-i halini verirken sadece  ‘meşhur bir fakihtir.’ demiştir.’’ (72)

Elbânî’ye sormak durumundayız: Ebû Hanife, İbn Hacer (İbn Hacer el-Askalani’nin tutumunu herkes önemsemektedir çünkü hadis alanında otoritedir.) nezdinde zayıf biri olarak kabul ediliyorsa, o zaman niye zayıf biri olduğunu dile getirmedi de “meşhur bir fakihtir.” demekle yetindi? Oysa Takrîb’in mukaddimesinde şöyle bir açıklaması vardır: “Ben bu kitabımdaki her bir şahıs için, haklarında söylenen en doğru ve en adil değerlendirmeyi kapsayan hükmü en veciz ifade ve işaretlerle vereceğim.” Elbânî herhangi bir usul kitabında “meşhur bir fakihtir.” sözünün ‘zayıf biridir.’ anlamında kullanıldığını gösteren açık bir ifade veya imaya rastladıysa bunu bizlere göstersin.

Ravinin fakihlik ve meşhur biri olarak takdim edilmesi, acaba onun zayıflığına ve terk edildiğine mi delalet eder, yoksa onu tanınmazlık ve kapalılık durumundan şöhrete ve tanınıp bilinmeye mi çıkarır? Ayrıca bu tanınma ve şöhret onun ilmini ve azametini ifade etmez mi?Oysa Hz. Peygamberden şöyle bir sahih hadis gelmektedir: “مَنْ يُرِدِ اللَّهُ بِهِ خَيْرًا يُفَقِّهْهُ فِي الدِّينِ /Allah bir kulu için hayır murad ederse onu dinde fakih kılar.” (73) Fıkıhtan sonra istenip talep edilecek başka bir hayır var mı? Elbânî’nin “İbn Hacer Takrîb’de onun hakkında sadece ‘meşhur bir fakihtir.’Demiştir .’’ sözüne gelince, bu sadece bir iftira ve yalandır!

Hafız İbn Hacer eserin iki yerinde Ebû Hanife’nin imam olduğunu dile getirmiştir. Takrîb’in künyeler bölümünde “Ebû Hanife Numan b. Sabit. Meşhur imam” derken, Nûn harfinde de “Numan b. Sabit el-Kûfî. Ebû Hanife. İmam. Aslen Farslı olduğu söylenmiştir. Keza Teym Oğullarının mevlâsı (onların himayesinde) olduğu da söylenmistir. Meşhur bir fakihtir. Altıncı tabakadandır. Sahih olan görüşe göre, 150 yılında 70 yaşında vefat etmiştir.” der

Cerh tadil kitaplarında bir insan hakkında yalın ifadeyle ‘imam’ denir ve bu kelime başka bir kelimeyle kayıtlandırılmazsa, bunun anlamı şudur: İmam, bir ravinin güvenilir olduğunu belirtmede kullanılan ifadelerin en üstünüdür ve sika, mutkin, sebt, adi gibi güvenilir olduğunu belirten sözlerden daha yukarı bir dereceyi gösterir.Ancak, insan büyük imamlar hakkında konuşmaya başladığı zaman, üzerine gazap iner ve aklı başından giderek her şeyi birbirine karıştırır… (74)

Ey mutaassıb Elbânî! Gözlerini açıp da  bir bak: Eşsiz insanlardan biri olan, İbn Uyeyne’nin hocası, güvenilir, doğru, zâhid, âbid, emin İnsan Hureybî ne demektedir: Ebû Hanife’nin aleyhinde konuşan insanlar hasetçilerle cahillerdir. Bu hasetçi ve cahillerin İmam hakkında söylediklerine sakın kanma.Elbânî akıl sahibi kimselerden olmuş olsa, burada onun için ibret alınacak bir durum vardır.

İbn Maîn, Ebû Hanife için ‘güvenilir bir insandı. Sadece ezberlediği hadisleri naklederdi, ezberlemediklerini nakletmezdi’ demiş, İbn Hacer de bunu nakledip katılmış ve tenkit etmemiştir. Bu durumda, nasıl olur da İbn Hacer, Ebü Hanife muhaliflerinin cerhedici ifadelerinin tesirinde kalmıştır sanılabilir? Elbânî’ye ne oluyor da bu açık ve net ifadeyi kavrayamıyor? Onun bu sözü görüp anlamasına mani olan tek şey, Ebû Hanife’ye karşı olan taassubu ve derin kinidir.(75)



İmam Buhari (Muhammed bin İsmail bin İbrahim bin Muğire el-Buhari) , Ebu Hanife için ne demiştir ?



a- Ebu Abdillah Muhammed b. İsmail el-Buhari , İmam Ebu Hanife hakkında kötü konuştu ve onu cerh etti. (76)

Buhari şöyle demiştir ; ‘’İmam Azam iki defa küfürden/kafirlikten tövbe etmeye/dönmeye çağrılmıştır.İslam dünyasında ondan daha şerli biri doğmamıştır.’’(77)

Buhari , Zuafau's sağir,s.240



b- ‘’Ebu Hanife hadiste kavi/güvenilir  değildir.’’ (78)

c- İmam Buhari , İmam Azam için dipnotta belirtildiğine göre şöyle demiştir :’’ İmam Azam Mürcie mezhebindendi.’’ (79)

d- İmam Buhari , Sahih’inde  yaklaşık 25 konunun ardından ilgili bapların  tercümesinde

‘’ قال بعض الناس /İnsanlardan biri dedi / bazı insanlar dedi…’’ diye yazmıştır.İspatlanamamasına rağmen bu yazılarının tamamında ‘insanın biri’nden kastın Ebu Hanife olduğu kanısı meşhur olmuştur.Buhari’nin bu tutumu kesindir lakin bu tabirinden kimi kast ettiği kesin değildir. (80)



İmam Muhammed Enver Şah Keşmiri , Feyzu’l Bari ala Sahih’l Buhari adlı eserinde (81) ‘Bazı insanlar’ diye geçen her tabir ile Buhari , Ebu Hanife’yi kast etmemiştir.Bazı insanlar tabirinden kimi zaman Şafii’yi kimi zaman İsa b. Eban kimi zaman Muhammed b.Hasan,Züfer b.Hüzeyl’i kast edilmiş olmalıdır.Ayrıca Buhari’nin bu yazısı , onları reddettiği anlamına da gelmiyor.Nitekim bazen de ‘bazı insanlar…’ dedikten sonra onların görüşünü kabul ediyordu.’

Keşmiri’nin El Örfü’ş-şezî’de belirttiğine göre 22 yerde Buhari ‘Bazı insanlar…’ tabirini kullanmıştır. Abdul Fettah Ebu Ğudde ilgili konunun bir numaralı dipnotunda bu konuda tereddüt olduğunu ifade etmiş ve diğer görüşleri sıralamıştır; 22,24,25 kez Buhari’nin bu sözü kullandığı söylenmiştir.Bunlar ilgili kitapta tek tek sayılmıştır.(82)

Biz  bu tabirlerin nerede geçtiğine dair bir kaç örnek vermekle yetineceğiz ;

1-Buhari,el-Camiu’s Sahih,Kitabu’z Zekat’ta demiştir.

2- Buhari,el-Camiu’s Sahih,Kitabu’l hibe’de 2 kez demiştir.

3- Buhari,el-Camiu’s Sahih,Kitabu’ş Şehadat’ta  demiştir.

4- Buhari,el-Camiu’s Sahih,Kitabu’l Vasaya’da  3 kez demiştir.

5- Buhari,el-Camiu’s Sahih,Kitabu’t Talak’ın Lian babında demiştir.



Buhari’nin ‘Bazı insanlar’ tabiri ile kendisiyle yanı görüşü paylaşmayanları ifade etmiştir.Bundan ne anlamalıyız ?

Buhari ve benzerleri müctehittir.Onların , diğer müctehitleri taklit etmesi gerekmez çünkü müctehit olmak taklit yerine ictihat edip kendi görüşüyle amel etmenin yolunu açar.Hepside hak dairesi içerisindedir.İsabet ettiler veya hata ettiler ama sonuçta onlar ictihat ettiler.(83)

Keşmiri ,Feyzul Bari’de (84)İmam Buhari’nin , Hanefi fıkhı ile pek çok konuda aynı görüşe sahip olduğunu ifade eder.Keşmiri , birisi ‘Buhari’nin Hanefiler ile aynı görüşü paylaştığı konular , muhalet ettiği konulardan daha fazladır dese yalan söylemiş olmaz.’ Der.Aynı görüşlere örnek olarak şunları verebiliriz ;

a- Temizlik : Köpeğin artığı , muvalat (abdeste ard arda yıkamanın gerekli olup olmayışı) ,meninin necis oluşu ;

b –Namaz : Tekbirin gerekli oluşu,namazda iftitah tekbiri,vitir vaciptir,vitir 3 rekattır.Küsüf (güneş tutulma) namazında tek ruku vardır.İki namazın cem edilmesi…(85)



Hatib el-Bağdadi’ye ait olan ‘Tarihu Bağdat’taki rivayetler ve bunlara cevaplar



1-İddia:  Ebu Hanife  Hıristiyan bir babadan doğdu.

Cevap

Bu rivayetin senedinde yer alan ‘Osman b.Seid’ rivayeti kabul görmeyen bir kişidir.Ebu Hanife de babası da İslam üzere doğmuştur.Asla dedeleri arasında Hıristiyan olarak bilinen birisi yoktur. (86)



2-İddia:  Ebu Hanife Nahiv/Arap grameri bilmezdi.

Cevap

Bu rivayetin senedinde geçen İbrahim el-Harbi’nin ‘Ebu Hanife ilk başta nahiv öğrenmek istiyordu.’ Demesi ,bu rivayetin merdut olmasına yeterli delildir nitekim bu zat  285 yılında vefat etmiştir.Yani aynı çağda yaşamadıklarından dolayı Ebu Hanife’nin böyle dediğini, bir başkasından değil de direk kendisinden duyduğunu iddia etmesi  kabul edilemez.Dolayısı ile bu rivayet maktu’dur.Maktu haber onların görüşüne göre merduttur.(87)



3-İddia :   وَيُقِيمُوا الصَّلَاةَ وَيُؤْتُوا الزَّكَاةَ وَذَلِكَ دِينُ الْقَيِّمَةِ  ‘’… namazı kılmak ve zekatı vermekle emrolunmuşlardı. Dosdoğru olan din de budur.’’ (88)

لِيَزْدَادُوا إِيمَانًا مَّعَ إِيمَانِهِمْ   ‘’ İnananların, imanlarını kat kat artırmaları için…’’ (89) Ebu Hanife bu iki ayeti inkar ederek kafir olmuştur çünkü o , imanın artmayacağını ve eksilmeyeceğini iddia etmiştir.Ayrıca namazın Allah’ın dininden olmadığını iddia etmiştir.

Cevap : Ebu Hanife , ameli imanın aslî rükünlerinden görmezdi.İman , kesin bir inançtır.Bu yüzden noksanlığı ve ziyadeliği kabul etmez. Bu görüş,ehli sünnetin cumhurunun/çoğunluğunun görüşüdür. (90) Buna da ‘el-İmanu en tumine billah../İman ,Allah’a inançtır.’ Hadisine dayandırmıştır.(91)



4-İddia:  ‘’Ebu Bekir Sıddık ile Şeytan’ın imanı birdir,aynıdır.İblis de Ebu Bekir (r.anh) da ‘Ya Rabbi/Ey Rabbim.’ Demiştir.’’

Cevap : Bu iddianın senedinde yer alan Fezari bu sözünden dönmüştür.İbn Ebi Hatim’in el-Cerh ve’t Ta’dil kitabına bakılabilir.İbn Sa’d’in Tabakatu’l Kübra’sında belirttiği gibi ‘’Fezari hadis konusunda çok hata yapardı.’’ Aynı durumu İbn Kuteybe de el-Mearif’te belirtmiştir.(92)



5-İddia:  Ebu Hanife’ye soruldu ; Babasını öldürüp annesi ile evlenen ve babasının başında şarap içen adam hakkında ne dersin ?Ebu Hanife dediki o kişi mümindir.Ebu Hanifenin bu açıklamasının ardından orada bulunan önde gelen imamlar şöyle dedi: İbn Ebi Leyla , Ebu Hanife için ‘Sonsuza dek senin şehadetini kabul etmeyeceğim.’ Süfyanı Sevri de Ebu Hanife için ‘Seninle ebedi olarak konuşmayacağım.’ Hasan b.Salih de ‘Yüzüm senin yüzüne haramdır.Ebedi olarak senin yüzüne bakmayacağım.’

Cevap :

Bu rivayetin senedinde bulunan Tahir b. Muhammed meçhuldür.(Bu durum,bu rivayetin kesinlik arz etmeyeceğine delildir.) Diğer ravi Veki’ ise Ebu Hanife’nin arkadaşlarındandır.Bu konuda böyle kötü bir söz aktarması sahih değildir ancak bası beyinsizler o demiş gibi bunu aktarmıştır.Bu rivayet sabit değildir,yapaydır.Sonra mümin helal saymadıkça büyük günah işlese de ehli sünentin itikadına göre iman dairesinden çıkmaz,mümin olmaya devam eder.(93)



6-İddia:  Ebu Hanife şöyle demiştir :’’Cehm b. Safvan’ın eşi bize gelip kadınlarımızı edeplendirdi.’’

Cevap

Bu rivayetin reddine dair şunu söylemek yeterli olur ‘ Bu rivayetin senedinde Zünbur adlı kişi var.Bu kişi hakkında İmam Buhari ‘zâhibul’l-hadîs/Hadisleri zayıftır’ demiştir.Nesai ‘Sika/güvenilir değil’ demiştir.Ebu Hatim ‘Metruk’ demiştir.Bu haberde inkita (raviler arası kopukluk) , mektrukül hadis ve meçhul raviler vardır.Ali b. Usman ile Zünbur görüşmemiştir. (94)



7-İddia:  Kur’an mahluktur diyen ilk kişi Ebu Hanife’dir.

Cevap

Herkesin bildiği gibi bu sözü ilk söyleyen kişi  Ca’d b.Dirhem’dir.Sonra  Cehm b.Safvan sonra Bişr b.ğiyas’tır.İbn Ebi Hatim’in Kitabu’r Red ale’l Cehmiyye kitabında ve Alkai’nin Şerhu’s Sünne’sinde ve diğer kitaplarda bu belirtilmiştir. (95)



8-İddia:  İslam’da Ebu Hanife Deccalinden daya büyük fitne bilmiyorum.

Cevap

Senette geçen Ebu Mufazzal Şeybani’nin yalanına dair hadis kritikçileri arasında ittifak vardır.(96)



9-İddia:  Evzai dedi ki ; ‘’Müslümanlar içerisinde Ebu Hanife’den daha fazla dine zarar veren biri doğmadı.’’

Cevap

Bu haberin senedinde Muhammed b. Kesir var.Ahmet gerçekten de onu zayıf görmüştür. Ebu Hatim ise ben onu sika/ güvenilir olarak görmüyorum demiştir.Böylece bu rivayet gözden düşmüştür.(97)



10-İddia:  Malik b. Enes (Maliki mezhebinin baş imamı), Ebu Hanife’yi dinsiz ilan etmiştir.

Cevap

Aynı şekilde bu rivayetin içerisinde yer alan raviler sika/güvenilir değildir.Ayrıca el-Baci , Muvatta şerhi Münteka’da ‘Malik , fukaha hakkında asla hiçbir şey dememiştir.’ Der.(98)



11-İddia:  İmam Şafii , Ebu Hanife’nin eshabının kitaplarına baktım orada 130 yapraklık bilgi gördüm.80 sayfası kitap ve sünnete zıttı.Ebu Muhammed ‘Çünkü dayandıkları asıl hatalıydı.’ Dedi.

Cevap

Bu söz kesinlikle İmam Şafii’ye ait değildir.Öyle ya

الناس في الفقه عيال على أبي حنيفة

“İnsanlar fıkıhta Ebû Hanife’ye muhtaçtırlar./ennasu fil fikhi iyalun ala ebi hanife”  (99)

böyle dediği sabit olan birinin ‘Kur’an ve sünnete muhalifti.’ Demesi çelişik ifade olurdu.Öte yandan Hatib’in kendi kitabında İmam Şafii’nin Ebu Hanife için ‘Fıkıhta en güvenilir insandı.’ Böyle dediği yazılıdır. (100)  Hatib , kitabını yazarken kritik yapmadan,sadece yazmıştır.



12-İddia:  A.B.Hanbel’e Ebu Hanife sorulduğunda onun Müslümanların en kötüsü olduğunu söyledi.

Cevap

Hatib burada A.B.Hanbel’den 6 rivayette bulunmuştur.Rivayetlerde inkita ve meçhul ravi durumu vardır.A.B.Hanbel , Ebu Hanife hakkında böyle şeyler söylememiştir.Nitekim belirtildiği üzere ‘A.B.Hanbel çok az konuda Ebu Hanife’nin kitaplarına muhalif görüş sergilemiştir.O kadar muhalif görüş Şafii ve diğerlerinde de vardır.Her imamın bir birine zıt görüşleri vardır.125 konuda A.B.Hanbel , Ebu Hanife’nin görüşleriyle aynı kanıdadır.(101) Şerhu Muhtasarı Ravza’da ,Hanbeliler’in Usulu’nde Hanbeli alim şöyle denilmiştir: ‘’Allah’a yemin olsun ki ben Ebu Hanife’nin kendisine yapılan ithamlardan beri olduğunu görüyorum.O ancak açık deliller ile ictihat yapmıştır.Delilleri insanların elinde mevcuttur.Doğru ictihat yaptı ise 2 ecir , hatalı ise tek ecir almıştır. (102) Kendisine dil uzatanlar ya hasetlerinden ya da ictihat alanındaki cahilliklerinden bunu yapmıştır.İmam Ahmet , Ebu Hanife’yi meth etmiş,onun hakkında güzel konuşmuştur,sahih olan budur.(103)



13-İddia:  Ebu Hanife , zina ve  faizi helal görürdü.

Cevap

Bu haberin senedi hezayan doludur. Muhammed b. Nasr b.Ahmet b.Nasr b.Malik el-Kati’i , bu çok yalancıdır.Yalancı olduğu Hatib’in Tarihu’l Bağdat’ında da geçmektedir. (104) Zaten ilginç olan da yalancı olduğunu yazdığı birinin rivayetini aktarmasıdır! Senette geçen diğer ravi Halid b.Yezid b.Ebi Malik el-Dımaşki de yalancı ravidir.Nesai ve A.B.Hanbel sika değil demiştir.Nitekim Zehebi Mizan’da ‘Hatib’in ,böyle asılsız senetleri aktarırken aklı ve dini neredeydi?’ demiştir. (105)



14-İddia:  Ebu Hanife’ye imamlar lanet ederdi.

Cevap

Tam metin ‘’Kanet’il eimmetu tel’anu eba felanin ala haze’l minberi ve eşara ila minberi dımaşk.’’ Asıl metin burada bitti.Gerisi yorumdur.Yani bu sözden kastın Ebu Hanife olduğuna dair bir delil yok,asıl sözde Ebu Hanife geçmiyor.’’Sonra biri dedi ki (falancadan kasıt) o Ebu Hanife’dir.’’ Asıl metinde Ebu Hanife geçmemektedir.Hiç bir delil olmadan kast edilen kişinin Ebu Hanife olduğu ileri sürüldü.Orada asıl lanet edilen kişi Ali b. Ebi Talib (kerramellahu vecheh) idi.Bu laneti yasaklayan,durduran kişi Ömer b. Abdül Aziz (r.anh)’ dir. Öte yandan Ali b. Ebi Talib’e lanet ediliyorsa varsayalım ki Ebu Hanife’ye de lanet edildi.Ne çıkar ? (106)



15-İddia:  Ebu Hanife Yahudi’dir.

Cevap

Bu rivayetin senedinde yer alan raviler güvenilir değildir.Darif b. Abdullah el Mevsili zayıftır.Darekutni zayıf demiştir. (107)



İbn Hacer el- Heytemî şöyle demiştir: “Bil ki Hatîb, böyle davranmakla Ebu Hanife’nin mertebesini düşürmek, ona bir noksanlık izafe etmek amacını gütmemiştir. Bunun delili Ebu Hanife’yi methedenlere öncelik vermesi ve bu rivayetleri, daha öncekilerde görülmeyen şekilde çoğaltmış olmasıdır. Bir kimse hakkında söylenen her şeyi toplamak tarihçilerin âdetlerindendir.

Ebu Hanife aleyhindeki rivayetlerin isnatlarında yer alan ravilerin genellikle cerh edilmiş veya meçhul olduğunu belirterek:  “Bu kabil rivayetlerle herhangi bir Müslüman’ın namus ve şerefine tecavüz icmaen caiz değilken, nasıl olur da Müslümanların imamlarından bir imama tecavüz caiz olur?” (108)



Ebu Hanife hadis ilmini ne kadar bilirdi ?

Ebû Davud, Tirmizî, Hâkim, Beyhakî, İbn Abdilber, İbnu’l-Kayyım ve İbn Kesîr gibi hadis tenkidinde mütehassıs olan alimler, İmam Ebû Hanife’nin cerh-tadil, hadislerin sıhhatini ve illetini tespitte diğer münekkit hadis alimleri gibi sözüne itibar edilen meşhur hadis imamlarından biri olduğunu kabul etmiştir.(109)



Ebû Hanife şöyle demiştir : “Câbir el-Cu’fî’den daha yalancı, Atâ’dan da daha faziletli birini görmedim.” Ebû Saîd es-Sağânî Ebû Hanife’nin yanına varıp  “Sufyânu’s-Sevrî’den hadis alma hususunda ne dersiniz?” diye sordu. O da şu cevabı verdi: “Ondan yaz. Çünkü o sika bir kimsedir. Ancak, İbn İshak’ın Hâris’ten naklettikleriyle Cabir el-Cu’fî’nin hadislerini alma.” İmam Şafii’nin de şöyle dediği söylenir: “Haram b. Osman’dan rivayet etmek haramdır.” (110)

Ebu Davut Sicistani : “Allah Mâlik’e rahmet etsin. O imamdı. Allah Şafiî’ye rahmet etsin. O da imamdı. Allah Ebû Hanife’ye rahmet etsin. O da imamdı.’’(111)

tirmizinin değerlendirmesinden bir bölüm s25

Tirmizi : “Bu konuyu anlayamayan bazı kimseler raviler hakkında konuşan hadisçileri ayıplamışlardır. Oysa tabiîn imamlarından birçoğunun raviler hakkında değerlendirmelerde bulunduğunu görmekteyiz. Örneğin, Hasan Basrî ile Tâvûs, Ma’bed el-Cuhenî hakkında konuşmuşlardır. Keza Saîd b. Cubeyr, Talk b. Habîb hakkında, İbrahim en-Nehaî ile Âmir eş-Şa’bî de Haris el-A’ver hakkında konuşmuşlardır.



Eyyûb es-Sehtiyânî, Abdullah b. Avn, Süleyman et-Teymî, Şu’be b. el-Haccâc, Sufyan es-Sevrî, Mâlik b. Enes, Evzâî, Abdullah b. Mübarek, Yahya b. Saîd el-Kattân, Vekî’ b. el-Cerrâh, Abdurrahman b. Mehdî ile diğer ilim erbabının raviler hakkında değerlendirmelerde bulundukları ve onları zayıf gördükleri rivayet edilmiştir.En iyisini Allah bilir, bize göre onları böyle davranmaya sevk eden şey müslümanlara nasihat etme, doğruyu gösterme düşüncesidir. Yoksa bundan, insanları suçlamayı ve gıybetlerini yapmayı amaçladıkları sanılmasın.’’ (112)



Şemsu’l eimme Serahsî Usûlu’l-Fıkh’ında şöyle demektedir: “İmam Ebû Hanife kendi döneminde hadisi en iyi bilen insandı. Ravinin hadisi hakkıyla zabtetmiş olma şartını aradığından dolayı naklettiği hadisler az olmuştur.” (113)

Kâsâni de, Bedâiu’s-Sanâi’ adlı eserinde şöyle demektedir: “Ebu Hanife hadis sarraflarından idi. Onun takip ettiği metot şuydu: Haberleri vahid de olsalar kıyasa tercih ederdi. Aradığı şart ravinin adil olması, bu yönünün açıkça bilinmesiydi.” (114)

Suyuti:  Kitabını tanıtırken şöyle diyen Suyuti , “Hadis hafızlarını içeren ‘Tabakâtu’l-Huffâz’ adlı bu kitap, Nebevî ilmi taşıyan, adil kabul edilmiş, ravilerin güvenilir veya zayıf kabul edilmesinde keza hadislerin zayıf veya sahih sayılmasında değerlendirmelerine müracaat edilen kişilere yönelik bir çalışmadır…”   sonra Tabakâtu’l-Huffâz adlı eserinde Ebû Hanife’yi zikretmiştir. (115) Hadis ilmi ile tüm dünyada tanınan Hafız Suyuti, Ebu Hanife’yi o kitabından zikretmesi , Ebu Hanife’nin hadis alanındaki konumunu gösterir.



Acluni:

acluni den bir bölüm

Ebû Hanife hafız, hüccet ve fakih bir insandı. Çok hadis rivayet etmemişti çünkü ravilerle, hadis alımıyla, rivayetlerin kabulüyle ilgili koyduğu şartlar ağırdı.Ebû Hanife’nin, bu işin üstadı olduğu, büyük ilim merkezlerindeki imamlarından keza hadis hafızlarının önde gelenlerinden biri olduğu bir gerçektir. Hadis ilmiyle meşgul olan bir insanın Ebû Hanife’yi bilmemesi düşünülemez. O, ravilerin güvenilir veya zayıf kabul edilmesinde, hadislerin sahih veya zayıf diye değerlendirilmesinde görüşlerine müracaat edilen zevattandır. O Kitap ve sünneti en iyi bilenlerden biridir. (116)



Zehebî:  Sahabe döneminin sonuna doğru ravileri cerh eden ilk insanları şöyle sıralar;

1- Şa’bî.

2- İbn Sîrîn ve diğerleri.

3- Ebû Hanife “Cabir el-Cu’fî’den daha yalancı birini görmedim” dedi.

4- A’meş bir gurup ravinin zayıf, diğer bir gurubun da güvenilir olduğunu belirtti.

5- Şu’be bazı ravileri tenkid etti.

6- Malik de aynı şeyi yaptı.”  (117)



Sehâvi: Hafız İbn Hacer’in öğrencisi Abdurrahman es-Sehâvî şöyle demektedir;

“Zehebî’nin belirttiği gibi, sahabeden bir topluluk rical tenkidinde bulundu. Bunlardan sonra Şu’be, İbn Şîrîn gibi tabiînden bazı insanlar rical tenkidinde bulundular. Ancak tabiîn içinde bu işi yapan insan sayısı fazla değildi. Çünkü hadisleri alınan zevat içinde zayıf raviler azdı. Zira o dönemdeki ravilerin çoğu adil sahabilerdi. Birinci asır geçip ikinci asır girince, yüzyılın başlarında, tabiînin orta yaş gurubundan bir gurup ravi zayıf kabul edildi. Bunlar hadisleri almalarındaki ve zabtetmeîerindeki kusurlarından dolayı zayıf sayıldılar. Bunların mevkuf hadisi merfu olarak naklettiklerini, çok defa aradaki raviyi atlayarak Hz. Peygamberden direk hadis rivayet ettiklerini, bunun yanında bir takım hatalarının daha olduğunu görürsünüz. Ebû Harun el-Abdî bunlardan biridir.

Tabiînin döneminin sonu olan hicri 150’ye doğru, imamlardan bir topluluk ravilerin güvenilir veya zayıf oldukları hususunda değerlendirmelerde bulunmaya başladılar, örneğin Ebû Hanife şöyle dedi: “Cabir el-Cu’fî’den daha yalancı birini görmedim.” A’meş de bir gurup raviyi zayıf olarak değerlendirdi, bir gurubun da güvenilir olduğu-nu söyledi. Şu’be de ravileri o derece inceliyor ve titiz davranıyordu ki, neredeyse sika olmayan hiç kimseden hadis rivayet etmiyordu. Malik de böyleydi.”  (118)



Hafız Abdulkadir Kureşî : “İmam Ebû Hanife’nin cerh-tadildeki tespitlerine itibar edilir. Bu ilmin bilginleri onun bu alandaki değerlendirmelerini almışlar ve uygulamışlardır. Tıpkı İmam Ahmed, Buhârî, İbn Maîn, İbnu’l-Medînî ve diğer bu işin üstadı olan kimselerden aldıkları gibi. (119)

İbn Hibbân: Ebu Hanife şöyle demiştir : “Karşılaştığım kimseler içinde Atâ’dan daha faziletli birini görmedim. Keza karşılaştığım kimseler için Cabir el-Cu’fî’den daha yalancı birini görmedim. Kendi reyime göre söylediğim her meselede bana bir hadis zikretti. Ayrıca iddiasına göre, yanında henüz aktarmadığı şu kadar bin hadis varmış.” bu sebepten ötürü Ebû Hanife Cabir el-Cu’fî’yi cerh ediyor ve yalancı biri olduğunu söylüyordu.” (120)



Sünnetin Kısımları Ve Ona Uymanın Hükmü

Hanefi usulcülere göre sünnet, iki çeşittir:

  1. Uyulması hidayet, terki dalalet olan sünnet (Sünnetü’1-Hüdâ/Müekket ve ğayri müekket sünnet)

  2. Uyulması güzel, terki mubah olan sünnet ki o da Sünnetü’z-Zevâittir. (121) Ebu Hanife, zayıf hadisin reyden evlâ olduğu görüşündedir.(122)

Ebu Hanife ve öğrencileri hadisleri tercihe ederken şunları kriter olarak görürdü ;

1-Kur’an’a uygunluk.

Bir rivayet Kur’an’a ters ise Ebu Hanife onu kabul etmezdi.Örnek :

Ebû Mukâtil (öğrenci): “Mümin zina edince, başından gömleğinin çıkarıldığı gibi, imanı da çıkarılır, sonra tövbe edince iman kendisine iade edilir.” (123) hadisini rivayet eden kimseler için ne dersiniz? Eğer tasdik ederseniz Haricîlerin (Ameli imandan cüz gören ve büyük günah işleyenin kâfir olduğunu iddia eden bir mezheptir.) prensiplerini kabul etmiş olursunuz. Onların görüşlerinden şüphe ederseniz, Haricîlerin prensiplerinde de şüpheye düşmüş ve ifade ettiğiniz haktan rücû’ etmiş olursunuz. Eğer, râvilerin sözünü tekzip edecek olursanız, onlar da sizi Hz. Peygamber’in sözünü yalanlamış olmakla suçlarlar. Çünkü onlar, Hz. Peygamber’e ulaşıncaya kadar, bu hadisi muteber kişilerden nakletmişlerdir.

Tekzip etmek, ancak “Ben Hz. Peygamber’in sözünü yalanlıyorum,” diyen kimsenin yalanlamasıdır. Lâkin bir kimse “Ben Hz. Peygamber’in söylediği her şeye iman ederim, fakat o kötülük yapılmasını söylemedi, Kur’ân’a da muhalefet etmedi” derse, bu söz o kimsenin, Hz. Peygamber’i ve Kur’ân-ı Kerim’i tasdik etmesi; Allah’ın Resulünü, Kur’ân’a muhalefetten tenzih etmesidir. Eğer, Hz. Peygamber, Kur’ân’a muhalefet etse ve Allah için hak olmayan şeyleri kendiliğinden uydursa idi, Allah onun kudret ve kuvvetini alır, kalp damarını koparırdı. Nitekim bu husus Kur’ân’da şöyle belirtilir: “Eğer peygamber söylemediklerimizi bize karşı, kendiliğinden uydurmuş olsa idi, elbette onu kuvvetle yakalar, sonra da kalp damarını koparıverirdik. Sizin hiçbiriniz de buna mâni olamazdı.” (124) Allah’ın peygamberi, Allah’ın kitabına muhalefet etmez, Allah’ın kitabına muhalefet eden kimse de Allah’ın peygamberi olamaz. Onların rivayet ettikleri bu haber Kur’ân’a muhaliftir. Çünkü Allah; Kur’ân-ı Kerîm’de “Zina eden kadın ve erkek..” (125) ayetinde zina eden erkek ve zina eden kadından iman vasfını nefyetmemiştir (kaldırmamıştır). Keza, “Sizden fuhşu irtikap edenlerin her ikisini de..” (126) ayetinde Allah “sizden” kaydı ile Yahudi ve Hıristiyanları değil, Müslümanları kastetmektedir. O halde Kur’ân-ı Kerim’in hilafına, Hz. Peygamber’den hadis nakleden herhangi bir kimseyi reddetmek, Hz. Peygamber’i reddetmek veya tekzip etmek demek değildir. Bilakis, Hz. Peygamber adına bâtılı rivayet eden kimseyi reddetmek demektir. İtham Hz. Peygamber’e değil, nakleden kimseye râcidir. Hz. Peygamber’in söylediğini duyduğumuz yahut duymadığımız her şey can, baş üstünedir. Biz onların hepsine iman ettik, onların Allah’ın Resulü’nün söylediği gibi olduğuna şehadet ederiz. Keza Hz. Peygamber’in, Allah’ın nehyettiği bir şeyi emretmediğine, Allah’ın kullarına ulaştırılmasını emrettiği bir şeye de mâni olmadığına şahitlik ederiz. O, hiçbir şeyi Allah’ın tavsif ettiğinden başka şekilde tavsif etmez. Yine şehadet ederiz ki O, bütün işlerde Allah’ın emrine muvafakat etmiş, hiçbir bid’at ortaya koymamıştır. Allah’ın söylemediği hiçbir şeyi de, Allah’a isnat etmemiştir. Bunun için Allah Teâlâ “Kim Resule itaat ederse, Allah’a itaat etmiş olur.” (127) buyurmaktadır. (128)

2- Akla uygunluk.

3- İnsana verilen değer

4- Maslahata uygun olanı tercih.

5- Maksada uygun olanı tercih.

6- Örfe uygunluk.

7- Zamanla ortaya çıkan gelişmeleri dikkate alış.  (129)



Sonuç

Ebu Hanife dindardı.Hadisleri kabul ederdi.Büyük hadis alimi,fıkıh alimi ve akait alimiydi.Hakkındaki suçlamaların tamamı hatalıdır. Kendisine karşı ciddi suçlamalar olsa da alimlerin çoğunluğu tarafından övülmüştür.Hakkındaki suçlamaların ‘rivayet zincirlerinin kimisinde zayıflık kimisinde  asılsızlık’ söz konusudur.

_________________

DİPNOTLAR

1-DİA,C.10,S.131;Bağdadî,Tarihu Bağdat,13,330; İbn Abdil Ber,el-İntika fi fezaili’l eimmeyi selaseti’l Fukaha,s.191-246,tahkik: Abdul Fettah Ebu Ğudde,1997,1.Baskı,Matbuatu’l İslami,Haleb; Ravzu’l Ezher fi Fıkhi’l Ekber,s.6,Daru Beşairu’l İslam,1.Baskı,1998,Beyrut;Vehbe Süleyman ,Ebu Hanife el-Numan imam eimmeyi fukaha,s. 47,5.Baskı,1993,Daru’l Kalem,Beyrut; Ebu Zehra,Ebu Hanife,s.14,Daru’l Fikr;Zehebi,Menakibu’l İmam Ebi Hanife,s.13, Tahkik: Muhammed Zahid el-Kevseri,Haydarabad-Hindistan

2-Mu’cemu’l Musannifin,2, 11

3-Mu’cemu’l Musannifin,2,11

4-Vehbe Süleyman,Ebu Hanife el-Numan imam eimmeyi fukaha,s.47,5.Baskı,1993,Daru’l Kalem,Beyrut

5-Bağdadî,Tarih,13,328

6-Bağdadî,Tarih,13,330;Zehebî,Siyer,6,403

7-Muhammed Abdur Reşid el-Numani,Mekanetu’l İmam Ebi Hanife fi’l Hadis,Muhakkik: Abdu’l fettah Ebu Ğudde,Matbuatu’l İslami,Haleb,s.37

8-DİA,C.12,S.544

9-DİA,C.10,S.134

10-Prof.Dr.Y.Nuri ÖZTÜRK,Arapçılığa Karşı Akılcılığın Öncüsü İmamı Azam Ebu Hanife -Esas Fikirleri Gölgelenen Önder,s.75

11-İmam Buhari,Sahih,Kitabu’l İman,Daru İbn Kesir,Beyrut,2002,1.Baskı

12-Fıkhı Ekber şerhi,Molla Aliyyül Kari,s.77,Daru Kutubi’l Arabiyyeti’l Kübra,Mısır; Fıkhı Ekber şerhi (Ravzul Ezher),s.250-255,Daru Beşairi’l İslamiyye,1.Baskı,1998) Aynı bilgi (imanın artıp eksilmez oluşu),Ebu Hanife’ye nispet edilen el-Vasiyye’de de geçmektedir. (Baberti şerhi,s.141,1.Vasiyet,Daru’l Feth,1.Baskı,2009

13-DİA,C.10,S.134

14-DİA,C.10,S.134

15-DİA,C.10,S.134

16-Suyuti,Tebyizu’s Sahife bimenakibi Ebi Hanife,s.32-33,Daru kutubil ilmiyye,Beyrut,1.Baskı,1990; Bu hadisleri İbn Abidin’in Reddü’l Muhtar ale’d Dürri’l Muhtar adlı eserinde de görmekteyiz.

17-Buhari,Sahih,4,1858,Daru İbn Kesir,Kitabu’t Tefsir,Süratu’l Cumua,373;Müslim,Sahih,4,1973,44,Kitabu fezaili sahabe,59,rakam 2546-231;Kenzül ummal,12,91,rakam 3413,Daha fazlası için bk. Suyuti,Tebyizu’s Sahife bimenakibi Ebi Hanife,s.32-33,Daru kutubil ilmiyye,Beyrut,1.Baskı,1990; Müslim  : لَوْ كَانَ الدِّينُ عِنْدَ الثُّرَيَّا لَذَهَبَ بِهِ رَجُلٌ مِنْ فَارِسَ، أَوَ قَالَ: مِنْ أَبْنَاءِ فَارِسَ حَتَّى يَتَنَاوَلَهُ  A.B.Hanbel : لَوْ كَانَ الْعِلْمُ بِالثُّرَيَّا لَتَنَاوَلَهُ أُنَاسٌ مِنْ أَبْنَاءِ فَارِسَ  Sahih,İbn Hibban : لَوْ كَانَ الْعِلْمُ بِالثُّرَيَّا، لَتَنَاوَلَهُ نَاسٌ مِنْ أَبْنَاءِ فَارِسٍ İbn Ebi Şeybe,Musannef : لَوْ كَانَ الدِّينُ مُعَلَّقًا بِالثُّرَيَّا لَتَنَاوَلَهُ نَاسٌ مِنْ أَبْنَاءِ فَارِسَ  ; Kevseri Tenibul Hatib’te ‘’ Çeşitli tariklerin oluşu bu hadisin bir aslının olduğunu gösterir. ‘’bk. s.61

18-el-Veciz fi akideti’s Selefi’s Salihin,1.Baskı,Memleketü’l Arabiyyetu’s Suudiyye,h.1422;Daha geniş bilgi için bk. Mevsuatu’d Difa’ an Resulillah,4,139 ; Şerhu kitabi’t Tevhid,1,265 ; El-Müstahrec ale’l Müstedrek,1,15; Es-Subki,Mana Kavlil İmamil Muttalibi; Muhammed Zahid el-Kevserî, Fıkhu Ehli’l-Irâk ve Hadisuhum ,s.56,tahkik : Allame Muhaddis fakih Abdul Fettah Ebu Ğudde,Mektebetu’l Ezher,2002;Aynı cümle İmam Şafii’ye de 4 mezhep imamına da izafe edilmiştir..Bk.İbn Hacer el-Askalani,Fethul Bari,2,630,Daru Tayyibe,1.Baskı,2005

19-Muhammed Abdur Reşid el-Numani,Mekanetu’l İmam Ebi Hanife fi’l Hadis,Muhakkik: Abdu’l fettah Ebu Ğudde,Matbuatu’l İslami,Haleb,s.104

20-Suyuti,Tebyizu’s Sahife bimenakibi Ebi Hanife,s.33-34,Daru kutubil ilmiyye,Beyrut,1.Baskı,1990;İbn Haldun,Mukaddime,410-412,Daru Şube

21-Kenzül ummal,9203;Taberani , Mucemul Kebir,10,90;İbn Mace;Beyhaki,Sünen-i Kübra;Ebu Yala,Müsned

22-Taberani,Mucemul Kebir,6,230/17,227-228

23-Suyuti,Tebyizu’s Sahife bimenakibi Ebi Hanife,s.35-36,Daru kutubil ilmiyye,Beyrut,1.Baskı,1990;İbn Haldun,Mukaddime,410-412,Daru Şube

24-Müslim,Sahih,3,1506,kitabul imare,38

25-Suyuti,Tebyizu’s Sahife bimenakibi Ebi Hanife,s.36,Daru kutubil ilmiyye,Beyrut,1.Baskı,1990;İbn Haldun,Mukaddime,410-412,Daru Şube

26-Tehânevi,Kavâid,37

27-Te’nîb,33; el-İntika 122-137

28-Suyûti, Tabakâtu’l-Huffâz,73;İbn Hacer,Tehzîbu’t Tehzîb,10,450

29-İbn Abdilberr, Camiu beyanil ilm ve fezlih,2,148,149

30-Tehânevî, Kavaîd,194 -Ebu Gudde’nin notu-

31-2,441

32-İbn Abdil Ber,el-İntika fi fezaili’l eimmeyi selaseti’l Fukaha,S.248,tahkik: Abdul Fettah Ebu Ğudde,1997,1.Baskı,Matbuatu’l İslami,Haleb

33-Siyeru A’lâmi’n-Nubelâ, VI/392. Beyrut-1405,3.Baskı;Muhammed Abdur Reşid el-Numani,Mekanetu’l İmam Ebi Hanife fi’l Hadis,Muhakkik : Abdu’l fettah Ebu Ğudde,Matbuatu’l İslami,Haleb,s.16

34-Muhammed Abdur Reşid el-Numani,Mekanetu’l İmam Ebi Hanife fi’l Hadis,Muhakkik : Abdu’l fettah Ebu Ğudde,Matbuatu’l İslami,Haleb,s.19-20

35-Suyuti,Tebyizu’s Sahife bimenakibi Ebi Hanife,s.7,Daru kutubil ilmiyye,Beyrut,1.Baskı,1990

36-Suyuti,Tebyizu’s Sahife bimenakibi Ebi Hanife,s.7,Daru kutubil ilmiyye,Beyrut,1.Baskı,1990

37-Buhari,Sahih,kitabul iman,ilk konu,Daru İbn Kesir,1.Baskı,Beyrut,2002

38-Muhammed Zahid el-Kevseri, Te’nibu’l Hatib,s.380-382,1990; Vehbe Süleyman,Ebu Hanife el-Numan imam eimmeyi fukaha,s. 213,5.Baskı,1993,Daru’l Kalem,Beyrut

39-Muhammed Zahid el-Kevseri, Te’nibu’l Hatib,s.380-382…Daha fazlası için bk. Muhammed Zahid el-Kevseri,Te’nibu’l Hatib,s.380,1990

40-Tehânevi, Ebu Hanife, 24

41-İbn Abdilber, Camiu Beyani’l İlm Ve Fezlih,2,148-149

42-İbn Abdil Ber,el-İntika fi fezaili’l eimmeyi selaseti’l Fukaha,S.279,tahkik: Abdul Fettah Ebu Ğudde,1997,1.Baskı,Matbuatu’l İslami,Haleb

43-Vasiyyet,1,s.141,Daru’l Feth,tahkik : Baberti

44-Tertibu’l Medarik,1,91 ve 3,181; İbn Abdil Ber,el-İntika fi fezaili’l eimmeyi selaseti’l Fukaha,S.280,tahkik: Abdul Fettah Ebu Ğudde,1997,1.Baskı,Matbuatu’l İslami,Haleb

45-Bağdadî, Şerefu Ashâbil Hadis,76

46-Ebu Yusuf,er-Redd,2 -Afgani’nin girişi-

47-Ebu Yusuf,er-Redd,2-3 -Afgani’nin girişi-

48-Buhârî,Rehn,6; Tirmizî,Aĥkâm, 12

49-Suyuti,Tebyizu’s Sahife bimenakibi Ebi Hanife,s.17,Daru kutubil ilmiyye,Beyrut,1.Baskı,1990

50-A.B.Hanbel, Kitabu’l-İlel,2,224

51-İbn Hanbel,Kitabu’l-İlel,2,189

52-Bâcî,el- Müntekâ,7,300

53-Muhammed Zahid el-Kevseri, Te’nibu’l Hatib,s. 269,1990;Muhammed Abdur Reşid el-Numani,Mekanetu’l İmam Ebi Hanife fi’l Hadis,Muhakkik : Abdu’l fettah Ebu Ğudde,Matbuatu’l İslami,Haleb,s.113 ; el-Futuhâtu’r-Rabbaniye, II/155-6 ,bâbu tekbîrati’l-ihrâm; Zehebi,Menakibu’l İmam Ebi Hanife ve Sahibeyhi Ebi Yusuf ve Muhammed b. Hasan,Tahkik : Muhammed Zahid el-Kevseri ; İbn Abdil Ber,el-İntika fi fezaili’l eimmeyi selaseti’l Fukaha,s.246,tahkik: Abdul Fettah Ebu Ğudde,1997,1.Baskı,Matbuatu’l İslami,Haleb;  النَّاسُ عِيَالٌ عَلَى أَبِي حَنِيفَةَ فِي الْفِقْهِ rivayeti de vardır.

54-Musannef,Mektebetu’r Rüşd,2004

55- en-Nüketü’t-Tarife E’t-Tahaddüs an Rudûdi İbn Ebi Şeybe Ala Ebi Hanife,Mektebetü’l Ezheriyye,2000

56-A.İbn Hanbel, Kitabul-İlel ve Marifeti’r r-Ricâl,1,272

57-Buhari, Tarihu’l Kebir,8,81

58-Buhari, et-Tarihu’s-Sagir,2,100

59-Kevserî,Te’nîb,48,72,111

60-Kevserî,Te’nîb,48

61-Tehânevî,Kavâid,232,1 numaralı dipnot,Kevseri

62-Suyuti,Tebyizu’s Sahife bimenakibi Ebi Hanife,s.7,Daru kutubil ilmiyye,Beyrut,1.Baskı,1990;İbn Haldun,Mukaddime,410-412,Daru Şube

63-Tehânevî, Ebu Hanife, 12

64-Leknevî,er Ref,77

65-Suyuti,Tebyizu’s Sahife bimenakibi Ebi Hanife,s.25,Daru kutubil ilmiyye,Beyrut,1.Baskı,1990

66-Suyuti,Tebyizu’s Sahife bimenakibi Ebi Hanife,s.25-26,Daru kutubil ilmiyye,Beyrut,1.Baskı,1990

67-الناس في الفقه عيال على أبي حنيفة   “İnsanlar fıkıhta Ebû Hanife’ye muhtaçtır./ennasu fil fikhi iyalun ala ebi hanife” (Muhammed Zahid el-Kevseri, Te’nibu’l Hatib,s. 269,1990;Muhammed Abdur Reşid el-Numani,Mekanetu’l İmam Ebi Hanife fi’l Hadis,Muhakkik : Abdu’l fettah Ebu Ğudde,Matbuatu’l İslami,Haleb,s.113 ; el-Futuhâtu’r-Rabbaniye, II/155-6 ,bâbu tekbîrati’l-ihrâm; Zehebi,Menakibu’l İmam Ebi Hanife ve Sahibeyhi Ebi Yusuf ve Muhammed b. Hasan,Tahkik : Muhammed Zahid el-Kevseri ; İbn Abdil Ber,el-İntika fi fezaili’l eimmeyi selaseti’l Fukaha,s.246,tahkik: Abdul Fettah Ebu Ğudde,1997,1.Baskı,Matbuatu’l İslami,Haleb)

Gazâlî’nin, bu kitabı gençlik yıllarında yazdığı, sonradan Ebu Hanife hakkındaki görüşlerini değiştirdiği belirtilmiştir.( Heytemî, el-Hayrâtu’l-Hısân,26

68-İhyâu Ulûmiddin,1,25-26

69-İbn Abdil Ber,el-İntika fi fezaili’l eimmeyi selaseti’l Fukaha,S.233,tahkik: Abdul Fettah Ebu Ğudde,1997,1.Baskı,Matbuatu’l İslami,Haleb

70-İbn Abdil Ber,el-İntika fi fezaili’l eimmeyi selaseti’l Fukaha,S.233,tahkik: Abdul Fettah Ebu Ğudde,1997,1.Baskı,Matbuatu’l İslami,Haleb

71-İbn Abdil Ber,el-İntika fi fezaili’l eimmeyi selaseti’l Fukaha,S.247,tahkik: Abdul Fettah Ebu Ğudde,1997,1.Baskı,Matbuatu’l İslami,Haleb

72-Muhammed Abdur Reşid el-Numani,Mekanetu’l İmam Ebi Hanife fi’l Hadis,Muhakkik: Abdu’l fettah Ebu Ğudde,Matbuatu’l İslami,Haleb,S.120

73-Buhari,ilim,13 (71 numaralı hadistir.);Müslim;İbn Mace;A.B.Hanbel;Darimi,Sünen;İbn Hibban,Sahih

74-Tehzîbu’t Tehzîb, 10,452;Muhammed Abdur Reşid el-Numani,Mekanetu’l İmam Ebi Hanife fi’l Hadis,Muhakkik : Abdu’l fettah Ebu Ğudde,Matbuatu’l İslami,Haleb,s.120-122

75-Muhammed Abdur Reşid el-Numani,Mekanetu’l İmam Ebi Hanife fi’l Hadis,Muhakkik: Abdu’l fettah Ebu Ğudde,Matbuatu’l İslami,Haleb,s.124

76-İbn Abdil Ber,el-İntika fi fezaili’l eimmeyi selaseti’l Fukaha,s. S. 278,tahkik: Abdul Fettah Ebu Ğudde,1997,1.Baskı,Matbuatu’l İslami,Haleb; Zeylai,Nasbu’r Raye,1,355-356;Keşmiri,Feyzul bari,1,169

77-İbn Abdil Ber,el-İntika fi fezaili’l eimmeyi selaseti’l Fukaha,s. S.281,tahkik: Abdul Fettah Ebu Ğudde,1997,1.Baskı,Matbuatu’l İslami,Haleb;Buhari,Kitabu’z Zuafau ve’l Metrukin (zuafu’s Sağir)

78-Buhari ,Zuafau’s sağir,s.240,Daru’l Marife,Beyrut,1986

79-Dipnotta konu şöyle devam eder ; ‘’Esasında Mürcie olup olmaması uzun ve tartışmalı bir konudur.Kitabımızın konusu da bu değildir.Mürcie ikiye ayrılır.Ebu Hanife ,öğrencileri ve şeyhleri sapık olan Mürcie kolundan değildi.’’ Buhari , Zuafau’s sağir,s.241’in dipnotu, Daru’l Marife,Beyrut,1986;

Mürcie kelimesi lügatte iki anlama gelmektedir.Mürcie, “geriye bırakmak, geciktirmek”   ile  “ ümit etmek” anlamlarına gelen “recâ” kelimesinin ismi fâil kalıbındandır.(İbn Manzur, Lisanu’l Arap, Daru’l-Maarif,Thk.Abdullah Ali el-Kebir, Muhammed Ahmed, Haşim Muhammed eş-Şazelî, c.III, Mısır tarihsiz,s.1604-5)   ‘İrcâ’ diye if ’al babından geldiğinde  ‘ümit vermek’ anlamına  gelmediği ifade edilmiştir. ( DİA, 32, s. 41) Değişik tanımlar olmakla birlikte şu tanım daha uygun görünmektedir.İrcâ; “Amelleri imandan veya inançtan sonraya bırakmaktır.’’ (Şehristânî, el-Milel ve’n-Nihal, Litera Yayıncılık, Çev: Mustafa Öz, İstanbul 2011, s. 129) Ebu Hanife de ‘’ İman, dil ile ikrar ve kalp ile tasdiktir.’’ (el-Vasiyye şerhi,Baberti,s.141,Daru’l Feth,1.Vasiyet) Dediği için bazı çevreler onu mürcie olarak lanse etmiştir.

80-İbn Abdil Ber,el-İntika fi fezaili’l eimmeyi selaseti’l Fukaha,s. S.278-279,tahkik: Abdul Fettah Ebu Ğudde,1997,1.Baskı,Matbuatu’l İslami,Haleb;Buhari’yi reddeden Hanefi muhaddisler vardır.Bk.’Bağzu’n nas fi def’i’l vesvas,Matbaa,el-Hind,1308.Bk.İkazu’l Havas fima kalehu bağzu’n nas.Bu konuya Umdetu’l Kari’de B.Ayni de değinmiştir.

81-3,54,kitabu’z zekat,rikaz babı

82- Abdülgani el-Meydânî ed-Dımeşkî,Keşfu’l-iltibas Ammâ Evredehu’l-Buhârî alâ Bâzı’n-Nâs,s.7-8,Tahkik: Abdul Fettah Ebu Ğudde,Matbuatu’l İslami,Haleb,1.Baskı,1993

83-Abdülgani el-Meydânî ed-Dımeşkî,Keşfu’l-iltibas Ammâ Evredehu’l-Buhârî alâ Bâzı’n-Nâs,s.61,Tahkik: Abdul Fettah Ebu Ğudde,Matbuatu’l İslami,Haleb,1.Baskı,1993

84-4,45-46

85-Daha fazla örnek için bk. Abdülgani el-Meydânî ed-Dımeşkî,Keşfu’l-iltibas Ammâ Evredehu’l-Buhârî alâ Bâzı’n-Nâs ,s.10-11,Tahkik : Abdul Fettah Ebu Ğudde,Matbuatu’l İslami,Haleb,1.Baskı,1993;

Sayfa 71’den itibaren ‘bazı insanlar’ tabirinin kullanıldığı yerler ve bundan kastın kimler olabileceği ele alınmıştır.Bk.Abdülgani el-Meydânî ed-Dımeşkî,Keşfu’l-iltibas Ammâ Evredehu’l-Buhârî alâ Bâzı’n-Nâs ,Tahkik: Abdul Fettah Ebu Ğudde,Matbuatu’l İslami,Haleb,1.Baskı,1993

86-Muhammed Zahid el-Kevseri,Te’nibu’l Hatib,s.35-36,1990

87-Muhammed Zahid el-Kevseri,Te’nibu’l Hatib,s.44, 1990

88-Beyyine,5

89-Fetih,4

90-Muhammed Zahid el-Kevseri,Te’nibu’l Hatib,s.81,1990

91-Buhârî, iman, 37; İmanın artıp eksilebileceği yönündeki görüşler de genelde amelin imandan cüz olup olmaması ile ilgilidir.Amel,imandan cüzdür diyenler alimlerin ‘iman azalıp artabilen bir şeydir’ dediğini görmekteyiz ve bu konuda da bir hayli ihtilaf mevcuttur. (İbn Battal’ın kendi şerhinde belirttiğine göre ‘ ehli sünnetten bir guruba göre iman kavl ve ameldir ve artabilir ve eksilebilir.’’ İmam Malik’ten aktarılan bir görüşe göre ‘iman azalmaz çünkü azalırsa şüphe doğar ve islam dairesinden çıkılmış olunur.’ Abdurrezzak’ın rivayetine göre ‘ Süfyan-ı Sevri,Malik b. Enes,Ubeydullah b. Ömer , Evzai,İbn Atiyye imanı kavl ve amel olarak tanımlar ve azalıp çoğalacağını söylemişlerdir.’Bu görüş, İbn Mes’ud,Hasen el-Basri,Ata,Abdullah İbn Mübarek ve Mücahit’e aittir.Bk.Nevevi,el-Minhac şerhu sahihi Müslim,c.1,s.146,1.Baskı,1929,el Matbaatu’l Misriyye bi’l Ezher; İmam Azam’a göre iman artmaz ve eksilmez.İmam Şafii’ye göre ise artar ve eksilir.İmam Şafii’nin imanın artmasına yönelik delili Feth süresi 4 . ayet ve bir benzeri olan Enfal 2. Ayettir.İmam Şafii,hadisten delil olarak İshak b. Rahuye’nin Müsned’inde (3,671) geçen bir hadise ve Buhari,44;Müslim,193 hadislerine dayanmıştır. Bk.Nesefi,Bahrul Kelam,156-157,Daru Ferfur,2.Baskı,2000 ; İmam Azam,bir şeye olan inanç artmaz ve eksilmez fakat yakinilik açısından artma ve eksilme söz konusu olur.Bk.el-Ravzu’l Ezher fi Fıkhi’l Ekber,s.255,Daru Beşairu’l İslam,1.Baskı,1998,Beyrut; Nesefi,Temhids.384’te belirtildiğine göre iman artmaz ve eksilmez.) Esasen bu konu ehli sünnet arasında daha çok lafzi ihtilaf nedeni ile vuku bulmuştur.( İman kelimesinin manasının tefsiri hususunda ihtilaf çıktığından azalıp artma konusu gündeme gelmiştir.Kim iman tasdik ve ikrar ve ameldir derse imanın ziyadeliğini ve noksanlığını kabul etmiş olur.İman tasdikten ibarettir diyen için ise durum bunun zıttınadır.Nesefi,Temhid likavaidi’t Tevhid,s.384,1.Baskı,1986,Kahire

92-Muhammed Zahid el-Kevseri,Te’nibu’l Hatib,s. 81-83,1990

93-Muhammed Zahid el-Kevseri,Te’nibu’l Hatib,s.90-95,1990

94-Muhammed Zahid el-Kevseri,Te’nibu’l Hatib,s.96-97,1990

95-Muhammed Zahid el-Kevseri,Te’nibu’l Hatib,s.105-106,1990

96-Muhammed Zahid el-Kevseri,Te’nibu’l Hatib,s.221,1990

97-Muhammed Zahid el-Kevseri,Te’nibu’l Hatib,s.217-218,1990

98-Muhammed Zahid el-Kevseri,Te’nibu’l Hatib,s.228-230,1990

99-Muhammed Zahid el-Kevseri,Te’nibu’l Hatib,s.269,1990;Muhammed Abdur Reşid el-Numani,Mekanetu’l İmam Ebi Hanife fi’l Hadis,Muhakkik: Abdu’l fettah Ebu Ğudde,Matbuatu’l İslami,Haleb,s.113; el-Futuhâtu’r-Rabbaniye, II/155-6 ,bâbu tekbîrati’l-ihrâm; Zehebi,Menakibu’l İmam Ebi Hanife ve Sahibeyhi Ebi Yusuf ve Muhammed b.Hasan,Tahkik: Muhammed Zahid el-Kevseri; İbn Abdil Ber,el-İntika fi fezaili’l eimmeyi selaseti’l Fukaha,s.246,tahkik: Abdul Fettah Ebu Ğudde,1997,1.Baskı,Matbuatu’l İslami,Haleb

100-Muhammed Zahid el-Kevseri, Te’nibu’l Hatib,s. 269,1990

101-bk.Camiu’l Mesanid,1,67

102- Müelllif, bu yazısını bir hadise dayandırmıştır. إِذَا حَكَمَ الْحَاكِمُ فَاجْتَهَدَ ثُمَّ أَصَابَ فَلَهُ أَجْرَانِ وَإِذَا حَكَمَ فَاجْتَهَدَ ثُمَّ أَخْطَأَ فَلَهُ أَجْرٌ  / “İctihadı ile hükmeden kadı isabet ederse iki ecir vardır. İctihadı ile hükmedip hata ederse bir ecir alır.” Bk.Buhârî, el-İ’tisâm, 21; Müslim, Akdiye, 15; Ahmed b. Hanbel,3, 187;Beyhaki,Sünen-i Kübra;İbn Hibban,Sahih;Taberani,Mucemul Sağir…

103-Muhammed Zahid el-Kevseri, Te’nibu’l Hatib,s.276,282  1990

104-3,321 ; Târîhu Bağdâd’da Hatîb’in bazı mezheplerin tanınmış şahsiyetleri aleyhindeki rivayetlere yer vermesi o mezhep taraftarlarının ağır tenkidine uğramıştır. Bu sebeple Zehebî, Hatîb’in bu rivayetleri eserine almamış olmasını temenni etmiştir. (A’lâmü’n-nûbelâ\XVIII, 289) Öte yandan Târîhu Bağdâd’da Ebû Hanîfe’nin biyografisine en geniş yeri ayıran (XIII, 323-454) Hatîb el-Bağdâdî, onun hayatı ve menâkıbına dair çeşitli bilgiler verdikten sonra Ebû Hanîfe’nin aleyhindeki nakilleri sıralamıştır. Ancak Hatîb’in güvenilir olduğunu söylediği bu nakillerin bir kısmının, Târîhu Bağdâd’da biyografilerini verirken ağır şekilde tenkit ettiği kimseler tarafından rivayet edilmesi söz konusu haberlerin esere sonradan eklendiği şüphesini uyandırmaktadır. Şüphe uyandıran diğer bir husus da Ebû Hanîfe aleyhindeki rivayetlerin Târîhu Bağdâd’ın bazı nüshalarında altıda bir oranında daha az veya daha çok sayıda bulunmasıdır.Ebû Hanîfe aleyhindeki rivayetlere eserinde yer vermesi sebebiyle Hatîb’e çeşitli devirlerde reddiyeler yazılmıştır;



1-Hanbelî iken Şâfiîliğe geçmekle suçlayan, hatta bilgisizlik, tarafgirlik ve dindar olmamakla itham eden İbnü’l- Cevzî’nin iki cüzden ibaret es-Sehmü’l- muşîb fî’r-red ‘ale’l-Hatîb adlı eseri.



2-el-Melikü’l- Muazzam’ın yazmış olduğu Kitâbü’r-Red ‘alâ Ebî Bekr el-Hatîb fîmâ zekere fî Târîhihî fî tercemeti’l- imâm sirâci’l-ümme Ebî Hanîfe en-Nucmân b. Sâbit adlı eser.



3-Ebü’l-Müeyyed Muhammed b.Mahmûd el-Hatîb el-Hârizmî,Camiu’l Mesanid adlı eserinin mukaddimesinde hasetçi diye andığı Hatîb’in iddialarını reddetmiştir.



4-Kevseri’nin  Te’nîbü’l-Hatîb calâ mâ sâkahû fî tercemeti Ebî Hanîfe mine’l-ekâzîb adlı eseri. Tenkitlerini Târîhu Bağdâd’dan alıntı yaptığı 150 noktada toplamıştır.Bk.DİA,c.16,s.452-455

105-Muhammed Zahid el-Kevseri, Te’nibu’l Hatib,s.282-283,  1990

106-Muhammed Zahid el-Kevseri, Te’nibu’l Hatib,s. 284-285, 1990

107-Muhammed Zahid el-Kevseri, Te’nibu’l Hatib,s.288,  1990

108-el-Hayrâtul-Hısân,76; Vehbe Süleyman ,Ebu Hanife el-Numan imam eimmeyi fukaha,s. 219,5.Baskı,1993,Daru’l Kalem,Beyrut

109-Muhammed Abdur Reşid el-Numani,Mekanetu’l İmam Ebi Hanife fi’l Hadis,Muhakkik : Abdu’l fettah Ebu Ğudde,Matbuatu’l İslami,Haleb,S.32

110-Muhammed Abdur Reşid el-Numani,Mekanetu’l İmam Ebi Hanife fi’l Hadis,Muhakkik: Abdu’l fettah Ebu Ğudde,Matbuatu’l İslami,Haleb,s.22

111-Muhammed Abdur Reşid el-Numani,Mekanetu’l İmam Ebi Hanife fi’l Hadis,Muhakkik: Abdu’l fettah Ebu Ğudde,Matbuatu’l İslami,Haleb,S.21

112-Tirmizî, 13,305-9 (Arızatu’l-Ahvezî ile birlikte) ,Mısır,1352

113-Usûlu’l-Fıkh,1,350,Daru’l Kutubi’l Arabi,1372

114-Bedâiu’s-Sanâi’ , 5,188,Mısır,1328

115-Muhammed Abdur Reşid el-Numani,Mekanetu’l İmam Ebi Hanife fi’l Hadis,Muhakkik: Abdu’l fettah Ebu Ğudde,Matbuatu’l İslami,Haleb,S.62

116-Muhammed Abdur Reşid el-Numani,Mekanetu’l İmam Ebi Hanife fi’l Hadis,Muhakkik: Abdu’l fettah Ebu Ğudde,Matbuatu’l İslami,Haleb,s.68;er-Risâletu’l-Aclûniyye,s.4-6,Mısır-1322

117-Muhammed Abdur Reşid el-Numani,Mekanetu’l İmam Ebi Hanife fi’l Hadis,Muhakkik: Abdu’l fettah Ebu Ğudde,Matbuatu’l İslami,Haleb,s.69-70

118-Muhammed Abdur Reşid el-Numani,Mekanetu’l İmam Ebi Hanife fi’l Hadis,Muhakkik: Abdu’l fettah Ebu Ğudde,Matbuatu’l İslami,Haleb,s.70-71;Fethu’l-Muğîs bi Şerhi Elfiyyeti’l-Hadîs, s. 479,Hindistan/Leknev-Envâr Muhammedî baskısı

119-Muhammed Abdur Reşid el-Numani,Mekanetu’l İmam Ebi Hanife fi’l Hadis,Muhakkik: Abdu’l fettah Ebu Ğudde,Matbuatu’l İslami,Haleb,s.71-72

120-Sahihi İbn Hibbân,3,273,Dâru’l-Kutubi’l İlmiyye,Beyrut

121-Serahsî, Usul,1, 114,Daru kutubil ilmiyye,Beyrut,1.B,1993

122-Tehânevî,Kavâid,59

123-Ebû Dâvûd, Sünnet,15; Tirmizî,İman,11

124-Hâkka,45-47

125-Nur,2

126-Nisa,16

127-Nisa,80

128-İmam-ı Azam’ın Beş Eseri, Tercüme, Mustafa Öz, 2. Baskı, İFAV Yayınları, İstanbul, 1992, “el-Âlim ve’l-Müteallim”, s.24-25

129-İmam Ebu Hanife’nin hadis anlayışı ve Hanefi mezhebinin hadis metodu,s.87,doktora  tezi,tez sahibi;İsmail Hakkı ÜNAL,Tez danışmanı ;Prof.Dr.Talat KOÇYİĞİT,1979,Ankara





kaynak:http://ulumulislam.com/ebu-hanifeye-yapilan-elestirilerin-cevaplari/
Devamını Oku »

İmam-ı Azam ve Hadis-Sünnet

İmam-ı Azam ve Hadis-Sünnet








Ebu Hanife’nin akılcılığı (?) hadisçiliğinin önünde midir?



1-Aşağıda, Yaşar Nuri Öztürk’ün İmam Azam’ı geleneksel ehl-i sünnet çizgisinden farklı bir yere taşıma gayretini ve bu gayrete hem İmam Azam’ın kendi kaleminden hem de Hanefi mezhebi alimlerinden çıkan cevabı okuyacağız..”İmam Azam akılcıydı, Kur’an’dan başka kaynak bilmezdi, sadece bir hadisi kabul ederdi” gibi bir çok safsata ve iftiralarla kendi yanlarında görmek istedikleri bu büyük fakihin ehl-i sünnet dinamiklerine ne derece temelinden bağlı olduğunu hatta ehl-i sünnet fıkhının ve akidesinin temel fikir işçisi , fıkhın mimarı ve teorisyeni , atası ve  babası kısaca her şeyi olduğunu göreceğiz..Bu yazı İmam Azam nazarında hadis ve sünnetin İmam Ahmed veya İmam Şafii gibi ehl-i hadisten pek farklı olmadığını farkın sadece hadislerden nasıl hüküm çıkarılacağı ve hangi durumlarda ahad hadisin şeriattaki genel asılların önüne geçirilemeyeceği noktasındadır..

2-İmam Azam’ın hadisçiliği öyle ileri noktadadır ki an gelir İbn Hazm veya başka bir ehl-i eser , ehl-i hadis imamı bazı zayıf hadislerle amel etmekle bile itham etmişlerdir..



3-Buhari’nin şeyhlerinden Yahya b. Adem şöyle der: “Numan, beldesinin bütün hadislerini topladı. Peygamber (s.a.v.)’den ne alındıysa sonuna kadar inceledi”

Sahih-i Buhari ricalinden Hasan b. Salih’te:

“Ebu Hanife nasih ve mensuhu çok titiz araştıran, Küfe ehlinin hadisini en iyi bilen, cemaa­tın tabi olduğu şeye sıkı sıkıya sarılan, beldesi ehline hadis ve eserden ulaşanları ezberleyen bir kimse idi.” demektedir.

Yahya b. Main, “Veki’nin önüne geçecek kimse görmedim. Ebu Hani­fe’nin reyiyle fetva verir, onun bütün hadislerini ezberlerdi. O, Ebu Hanife’den pek çok hadis duymuştu” derken, aynı zamanda Ebu Hanife’nin az rivayet eden birisi olmadığını da belirtmiş olmaktadır.

İbn Uyeyne gibi bir ‘hadis mucizesi’ kendisini hadise ilk başlatanın Ebu Hanife olduğunu söyler..



4-Hadis rivayetinin iki kısma ayrıldığını belirten İ’lâu’s-Sünen müellifi Tehânevî, birincisinin isnad zincirindeki ravilerin zikredilmesiyle Hz. Pey­gambere ulaştırılan rivayet türü, diğerinin ise, rivayetlerden istinbat yapıl­dıktan sonra çıkartılan hükmün ihbarı şeklinde olduğunu ve Ebu Hanife’nin, birinci tür olan tahdis yoluyla değil, ikinci tür olan ifta yoluyla rivayette bu­lunduğunu, bu açıdan ele alındığında onun da hadis rivayetinde müksirîn­den sayılması gerektiğini belirtmektedir.

Bu nedenle Abdul­lah b. Mübarek: “Ebu Hanife’nin reyi demeyiniz, fakat hadis tefsiri deyi­niz” demektedir..



5-Aşağıda açıklanan bazı sebeplerden İmam Azam’ın tahdisi azdır ..Yine de Ebu Hanife’nin isnadlı olarak rivayet ettiği ha­dislerin sayısı yine de az değildir. Tehânevî’nin belirttiğine göre, hadis ha­fızlarının derledikleri Ebu Hanife müsnedleri, İmam Muhammed’in el-Âsâr, Muvatta’, Kitabü’l-Hucce, el-Asi, Ziyâdât, el-Câmiu’s-Sağir, el-Cânıiu’l-Kebir ve es-Siyeru’l-Kebiri, Ebu Yusufun el-Âsâr, Kitabü’l-Haraç ve diğer eserleri; Abdullah b. Mübarek, Hasan b. Ziyad ve diğer talebelerinin kitapla­rı, Veki’ Îbnü’l-Cerrah’ın müsnedi, Abdürrezzak ve İbn Ebi Şeybe’nin Musannafları, Hakim’in Müstedrek’i ve diğer eserleri, İbn Hibban’in Sahih’ı, Sikat’ı ve diğer eserleri, Beyhak’nin Sünen’i ve diğer kitapları, Malik’in Garâib’i ve bunların dışında kalan diğer kitaplarda yer alan Ebu Hanife rivayetleri toplanacak olsa kalın bir cilt teşkil ederdi.



6-İmam Azam 4000 hadis rivayet etti: Muvaffak el-Mekki, Ebu Hanife’nin hüküm istinbatında kaynağını teş­kil eden dört bin hadis rivayet ettiğini, bu rivayetlerin iki binini Hammad’dan iki binini de diğer şeyhlerinden naklettiğini, dayandığı âsârı da kırk bin hadis arasından seçtiğini ifade etmektedir.



7-Hadis ve sünneti teşrîî bir kaynak olarak kabul etme bakımından Ebu Hanife’nin diğer imamlardan farkı yoktur. O şöyle der:

“Resulullah (s.a.v.) in üzerinde konuştuğu her şey, biz duyalım, duymayalım, başımız ve gözü­müz üstünedir, buna inandık ve bunun Peygamber (s.a.v.) in söylediği gibi olduğuna şehadet ederiz”.

Ebu Hanife, hadis karşısındaki tutumunu açıkça belirleyerek, “Resulullah’tan gelen hadisi alır kabul ederiz, sahabeden geleni alıp almamakta muhayyeriz, tabiinden gelirse onlarla yarışırız” demekte, bir başka yerde de, “Peygamber (s.a.v.) den gelenin başımız ve gözümüz üstünde yeri var­dır” diyerek. Peygamber (s.a.v.)’in hadisine karşı bağlılığını teyit etmektedir.



8-Rivayetlere göre, Ebu Hanife, hadise muhalefet ithamlarını bizzat ken­disi reddeder:

“Bir meselede, kendisine, hadise muhalefet ettiği bildirilince, dayandığı hadisi zikrederek, “Allah Resulüne muhalefet edene lanet etsin. Allah onunla bize ikram etti, bizi onunla kurtardı” demiştir. Süyûtî’nin, Buharî’nin Tarih’inden naklettiğine göre, Ebu Hanife:

“Benim reyle fetva verdiğimi söyleyen insanlara şaşıyorum. Ben ancak eserle fetva veririm” demektedir. Ayrıca, “bizim kıyası nassa takdim ettiğimizi söy­leyen yalan söylüyor ve bize iftira ediyor. Nass bulunduktan sonra kıyasa ih­tiyaç mı kalır?” Diyerek, bilakis nassı yani Kur’an ve Sünneti kıyasa takdim ettiğim ifade etmiştir.



9-Ebu Hanife’nin sünnete sarılmaya teşviki: Ebu Hanife’den, sünnete ittibayı teşvik eden çeşitli rivayetler nakledil­miştir. Birinde onun, “Allah’ın dininde reyle görüş beyan etmekten sakının, size sünnete ittiba etmek düşer. Kim bundan ayrılırsa sapıtır” dediği nakledilir.



10-İmam Azam şöyle der: Şayet sünnet olmasay­dı hiçbirimiz Kur’an’ı anlayamazdık: Bir gün Ebu Hanife’nin de bulunduğu hadis okunan bir meclise Küfe ehlinden biri gelir ve:

“Bırakın bu hadisleri” der. İmam, adamı şiddetle azarlayarak:

“Şayet sünnet olmasay­dı hiçbirimiz Kur’an’ı anlayamazdık” diye karşılık verir. Başka bir yer­de de: “Selefin eserlerine (rivayetlerine) yapışmanız gerekir. Sözlerini altınla yaldızlasalar bile, insanların reylerinden sakının, çünkü bir iş ancak siz sırat-ı müstakim üzere bulunduğunuz takdirde vuzuha kavuşur..



11- Hanefi fıkhının temel kitapları sayılan Ebu Yusuf ve İmam Muhammed’in eserleri, Ebu Hanife’nin hadise bağlılığını gösteren örneklerle doludur…Bir örnek: Ebu Yusuf demiştir ki: “Bir kimse diğeri aleyhine dava açsa ve delil getirse, Ebu Hanife bu konuda şöyle der: (Davacı için), şahitlerin yanı sıra bir de yemini gerekli görmüyoruz. Çünkü Resulullah (s.a.v.)’den bize: “Ye­min davalıya (müddeî aleyh), delil davacıya (müddeî) gerekir” hadisi ulaş­mıştır. Allah’ın Resulünün davacı üzerine koymadığı bir yükümlülüğü biz koyamayız. Yemin mükellefiyetini de Resulullah (s.a.v.)’ın koyduğu yerden başka bir yere değiştiremeyiz. (Yani davalıdan alıp davacıya veremeyiz)”



12-Hadis varsa kıyası terk ederdi: Bir erkek bir kadının avret yerine (fercine) bakarsa, Ebu Hanife’ye göre, onun oğlu ve babası o kadına mahrem, o kadının annesi ve kızı da o adama haram olur. Çünkü bu konuda hadis vardır.

Sarahsî bu meseleyi şöyle açıklar:

“Eğer bir adam bir kadının fercine şehvetle bakarsa, bize göre istihsanen hürmet (haramlık) sabit olur. Kıyasa göre sabit olmaz. Çünkü bakmak, tefekkür gibi, ona muttasıl olmayan bir şeydir. Görmüyor musun, birleşip inzal vaki olmadıkça, bununla (bakmak­la) oruç bozulmuyor. Eğer bakmak hürmeti gerektirseydi, ferce bakmakla başka yere bakmak -şehvetle öpmek gibi- eşit olurdu. Fakat biz kıyası Ümmühânî hadisiyle terk ettik”



13-Zayıf rivayetleri bile kıyasa tercih etmiştir: Benzerlerini çoğaltmanın mümkün olduğu bu tür rivayetlerde, Ebu Ha­nife’nin zaman zaman hocalarının görüşlerine de muhalefet ederek şeri delil olarak, Peygamber (s.a.v.) den kendisine ulaşan hadisleri esas aldığı, rivaye­tin bulunduğu yerde, kıyasa başvurmadığı açıkça görülmektedir. Nitekim Ebu Hanife’nin, daha sonraki muhaddisler tarafından zayıf sayılan bazı ha­disleri bile kıyasa takdim ettiği, bazı kıyaslarından da hadise rücu ettiği sa­bittir. Biraz önce örnek olarak verdiğimiz namazda kahkahanın abdesti boz­duğu, hurma nebîzi  ile abdestin caiz olduğu, on dirhemden aşağı mehr olamayacağı şeklindeki zayıf sayılan rivayetleri, kıyasa muhalif olmalarına rağmen, tercih etmiştir.



14-Sahabenin izinden ayrılmamıştır: Ebu Hanife sahabenin görüş ve tatbikatım, bunlar ister Hz. Peygamber’den menkul olsun, ister kendi içtihatları olsun, teşride rahatlıkla kullanmakta, rivayet ve ravilerin durumuna göre, zaman zaman tercihlerde bulunmaktadır.



15-Bizzat İmam-ı Azam’ın kendi cümlelerinden sünnete bağlılığı:



İddia: Yaşar Nuri Öztürk: İmamı Âzam’a yapılan zulmün ibret verici yanlarından biri de şudur: İmamı Âzam’ın, kendisinden 150 yıl sonra yaşamış meslektaşlarından biri, hadisçi İbn Hibbân(ölm.354/965), ‘Kitabu’l-Mecrûhîn adlı eserinde, İmamı Âzam’ı ‘itikadı bozuk’ yani‘kâfir’ ilan ederken, iddialarını, İmamı Azam hakkında görülen bazı rüyalara dayandırmaktadır.

Sebeplerin başında, İmamı Âzam’ın şu iki tavrı gelmektedir:



Hadis diye nakledilen sözlerin Kur’an’a aykırı olanlarınaPeygamberimizin sözü olarak itibar etmiyordu. Ona göre, tartışmasız biçimde ve her kelimesiyle Hz. Peygamber’in sözü olan hadislerin (mütevâtır hadislerin) sayısı on yedi tanedir. Ötekilerin tümü az veya çok, şu veya bu yönden tartışmaya açıktır.



Bazı insanları ve bazı kitapları ‘dokunulmaz’ ilan eden, Peygamberimize mal edilerek nakledilen her sözü ‘hadis’ diye dayatan dincilik zihniyeti İmamı Âzam’ı, işte bu düşünceleri yüzünden, biraz da kıskançlıkların itişiyle, ‘kâfir’ ilan etmiştir. (1)

İmamı Azam, yaşadığı devrin saltanat dincileri tarafından neden ağır kötülüklere maruz bırakılıp sonunda da yok edildi?

Sebep, Büyük İmam’ın, akılcılığı ve eleştirel yaklaşımı öne çıkaran bir bilgin olmasıydı.

İşin bu yanını irdeleyen bazı satırları Kur’an’daki İslam adlı eserimizden nakledelim:

“İmam Azam Ebu Hanife şu ölümsüz tespiti yapıyor:

“Kur’an’ın onaylamayacağı bir hadis rivayet eden kişiye yaptığım ret; Peygamberimize yapılmış bir ret ve O’nu tekzip değildir. O, ancak batıl bir haberi Peygamber’e isnat edene yapılmış bir reddir. İtham, Peygamberimize için değil, onun için söz konusudur. Hz. Peygamber’in söylediği her şeyin başımızın ve gözümüzün üstünde yeri vardır.” (Muvaffak el-Mekki; Menâkıbu Ebî Hanife, 87-88) (2)Aşağıdaki alıntılar İmam-ı Azam’ın bizzat kendi cümleleridir;



İmam Azam , Alim ve’l-Muallim’de şöyle der;

Hz. Peygamberin söylediğini duyduğumuz, yahut duymadığımız her şey can, baş üstünedir. Biz onların hepsine iman ettik, onların Allah’ın Resulü’nün söylediği gibi olduğuna şehadet ederiz. Keza Hz. Peygamberin, Allah’ın nehyettiği bir şeyi emretmediğine, Allah’ın kullarına ulaştırılmasını emrettiği bir şeye de mani olmadığına şahitlik ederiz. O, hiçbir şeyi Allah’ın tavsif ettiğinden başka şekilde tavsif etmez. Yine şehadet ederiz ki O, bütün işlerde Allah’ın emrine muvafakat etmiş, hiçbir bid’at ortaya koymamıştır. Allah’ın söylemediği hiçbir şeyi de, Allah’a isnat etmemiştir.



Değerlendirme: Yaşar Nuri’nin  “Ona göre, tartışmasız biçimde ve her kelimesiyle Hz. Peygamber’in sözü olan hadislerin (mütevâtır hadislerin) sayısı on yedi tanedir. Ötekilerin tümü az veya çok, şu veya bu yönden tartışmaya açıktır.” cümlesi İmamın “Hz. Peygamberin söylediğini duyduğumuz, yahut duymadığımız her şey can, baş üstünedir. Biz onların hepsine iman ettik, onların Allah’ın Resulü’nün söylediği gibi olduğuna şehadet ederiz” cümlesine muhaliftir..Bu durumda Yaşar Nuri’nin İmamda olmayan bir vasfı ‘uydurarak‘ imama yakıştırdığını söyleyebiliriz..



Fıkh-ı Ekber, İmam-ı Azam;



Mestler üzerine meshetmek varit olan hadise göre caiz olup; mukim için bir

gün bir gece. yolcu için üç gün üç gecedir. Hadis, mütevatire yakın olduğu için

inkar edenin küfründen korkulur.



Değerlendirme: Mestler üzerine mesh konusu Kur’an’da yoktur..Sadece hadislerde olan bir konunun inkarı İmama göre  küfre sebep olmaktadır..Ona “Tek Kaynak Kur’an’cı” muamelesi yapanların kulakları çınlasın..

Dahası Hadislerde şefaat, haram-helaller, havuz, kabir azabı, Hz. İsa’nın nüzulü gibi pek çok konuda varit olan hadisler en az meshler üzerine varit olanlar kadar ve hatta daha da fazladır..

İmam-ı Azam’ın Vasiyeti:



“Şüphesiz kabir azabı vardır. Münker ve Nekir suali haktır. Bu konuda hadisler varit olmuştur.” (3)



Fıkhu’l Ebsat adlı eserinde:



Ebu Muti  şöyle dedi: Bana dinin en faziletlisini haber ver, dedim. Ebu Hanife

şöyle dedi: Fıkhın en faziletlisi, kişinin Yüce Allah’a imanı, şerayi , sünnetler, hadler, ümmetin ittifak ve ihtilafını bilmesidir.



yine aynı yerde;



Allah Teâlâ, mahlukların sıfatı ile tavsif edilemez. O’nun gazabı ve rızası keyfiyetsiz sıfatlarındandır. Sünnet ve cemaat ehli’nin görüşü budur.



(http://islamdersleri.blogcu.com/el-fikhu-l-ebsat/2824670)



Değerlendirme: Sünnetler ve hadleri ehl-i sünnetin ittifakını konular içinde en tepeye yerleştiren biri, hangi akılla ve yüzle sünnetin ve hadisin karşısına yerleştirilebilir ki? Akılda sıkıntı varsa en azından yüzde utanma olsun..



İmam Azam’ın Osman el Betti’ye yazdığı Mektub’ta;



Kıble ehli için senin de bundan başka düşündüğünü zannetmem.

Çünkü bu Allah Resulünün ashabının, sünnet ve fıkhın hamillerinin meselesidir….

…Bil ki; bildiğiniz ve insanlara öğrettiğiniz şeylerin en faziletlisi sünnettir. Senin için layık olan, sünneti öğrenmeleri gereken ehil kimseleri bilmendir.(4)



Değerlendirme: Sünnetten ve hadisten kaçan zavallıların, İmam’ın bu lafından çok ‘ürkecekleri’ ortadadır..Gerçek İmam Azam budur..Ve tarih İmam’ı böyle tanımıştır..Kafanızdan yarattığınız sanal kahramanlara ‘İmam-ı Azam’dan’ başka bir isim bulunuz..



Ebu Hanife’nin Hadisçiliği



Her şeyden önce bir fakih olan Ebu Hanife’nin hadisten müstağni kalamayacağı açıktır. Çünkü fıkhî malzemenin büyük bir bölümünü hadis ve sünnet teşkil eder. Buna işaret eden İbn Haldun der ki:

“Bazı aşırılar ve hasetçiler, müçtehitlerden bazılarının hadis bilgisinin yeterli olmadığını ve bu yüzden rivayetlerinin az olduğunu söylerler. Büyük imamlar hakkında böy­le bir inanca mahal yoktur. Çünkü şeriat, kitap ve sünnetten alınır. Hadisten yeteri kadar nasibi olmayanın, dini sahih asıllarından ve ahkamı onu tebliğ edenden almak için, hadis talebi ve rivayetinde ciddi ve bu konuda süratli ol­ması gerektiğinde şüphe yoktur. Rivayeti az olanlar, haberlerdeki bazı ta’nlar ve tariklerindeki bazı illetler yüzünden rivayeti azaltmışlardır… İmam Ebu Hanife de rivayet ve tahammülünde gösterdiği şiddet ve titizlik yüzünden az rivayet etmiştir. Rivayeti az olduğu için hadisi de az olmuştur. Haşa, hadis rivayetini kasten terk etmemiştir. Mezhebinin, hadis imamları arasında itimat edilir bir mezhep oluşu, rivayetleri ret ve kabul yönünden, onun değerlendirmesine itibar edilmesi, onun hadis ilminde büyük müçtehitlerden olduğuna delalet eder“.[261]



Ebu Hanife’nin, hadisteki başarısına işaret eden birçok rivayet vardır. Sika hadisçilerden İsrail b. Yunus:

“Numan ne güzel adam, içinde fıkıh olan her hadisi ondan daha iyi ezberleyen, ondan daha titiz araştıran, içindeki fıkhî hükmü ondan daha iyi bilen kimse yoktur” [262] diyerek onun diğer muhaddisler gibi sadece rivayet nakilcisi olmayıp, hüküm değeri taşıyan haberlere itibar ettiğine işaret etmiştir.



Buhari’nin şeyhlerinden Yahya b. Adem:

“Numan, beldesinin bütün hadislerini topladı. Peygamber (s.a.v.)’den ne alındıysa sonuna kadar inceledi” derken[263] Sahih-i Buhari ricalinden Hasan b. Salih’te:

“Ebu Hanife nasih ve mensuhu çok titiz araştıran, Küfe ehlinin hadisini en iyi bilen, cemaa­tın tabi olduğu şeye sıkı sıkıya sarılan, beldesi ehline hadis ve eserden ulaşanları ezberleyen bir kimse idi.” demektedir.[264]



Yahya b. Main, “Veki’nin önüne geçecek kimse görmedim. Ebu Hani­fe’nin reyiyle fetva verir, onun bütün hadislerini ezberlerdi. O, Ebu Hanife’den pek çok hadis duymuştu” derken,[265] aynı zamanda Ebu Hanife’nin az rivayet eden birisi olmadığını da belirtmiş olmaktadır.



İbn Uyeyne, kendisini hadis rivayetine ilk başlatanın Ebu Hanife oldu­ğunu belirterek şöyle der:

“Kûfe’ye geldiğimde Ebu Hanife:

“Amr b. Dinar’ın hadislerini en iyi bilen bu adamdır” dedi. Bunun üzerine etrafıma toplandı­lar, ben de onlara rivayet ettim”.[266]



Hadis rivayetinin iki kısma ayrıldığını belirten İ’lâu’s-Sünen müellifi Tehânevî, birincisinin isnad zincirindeki ravilerin zikredilmesiyle Hz. Pey­gambere ulaştırılan rivayet türü, diğerinin ise, rivayetlerden istinbat yapıl­dıktan sonra çıkartılan hükmün ihbarı şeklinde olduğunu ve Ebu Hanife’nin, birinci tür olan tahdis yoluyla değil, ikinci tür olan ifta yoluyla rivayette bu­lunduğunu, bu açıdan ele alındığında onun da hadis rivayetinde müksirîn­den sayılması gerektiğini belirtmektedir.[267]



Dehlevî, şeriatın delaleten telakkisi olarak isimlendirdiği bu ikinci tür rivayette, Hz. Peygamber’in söz ve fiillerini müşahede eden sahabenin, bun­lardan istinbat ettikleri hükmü, “şu vaciptir, bu caizdir” diyerek belirttikleri­ni ve bu tür rivayetin önde gelenlerinin, Hz. Ömer, Hz. Ali, İbn Mes’ud ve İbn Abbas olduklarını belirtmektedir.[268]



Dehlevî’nin bu tasnifini nakleden Tehânevî, onun, hadisçilerin çoğu­nun, hadis rivayetinde mütevassitinden saydıkları Hz. Ömer, Hz. Ali, Abdul­lah b. Mes’ud gibi sahabileri, hadislere dayanan görüşlerinin çokluğundan dolayı müksirînden saymasını göz önünde bulundurarak, hadislere muvafık ve netice itibariyle onlara dayanan binlerce görüş ve hüküm sahibi Ebu Ha­nife’nin de müksirînden sayılacağını ifade etmektedir. Ve bunu teyiden Abdul­lah b. Mübarek’in:

“Ebu Hanife’nin reyi demeyiniz, fakat hadis tefsiri deyi­niz” sözünü nakletmektedir.[269] Ebu Hanife’nin, muhaddislerin çoğunun tabi olduğu, birinci yolu değil de niçin ikinci yolu, yani ifta yolunu tercih ettiği sorusuna da:

“Çünkü kendinden öncekileri ve şeyhlerini bu şekilde buldu demektedir.” [270] Gerçekten de, özellikle Ebu Hanife’nin şeyhlerinin yaşadıkları dönem­de, hadis rivayetlerinde isnada o kadar dikkat edilmediği, isnad tatbikine ha­dis vaz’ından sonra önem verildiği bilinmektedir. İbn Sirin (ö.110) in, “Önceleri isnaddan sormazlardı. Fitne zuhur ettiği zaman adamlarınızı söyleyin bakalım dediler. Bakılır, ehl-i sünnetten olanların hadisi alınır, ehl-i bidattan olanların hadisi alınmazdı” [271] sözü buna işaret etmektedir.

Bu dönemin özelliklerinden biri de hadis rivayetinde gösterilen titizlik­tir. Bu konuda titiz davrananlar, duydukları her rivayeti Hz. Peygambere is­nad etmekten çekinirlerdi. Mesela Şa’bî rivayet ettiği bir hadisin Hz. Peygamber’e ref edilip edilemeyeceğini soran birisine:

“Hayır Peygamber (s.a.v.)in dışında birisine ref etmek bize daha hoş geliyor. Şayet hadiste fazlalık veya noksanlık varsa bu, Peygamber (s.a.v.)in dışında birisine yük­lenmiş olur” [272] demektedir.



İbrahim Nehaî de:

“Sana Peygamberden hiç hadis ulaşmadı mı, bize ri­vayet etsen! ” şeklinde istekte bulunan birisine:

“Evet ulaştı, ancak ben Ömer dedi, Abdullah dedi, Alkame dedi, Esved dedi diyorum. Bu bana da­ha hafif geliyor” [273] demiştir.

Aynı titizlik, Irak ekolünün sahabi temsilcisi sayılan Abdullah b. Mes’ud’da da görülmektedir. Amr b. Meymun anlatıyor:

“Abdullah b. Mes’ud’a bir sene devam ettim. Resulullah (s.a.v.)’den hadis naklettiği za­man katiyen “kale Resulullah” dediğini duymadım. Ancak bir gün hadis riva­yet ederken, ağzından ‘kale Resulullah’ ifadesi çıkıverdi. Çok üzüldü. Alnın­dan ter boşandığını gördüm. Sonra:

“İnşallah ya bundan biraz fazla veya buna yakın, ya da biraz noksan” diye ilave etti”.[274]



İçlerinde hulefa-i râşidînin de bulunduğu sahabenin ileri gelenleri, çok hadis rivayeti karşısında titiz davranmışlardır. Bunlar arasında bilhassa Hz. Ömer‘in tutumu çok serttir. Onun:

“Resulullah (s.a.v.)’tan rivayeti azaltınız. Bu konuda ben de sizinle beraberim”[275] dediği nakledilir. Aynı zamanda o, İmam Muhammed’in belirttiğine göre Hz. Peygamber’in hadislerini en iyi bi­len kimsedir.[276]



Sahabeden Zeyd b. Erkam, “bize Resulullah’tan bir şey rivayet etmez misin” diye soranlara.

“Biz yaşlandık. Resulullah’tan rivayet büyük bir iş­tir ” diye karşılık verirdi.[277] İbn Abbas’ta:  “Biz hadis ezberliyorduk. Hadis­ler Hz. Peygamber’den işitilip ezberleniyordu. Ama siz, iyi kötü her şeyi aldığınız zaman yazıklar olsun” [278] demektedir.



Bunları nakleden Serahsî, şu kanaate varır: “Ehl-i hadis yanında bunun gibi birçok haber sabittir. Onun için Ebu Hanife hadis rivayetini azalttı. Bu yüzden bazıları ona, hadis bilmiyor diye ta’n ettiler. Halbuki O, onların zannettiği gibi değildi. Bilakis asrının hadiste en alimi idi. Fakat kamil bir zabt şartına riayet ettiği için rivayetini az tuttu”. [279]



Hadiste “emîrulmüminin” olarak kabul edilen Şu’be ise:

“Hadis bilmeseydim, hamam yakıcısı olmayı tercih ederdim” demiş, başka bir defa da, “hadisin beni cehenneme sokmasından daha çok korktuğum bir şey yoktur.” diyerek[280] hadis rivayeti hususunda taşıdığı ağır mesuliyeti dile getirmiş­tir.



Yukarıda naklettiğimiz örnekler, o dönemde hadis rivayeti konusunda herkesin aynı titizlik içinde olduklarını söylememize imkan vermese bile, bu sahada söz sahibi olan belli başlı ulemanın bu sorumluluğun idrakında olduklarını göstermeye kâfidir ve bu alimlerden birisi olan Ebu Hanife’nin de hadis rivayetinde ihtiyatlı davranmış olması bir fazilettir. Aynca onun hadis rivayeti hususunda istekli davranmamış olmasının birçok sebepleri vardır. Bunların başında Kûfe’nin hadis vaz’ının merkezi haline gelmiş ol­ması önemli bir yer tutar. Bu yüzden İmam Malik, Kûfe’nin adeta bir hadis darphanesi olduğunu söylemektedir.[281] Onun için Hişam b. Urve, “Iraklı biri sana bin hadis naklederse, 990’ını at, geri kalanından da şüphe et” de­miştir.[282]



Tabiatıyla bu şartlar altında Ebu Hanife hadis rivayetinde şiddetli dav­ranmıştır. İbn Haldun’un da belirttiği gibi, “Ebu Hanife’nin rivayetinin az ol­ması onun rivayet şartlarını sıkı tutmasından ve akli gerçeklere aykırı olan rivayetleri zayıf saymasından”[283] ileri gelmiştir. Nitekim Ebu Hanife’nin, “bir ravinin ancak ezberinde olan hadisi rivayet edebileceği” şartını getir­miş olması [284] bu konudaki titizliğine en güzel örnektir.



Daha önce de belirttiğimiz gibi Ebu Hanife, hadis rivayetinde hadisçilerin usulünü takip etmemiş, bir fakih olarak hüküm istinbatında kullandığı hadisleri rivayetler içinden, çeşitli tercih unsurlarını göz önüne alarak seçip almıştır. Nitekim İbn Teymiyye, hiçbir müçtehit imamın Hz. Peygamber’in sünnetinden en ufak bir şeye bile kasdî muhalefeti olamayacağını, onların muhalif kaldıkları sahih hadislerde mutlaka bir özürleri olduğunu, bu özürle­rin de şu üç sebep altında toplandığını belirterek bu tercih vakıasına dikkat çekmiştir:

1- Hz. Peygamber’in o sözü söylemediğine olan inancı,

2- Bu sözle o meselenin murad edilmediğine olan inancı,

3- O hükmün mensuh ol­duğu yolundaki inancı.[285]



A’meş’in de belirttiği gibi, Ebu Hanife bütün ilaçları toplayan bir ecza­cı gibi değil, bunlardan hastaya faydalı olanı tespit eden bir tabip gibi dav­ranmıştır.



Dolayısıyla Ebu Hanife için söylenen ve İmam Şafii için de varit olan [286] hadis azlığı iddiası, aslında tahdis azlığı olarak anlaşılmalıdır. Çünkü onlar muhaddislerin âdeti üzere tahdis için oturmadıkları gibi, muhaddislerin[287] Nitekim bu hususa işaret eden Zehebî de şöyle demektedir: “İmam Ebu Hanife himmetini la­fızların ve isnadın zabtına sarf etmemiştir. Onun gayreti Kur’ân ve fıkıh üze­rine olmuştur. Bir ilme ağırlık verenin diğerinden geri kalacağı tabiidir”.[288]



Bütün bunlara rağmen, Ebu Hanife’nin isnadlı olarak rivayet ettiği ha­dislerin sayısı yine de az değildir. Tehânevî’nin belirttiğine göre, hadis ha­fızlarının derledikleri Ebu Hanife müsnedleri, İmam Muhammed’in el-Âsâr, Muvatta’, Kitabü’l-Hucce, el-Asi, Ziyâdât, el-Câmiu’s-Sağir, el-Cânıiu’l-Kebir ve es-Siyeru’l-Kebiri, Ebu Yusufun el-Âsâr, Kitabü’l-Haraç ve diğer eserleri; Abdullah b. Mübarek, Hasan b. Ziyad ve diğer talebelerinin kitapla­rı, Veki’ Îbnü’l-Cerrah’ın müsnedi, Abdürrezzak ve İbn Ebi Şeybe’nin Musannafları, Hakim’in Müstedrek’i ve diğer eserleri, İbn Hibban’in Sahih’ı, Sikat’ı ve diğer eserleri, Beyhak’nin Sünen’i ve diğer kitapları, Malik’in Garâib’i ve bunların dışında kalan diğer kitaplarda yer alan Ebu Hanife rivayetleri toplanacak olsa kalın bir cilt teşkil ederdi.[289]



Muvaffak el-Mekkî, Ebu Hanife’nin hüküm istinbatında kaynağını teş­kil eden dört bin hadis rivayet ettiğini, bu rivayetlerin iki binini Hammad’dan iki binini de diğer şeyhlerinden naklettiğini, dayandığı âsârı da kırk bin hadis arasından seçtiğini ifade etmektedir.[290]



Ebu Yusuf’tan nakledilen şu sözler, Ebu Hanife’nin hadis konusunda nasıl dakik olduğunu göstermeğe yeterlidir. O şöyle diyor: “Ebu Hanife’ye hadisleri götürürdüm. Bazılarını kabul eder, bazılarını reddeder ve bu sahih değil veya maruf değil derdi”.[291] Yine Ebu Yusuf’un şöyle dediği nakledil­mektedir: “Ebu Hanife’ye bir şeyde muhalefet ettiğim zaman düşünürdüm ve onun görüşünün ahirette kurtuluşa en elverişli olduğunu görürdüm. Bazan hadise yönelirdim, fakat o sahih hadisi benden daha iyi görürdü“.[292]



Ukûdu’l-Cüman müellifi Muhammed b. Yusuf es-Sâlihî de Ebu Hani­fe’nin hadisçiliği konusunda şunları söyler: “Ebu Hanife, hadis hafızlarının büyüklerinden ve ileri gelenlerinden idi. Hadislere fazla itinası olmasaydı, fıkhı meseleleri istinbatı kolay olmazdı. Zehebî onu, Tabakatü’l-Huffaz’ında zikretmekle isabet etmiştir. O şöyle der: ‘Her ne kadar hadis hıf­zı geniş olsa da istinbatla meşgul olduğu için Ebu Hanife’den rivayet az ol­muştur. Aynı sebepten dolayı Malik ve Şafiî’den rivayet edilenler duydukla­rına nispetle azdır. Bunun gibi fazla ıttılalarına rağmen, Hz. Ebu Bekir ve Hz. Ömer gibi büyük sahabilerin, kendilerinden daha aşağı mertebede bulu­nan sahabilere nispetle rivayetleri az olmuştur”.[293]



Ebu Hanife Müsnedleri

Ebu Hanife’nin rivayet ettiği ve hüküm istinbatında kullandığı hadisleri bir araya getirme çalışmaları bizzat talebeleri tarafından, ya hayatında veya ölümü akabinde başlatılmış, daha sonraki devirlerde de onun hadislerini ih­tiva eden müsnedler cemedilmiştir.[294] Ebu Yusuf ve İmam Muhammed’in Kitabü’l-Asarları bu konuda ilk örneklerdir.[295]



Ebu’l-Vefa el-Efgâni’nin ifadesine bakılırsa, hadis ilminde, Hz. Peygamber’in âsâr ve ahbârında, sahabe ve tabiin kavillerinde, fıkhî baplara gö­re güzel bir şekilde tertiplenmiş ilk telif eser Ebu Hanife’nin Kitabü’l-Âsâr’ıdır. Daha sonra bu yolu Mekke’de İbn Cüreyc, Medine’de Malik b. Enes ve Said b. Ebi Arube, Basra’da Osman el-Betti, Şam’da Evzaî takip et­mişlerdir.[296] Biraz önce de belirttiğimiz gibi, talebeleri Ebu Yusuf ve İmam Muhammed’in derledikleri Kitâbü’l-Âsâr’lar günümüze kadar ulaşmış olmakla beraber, Ebu Hanife’nin bizzat böyle bir eser telif ettiği bilinmemek­tedir. Afgânî, muhtemelen, talebelerine ait Kitâbü’l-Âsâr’ları onlara Ebu Hanife’nin imla ettirmiş olabileceğinden hareketle böyle bir neticeye varmış olmalıdır.



Ebu Hanife’nin fıkhî kaynağını teşkil eden hadislerin toplandığı müsnedler, talebelerininki de dahil olmak üzere yirmiden fazladır. Bunlardan on beşini Ebu’l-Müeyyed el-Hârezmî tekrarları hazfederek bir araya getirmiş ve bu eser iki cilt halinde ilk defa Hindistan’da basılmıştır.[297]



Hadis ve sünneti teşrîî bir kaynak olarak kabul etme bakımından Ebu Hanife’nin diğer imamlardan farkı yoktur. O şöyle der:



“Resulullah (s.a.v.) in üzerinde konuştuğu her şey, biz duyalım, duymayalım, başımız ve gözü­müz üstünedir, buna inandık ve bunun Peygamber (s.a.v.) in söylediği gibi olduğuna şehadet ederiz”.[322] Osman el-Betti’ye yazdığı risalede de “bilmiş ol ki, öğrendiğiniz ve in­sanlara öğrettiğiniz şeylerin efdali sünnettir” demektedir.[323] Onun, istidlal kaynaklarını sayarken önce Allah’ın Kitabına sonra Resul’ün sünnetine baktığı, sonra da sahabe kavlinden dilediğini tercih ettiği nakledilir.[324] Kitap ve Sünnette bulamadığı bir hususu son olarak sahabe kavillerinde araştırmakta, bunların dışındaki görüşleri bağlayıcı sayma­maktadır. Nitekim O:

“İş, İbrahim, Şa’bî, İbn Şirin, Hasen, Atâ, Said b. Cübeyr ve benzeri kimselere gelip dayandığında, onlar nasıl içtihat etmişlerse ben de öyle içtihat ederim” demektedir.[325]



Ebu Hanife, hadis karşısındaki tutumunu açıkça belirleyerek, “Resulullah’tan gelen hadisi alır kabul ederiz, sahabeden geleni alıp almamakta muhayyeriz, tabiinden gelirse onlarla yarışırız” demekte, bir başka yerde de, “Peygamber (s.a.v.) den gelenin başımız ve gözümüz üstünde yeri var­dır” diyerek. Peygamber (s.a.v.)’in hadisine karşı bağlılığını teyid etmektedir.[326] Ondan gelen başka bir nakilde de o, kabul edeceği Peygamber ha­disinin sahih isnadlı olmasını şart koşmaktadır.[327]



Rivayetlere göre, Ebu Hanife, hadise muhalefet ithamlarını bizzat ken­disi reddeder:

“Bir meselede, kendisine, hadise muhalefet ettiği bildirilince, dayandığı hadisi zikrederek, “Allah Resulüne muhalefet edene lanet etsin. Allah onunla bize ikram etti, bizi onunla kurtardı“[328] demiştir. Süyûtî’nin, Buharî’nin Tarih’inden naklettiğine göre, Ebu Hanife:

“Benim reyle fetva verdiğimi söyleyen insanlara şaşıyorum. Ben ancak eserle fetva veririm“[329] demektedir. Ayrıca, “bizim kıyası nassa takdim ettiğimizi söy­leyen yalan söylüyor ve bize iftira ediyor. Nass bulunduktan sonra kıyasa ih­tiyaç mı kalır?“[330] Diyerek, bilakis nassı yani Kur’an ve Sünneti kıyasa takdim ettiğim ifade etmiştir.



Ebu Hanife’den, sünnete ittibayi teşvik eden çeşitli rivayetler nakledil­miştir. Birinde onun, “Allah’ın dininde reyle görüş beyan etmekten sakının, size sünnete ittiba etmek düşer. Kim bundan ayrılırsa sapıtır”[331] dediği nakledilir. Hatta Veki’ b. el-Cerrah, Ebu Hanife’nin:

“Mescide işemek bazı kıyaslardan daha güzeldir” dediğini işitmiştir.[332] Bir gün Ebu Hanife’nin de bulunduğu hadis okunan bir meclise Küfe ehlinden biri gelir ve:

“Bırakın bu hadisleri” der. İmam, adamı şiddetle azarlayarak:

“Şayet sünnet olmasay­dı hiçbirimiz Kur’an’ı anlayamazdık”[333] diye karşılık verir. Başka bir yer­de de: “Selefin eserlerine (rivayetlerine) yapışmanız gerekir. Sözlerini altınla yaldızlasalar bile, insanların reylerinden sakının, çünkü bir iş ancak siz sırat-ı müstakim üzere bulunduğunuz takdirde vuzuha kavuşur”[334] demek­tedir. Bir defasında ona:

“İnsanlar hadisle ameli terk ettiler, sadece onu dinle­meye koşuyorlar” denilince:

“Onların hadisi dinlemeleri bizatihi onunla ameldir” der.[335] Bir rivayette onun:

“İçlerinde hadis talep eden kimseler bulundukça, insanlar iyi olmaya devam edeceklerdir; hadissiz ilim talep ettikleri zaman ise bozulacaklardır”[336] dediği nakledilir.



Ebu Yusuf’tan gelen bir nakilde onun şöyle dediği bildirilmektedir:

“Ebu Hanife’ye bir mesele arz edilince, ‘yanınızda eser (rivayet) den ne var?’ diye sorardı. Biz yanımızdaki eserleri zikreder, o da yanındakileri açıklardı. Sonra bakar, iki görüşten hangisi hakkında çok eser varsa onu alır, eğer ri­vayetler arasında bir yakınlık veya denklik varsa istediğini seçerdi”.[337]



Ebu Muti el-Belhî anlatıyor:

“Bir gün Küfe camiinde Ebu Hanife’nin yanında oturuyordum. İçeriye, Süfyânü’s-Sevrî, Mukatil b. Hayyan, Hammad b. Seleme, Caferu’s-Sadık ve diğer alimler girdiler ve Ebu Hanife’yle konuşarak şöyle dediler:

“Bize ulaştığına göre, sen dinde çok kıyas yapıyormuşsun. Bu yüzden senin hakkında korkuyoruz. Çünkü ilk kıyas yapan İblis’tir.” Ebu Hanife onlarla. Cuma sabahından zevaline kadar münazara ederek görüşünü arz etti ve şöyle dedi:

“Ben önce Allah’ın Kitabıyla, sonra sünnetle amel ederim. Daha sonra sahabenin üzerinde ittifak etliği hükümleri, ihtilaf ettiği hükümlere takdim ederim. Ancak bundan sonra kıyas yapa­rım.” Bunun üzerine hepsi kalkarak Ebu Hanife’nin elini ve eteğini öptüler ve:

Sen “seyyidü’l-ulemasın” dediler.[338]



Buna benzer bir konuşmanın Muhammed Bâkır’la Ebu Hanife arasında cereyan ettiği, Muhammed Bâkır’ın, “kıyasla dini değiştirdiği” ithamına karşı Ebu Hanife’nin çeşitli sorular yönelterek bu ithamı reddettiği ve Muhammed Bâkır’ı ikna ettiği belirtilir.[339]



Ebu Hanife’nin hadis ve sünnete bağlılığını ispat eden, bunlara benzer birçok rivayet bulunmakla beraber bunların hepsinin sıhhatinden tamamen emin olmak her zaman mümkün değildir. Çünkü bunlardan bir kısmının, Ebu Hanife’ye yöneltilen hücumlar karşısında, onu müdafaa etmek isteyen­lerin gayretleri sonucunda oluştuğu anlaşılmaktadır.



Ebu Hanife’nin hadis ve sünneti teşrii bir kaynak olarak nasıl değerlen­dirdiği ve ona ne ölçüde ittiba ettiğinin sağlıklı bir tespiti ancak onun, tale­beleri vasıtasıyla nakledilen fıkhına bakmakla mümkün olacaktır. Nitekim bu fıkhın temel kitapları sayılan Ebu Yusuf ve İmam Muhammed’in eserleri, Ebu Hanife’nin hadise bağlılığını gösteren örneklerle doludur. Burada bu ör­neklerden bazılarını zikrederek onun, Peygamber (s.a.v.) in hadis ve sünne­tine karşı takındığı genel tavrı anlamaya çalışacağız:



1- Ebu Yusuf demiştir ki: “Bir kimse diğeri aleyhine dava açsa ve delil getirse, Ebu Hanife bu konuda şöyle der: (Davacı için), şahitlerin yanı sıra bir de yemini gerekli görmüyoruz. Çünkü Resulullah (s.a.v.)’den bize:

“Ye­min davalıya (müddei aleyh), delil davacıya (müddei) gerekir”[340] hadisi ulaş­mıştır. Allah’ın Resulünün davacı üzerine koymadığı bir yükümlülüğü biz koyamayız. Yemin mükellefiyetini de Resulullah (s.a.v.)’ın koyduğu yerden başka bir yere değiştiremeyiz. (Yani davalıdan alıp davacıya veremeyiz)”.[341]



2- Alışverişte iki taraf bir ay muhayyerlik şartı koşarlarsa, Ebu Hani­fe’ye göre bu alışveriş fasiddir. Çünkü Peygamber (s.a.v.) den gelen rivayet­te, üç günden fazla muhayyerliğin olamayacağı bildirilmektedir.[342]



3- Bir kimse, üzerinde ağaç ve bazı şeyler bulunan bir arazi satın alsa, satışta ağaç v.s. söz konusu edilmese bu durumda Ebu Hanife’ye göre her­hangi bir şart koşulmadıkça ağaç, araziye tabi olarak alıcıya, meyveler ise satıcıya ait olur. Çünkü Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:

“Kim aşılı bir hurmalık alırsa, müşteri istisna etmedikçe meyvesi satıcıya aittir” .[343]



4- Bir erkek bir kadının avret yerine (fercine) bakarsa, Ebu Hanife’ye göre, onun oğlu ve babası o kadına mahrem, o kadının annesi ve kızı da o adama haram olur.[344] Çünkü bu konuda hadis vardır.

Sarahsî bu meseleyi şöyle açıklar:

“Eğer bir adam bir kadının fercine şehvetle bakarsa, bize göre istihsanen hürmet (haramlık) sabit olur. Kıyasa göre sabit olmaz. Çünkü bakmak, tefekkür gibi, ona muttasıl olmayan bir şeydir. Görmüyor musun, birleşip inzal vaki olmadıkça, bununla (bakmak­la) oruç bozulmuyor. Eğer bakmak hürmeti gerektirseydi, ferce bakmakla başka yere bakmak -şehvetle öpmek gibi- eşit olurdu. Fakat biz kıyası Ümmühânî hadisiyle terk ettik“.[345]



5- Ebu Hanife’nin Hammad’dan, Onun İbrahim Nehaî’den rivayet ettiği bir hadiste, Peygamber (s.a.v.)’in abdest alıp mescide gittiği, namaza kadar yanı üzere yatarak uyuduğu, horlayacak kadar derin uykuya daldığı halde, kalkıp abdest almadan namaz kıldığı zikredilir. İbrahim Nehaî, bu rivayetin sonunda;

“Nebi (s.a.v.) diğer insanlar gibi değildir” diyerek, Peygamber (s.a.v.) haricindekileri bu hükmün dışında tutmakta, Ebu Hanife ve İmam Muhammed’de başka bir hadisle teyit edilen bu görüşe katılmaktadırlar. İmam Muhammed demiştir ki:

“İbrahim’in görüşünü benimseriz. Bize Pey­gamber (s.a.v.)’in şöyle dediği ulaştı:

“Gözlerim uyur, fakat kalbim uyu­maz.”[346] Nebi bu konuda başkası gibi değildir. Onun dışındakilere gelince

“Kim yanı üstü yatar ve uyursa abdest gerekir. Ebu Hanife’nin görüşü de budur”.[347] Ebu Hanife, kendi naklettiği Peygamber (s.a.v.) tatbikatını kabul ettiği halde onu delil olarak kullanmamış, bu konuda başka bir hadise istinad et­miştir.



6- Ebu Hanife’nin Hammad tarikiyle İbrahim’den naklettiğine göre, İb­rahim, Sâd suresinde secde etmemiştir. Çünkü Abdullah b. Mes’ud da bu su­rede secde etmemişti. İmam Muhammed diyor ki:

“Lâkin biz secde edilmesi görüşündeyiz ve Peygamber (s.a.v.) den rivayet edilen hadise tabi oluruz. Bize Ömer b. Zerr el-Hemedânî babasından, o Said b, Cübeyr’den, o, İbn Abbas’tan, o da Peygamber (s.a.v.) den şöyle buyurduğunu nakletmiştir:

“Sâd süresindeki secdede Dâvud (a.s.) tevbe için secde etmiştir. Biz de şü­kür için secde ediyoruz, Ebu Hanife’nin” görüşü de budur”.[348]



7- Ebu Hanife, elbiseye bulaşan meninin kuruduktan sonra ovalanması konusunda görüşünü soran İmam Muhammed’e:

“Bunun yeterli olduğunu, çünkü Hz. Aişe’den, Peygamber (s.a.v.) in bu durumdaki elbisesini ovaladı­ğı şeklinde gelen hadisin kendilerine ulaştığını belirtir. Bunun üzerine İmam Muhammed, şayet elbiseye kan ve pislik bulaşsa hükmü ne olur diye sorar:

Ebu Hanife bu (ovalamak), yeterli değildir der. İmam Muhammed:

“Fark eden nedir?” diye sorunca Ebu Hanife şöyle cevap verir:

“Kıyasen ikisi de aynıdır. Fakat meni hakkında eser (hadis) vardır. Dolayısıyla biz bunu kabul ettik”.[349]



8- İmam Muhammed Ebu Hanife’ye sorar:

“Bir adam namazda tebes­süm etse, kahkahayla gülmese, bu, abdestini bozar mı, görüşün nedir? Ebu Hanife: “Hayır bozmaz” der. İmam Muhammed:

“Şayet kahkahayla gülerse ne olur” diye sorunca Ebu Hanife:

“Bu, abdestini bozar ve o kimsenin yeni­den abdest alıp namazı iade etmesi gerekir” der. Bunun sebebini soran İmam Muhammed’e Ebu Hanife:

“Resulullah (s.a.v.) den gelen eser sebebiyle” diye cevap verir.[350]



9- A’meş birgün Ebu Yusuf a:

“Arkadaşın Ebu Hanife nasıl olur da Ab­dullah’ın, “Cariyenin azat edilmesi onun talakıdır’ kavlini terk eder” diye so­rar. O da şöyle cevap verir:

“Bu kavli, senin, İbrahim, Esved, Aişe yoluyla tahdis ettiğin, “Büreyre azat edildiğinde muhayyer bırakıldı”[351] hadisinden do­layı terk etti.” A’meş bunun üzerine:

“Ebu Hanife gerçekten zeki birisi, onun bu konudaki tercihi hoşuma gitti” der.[352]Benzerlerini çoğaltmanın mümkün olduğu bu tür rivayetlerde, Ebu Ha­nife’nin zaman zaman hocalarının görüşlerine de muhalefet ederek şeri delil olarak, Peygamber (s.a.v.) den kendisine ulaşan hadisleri esas aldığı, rivaye­tin bulunduğu yerde, kıyasa başvurmadığı açıkça görülmektedir. Nitekim Ebu Hanife’nin, daha sonraki muhaddisler tarafından zayıf sayılan bazı ha­disleri bile kıyasa takdim ettiği, bazı kıyaslarından da hadise rücu ettiği sa­bittir. Biraz önce örnek olarak verdiğimiz namazda kahkahanın abdesti boz­duğu, hurma nebîzi [353] ile abdestin caiz olduğu, on dirhemden aşağı mehr olamayacağı şeklindeki zayıf sayılan rivayetleri, kıyasa muhalif olmalarına rağmen, tercih etmiştir. [354]



Yine onun, hadise olan bağlılığından dolayı, önceden, parmakların di­yetini faydalarına göre belirleyip, başparmağın diyetini diğerlerinden fazla tespit ediyorken, Peygamber (s.a.v.) den nakledilen;

“Bütün parmaklar eşit­tir”[355] hadisi üzerine bundan vazgeçtiği, önceden, hayzın azami süresinin 15 gün olduğunu belirtmesine rağmen, Enes’in Peygamber (s.a.v.) den nak­lettiği:

“Hayz üç günden on güne kadardır, fazlası istihaza kanıdır”[356] ha­disi üzerine, ilk görüşünden döndüğü, önceleri Bayram Namazından önce ve sonra namaz kılmadığı halde, Hz. Ali’nin Bayram Namazından sonra dört rekat namaz kıldığı haberinin kendisine ulaşması üzerine, Bayram Na­mazından sonra namaz kılmaya başladığı belirtilir.[357]



Bütün bu örnekler onun hadise ittibada tesâhül göstermediğinin açık delilleridir.[358]



Sahabe Kavli Ve Tatbikatı Karşısındaki Tutumu



Daha önce de belirttiğimiz gibi Ebu Hanife, Kur’an ve Sünnetten, son­ra, sahabe kavlini bağlayıcı görmekte, fakat kendisine bunlar arasında tercih yapma hakkı tanımaktadır. Ebu Hanife bu tercih hakkını bazen şahıslar ara­sında, bazen de rivayetler arasında kullanır. Ebu Muti’ el-Belhî ile Ebu Ha­nife arasında geçtiği bildirilen şu konuşma bu açıdan dikkat çekicidir. Ebu Muti’ ona hitaben şöyle der:



“Şayet senin görüşün Ebu Bekir’in kine zıt dü­şerse ne yaparsın?” Ebu Hanife:



“Bu takdirde onunkinin lehine kendi görü­şümden vazgeçerim. Hatta Ömer’in, Osman’ın, Ali’nin görüşleri lehine de. Ebu Hüreyre, Enes b. Malik, Semure b. Cündüb hariç, Hz. Peygamber’in bü­tün sahabilerinin görüşlerini kendiminkine tercih ederim”.[359] Ebu Hanife:



“Sahabenin kavlinden dilediğimi alır, dilediğimi terk ederim” derken[360] birtakım tercih unsurlarım göz önünde bulundurmuş olma­lıdır. Fakat bunların tespiti sanıldığı kadar kolay değildir. Ebu Hanife’nin Ebu Hüreyre ile birlikte bazı sahabileri istisna tutmuş olması, onlardan riva­yet almadığı şeklinde anlaşılmamalıdır. Zira Ebu Hanife’nin, Ebu Hüreyre hadisi ile kıyası terk ettiği meşhurdur. Zaten kendisi de bu sahabilerden ge­len rivayetleri değil, onların kendi görüşlerini istisna tutmaktadır. Burada, Ebu Hanife’nin sahabe tatbikatını delil aldığı bazı örnekler zikredebiliriz.



1- Hristiyan Beni Tağlib kabilesi, Hz. Ömer’den, kendilerinden acem­ler gibi cizye değil, müslümanlardan alındığı gibi zekât alınmasını talep edince, Hz.Ömer önce:

“Müslümanlara mahsus bir farzdır” diye reddetmiş, onlar bu isim altında ne kadar fazla istersen o kadar al diye ısrar edince, ze­katın iki katı olması kaydıyla bu teklifi kabul etmiştir. Ebu Hanife bu uygu­lamayı, Hz. Ömer’i kaynak göstererek kabul etmektedir. İmam Muhammed’le aralarında geçen konuşma şöyledir:

İ.M.: “Beni Tağlib hırıstiyanları hakkındaki görüşün nedir, onların de­velerinden zekat alır mısın?

E.H.: Evet.

İ.M.: Peki onlardan nasıl alırsın?

E.H.: Dört devesi olanlara bir şey gerekmez, beş olursa iki koyun ge­rekir. Zekat onlar için ikiye katlanır.

İ.M.: Koyunlarından, ineklerinden, camızlarından da böyle mi alır­sın?

E.H.: Evet. Ömer b. el-Hattab’tan bize ulaştığına göre, o zekatı onlar için iki kat yaptı”.[361] Görüldüğü gibi Ebu Hanife, Hz. Ömer’in bir içtihadını uygulamada esas almıştır.



2- Ebu Hanife, hibenin caiz olabilmesi için belirlenmiş, taksim edilmiş ve elde edilmiş (teslim alınmış) olmasını şart koşmakta, böyle olmadığı takdirde caiz olmayacağım belirtmektedir. Çünkü Hz. Ebu Bekir’in uygula­ması bu yoldadır. Kızı Hz. Aişe’ye, Aliye denilen yerden yirmi vesk hurma bağışlayan Hz. Ebu Bekir, ölüm döşeğinde, henüz bu hibeyi teslim alma­mış olan kızına.

“Sen bunu teslim almadığın için bu, varislerin malı oldu” demiştir.[362]



3- Gözü görür iken bir olaya şahit olan kimse sonra kör olsa, bu tak­dirde onun bu olaya şahitliği Ebu Hanife’ye göre caiz değildir. Çünkü Ali b. Ebi Talib’in böyle bir âmânın şehadetini reddettiği kendisine ulaşmıştır.[363]



4- Bir adamın diğerinden, selem akdinden doğan bir yiyecek alacağı olsa, yiyeceğin (taam) bir kısmı ile beraber, parasının geri kalan kısmını al­sa, Ebu Hanife’ye göre bu caizdir. Çünkü Abdullah b. Abbas’tan bunun ma­ruf, güzel ve iyi bir iş olduğu kendilerine ulaşmıştır.[364]



5- Ölen bir kimsenin arkasında, varis olarak sadece ana-baba bir karde­şiyle dedesi kalırsa Ebu Hanife’ye göre bütün mal dedenindir. Çünkü Hz. Ebu Bekir, Abdullah b. Abbas, Hz. Aişe ve Abdullah b. Zübeyr’den:

“Baba olmadığı takdirde dede, baba yerindedir.”dedikleri naklolunmuştur.[365]



6- Bir davacı, davalıdan davası hakkında yemin istese, kadı da bunun üzerine davalıya yemin ettirse, davacı daha sonra davası için yeni bir delil getirse, Ebu Hanife bu delili kabul ederdi. Çünkü Ömer b. el-Hattab ve Şureyh’in, “Yalan bir yemin, adil bir delilden daha çok reddedilmeğe layıktır” dedikleri bize ulaşmıştır” derdi.[366] Daha önce Ebu Hanife’nin sahabe kavilleri ve tatbikatı arasında zaman zaman tercih yaptığını belirtmiştik. Bununla ilgili birkaç örnek de şöyledir:



7- Küsuf namazında kıraatin nasıl olacağı hususunda İmam Muhammed:

“Peygamberimizin açıktan okuduğu haberi bize ulaşmadı, ancak Ali b. Ebi Talib’in Kûfe’de Küsuf namazında açıktan okuduğu haberi bize geldi. Bizim hoşumuza giden, kıraatin açıktan okunmam asıdır” demektedir.[367]



8- Ebu Hanife, Hz. Ömer ve Hz. Aişe gibi ileri gelen sahabilerin red­dettiği Fatıma binti Kays hadisini, o sahabilere ittibaen kabul etmeyerek bu konuda Hz. Ömer’in, Hz. Peygamber’den işittiği,

“Üç talakla boşanmış ka­dının iddeti süresince nafaka ve oturma hakkı vardır” [368]hadisine tabi olmakta ve bu konuda ayrıca, “Çocuklarını doğurana kadar nafakalarını veriniz” [369]ayetini delil olarak zikretmektedir.[370] Burada Ebu Hanife, Hz. Aişe’nin ve Hz. Ömer’in Fatıma binti Kays’a yönelttikleri tenkidi dikkate almış görün­mektedir. Çünkü Fatıma:

“Kocam beni üç kere boşadı. Resulullah’a müraca­at ettim, bana nafaka ve mesken verdirmedi”[371] diye rivayette bulununca kocası Üsâme b. Zeyd, şaşkınlığından elindekileri yere atmış, Hz. Aişe de:

“Bu kadın, alemi fitneyle doldurdu” diyerek rivayeti reddetmiştir. Aynı şe­kilde Hz. Ömer:

“Biz ne Allah’ın Kitabını ne de Resulünün sünnetini doğru mu yanlışını söylediği bilinmeyen, unutup unutmadığı belli olmayan bir ka­dının sözüyle terk edemeyiz” diyerek Ebu Hanife’nin de esas aldığı yukarı­daki rivayeti zikretmiştir.[372]



Bu örneklerden de anlaşılacağı üzere, Ebu Hanife sahabenin görüş ve tatbikatım, bunlar ister Hz. Peygamber’den menkul olsun, ister kendi içtihatları olsun, teşride rahatlıkla kullanmakta, rivayet ve ravilerin durumuna göre, zaman zaman tercihlerde bulunmaktadır.[373] [261] İbn Haldun, Mukaddime, 444-445.

[262] Saymerî, 23.

[263] Tehânevî, Ebu Hanife, 12.

[264] Age., 12; Krş. Saymerî, 25.

[265] Tehânevî, Ebu Hanife, 12.

[266] Age., 13.

[267] Age., 16.

[268] Age., 16; Krş. Dehlevî, Hüccetüllahil-Bâliğa, I, 104-105.

[269] Tehânevî, Ebu Hanife, 17.

[270] Tehânevî, Ebu Hanife, 18.

[271] Müslim, Mukaddime, 5.

[272] Dârimî, T, 82. Bu konudaki örnekler için bkz. age., I, 82-87.

[273] İbn Sa’d, Tabakat, VI, 272.

[274] Age., III, 156.

[275] Serahsî, Usul, I, 350.

[276] Şeybâni, el-Hucce, II, 691.

[277] Serahsî, Usul, I, 350.

[278] Age.. 1, 350; Müslim, Mukaddime, 7.

[279] Serahsi, Usul, I, 350.

[280] Zehebî, Tezkiretül-Huffaz, I. 197.

[281] A.Emin. Duhal-İslam, II, 152.

[282] Kasımî, Kavaidü’t-Talıdîs, 58.

[283] İbn Haldun, Mukaddime, 445.

[284] Bağdadî, el-Kifâye fî İlmi’r-Rivfiye. 231.

[285] İbn Teymiyye, Mecmuu Fetâvâ, XX. 232.

[286] Tehânevî, Kavâid, 236.

[287] Age., 237. Bu hususla ilgili olarak ayrıca bkz. Mustafa es-Sibâî, es-Sünnetü ve Mekânetühâ, 411-417.

[288] Zehebî, Menâlab, 45.

[289] Tehânevî, Kavaid, 193; Ebu Hanife, 18-19.

[290] Mekkî, 84, 85

[291] Age., 95-96.

[292] Saymerî, 25; Bağdadi, Tarih, XIII, 340.

[293] Salihî, 319-320. Bu konuda geniş bilgi için bkz. Age. 319-412. Dr. İsmail Hakkı Ünal, İmam Ebu Hanife’nin Hadis Anlayışı Ve Hanefi Mezhebinin Hadis Metodu, Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları: 56-61

[294] Ebu Yusuf ve imam Muhammed’in derledikleri, Kitabül-Asarların daha sonra derlenen Ebu Hanife müsnedlerine nazaran daha sağlıklı olduklarında şüphe yoktur. Nitekim sonradan derlenmiş Ebu Hanife Müsnedlerinin ona nisbeti tartışmalıdır.

[297] Ebul-Müeyyed Muhammed b. Mahmud ef-Hârezmî, Câmiul-Mesânîd, I-II, Dârül-Kütübi’l-İlmiyye(Hind baskısından ofset).

[322] Ebu Hanîfe. el-Alim. 27.

[323] Ebu Hanife. Risale ila Osman el-Betti, 69.

[324] İbn Abdilberr, el-İntika’. 142.

[325]Age.. 143; Tehzîbü’t-Tehzîb. X. 451. Ebu Hanife’nin teşride esas aldığı bu sıralamayı içeren rivayetin oldukça erken bir kaydı için bkz. Yahya b. Main ve Kitabühü’t-Târih. II, 608.

[326] İbn Abdilberr. el-İntika. 144.

[327] Age… 145.

[328] Age.. 141.

[329] Süyuti, Tebyiz. 28

[330] Şa’rani, Mizan, I, 53

[331] Age., I. 47.

[332] Zehebî, Menâkıb, 34.

[333] Şa’rânî, Mîzan.1.47.

[334] Age.. 1.47.

[335] Age.. I. 48.

[336] Age., I, 48.

[337] Kevserî,Te’nîb,86.

[338] Şa’râni, Mîzân, 1,53.

[339] Mekki, 143.

[340] Dr. İsmail Hakkı Ünal, İmam Ebu Hanife’nin Hadis Anlayışı Ve Hanefi Mezhebinin Hadis Metodu, Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları: 69

[341] Ebu Yusuf, İhtilaftı Ebî Hanife ve İbn Ebî Leylâ, 78-79.

[342] Age., 16-17.

[343] Age., 21. Dr. İsmail Hakkı Ünal, İmam Ebu Hanife’nin Hadis Anlayışı Ve Hanefi Mezhebinin Hadis Metodu, Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları: 69

[344] Age., 172.

[345] Serahsî, Mebsut, IV, 208.

[346] Dr. İsmail Hakkı Ünal, İmam Ebu Hanife’nin Hadis Anlayışı Ve Hanefi Mezhebinin Hadis Metodu, Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları: 70

[347] Şeybânî, el-Âsâr, 35.

[348] Age., 32. Dr. İsmail Hakkı Ünal, İmam Ebu Hanife’nin Hadis Anlayışı Ve Hanefi Mezhebinin Hadis Metodu, Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları: 70

[349] Şeybânî, el-Asl, I, 61-62.

[350] Şeybânî,el-Asl, 1,59.

[351] Dr. İsmail Hakkı Ünal, İmam Ebu Hanife’nin Hadis Anlayışı Ve Hanefi Mezhebinin Hadis Metodu, Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları: 71

[352] Bağdadi, Tarih, XIII, 340; Temîmî, I, 99.

[353] (Nebîz, hurmadan elde edilen ve Araplar arasında maruf olan bir tür içeceğe denildiği gibi, bunun hazırlanışı sırasında hurmaların içine konulduğu suya da denmektedir. Burada kast olunan ikinci anlamıdır. (Bkz. Kevserî, en-Nüket, 7, dipnot.)

[354] Laknevî, el-Ecvibe, 48 (Ebu Ğudde’nin notu).

[355] Ebu Davud, Diyât, 20. Dr. İsmail Hakkı Ünal, İmam Ebu Hanife’nin Hadis Anlayışı Ve Hanefi Mezhebinin Hadis Metodu, Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları: 71

[356] Dârimi, II. 209.Dr. İsmail Hakkı Ünal, İmam Ebu Hanife’nin Hadis Anlayışı Ve Hanefi Mezhebinin Hadis Metodu, Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları: 71

[357] Tehânevî,’Ebu Hanife, III, 52-53.

[358] Dr. İsmail Hakkı Ünal, İmam Ebu Hanife’nin Hadis Anlayışı Ve Hanefi Mezhebinin Hadis Metodu, Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları: 66-72

[359] Şa’rânî,Mîzân, I, 53.

[360] İbn Abdilberr, el-İntika, 142.

[361] Şeybânî, el-Asl, II. 27-29; Ebu Yusuf, el-Âsâr, 91.

[362] Ebu Yusuf, ihtilaf, 47.

[363] Age.,70.

[364] Age.,33.

[365] Age., 83-84.

[366] Ebu Yusuf, İhtilaf, 80-81.

[367] Şeybânî, el-Âsâr, 44.

[368] Dr. İsmail Hakkı Ünal, İmam Ebu Hanife’nin Hadis Anlayışı Ve Hanefi Mezhebinin Hadis Metodu, Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları: 74

[369] Talak: 6.

[370] Ebu Yusuf, İhtilaf, 196.

[371] Hadis için bkz. Ebu Davud, Talâk, 39.

[372] Ebu Yusuf, İhtilaf, 195,

[373] Dr. İsmail Hakkı Ünal, İmam Ebu Hanife’nin Hadis Anlayışı Ve Hanefi Mezhebinin Hadis Metodu, Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları: 72-74



*



(1) http://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/10268099.asp

(2) http://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/10275752.asp

(3) http://www.ihvanlar.net/2013/03/18/imam-i-azamin-vasiyeti/

(4) http://www.davetci.com/akaid_ebuhanifemektup.htm



http://ahmednazif.blogspot.com.tr/2014/08/imam-azam-ve-hadis-sunnet.html







Devamını Oku: http://ilimcephesi.com/imam-i-azam-ve-hadis-sunnet/#ixzz409gP4Hlj

Follow us: @ilimcephesi on Twitter





http://ahmednazif.blogspot.com.tr/2014/08/imam-azam-ve-hadis-sunnet.html


http://ahmednazif.blogspot.com.tr/2014/08/imam-azam-ve-hadis-sunnet.html
Devamını Oku »