Atatürk Neydi?

Atatürk neydi?

Bugün 10 Kasım, resmen “yas günü”. Atatürk’ten en çok söz edilecek gün.

Elbette bir “10 Kasım edebiyatı” var. Bu edebiyat çok zengin, fakat sığ bir metinler yığını. Atatürk’ün ne olup olmadığını bu edebiyata bakarak anlamak kesinlikle mümkün değil.

Belki de mesele, Atatürk’ün ne olup olmadığını gerçekten bilmek isteyip istemememizle ilgili.

Atatürkçüler, kendi bildikleri, daha doğrusu yücelttikleri dışında gerçek bir Atatürk değerlendirmesi yapılmasını istemiyorlar. Gerçekçi zeminde bir Atatürk değerlendirmesinin ilk engeli bu.

Çünkü onlara göre Atatürk her şey!

28 Şubatlı günleri hatırlayalım. Bir Amerikan dergisinin 20. Yüzyılın en büyük adamları listesine Atatürk’ü sokmak için harekete geçmişler ve sporcular tasnifi dahil her alanda Atatürk’ü birinci getirmişlerdi!

Elbette bu anket oyununda cehaletin de büyük rolü oldu. Neticede, dergi anket sonuçlarını dikkate almamayı tercih etti.

Atatürkçü olmayanlar Atatürk’ün doğru bilinmesini istiyor mu?

Türkiye’de Anayasa’ya ve kanunlara göre, atatürkçü olmamak mümkün değil. Mevcut Anayasa bütün siyasi partileri atatürkçü, hatta Atatürk milliyetçisi olmaya mecbur ediyor. Bu yüzden kimse çıkıp da “ben atatürkçü değilim, Atatürk şudur” diyemiyor.

Atatürk’ün ölümünün üzerinden 73 yıl geçti. Kısa olmayan bir insan ömrü. Hâlâ 10 Kasım yas günü. Dünyanın hiçbir yerinde böyle uzun sürmüş bir yas yok.

Yas tutan, ölenle ilgili doğru değerlendirmeler yapamaz, itidal gözetemez. Türkiye de bu yüzden Atatürk’le ilgili objektif tartışmalara hazır değil.

Şunu unutmayalım: Mustafa Kemal, ömrünün sadece son 4 yılında “Atatürk” idi. Bu dört yılın öncesine bu ismin teşmili ne kadar doğru olabilir?

Peki Atatürk Atatürk olarak neler yaptı?

Ömrünün son yıllarında Atatürk’ün icraatına bakarak bir değerlendirme yapılırsa, ne söylenebilir?

Bu son yılların bir bölümü hastalık dönemidir. Bir bölümü ise, kendi siyasi sistemine kendi eliyle, Anayasa veya kanun dinlemeden müdahale etme dönemidir.

Atatürk’le İsmet İnönü ihtilafı hakkında neden kimse doğru bir şey söyleyemiyor? Daha doğrusu, neden konunun tarafı olan “İkinci Adam” İsmet İnönü bu konuda doğruları söylemedi?

Atatürk, Cumhuriyet döneminde 15 yıldan fazla başbakanlık yapmış İsmet İnönü’yü başbakanlıktan uzaklaştırıyor. Eski yakın ve sadık arkadaşını idarenin başında bulunmaktan men ediyor.

Konuyla ilgili sahih bilgiler elde olmadığına göre, bunu nasıl değerlendireceğiz?

“Böyle bir işi ancak mutlak bir diktatör yapabilir” demekten başka bir seçeneğiniz var mıdır?

Son günlerdeki “Atatürk diktatör müydü?” sorusunun cevabı elbette sadece böyle bir olayla sınırlı olarak cevaplandırılamaz.

Esasen cevaplandırılsa da, malum kanun ortada olduğu için, çok açık cevaplar da verilemez.

Biz en iyisi bu soruyu kendimiz cevaplandırmayalım.

Bu soru sağlığında da sorulmuştu. Onun arkadaş listesinde bulunan ünlü gazeteci ve yazar Falih Rıfkı Atay, Atatürk’le ilgili kitabı Çankaya’da bu soruyu cevaplandırıyor, sözü ona bırakalım: “Rejimine bakarsanız evet!”

D.Mehmet Doğan - Yeni Akit
Devamını Oku »

Kazım Karabekir Paşa İdam Edilmekten Nasıl Kurtuldu?

Kazım Karabekir Paşa İdam Edilmekten Nasıl Kurtuldu?

Karabekir'in Kızı o günleri şöyle anlatır:

"İsmet Paşa'nın çayına çağırıyoruz diye Etlik'teki evinden almışlar İzmir'de Elhamra sinamasındaki mahkemeye çıkarıncaya kadar tahtakuruları içinde Emniyet Müdürlüğünde yerde yatırmışlar. Yukarıda bir pencere varmış, o pencereyi de demirle kapatmışlar. Pencereyi de çivilemişler. Yer siltesi vermişler. Mahkeme başlıyor, salon subayla dolu. Mahkeme başkanı Kel Ali subaylara oturun diyor, oturmuyorlar. Karabekir Paşa dönmüs, eliyle işaret etmiş, oturmuşlar. Mahkeme olurken de uçaklar uçabilecekleri en alçak seviyeden uçmuşlar. KARABEKİR SUÇSUZ, KARABEKİR SUÇSUZ diye kağıtlar atmışlar.

Beraatindan sonra çok tezahürat yapılmış. Beraat ettiği zaman halk galeyana gelmiş."

(Uğur Mumcu, Kazım Karabekir Anlatıyor, sahife 155)
Devamını Oku »

64.000 Kişinin Kafatasını Kim Ölçtü?

64.000 Kişinin Kafatasını Kim Ölçtü?
Süleyman Yeşilyurt, yeni bir kitap yazmış: “Dersim Ermenisi Yemuş Hanımın Oğlu Çarkçı Kemal” Kitapta, Çarkçı Kemal diye bahsedilen kişi, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu imiş.

100 bin adet basılan o kitabı daha görmedim. Yalnız, Adem Demir’in, Süleyman Yeşilyurt’la yaptığı röportajı, evvelki günkü Türkiye’de okudum. Yeşilyurt diyor ki:

“1936 senesinde, İsmet İnönü’nün talimatıyla, Türkiye 10 bölgeye ayrılıyor ve 64 bin kişinin kafatası ölçülüyor. Bunlara, Mimar Sinan’ın kafatasının mezardan çıkarılıp ölçülmesi de dahildir. Türkiye’de soy-soptan bahseden ilk parti CHP’dir. Bu rezalet, ilk ve son defa onların döneminde yapılmıştır.”

Bu iddianın doğru tarafları da var; yanlış tarafları da. 1931 yılında Devlet Matbaasında 30.000 adet bastırılan ve 1950 yılına kadar liselerimizde okutulan 4 ciltlik tarih kitabının ilk cildinin sonunda, bir insan ve bir goril iskeletinin resimleri yan yana duruyor. O tarih kitabının 5. sayfasında, insanlarla maymunların müşterek bir soydan geldikleri yazılı. Tarih kitabının 15. sahifesinden itibaren ırk konusu işlenmektedir. 5. ve 6. resimlerde Brakisefal ve Dolikosefal kafatasları gösterilmektedir.

Resmî tarihimizin 20. sayfasında denilmektedir ki:

“Tarihin en büyük cereyanlarını yaratmış olan Türk ırkı, benliğini en çok muhafaza etmiş bir ırktır. Bütün tarihte, böyle büyük bir ırkı, bir millet halinde görmek, bilhassa zamanımızdaki insan heyetlerinin pek çoğuna nasip olmayan büyük bir kuvvet ve büyük bir şereftir.”

Ben, o tarih kitabındaki: “İnsanlarla maymunların müşterek bir soydan geldiklerine dair” iddiaya kat’iyyen ama kat’iyyen katılmıyorum. Ama Türk ırkına dair yazılan cümlelere, bütün varlığımla selâm duruyorum. Dünyada, kendi soyunu-sopunu sevmeyen, acaba kaç kişi vardır? Bizim bir atasözümüzde belirtildiği gibi: “Aslını inkâr eden haramzadedir!”

1936 yılında, 64 bin kişinin kafataslarının ölçüldüğü doğrudur. Ama böyle bir çalışmayı İsmet İnönü’nün başlattığı tamamen yanlıştır. Böyle bir teklif, Âfet İnan‘a, bizzat Atatürk tarafından yapılmıştır. Âfet İnan da bu büyük işe, Prof. Dr. Eugene Pittard ile birlikte başlamıştır. Nitekim hem Âfet İnan, hem de Prof. Pittard, 1947 yılında, Türk Tarih Kurumunun 15 numaralı yayını olarak çıkan malum eserde, bu hususu açıkça ve iftiharla belirtmişlerdir.

Ama Süleyman Yeşilyurt, herhalde “Atatürk’ü Koruma Kanunu”na çarpmamak için, bu işi tamamen İnönü’nün üstüne yıkmak istemiştir. Yeşilyurt, 1936 yılında, soyumuzun bazı özelliklerinin araştırılmasını rezalet sayıyor. Bu iddiayı da anlayabilmiş değilim. Milletimizin çeşitli özelliklerini araştırmak, bilmek neden rezalet olsun? Dünyada bir Montofon ineğinin, bir legorn tavuğunun bile ırkî özellikleri ilim adamlarıyla birer birer tespit edilmedi mi? Yani Türk ırkı, bir Montofon ineğinden, bir legorn tavuğundan daha mı önemsizdir?

Ben doğrusu bilmiyorum; Süleyman Yeşilyurt’tan şunu öğrenmek istiyorum: Bu 64.000 kişinin kafatasları ölçüldükten sonra, Türkiye’de kime: “Senin kafatasın Türk’ün Brakisefal kafatasına benzemiyor” denilerek ayırımcılık yapılmış, vatandaş sayılmamıştır?

Ben, ömrümün hiçbir devresinde CHP’ye yakın olmadım. Soyla-sopla ilgilenmek rezalet ise, Süleyman Yeşilyurt, neden Kemal Kılıçdaroğlu’nun soyuyla-sopuyla uğraşıyor? Dünyada kim annesini babasını ve ırkını seçerek doğmuştur Yeşilyurt birilerinin ekmeğine yağ sürdüğünün farkında değil midir?

Yavuz Bülent Bakiler
Devamını Oku »