İnancın Bulunduğu Ortamda Hürlük Vardır...

İnancın Bulunduğu Ortamda Hürlük Vardır...İnancın bulunduğu ortamda hürlük vardır. Bir varolan insansa, onun hür olması lazım gelir. Hürse, insandır. İnsan, özden hürdür. Hürlüğün insandaki ilk ve asıl tecellî yeri, onun manevî-zihnî-ahlâkî âlemidir. Bu âlemin kötürümleşmesi, inşam hürlüğünden, dolayısıyla da insan-olma-durumundan eder. İşte, Kur’ân, serhoşluğu da bu sebeple yasaklar.
“Dar çevremizden çıkıp da dünyamızın kalan kısmını bir fasıl gözden geçirelim. Koca Türk (Pâdişâh), değişik dinden yirmi milleti banş içerisinde idâre ediyor. Istanbulda iki yüz bin Rumun güvenliği tam... Türk yıllıklarında (annales) bu din topluluklarının herhangi birinden kaynaklanmış bir ayaklanmadan bahis yoktur. Hangi bölgeye giderseniz gidiniz: Filistine, Acemistana, Tataristana, hepsinde aynı hoşgörüyü, sulhu, sükûnu yaşayacaksınız”

—François Marie Arouet Voltaire: “Traité sur la Tolérance”

 

Teoman Durali - Sorun Nedir ?
Devamını Oku »

Toplumun Hâfıza Kaybı: Kültürün Ölümü

Toplumun Hâfıza Kaybı: Kültürün Ölümü

Kimliği kalmamış toplum, kişiliksizdir. Böyle bir şarta maruz kalan toplum, tarih sahnesinden silinir. O toplum, devlet hâlinde yaşamağı sürdürse, başka bir deyişle, biçimsel anlamda, siyâsetçe ve hukukça, hükümrân kalsa bile, tarih sahnesinde yer alan milletlerden, bundan böyle, biri olamayacaktır. Böylece bayrağı dahî, renkli bir bez parçası olmaktan öteye geçemeyecektir. Bayrağı renkli bir bez parçası kalmaktan çıkaran âmil, onun temsil gücüdür. Bir milletin kendine mahsûs hukukî, dinî, siyâsî, iktisâdî ile askerî vasıflarının ve kılık-kıyâfete, yeme-içmeye, özgün sanata, davranma ile töreye ilişkin tüm özelliklerinin maddeye tabolmuş ifadesine ‘bayrak’ diyoruz.

İnsanlar, nesiller boyu kuru bir toprak ile sâfî bez parçası uğruna yaşayıp icâbında can vermemişlerdir. Alabildiğine maddî ile manevî değer taşıyan toprak ile anlam ifâde eden bez parçasından ilki yurt, sonrakisiyse bayraktır. Üstüne doğup da içinde yaşadığımız o belirli yurt ve şerefimizi, haysiyetimiz ile varoluşumuzu tevdîi ettiğimiz bayrak, kaderin cilvesidir. Mümin kişi, öyleyse kaderine rızâ gösterir. Yurd ile bayrağa sâdıklık, öteki bütün bağlanmalarda olduğu üzre din duyuşunu gerektirir.

Dinin dışlandığı toplum düzenlerindeyse, onun yerini almış dünyevî inanca ihtiyâç doğar. İmân mesâbesinde inanılacak değerlerin yaşanmadığı ortamlarda ne yurt ne de bayrak kalır. Yurd ile bayrağın artık değer taşımadığı ortamlardaysa, savaş dahî yoktur; uğrunda mücâdele edilecek bir şey kalmamıştır da ondan. Aile, akrabâlık, oymak, boy, din mensûpluğu, millet, devlet ile yurt kavrayışlarında algıladığımız benimsene gelinmiş aidiyet bağlarının kesilip koparıldığı, darmaduman edildiği bir toplum—kültür anlayışının hâkim olduğu devirde imanlar, bütün nefsânî ihtiyâçları giderilen çiftlik hayvanlarına dönüştürülür. Sömürüyü esâs alan çağdaş, yanî İngiliz- Yahudî medeniyetinin amacı da budur.

Devamı için bkn:http://ilimcephesi.com/kulturun-asli-dokusu-inanc-duzeni/

Prof.Dr.Teoman Duralı - Sorun Nedir ?
Devamını Oku »

Çağdaş İngiliz-Yahudî Medeniyeti ‘aile’ Mefhumu Ortadan Kaldırmıştır..

Çağdaş İngiliz-Yahudî Medeniyeti ‘aile’ Mefhumu Ortadan Kaldırmıştır..

 

İnsan-olmanın maddî ile manevî çıkış yahut hareket noktası karşı cinsi­yete mensûb iki kişinin ‘sevişme’sidir. Aile dediğimiz temel toplum katmanı bu yoldan vucut bulur. Ama beşerleştiren Çağdaş İngiliz-Yahudî medeniyetiçin ‘aile’ mefhumu ortadan kalkmıştır. Bu mefhum ve bunun türevi olan kurumla birlikte ‘sevgi’, ‘saygı’, ‘dayanışma’ ile ‘savunma’ gaileleri de yokolmuştur. O hâlde her şey gibi, cinsiyet de serbestçe pazarlanır, satılır ve satınalınabilinir.

Bu yüzden işte, en gözde metâa cinsiyet tâcirliğidir. Bahis konusu ticârette metâa her vakit açıkça sergilenmeyebilir. Ticârî ile siyâsî yatırımları ve mâlî kaynaklan harekete geçiren, kişiyi cinsiyet alışverişine hazır hâle getirmek; çoşturmak; şeh­vete dâvet çeşidinden bellibaşlı etkenlerdir. Batakhâneler, kumarhâneler, meyhâneler, genelevler, buluşma evleri, ‘demiryolu hattı’nın son duraklarıdır. Oralara varmadan önceki ‘durak’lar, dev boyutlara erişmiş bir sanayinin kısımları gibi­dir. Nedir bu kısımlar? Öncelikle erkeği sevişmeğe, kadını da erkeği şehvetlendirmeğe teşvîk edici basın, yayın, sinema, tiyatro, roman, hikâye, müzik yollu propaganda, reklam; kamunun bakışma açık mahallerde levha yahut duvar ilânları.

Bütün bir yaşama ve davranma tarzının kökten değiştirilişi; bu değişmenin öncelikle kadının giyimi ile kuşamında kendini yansıtışı: Çıplaklığa varacak rad­dede bedenin açık saçık teşhiri. 1960'larda bu tavır deniz kenarında, kumsalda sergilenirken 1970'lerin başlarından, özellikle de 1990'ların ikinci yansından iti- bâren büyük şehirlerin kalabalık, işlek, saygın caddeleri ile mutenâ semtlerine taşınmıştır. Asırlarca bütün müstesnâ medeniyetlerce müstehcen ve müstekreh görülüp kabul olunmuş insan manzaraları artık umûru-adiyeden addolunmaktadır. Tersine, yine öncelikle kadının iffetli, ağırbaşlı davranışı ve buna koşut kapak giyim kuşamı yerilmekte ve hattâ kimi ülkelerde yasaklanmaktadır. Tasvirini sunduğumuz bu gidişin İktisâdi—ticârî nedenlerinin yanında, siyâsî sebepleri de var. Fuhuş ile zinâ, bireyin günümüzde son toplumsal dayanağı ile sığınağı olan aile kurumunu yıpratıp aşındırmakta; sonunda da çökertmektedir. Böylelikle birey, tümüyle dayanaksız ve korumasız kalmakta, sonuçta küresel sömürü karşısında dirençsiz bırakılmaktadır.

Teoman Durali - Sorun Nedir ?
Devamını Oku »