Okumuşlar

Okumuşlar...Ziya Gökalp, Türkçülüğün Esaslarındaki “Millî Tesanüdü Kuvvetlendirmek” makalesinde, önemli bir müşahadesini anlatıyor:

“Mütarekeden sonra İngilizleri, Fransızları yakın­dan görmeğe, tanımağa başladık. Bunlarda ilk gözü­müze çarpan cihet, medenî ahlâkın bozukluğudur. Bil­hassa memleketimize gelen veya Malta'da hâkim bulu­nan İngilizlerin medenî ahlâklarını çok düşük bulduk. Müstemleke ahalisini soymak, mağlûplara kul köle muamelesi yapmak, harb esirlerinin ve hatta sulh esir­lerinin parasını eşyasını çalmak onlarca tamamiyle helâldir.

İngiliz milletinin medenî ahlâkında gördüğümüz bu düşüklüğe karşı itiraf edelim ki, vatanî ahlâkını pek yüksek bulduk. Türkiye'de yüzlerce hatta binlerce vatan haininin zuhûr etmesine mukabil, bütün İngilte­re'de tek bir vatan haini zuhûr etmedi. ”

Bu acıklı mukayeseden çıkan gerçek, İngilizlerin vatanî ve harsî ahlâka bağlı vatandaşlar yetiştirmesine ve herşeye rağmen şahsiyetini korumasına karşılık, bi­zim, daha o zamandan kültür sömürgesi olmayana doğru kaydığımızı göstermektedir. Çünkü vatan hain­leri ancak bir arslan iken kedi gibi küçültülmüş; tabi­at ve faziletinden uzaklaştırılmış bedbaht cemiyetler­den çıkar. Nitekim 600 yıllık Osmanlı devrimizde tek bir hain görülmemesine karşılık, son bir asırda seri halinde yabancı ajanları çıkarmışız, çok manalıdır.

Vatan bir bîvefâ nâzende-i tannaza dönmüş kim Ayırmaz sâdıkan-ı aşkını âlâm-ı gurbetten.

(Namık Kemal)

Yahut:

Ölmek kaderde var, bize ürküntü vermiyor

Lâkin vatandan ayrılışın ıstırabı zor.

(Yahya Kemal)

diyen hakikî vatan şairlerine karşılık: “Benim asıl va­tanım Rusya, beni yaratan da Stalin ’dir!” diyen nasîbsizlerin bazı çevrelerce “vatan şairi“ sayılmak istenme­si de, kültür emperyalizminin, artık can evimize kadar sokulmak cüretinde olduğunu göstermekdedir.

Analar, babalar, öğretmenler her emperyalizmin gelip geçici olduğunu, yalnız, millî şahsiyetsizlik yara­sı üzerinde kurtlar gibi peydah olan kültür emperyaliz­minin, bir milleti yere sermeye, yok etmeye kadar yolu bulunduğunu unutmamalıdırlar. Tâ Namık Kemal’den gelen şu yanık sese dikkat etmeliyiz:

Milleti eyler misiniz nâmurad Arş yiğitler vatan imdadına!”

Bu imdada koşuş artık süngü ile değil, şer kuvvet­lerinin, bozguncuların karşısına cesaretle, ilimle, ir­fanla, faziletle çıkış sayesinde mümkün olacaktır. Kül­türümüzün, tarihimizin, dil ve imanımızın güvenleri içerdedir. Onlar sureti haktan görünüyorlar. Fakat ile­ricilik, devrimbazlık, ihtilâlcilik, yeni düzencilik gibi sahte cilalar altında bizi mağara devrine, yamyamlık düzenine sürüklemeye kalkan bu “yaratıklar, bu uy-arlıkçılar’’aslında bîçare ve korkaktırlar. Millî irade ve kültürün şahlanışına katlanamazlar, “Yarasanın gö­zü nasıl ziyâdan rencide olursa“, Türkün güneşi de buncağızları karanlık mağaralarına tıkıp zararsız hâle sokacaktır.

İyi bir aile çocuğu nasıl ana ve babasının ardından şöğdürmezse, nasıl onlara rahmet çıkartmayı bir çeşit ibadet sayarsa, vatanın ve tarihin çocukları da dedele­rine, yurtlarına karşı horlayıcı muameleye tahammül etmeyeceklerdir. İşte bu tutum, kendine doğru bir ha­kîki rönesansın başlangıcı olacaktır. İstikbâl, kendi arasına girmiş yabancılar, kötü ruhlar ve onların al­dattığı bîçareler tarafından horlanarak ecnebi kültür­lere peşkeş çekilmek istenen bir milletin şahlanışına şahîd olacaktır. Bu kurtuluş, Allah huzurunda içimiz­den edeceğimiz yeminle başlayacaktır. Zira:

" Sahihsiz olan memleketin batması haktır

Sen sahib olursan bu Vatan batmayacaktır.

Ahmet Kabaklı,Kültür Emperyalizmi
Devamını Oku »