Siyaset ve Mülk

Siyaset ve Mülk

...Siyaset ve mülk, halk için (İlahî) bir kefalettir, Allah’ın kullardaki hilafetidir. Bu kefalet ve hilafetin maksadı ise, insanlar arasında ilahi ahkâmın icrâ ve tatbik edilmesidir. Şer‘î hükümlerin de şahitlik ettiği gibi Allah’ın halkı ve kullarıyla ilgili hükümleri ise, sırf hayırdır, (ferdî ve İçtimaî menfaat ve) maslahatlara riayet etmekten başka bir şey değildir. Şer kanunları ise Allah Tealâ’nın takdirine ve kudretine muhalif olarak sadece cehaletten ve şeytandan gelmektedir. Çünkü şerrin de hayrın da faili ve takdir edicisi O’dur. Zira ondan başka fail yoktur. İmdi bir kimse için, kudreti tekeffül eden asabiyet husule gelir ve o kimse halk arasında Allah’ın ahkâmını tenfize münasip düşen hayırlı hasletlerin kendisinden zuhur etmesini itiyat edinirse, artık o kimse, insanlar içinde (Allah’ın) halifesi ve halkın kefili olmaya hazırlanmıştır. Bu delil bu hususta birincisinden daha sağlamdır, mesnedi de daha sağlıklıdır.

Verilen izahattan açıkça anlaşılmaktadır ki, iyi hasletler, asabiyet mevcut dan şahıslarda mülkün de (bilkuvve) mevcut olduğuna şahittik eder. Asabiyet sahiplerine, bir çok bölgelere ve milletlere galebe çalıp onlara boyun eğdiren kimselere baktığımız zaman görürüz ki, hayır hususunda yarışmakta ve hayırlı hasletler olan mertlik kusurları bağışlama, gücü olmayanlara katlanma, misafirperverlik, çaresizleri gözetme, yoksulları kayırma, zorlukları sabırla karşılama, ahde vefa etme, namus ve haysiyeti korumak için harcama, şeriate hürmet etme, şeriati temsil eden ulemaya saygı gösterme, yapılması veya yapılmaması gereken hususlarda bu alimlerin onlar için tesbit ettikleri sınırlarda durma, bunlara hüsnüzanda bulunma, dindar kimselere inanma ve onları mübarek bilme, dualarına rağbet etme, büyüklerden ve yaşlılardan haya etme, bunlara saygı gösterip yüceltme hem Hakk’a hem halka davet edene boyun eğme, işlerini bizzat göremeyen biçarelere şefkat gösterip durumlarını düzeltmek için parçalanmak, Hakk’a itaat etmek, zavallılara karşı alçak gönüllü davranmak, darda kalıp imdat isteyenlerin çağrılarına kulak vermek, şer‘î hükümlere uyup ibadetleri ifa etmek suretiyle dindar bir hayat yaşamak bunların eda edilmelerinin sebeb ve şartları üzerinde durmak, gaddarlıktan, hilekârlıktan kalleşlik yaparak ahdi bozmaktan ve benzeri şeylerden kaçınmak gibi hususlarda birbiriyle yarışmaktadırlar.

Demek ki, siyasetle alâkalı olan bahiskonusu huy ve meziyetler onlarda mevcuttur,husule gelen bu gibi hasletler sebebiyle, hâkimiyetleri altında bulunanları veya umumi olarak herkesi idare etmeyi ve siyasetçi olmayı hak etmişlerdir. Bu, galebelerine ve asabiyetlerine münasip olmak üzere Allah Taâlâ’nın onlara şevketmiş olduğu bir hayırdır. Yoksa bu gibi hasletler, gelişi güzel onlara verilmiş ve abes olarak onlardan vücuda gelmiş değildir. Asebiyetlerine uygun düşen hayırların ve makamların en münasibi mülktür. İşte bunun neticesinde, Allah’ın onlara mülk verdiğini ilan ettiğini ve bunu kendilerine sevkettiğini anlamış oluruz.
Bunun tersi de böyledir.

Bir milletin sahip olduğu mülkün inkiraza uğrayacağı ve harap olacağı yolunda Allah’tan izin çıktığı vakit, Hakk Taâlâ sözkonusu mülk sahiplerini kötü şeyler yapmaya, rezalet nevinden olan işleri benimsemeye ve bunun yollarını tutmaya sevkeder. Böylece kendilerinde var olan siyasetin faziletleri tamamen kaybolur. Mülk ellerinden çıkıp başkalarına geçinceye kadar faziletler eksilmeye (rezaletler ise bilakis artmaya) devam eder durur. Bu durum, Allah’ın onlara vermiş olduğu mülkün ve ellerine teslim ettiği hayırların, kendilerinden soyup geri alması konusunda acı ve kara bir haberdir. “Bir kasabayı mahvetmek istediğimiz vakit, orada lüks ve refah içinde yaşayanlara emrederiz, onlar da bunun üzerinde orada fısk u fücur ile meşgul olurlar. Bu suretle mahvolmayı hakettiğinden orasını hâk ile yeksan ederiz” (îsra, 17/16). Anlattıklarımızı gözönünde tutarak eski milletler üzerinde bir inceleme ve arattırma yapınız. Anlattığımız ve tarif ettiğimiz cinsten pek çok örnekler bulacaksınız. “Dilediğini ve istediğini yaratan Allah’tır” (Kasas, 28/68).

İbn Haldun - Mukaddime,cild:1 (çev:Süleyman Uludağ)







Devamını Oku »

Siyaset ve Mülk

Siyaset ve Mülk

...Siyaset ve mülk, halk için (İlahî) bir kefalettir, Allah’ın kullardaki hilafetidir. Bu kefalet ve hilafetin maksadı ise, insanlar arasında ilahi ahkâmın icrâ ve tatbik edilmesidir. Şer‘î hükümlerin de şahitlik ettiği gibi Allah’ın halkı ve kullarıyla ilgili hükümleri ise, sırf hayırdır, (ferdî ve İçtimaî menfaat ve) maslahatlara riayet etmekten başka bir şey değildir. Şer kanunları ise Allah Tealâ’nın takdirine ve kudretine muhalif olarak sadece cehaletten ve şeytandan gelmektedir. Çünkü şerrin de hayrın da faili ve takdir edicisi O’dur. Zira ondan başka fail yoktur. İmdi bir kimse için, kudreti tekeffül eden asabiyet husule gelir ve o kimse halk arasında Allah’ın ahkâmını tenfize münasip düşen hayırlı hasletlerin kendisinden zuhur etmesini itiyat edinirse, artık o kimse, insanlar içinde (Allah’ın) halifesi ve halkın kefili olmaya hazırlanmıştır. Bu delil bu hususta birincisinden daha sağlamdır, mesnedi de daha sağlıklıdır.

Verilen izahattan açıkça anlaşılmaktadır ki, iyi hasletler, asabiyet mevcut dan şahıslarda mülkün de (bilkuvve) mevcut olduğuna şahittik eder. Asabiyet sahiplerine, bir çok bölgelere ve milletlere galebe çalıp onlara boyun eğdiren kimselere baktığımız zaman görürüz ki, hayır hususunda yarışmakta ve hayırlı hasletler olan mertlik kusurları bağışlama, gücü olmayanlara katlanma, misafirperverlik, çaresizleri gözetme, yoksulları kayırma, zorlukları sabırla karşılama, ahde vefa etme, namus ve haysiyeti korumak için harcama, şeriate hürmet etme, şeriati temsil eden ulemaya saygı gösterme, yapılması veya yapılmaması gereken hususlarda bu alimlerin onlar için tesbit ettikleri sınırlarda durma, bunlara hüsnüzanda bulunma, dindar kimselere inanma ve onları mübarek bilme, dualarına rağbet etme, büyüklerden ve yaşlılardan haya etme, bunlara saygı gösterip yüceltme hem Hakk’a hem halka davet edene boyun eğme, işlerini bizzat göremeyen biçarelere şefkat gösterip durumlarını düzeltmek için parçalanmak, Hakk’a itaat etmek, zavallılara karşı alçak gönüllü davranmak, darda kalıp imdat isteyenlerin çağrılarına kulak vermek, şer‘î hükümlere uyup ibadetleri ifa etmek suretiyle dindar bir hayat yaşamak bunların eda edilmelerinin sebeb ve şartları üzerinde durmak, gaddarlıktan, hilekârlıktan kalleşlik yaparak ahdi bozmaktan ve benzeri şeylerden kaçınmak gibi hususlarda birbiriyle yarışmaktadırlar.

Demek ki, siyasetle alâkalı olan bahiskonusu huy ve meziyetler onlarda mevcuttur,husule gelen bu gibi hasletler sebebiyle, hâkimiyetleri altında bulunanları veya umumi olarak herkesi idare etmeyi ve siyasetçi olmayı hak etmişlerdir. Bu, galebelerine ve asabiyetlerine münasip olmak üzere Allah Taâlâ’nın onlara şevketmiş olduğu bir hayırdır. Yoksa bu gibi hasletler, gelişi güzel onlara verilmiş ve abes olarak onlardan vücuda gelmiş değildir. Asebiyetlerine uygun düşen hayırların ve makamların en münasibi mülktür. İşte bunun neticesinde, Allah’ın onlara mülk verdiğini ilan ettiğini ve bunu kendilerine sevkettiğini anlamış oluruz.
Bunun tersi de böyledir.

Bir milletin sahip olduğu mülkün inkiraza uğrayacağı ve harap olacağı yolunda Allah’tan izin çıktığı vakit, Hakk Taâlâ sözkonusu mülk sahiplerini kötü şeyler yapmaya, rezalet nevinden olan işleri benimsemeye ve bunun yollarını tutmaya sevkeder. Böylece kendilerinde var olan siyasetin faziletleri tamamen kaybolur. Mülk ellerinden çıkıp başkalarına geçinceye kadar faziletler eksilmeye (rezaletler ise bilakis artmaya) devam eder durur. Bu durum, Allah’ın onlara vermiş olduğu mülkün ve ellerine teslim ettiği hayırların, kendilerinden soyup geri alması konusunda acı ve kara bir haberdir. “Bir kasabayı mahvetmek istediğimiz vakit, orada lüks ve refah içinde yaşayanlara emrederiz, onlar da bunun üzerinde orada fısk u fücur ile meşgul olurlar. Bu suretle mahvolmayı hakettiğinden orasını hâk ile yeksan ederiz” (îsra, 17/16). Anlattıklarımızı gözönünde tutarak eski milletler üzerinde bir inceleme ve arattırma yapınız. Anlattığımız ve tarif ettiğimiz cinsten pek çok örnekler bulacaksınız. “Dilediğini ve istediğini yaratan Allah’tır” (Kasas, 28/68).

İbn Haldun - Mukaddime,cild:1 (çev:Süleyman Uludağ)

 

 

 

 
Devamını Oku »