Duanın Karşılığı

Duanın Karşılığı
Duanın karşılığı [icabet] tasavvura bağlıdır. Binaenaleyh Hakk'ı en iyi tasavvur eden kimsenin duaları en çok kabul edilen kimsedir. Sahih tasavvur ise gerçek ilim ve sahih müşahedeye tabidir.



Bunun için Hz. Peygamber (a.s.) şöyle buyurmuştur: "Eğer Allah'ı hakkıyla bilseydiniz, duanızla dağlar yerinden oynardı"

Görmüyor musunuz ki Hz. Peygamber tam marifet ve müşahede sahibi olduğu için, dualarının çoğu kabul edilmiştir. Bilgide [marifet] Hz. Peygamber'e yakın olan peygamberler de "Bana dua ediniz ki size icabet edeyim" âyetine göre dua ettikleri zaman dualarının kabul edileceği vaad edilen kimselerdir.

Şu halde marifeti olmayan ve duası esnasında herhangi bir şekilde zihninde bir şey canlandırmayan kimse Allah'a dua etmiş sayılmaz, bu nedenle de böyle bir kişinin duasına icabet edilmez.

Bunu anladıktan sonra şu da bilinmelidir ki duada kaldınlan bilinci el kulun zâhiren Allah'a yönelmesine işaret ederken, İkinci el bâtınen de Allah'a yönelmeye işaret eder. Kişinin dili bütün varlığıyla Allah'a yönelmeyi ifade eder; yüzün meshedilmesi ise teberrük niyetiyledir ve ruh ile bedeni birleştiren hakikate dönmeye dikkat çeker. Bu da kişinin Hakk'ın ilminde ezelî ve ebedî olan ayn-ı sabitesinden kinayedir: çünkü bir şeyin yüzü o şeyin hakikatidir. Yüz de bu hakikatin mazharıdır.

"Her şey helak olacaktır, O'nun vechi müstesna" âyetinin sırrından bir şeyler kalbine açıldıysa ehlinden başkasına açıklanması ve İfşası caiz olmayan bu anlattıklarımızdan daha garip sırra muttali olursun.

Bu, akıl sahiplerine bir ikazdır. Allah gerçeğe ulaştırandır.

Sadreddin Konevi,Kırk Hadis Şerhi (çev:Ekrem Demirli)
Devamını Oku »

İnsanın Bedeninin Temizliği'nin Batıni Anlamı

İnsanın Bedeninin Temizliği'nin Batıni Anlamı

İnsanın bedenin temizliği kirlerden ve büyük pisliklerdendir; duyularının temizliği, gereksiz şeylerle ilgilenmekten onları alıkoymaktır. Uzuvlarının temizliği ise akli ve şer-i mizan hükümlerinden bilinen itidal dairesinin, ayrıca nasihat ve ikazların dışında onları kullanmaktan alıkoymaktır; bu konuda özellikle dili korumak gerekir. Çünkü insanın dilinin iki temizliği vardır;

Birincisi faydalı ve manalı şeylerin dışında sükut etmektir. İkincisi ise konuşmalarında itidale riayet etmesidir. Bir şeyi eksik ifade etmek kadar, o şeyi, gerektirmediği ve onda bulunmayan bir özellikle nitelemek de doğru değildir: çünkü bu davranış, zulümdür ve yalan şahitliğe girer......

İnsanın temizliği, sadece kendisinden yaratıldığı şey vasıtasıyla gerçekleşir.

Buna göre insanın bedeninin temizliği, bedenin yaratıldığı şeyle gerçekleşir.

Ruhunun temizliği ise kudsî teyit, küllî-özel ruhani yardımlarla gerçekleşir. Allah Teâlâ, âyet-i kerimelerde bu yardımlara meleklerin büyüklerinin ifadeleriyle ve onların yardımlarını anlatarak işaret etmektedir:

"Rabbimiz! Her şeyi rahmetinle ve ilminle kuşatmışsın. Tevbe edenlere ve yoluna uyanlara mağfiret et. Onları ateşin azabından koru. Rabbimiz, onları vaad ettiğin Adn cennetlerine yerleştir. Babalarından zevcelerinden ve zürriyetlerinden salihleri de dâhil eyle. Sen aziz ve hakimsin. Onları günahlardan koru. O gün günahlardan korunan kimse, merhamet ettiğin kişidir. Bu da büyük bir kurtuluştur."

Bütün bunların bu hayattaki meyvesi ise ruhun kirlendiği şeylerden temizlenmesidir. Ruh, kendisini idare ettiği esnada tabiî mizaçla olan birlikteliği ve ona ulaşan bu mizacın zararlı özellikleriyle kirlenir.



Sadreddin Konevi,Kırk Hadis Şerhi (Çev:Ekrem Demirli)
Devamını Oku »

Taharetin Batıni Anlamı

Taharetin Batıni Anlamı

Bazılarının bâtından zâhire sirayet eden özellikleri olsa da bütün günahlar,bâtını necasettir. Nitekim Hz. Peygamber (a.s.) Kul işlediği günahtan dolayı rızkından mahrum kalır" buyurmaktadır. Hadisin başka bir sırrı daha vardır; Mahrumiyet, manevi ve ruhani rızıktan olabileceği gibi bazen de maddi-zâhirî rızıktan olabilir.

Sonra şöyle deriz: Bütün ibadetler temizleyicidir. Temizlik bazen Allah Teâlâ'nın "İyilikler kötülükleri giderir" âyet-i kerimesiyle; Hz. Peygamberin de "Kötülüğün ardından hemen onu silecek bir iyilik yap" hadisiyle işaret ettikleri gibi 'yok etmek' [mahv] suretiyle gerçekleşir. Bazen de Allah Teâlâ'nın "Ancak tövbe eden, iman edip salih amel işleyenler müstesna. Allah onların kötülüklerini iyiliklere çevirir"âyetinde işaret edildiği gibi' tebdil'yoluyla kötülüklerin iyiliklere çevrilmesiyle gerçekleşir.

Söz konusu mahv [silmek], affın hakikatinden ibaretken, tebdil mağfiret makamından ibarettir, işaret ettiğim şeye dikkat ettiysen, af ve mağfiret arasındaki farkı anlamışsındır.

Sadreddin Konevi - Kırk Hadis Şerhi (Çev:Ekrem Demirli)
Devamını Oku »

Fatiha Suresi ve Marifetullah

Fatiha Suresi ve Marifetullah

Allah'a yemin ederim ki Mikâil şöyle haber vermiştir: Allah'a yemin ederim ki İsrafil şöyle haber vermiştir: Allah'a yemin ederim ki Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur: Ey İsrafil izzet ve celalim, varlığım ve keremim üzerine yemin ederim ki: Fatiha suresiyle beraber besmeleyi bir defa okuyan kimseyi bağışladığıma şahit olunuz. O kimsenin iyiliklerini kabul ettim ve günahlarını sildim; dilini ateşte yakmayacağım, kabir ve ahiret azabından ve büyük korkudan onu kurtaracağım, peygamber ve velilerden önce bana kavuşacaktır”

Hadisin Sırrı ve Manalarının İzahı

Bir kudsi hadiste Hz. Peygamberin Allah Teâlâ'nın namaz hakkında şöyle buyurduğunu haber verdiği rivayet edilmiştir: "Kul, besmele çekince Allah Teâlâ 'Kulum beni zikretti' der. El-hamdu li'llahi rabbi'l-âlemin [Hamd âlemlerin Rabbi olan Allah'a mahsustur] deyince de'Kulum beni övdü'buyurur."

Hadis böyle devam etmektedir.

Bu hadisten bu ölçüde bir iktibas, önceden zikredilen hadisin manasını açıklamada bir anahtar ve mukaddime gibidir.

Bunu anlayınca şu da bilinmelidir ki:

Akıllı insan, tek başına besmelenin Fatiha ile birleştirilmesinin ve bunun telaffuz edilmesinin böyle bir neticeyi ve kıymeti meydana getiremeyeceğini bilir. Buradaki sır şudur: Hak besmeleyi zikir, hamdı da bir övgü kabul ederek, bunları bu yönden ayırt etmiştir.

Akıllı kişiler ve tahkik ehli şunu bilir: Övenin övülene sena etmesi, övenin bulunduğu hale nispetle, övülenin bulunduğu hali tarif eder.

Gerçek zikrin hakikati, zikredilene tam olarak delalet eden şeyi ifade etmesi ve onun zâtını dile getirmesidir; ya da zikredenin, zikredileni nefsinde hazır kılması [istihdar] veya onunla birlikte hazır olmasıdır. Huzûr ve istihdar ise bilinenin ortaya çıkartılmasından [istida] ibarettir. Bunun neticesi de ilme râcidir.

Buna göre zikir bir açıdan senadan farklı değildir, fakat Hakk'ı bilerek ve tanıyarak zikreden kimseye nispetle böyledir.

Buna göre Hak adeta şöyle demektedir: Sena eden kişi senasıyla gerçek bir tarif —ki bu tarif, o varlığın zikredilen olması yönünden olsa bile- yaptığı gibi zikri senasıyla birleşip zikretmesi övülenin zâtını övmesi haline gelen kimse muhakkik, ikram ve yakınlığı hak etmiş kişidir.

Böyle bir halin gerçekleşmesinin zor olduğu ve insanların genelinin bundan mazur sayılacağında şüphe yoktur. Bu zikrin neticesi, Hakk'a yakınlık ve ikram getirmesidir.

İşte nadir bulunan budur, yoksa insanların zannettiği gibi besmelenin fatihayla beraber telaffuz edilmesi değildir.

Allah Teâlâ, gerçek mürşiddir.
Devamını Oku »

Derecelerin Selamı Yaymak,Yemek Yedirmek, İnsanlar Uyurken Gece NamazıKılmak Olmasının Nedeni

Derecelerin Selamı Yaymak,Yemek Yedirmek, İnsanlar Uyurken Gece Namazı Kılmak Olmasının Nedeni

Derecelerin selamı yaymak, yemek yedirmek, insanlar uyurken gece namazı kılmak olmasının nedeni ise şudur: insanın davranışları iki esasta sınırlıdır. Buna göre insan ya Hak'la ya da halkla ilişki içerisindedir. Her iki muamele de fiilî ve kavil İlişki diye ikiye ayrılır. Halka yönelik kavlî muamele selam vermektir; bu asildir. Yemek yedirmek ise fiildir ve sahibini aşan bir hayırdır. Selam sahibini aşan sözlerin en hayırlısı olduğu gibi böyle bir hayrın da sahibini aşmayan herhangi bir hayırdan daha üstün olduğu kesindir.

Gece namazına gelince: Gece namazı Hak ile bir muameledir ve söz ve fiilden oluşur. Buna göre gece namazı, Allah Teâlâ'nın kelamını okumak, Allah'ı zikretmek, teşbih, tehlil tekbirleri yönünden bir sözdür. Bu nedenle Hz. Peygamber "Namaz kılan Rabbine münacat eder" buyurmuştur. Namaz, içindeki rüku, kıyam, secde gibi rükünleri açısından ise fiildir.

Sadreddin Konevi,Kırk Hadis Şerhi,çev:Ekrem Demirli
Devamını Oku »

Bir Hadis ve Şerhi

Bir Hadis ve Şerhi



Hz. Peygamber'in şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir : ' Kulunu veya kölesini zina ederken gören Allah'tan daha kıskanç hiç kimse yoktur.' "  (Bu hadisi Buharî, Müslim, Tirmizî, Nesâî, Dârimî, İbn Hanbel rivayet etmişlerdir. Bu konuda kitapta daha ayrıntılı bilgi vardır.)


"Hadisin Sırrı ve Mânâlarının İzâhı"

" Bu hadisin sırrı hakkında aniden kalbime şöyle bir şey geldi / varid :

Kıskançlığın ortaya çıkması ve etkin olmasının sebebi, bizzat yasaklanan fiil değildir, bilakis kıskançlığa neden olan şey, ortaklık özelliğiyle rablık / rubûbiyet makâmıyla bezenmektir / telebbüs. Çünkü davranışlarda bağımsızlık ve failin her istediğini hiçbir engel, mani ve sıkıntı olmaksızın yapması, rablık özelliklerinden birisidir: Allah'tan başka hiç kimse, bir engel ve mani olmaksızın dilediği her şeyi yapamaz. Binaenaleyh, sınırlanma ve engellenme kulun bir özelliğidir.

Kul sınırlanma özelliklerinden çıkıp, istediği gibi davranma özgürlüğü elde etmek isterse, Hakkın rablık sıfatına ortak koşmaya yeltenmiş, büyüklüğüne sataşmış olur.

Şüphesiz ki, böyle bir durum, kıskançlığın doğmasına sebep olur. İlâhî inâyet (lûtuf, iyilik) olmadığında bu kıskançlık gazabı ve cezayı gerektirir. Buna göre, zina eden kişiye atılan yüz değnek sopa, Allah'ın rablık mertebesinin ana hükümlerini ifade eden sınırlı isimlerinin karşılığındadır; bu ismlerin özelliğine daha önce dikkatinizi çekmiştik. Zat'a mahsus evvellik ve birliğin baskın gelmesinin şefaatiyle bekâra verilen ceza sadece dayak ile sınırlanmıştır.

Bu hükümler, evli zanide ortadan kalktığı için o recmedilerek öldürülür; bu ceza, rablık / rububiyet mertebesinin tafsîlî hükümlerinin bir benzeridir. Bunu anlayınız, çünkü bu, şeriatın sırlarının büyük anahtarlarından birisidir.

Şayet bu meseleyi anlarsan şunu da idrak edersin ki: Şeriatta konulan her hüküm ve belirli sayı, rabbanî bir esasa ve hakîkatlere uygun belirli bir tertibe dayanmaktadır. "

Kırk Hadis Şerhi,Sadreddin Konevî,

Ekrem Demirli
Devamını Oku »

Havf ve Takva

Havf ve takva

Havf ve takva, kendileriyle vasıflanan kimselerde farklı derecelerde bulunurlar. Bu farklılığın nedeni ise insanların nebevi haberleri ve onlarla birlikte gelen vaad ve tehditlerin her birisini akıllarında canlandırmalarının gücüne ve zayıflığına bağlıdır.

Buna göre günah işlemeye devam eden kimse tafsili değil, sadece icmali olarak tasdik etmektedir. Nitekim Hz. Peygamber şu hadisiyle buna işaret etmektedir: "Kişi, mümin olduğu halde zina etmez."

Burada müminlikten maksat tam iman sahibi olmaktır ki bunun anlamı tasdikin kemâlinin, tafsili ve icmalî tasdik türlerini birleştirmeye bağlı olması demektir.

Şayet günahkâr kişi zehirleri, şiddetli zararları olan yiyecek ve içecekleri yemekten kaçınan uzman doktor gibi işlediği her kötülükten sonra gelecek cezayı aklına getirip bu cezanın gerçekleşeceğine de kesin olarak inansa o günahı işlemezdi. Binaenaleyh günahkâr kişi tasdikindeki bir eksiklik nedeniyle veya tövbe, mağfiret ve bağışlanma ümidini aklına getirdiği için günah işler.



Sadreddedin Konevi,Kırk Hadis Şerhi (Çev:Ekrem Demirli)
Devamını Oku »

Namazda Kafirun ve İhlas Suresi Okumanın Sırrı ve Manaları

Namazda Kafirun ve İhlas Suresi Okumanın Sırrı ve Manaları

Cabir b. Abdullah'tan, Hz. Peygamberin şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir. "Adamın birisi ayağa kalkmış ve iki rekât fecir namazı kılmıştır. Birinci rekâtında Kâfirun suresini okumuştu. Okumayı tamamlayınca, Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur: 'Bu adam, rabbini bilen bir kimsedir.'

İkinci rekâtta ise Ihlas suresini okumuş; okumasını tamamlayınca Hz. Peygamber 'Bu adam, rabbine iman eden bir kimsedir' buyurmuştur."

Hadisin Sırrı va Manalarının İzahı Bilinmelidir ki:

Marifetin çeşitli dereceleri vardır. Bunların bazıları diğerlerinden üstündür.

Birinci çeşit marifet şeriattadır. Hz. Peygamber devrinde Hak, itikat yönünden Arapların taptıkları putlardan, yıldızlardan, vb. batıl ilahlardan ayırt edilmiştir. Kafırun suresi, bu tür ayırımı ifade etmektedir.

Bunun için Hz. Peygamber Hıristiyan cariyeye "Allah Teâlâ nerededir?" diye sorduğu soruya, cariyenin göğü işaret ederek verdiği cevaptan memnun kalmıştır. Bunun ardından Hz. Peygamber cariyeye ben kimim diye sormuş, kadın da kendisinin Hz. Peygamber olduğunu bildiğini ifade eden bir işaret ile cevap vermiştir. Bunun üzerine Hz. Peygamber cariyenin efendisine "Bu kadın mümindir, onu azat et" diye emretmiştir.

Benzer bir mana, Muaz hadisinde de zikredilmiştir. Hz. Peygamber Muaz'ı Yemen'e görevli olarak gönderirken kendisine şöyle demiştir: "Sen, Ehl-i kitabın yanına gidiyorsun. Onları ilk davet edeceğin şey, Allah Teâlâ'nın birliği ve benim peygamberliğime şahitlik etmeleridir. Allah'ı bildiklerinde [marifet] ise üzerlerine gece gündüz vakitlerinde farz kılınan beş vakit namazı bildir."

Böylece bu İki şahitliği kabul etmek marifet diye isimlendirilmiştir. Buradaki marifet, Hakk'ın vahdaniyet özelliğiyle birlenmesi ve Arapların Uluhiyet'te kendisine ortak koştukları şeylerden temyiz edilmesidir.

Adam namazında "De ki Allah birdir [ehad] ve sameddir" âyetini okuduğunda Hz. Peygamberin "Bu adam, Rabbine iman eden birisidir" buyurmasındaki sır şudur: Ehad [Bir] lafzı, Hakkin sayısal mertebelerden tenzihinin en üst mertebesini ifade etmek için vazedilmiştir. Bunun için muhakkikler, şu konuda! kesin olarak görüş birliğine varmışlardır: Mutlak birlik fa ha diyeti! mertebesinde tecelli imkânsızdır.

Çünkü mutlak birliği yönünden Hak ile herhangi bir şey arasında hiçbir noktada bir ilişki ve irtibat söz konusu olamaz. Bul mertebede Hakk'ın bilinmez zâtı, isim, sıfat, vasıf, hüküm ve ilim ile nitelenemez. Hakk'ın bütün bunlardan mutlak olması! gerekir. Bunlardan birisinin Hakk'a izafe edilmesi itibar, mertebe ve cihet taakkulu iie gerçekleşir.

Bütün itibarların ortadan kalkması gerektiği için, bütün bu ilişkiler ve izafetler düşmüştür. Bu mertebede sadece Hakk'ın kendisini bildiği ve bizim ise O'nu bilemediğimiz için kendisinden bildirdiği şeyi tasdik etmemiz söz konusudur.

İşte "De ki: Allah Teâlâ birdir" âyetini okuyan kişi hakkında, Hz. Peygamberin söylediği Bu adam Rabbine iman etmiş bir insandır sözünün manası budur.

Bu bağlamda söylenen şeyler, Hakk'a dair sırların pek çoğunu içermektedir. Büyüklüğü ile birlikte tevhidin tecridi makamı, bu makamın feridir. Çünkü tevhidin tecridi, muvahhid [birleyen] ve mücerridin [tecrit eden] bir özelliğidir.

İşte Hakk'ın masivadan [Hakk'ın dışındakiler] ayrıldığı özelliğiyle tecrit edilmesinin anlamı budur.

Bu marifete ise sadece zâtî tecelliler ve mazharların hükümlerini aşan özel berk» tecellilere nail olan kişi ulaşabilir. Böylece bu kişi imkân ve vücûbu ve de bunların içermiş olduğu her şeyi ihata eden büyük berzahlığı iie Hakkin muradını ve bilinmeyen zâtı hakkında verdiği haberi Hak'tan anlar. Bu anlamada herhangi bir varlık, bir isim veya sıfat vasıta değildir.

Marifette en üst derece budur. Bu marifet, ilk mertebede işaret edilen marifetin mukabilidir. Diğer marifet dereceleri ve mertebeleri ise bu iki marifet arasında ortaya çıkarlar.



Bunları anlarsan Allah'ın izni ile doğruyu bulursun!



Sadreddin Konevi,Kırk Hadis Şerhi,

Ekrem Demirli

Devamını Oku »

Bir Hadis ve Sırrı



Sağ eliyle verdiğini sol elinden gizlercesine sadaka verir" hadisindeki sır

'Demirin dağlara karşı gücü bellidir; ateşin demir karşısındaki üstünlüğü de açıktır. Çünkü ateş demiri eritir, sertliğini ve şiddetini giderir. Suyun ateş karşısındaki üstünlüğü de bellidir, çünkü su ateşi söndürür. Rüzgârın da su karşısındaki üstünlüğü açıktır; rüzgâr suyu hareketlendirir ve dalgalandırır, onu dağıtır.

Burada insanların çoğunun dikkat etmediği gizli bir sır vardır ki bu, insanın rüzgârdan üstünlüğü ve Hakk'ın bunu meleklerine bildirmesindeki sırrın bilinmesidir. Ben şöyle derim: Şüphesiz ki insanın zâhirî bir sağı ve solu vardır; bunlar insanın suretine ait ellerdir. İnsanın iki tane de bâtinî sağı ve solu vardır; bunlar da onun ruhaniliği ve tabiatıdır. Şeriat bunları dikkate almıştır: “Arz o gün bütünüyle onun kabzasıdır ve ''gökler elinde dürülmüştür" âyeti buna işaret etmektedir. Çünkü semalar ruhların mahalli ve onlar aracılığıyla Hak'tan sâdır oldukları için, bunların ruhlar âlemine nispet edilmeleri daha kuvvetlidir; bu nedenle de Allah onları sağ eline nispet etmiştir.


Allah yeryüzü ve içerisindeki tabiî suretleri de diğer eline nispet etmiş, bunu da kabza diye ifade etmiştir. Camiu'l-Usul kitabında sahih bir hadiste şimal lafzıyla belirtilmiş ve zikredilen manada Hakk'a nispet edilmiştir.

Bunu anladıktan sonra şu da bilinmelidir ki:

Hz. Peygamber'in Rabbinden aktardığı "Sağ eliyle verdiğini sol elinden gizlercesine sadaka verir" hadisindeki sır şudur: Bu kişiyi sadaka vermeye sevk eden sebep, bütün tabiî hükümlerden uzak olan ruhani-rabbani bir âmildir. Bunu yapmak ise gerçekten zor bir iştir. Bu fiilin zorluğunun sebebi insanın tabiî ve ruhani özelliklerin ve bunların birleşimlerinin bir toplamı olmasıdır.

Bu bağlamda ruhaniliği güçlenip tabiatının herhangi bir etkisi ve dahli olmadan ruhuyla tasarrufta bulunacağı şekilde tabiî özellik ve kuvvetleri ruhaniliğinde yok olan kişi, son derece kuvvetli ve güçlü birisidir. Hatta bu kişi bu durumuyla meleklerin pek çoğundan daha üstündür. Çünkü meleğin fiillerinin tabiî özelliklerden uzak olması meleğin yaratılışının bir gereğidir. Bu durum garipsenmez ve büyütülmez de çünkü bu noktada herhangi bir tartışma yoktur.

Fakat insanda tabiî kuvvet ve özelliklerinden kaynaklanan bir kavga vardır. Tabiatın otoritesi gerçekten çok güçlüdür. Nasıl olmaz ki! İnsanın ruhu tabiî mizacından sonra ve o mizaca göre ortaya çıkmaktadır, insanın ruhu ve manevi sağ tarafına izafe edilen özellikleri, bütün ruhani fiillerinde tabiatının şüphe ve hükümlerinden kurtulacak şekilde, sol tarafına izafe edilen tabiî mizacına karşı sadece rabbani destek, teyit, güç ve şiddet sayesinde galip gelebilir ki daha önce buna işaret edilmişti; bununla birlikte ruhani sıfatlarla tabiî sıfatlar arasında bir karışma ve irtibat devam eder.

Bunu anlarsan Allah'ın izniyle doğruya ulaşırsın.

Sadreddin Konevi,Kırk Hadis Şerhi,çev:Ekrem Demirli

Devamını Oku »