Peygamberlerin Yanılmaları Konusundaki Bazı İtirazlara Cevaplar -1



Ey okuyucu! Eğer bana:Peygamberlerin yanılmayacağını söylüyorsun, iyi ama Resuli Ekrem sâllâllahu aleyhi ve sellemin namazda yanıldığını gösteren ve Ebû Hüreyre radıyallahu anh tarafından rivâyet edilen şu hadisi şerifi nasıl açıklarsın?” diye soracak olursan! Buna cevap vereceğim, ama önce o hadisi okuyalım:

Resûl-i Ekrem'in Namazda Yanılması Meselesi

Ebû Hüreyre radıyallahu anh şöyle demiştir:

“Bir gün Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem ikindi namazını kıldırmış ve iki rekatta selâm vermişti. Ashâb-ı kiramdan Zülyedeyn ayağa kalktı ve ‘Yâ Resûlallah! Namaz mı kısaldı, yoksa sen unutarak iki rekât mı kıldırdın? diye sordu. Bunun üzerine Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: Bunların hiçbiri olmadı’ buyurdu.”

Bu hadisi nakleden kaynaklardaki rivâyetlere göre Peygamber aleyhisselâm iki rekatte selâm verince, aceleci bazı sahâbiler: "Namaz, kısaldı, namaz kısaldı” diyerek Mescid i Nebeviden hemen çıktılar. Cemaatin arasında Hz. Ebû Bekir ve Hz. Ömer de vardı, fakat onlar Peygamber Efendimize duydukları saygıdan dolayı yanlış kıldırdığını söylemeye cesâret edemediler. Zülyedeyn ise buna cesâret edip: “Yâ Resûlallah! Namaz mı kısaldı, yoksa sen unutarak iki rekât mı kıldırdın?” diye sorunca, Resûl-i Ekrem Efendimiz cemaate döndü ve: "Zülyedeyn’in dediği doğru mu?” diye sordu. Onlar:

"Evet, doğru” deyince, Allah’ın Elçisi iki rekat daha kıldırdıktan sonra selâm verdi, sonra sehiv secdesi yaparak namazı tamamladı.( Buhârî, salât 88, sehv 5, ezan 69; Müslim, mesâcid 97, 99; )

Bu hadisin bir başka rivâyetine göre Peygamber Efendimiz Zülyedeyn'in sorusuna: “Ne namaz kısaltıldı, ne de ben unuttum” diye cevap vererek her iki hâlin de söz konusu olmadığını söyledi.(Buhari,Sehv 4,nr.1228) Hadisin tamamı okunduğunda bu durum görülür. Hâlbuki Zülyedeyn’in "Bunlardan biri oldu, Yâ Resûlallah!” dediği gibi, gerçekten de sözü edilen durumdan biri gerçekleşmişti.

Resûl-i Ekrem Hiçbir Konuda Yanılmaz


Ey okuyucu! Allah beni de seni de rızâsına uygun işler yapmaya muvaffak kılsın, şunu bilmelisin ki, İslâm âlimleri bu durumu çeşitli şekillerde açıklamışlardır. Bu konuda söylenenlerin bir kısmı doğruyu yakalama niyeti taşırken, bir kısmı doğrudan uzaklaşma eğilimindedir. Benim görüşüm ise şöyledir:

Peygamber Efendimiz’in dini tebliğ etmesiyle ilgili olmayan konularda yanılıp hatâ edebileceğini söyleyenler, bu hadiste ve benzeri rivâyetlerde kendilerine bir tutamak bulamazlar. Biz daha önceleri bu görüşü çürüttük ve tebliğ ile ilgili olmayan konularda da Resûl-i Ekrem Efendimiz’in yanılıp hatâ etmeyeceğini belirttik.

Resûlullah Efendimiz’in hiçbir hareketinde kesinlikle yanılmayacağını ve unutmayacağını kabul eden, fakat böyle hâllerde ümmetine sünnet olsun diye unutmuş gibi davrandığını söyleyenler vardır. Onlara göre de Peygamber Efendimiz;’’Ne namaz kısaltıldı,ne de ben unuttum" buyururken gerçeği dile getirmiştir. Gerçekten de namaz kısaltılmamış, kendisi de dört rekatlı bir namazı unutarak iki rekat kıldırmamıştır; ancak o ümmetine. dört rek’atli bir namazı unutarak iki rekat kıldıklarında sehiv secdesi yapmaları gerektiğini öğretmek için böyle yapmış ve iki rek'atta selâm vermiştir. Resûlullah Efendimizin unutmadığı, fakat unutmuş gibi yaptığı şeklindeki görüş yanlıştır; biz bunun neden yanlış olduğunu ileride ele alıp izah edeceğiz.

"Tebliğ" Dışı Konularda Yanılabilir mi?


Bir de Peygamber aleyhisselâmın sözlerinde hiçbir şekilde yanılmayacağını, dini tebliğ etmekle ilgili olmayan hususlarda yanılabileceğini söyleyenler vardır. Bu görüşü birkaç bakımdan ele alıp cevaplandıracağız.

Birinci Cevap: "Unutmadım" Demesi Kendi Kanaatidir

Resûl-i Ekrem sallallahu aleyhi ve sellem Zülyedeyn’e “Ne namaz kısaltıldı, ne de ben unuttum” diye cevap verirken kendi inancını ve kanaatini dile getirmiştir. Namaz kesinlikle kısaltılmadı derken, namazın kısaltılmadığı konusunda bir şüphe bulunmadığını, gerçeğin bundan ibaret olduğunu söylemiştir. Allah’ın Elçisi iki rek’at kıldırdığını unuttuğu hâlde, “ben unutmadım" buyururken bu konuda kendi inananı dile getirmiş ve unutmadığı kanaatinde olduğunu ifâde buyurmuştur. Her ne kadar “inancıma göre, kanaatime göre unutmadım” gibi bir ifâde kullanmasa bile, inanç ve kanaatinin bu yönde olduğunu söylemiştir. Efendimiz in bu sözü de gerçeğe uygundur.

İkinci Cevap: "Ben, Bile Bile İki Rek'at Kıldırdım

Peygamber Efendimiz “Ben unutmadım” buyururken, “Ben selâm vermeyi unutmadım” demek istemiştir. Daha açık bir söyleyişle Peygamber Efendimiz, kasten iki rek’atte selâm verdim ve bile bile iki rek'at kıldırdım” demek istemiştir. Bu cevapta doğruluk ihtimâli bulunmakla beraber, bu ihtimâl de uzaktır.

Üçüncü Cevap:
Doğruya En Uzak İhtimâl

Zülyedeyn’in ‘’’Ya Resulullah! Namaz kısaldı mı,yoksa sen unutarak iki rekat mı kıldırdın?” sorusuna Resûl-i Ekrem Efendimiz: 'Bunların hepsi olmadı’ diye cevap vermiş ve bu cevabıyla: “Bunlardan sadece biri oldu,ikisi birden olmadı’’demek istemiştir. Bu üçüncü görüş, doğruya en uzak ihtimâli bulunan görüş olmakla beraber onu doğru kabul edenler de vardır. Esasen doğru olan, bu görüşün tam zıddıdır. O da Peygamber Efendimiz’in “Ne namaz kısaltıldı, ne de ben unuttum” şeklindeki sahih hadisidir.

Fakih ve muhaddis imâmlarımızın yukarıdaki hadisle ilgili olarak ver-dikleri bu cevapların herbiri hadisin lafzına uygun görünmekle beraber, onların bir kısmı hadisin mânasına oldukça uzak, bir kısmı da hayli zorlama cevaplardır.

"Bana Allah Unutturdu"

Bence bu görüşlerin hepsinden daha uygun ve doğruya en yakın olanı Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellemin “Ben unutmadım” buyururken, unutma işinin kendi elinde olmadan meydana geldiğidir. Allahın Elçisi unuttuğunu söyleyen bazılarının da böyle demesini uygun görmemiş ve onlara şöyle buyurmuştur:

Birinizin ‘şu âyetleri unutttum’ demesi kötü bir şeydir; hâlbuki o unutmamış, ona Allah Teâlâ unutturmuştur.”

Hadisin tamamı şöyledir: Ashâb-ı kiramdan Abdullah ibni Mes’ûd radıyallahu anhın rivâyet ettiğine göre Resûl i Ekrem sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Bir kimsenin ben şu âyetleri unuttum demesi ne kötü bir şeydir. Böyle demek yerine ‘Bana unutturuldu’ demelidir. Ey Kuran hafızları! Kuran-ı Kerîmi devamlı sûrette okuyup müzâkere ediniz. Çünkü Kuran, hafızların kalplerinden, develerin bağlarını koparıp kaçmasından daha hızlı bir şekilde ayrılıp gider.”(Buhâri, Fezâilü-l-Kur’ân 23, nr. 5032) “Sen atmadın, Allah attı”(Enfal 17) âyetinde ifâde buyurulduğu gibi,aslında her işi yapan, yaptıran Allahtır, İnsana birşeyi unutturan da O’dur, demektir.

Peygamber Efendimiz başka bir hadiste de şöyle buyurmuştur;

‘’Ben unutmam, fakat Allah bana unutturur,” Nitekim Zülyedeyn Resulü Ekreme: "Yâ Resûlallah! Namaz mı kısaldı, yoksa sen unutarak iki rekat mı kıldırdın?’’ diye sorduğunda, namazı kendisinin bilerek ve isteyerek kısaltmadığını ve unutmadığını belirtmiş, şayet namazı kısaltma ye unutma söz konusu olmuşsa, Allah tarafından unutturulduğunu söylemiş, eksik kıldırıp kıldırmadığını orada bulunan (Hz Ebû Bekir veHz Ömer gibi) sahâbelere sorup onlardan olumlu cevap alması üzerine de ' kendisine unutturulduğu ve bunun ümmetine unutmaları halinde nasıl davranacaklarını öğretmek için yapıldığı kesinlik kazanmıştır.Buna göre Resulü Ekrem’in "Ne namaz kısaltıldı, ne de ben unuttum" veya "Bunların hiçbiri olmadı” buyurması gerçeği dile getirmektedir. Gerçekten de ne namaz kısaltılmış, ne de kendisi unutmuş, fakat Cenâbı Hak ona bunu unutturmuştur.


Hz. İbrahim'in Üç Yalanı


İtiraz edilen konulardan biri de, hadislerde “Hz. İbrâhimin ‘üç yalanı’ diye geçen ve bunlardan ikisi Kuranı Kerim’de zikredilen haberler,

Kuranı Kerim de zikredilen iki âyetten biri Hz, İbrâhimin, sağlıklı olduğu hâlde; "Ben hastayım"(Saffat,89) demesidir.

Diğer âyet ise şudur: Hz. İbrahim kavminin taptığı putları kırdığı, bunu gören halkın onun yanına gelerek: "İbrâhim! İlâhlarımıza bunu ya-pan sen misin?" diye sorduğunda, onun: Hayır! Bu işi, şu büyükleri yap-mıştır. Eğer konuşabiliyorlarsa kendilerine sorun!’ demesidir,

Üçüncüsü ise,Mısır kralının Hz. İbrahim'e, kansı hakkında: “Bu se-nin neyin oluyor?" diye sorduğunda “O benim kızkardeşimdir" dîye cevap vermesidir.(Buhari,Büyü’100,nr.2217)

Ey okuyucu! Allah sana nimetlerini ikram etsin, Hz. İbrâhim bu üç sözü ister belli bir maksatla söylesin, isterse bir kastı olmadan söylesin, onların yalanla bir ilgisi yoktur. Bu sözler insanı yalan söylemekten kurtaran üstü kapalı (ta’rîzli, kinayeli) ifâdelerdir.

Tarîz: söz dokundurmak, kinayeli konuşmak demektir.Ta’rîz yapan kimse, söylemek istediği sözün tam tersini söyleyerek asıl maksadına vurgu yapmış olur. Haylaz bir çocuğa: “Oğlum, bu kadar fazla çalışma, git biraz da arkadaşlarınla oyna” demekle onun tembelliğine ta’rîz yapılmış olur. Bazı âlimlerimizin hoş tarizleri vardır. Ünlü tabiîn muhaddis ve fakihi İbrahim en-Nehai (v. 96/714), kendisiyle görüşmek istemediği biri kapısını çalınca, hizmetçisine: “Onu mescitte ara!’’ dedirtmiş. Tabiîn muhaddisi Şabi de,görüşmek istemediği biri ziyaretine gelince yere bir dâire çizer, hizmetçisine parmağını o dâirenin içine koydurur ve kapıdaki adama: “Şa’bi burada yok” dedirtirmiş. Ashab-ı kirâmdan îmrân ibni Husayn’ın, ta’rizin faydasını gösteren güzel bir sözü vardır: “Tarizde (kinayeli, üstü kapalı konuşmada) yalandan kurtuluş vardır”'

"Ben Hastayım" Sözünün Açıklaması


Önce Hz İbrahim’in ‘’Ben Hastayım’’ demesini ele alalım:Ünlü tabiin alimi Hasan Basri ve daha başkalarına göre Hz İbrahim bu sözüyle her varlık hastalanabilir anlamında ‘’Ben Hastalanacağım’’ demek istemiş,bunu da kavmiyle birlikte onların bayramına katılamayacağını belirtmek için söylemiştir.

…...

Hz, İbrâhimin ‘’Ben hastayım" sözüyle ne demek istediğine dâir çeşitli görüşler ileri sürülmüştür

Bunları şöyle sıralayabiliriz

*Başına gelecek olan ölümü düşünerek hasta oldum.
Hz. İbrâhim onlara: “Ölüm okuna ve belâlara hedef olup kendini kurtaramayan kimse, başına gelecek ölüm yüzünden hastadır” demek istemiştir. Şöyle bir şey anlatılır: Adamın biri ansızın ölünce. “Yahu adam sapasağlamdı, ölüverdi” demişler. Bunu duyan bir bedevi:
“ölüm boynuna dolanmış dururken bir adam nasıl sapasağlam olur?” demiş.

Sizin Rabbinizi inkâr etmenizi ve Hak yoldan inatla yüz çevirdiğinizi göre göre kalbini hasta oldu.

Bilinen bir yıldız doğduğu zaman Hz. İbrâhim ateşlenirdi. O günde o yıldızı görünce 'Ben hastayım" dedi ve her zaman yaptığı gibi onların bayramlarına katılamayacağını söyledi.

Âyette bu durum şöyle ifâde edilmektedir: “Sonra yıldızlara bir göz attı, Ben hastayım' dedi.”

Yapılan bu yorumlar Hz. İbrahim'in “Ben hastayım’’ demesinde bir yalan bulunmadığını, tam aksine o sözün doğru ve gerçek olduğunu göstermektedir.

Bu konuda ileri sürülen görüşlerden biri de şudur: Hz. İbrahim Allah’ ın varlığı konusunda kavmine açıkladığı delillerin onlar üzerinde etkili olmadığını, kavmı yıldızlara taptığı ve dünyada olan biten her şeyi ytldızların yaptığına inandığı için onlara öğretmek istediği bilgilerin ken dilerine bir fayda vermediğini gördü ve bunu tariz yoluyla anlattı. Hz. İbrahim kavmine karşı ileri süreceği delilleri henüz ortaya koymadığı, onlar üzerinde etkili olmak için ne yapması gerektiğini düşündüğü sırada hastalandı. Bununla beraber kendi îmânında bir zayıflık bulunmadığı gibi, dâvasının doğruluğu konusunda da en küçük bir şüphesi yoktu. Fakat kavminin Allah'a inanmasını sağlamak ve yıldızlara tapmasını önlemek için ileri süreceği deliller henüz onlan ikna edecek güçte değildi. Sonunda Allah Teâlâ, Kurân-ı Kerim de anlattığı, bizim de yukarıda zikrettiğimiz yıldızlar, Güneş ve Ay ile akıl yürütme delilini kullanmayı ona ilhâm etti.

"Büyükleri Yapmıştır"


Hz. îbrâhim putları kırdığı zaman, kavminin ona: “İbrahim! İlâhlarımıza bunu yapan sen misin?” diye sormalan üzerine onun: “Hayır! Bu işi şu büyükleri yapmıştır. Eğer konuşabiliyorlarsa kendilerine sorun!"(Enbiya,62-63) demesine gelince; Ibrâhîm aleyhisselâm putları en büyük putun kırmış olabileceği ihtimâlini putun konuşması şartına bağlamış ve onlan sarsmak, inançlarının bir değeri olmadığını kendilerine göstermek için de: “Eğer sizinle konuşabiliyorsa o yapmıştır!’' diye paylamıştır. Hz. İbrahim'in bu sözü de doğrudur ve gerçeğe aykırı değildir.

"O Benim Kızkardeşimdir" '


Hz. İbrâhim’in karısı Sâre hakkında: “O benim kızkardeşimdir“ demesine gelince, Resûl-i Ekrem Efendimiz bu olayı bir hadis-i şerifinde anlatmış ve Îbrâhîm aleyhisselâmın bu sözüyle eşine “Sen, Islâm’da benim kız kardeşimsin’’ demek istediğini açıklamıştır. Allah Teâlâ “Bütün müminler kardeştir.(Hucurat,10) buyurduğuna göre bu söz de gerçeğin ifâdesidir.
Resul-i Ekrem sallallahu aleyhi ve sellem bu konuda şöyle buyurmuştur: Bir gün Hz. ibrâhim hanımı Sare ile birlikte zâlim bir kralın bulunduğu bir şehre uğra mıştı. Adamları krala: “Şehre bir adam geldi, yanın da dünyanın en güzel kadınlarından biri var” dedi-ler. Kral Hz. îbrâhim’i yanma çağırttı ve ona: Bıı kadın senin neyin olur?” diye sordu. O da: “Kızkardeşimdir” dedi.

Sonra Hz. İbrâhim Sâre’nin yanma gelerek: “Bu zâlim krala senin için kızkardeşimdir dedim. Bu gün yeryüzünde ikimizden başka mü’min yok. Bu se beple, seninle biz aynı zamanda din kardeşiyiz. Sakın beni yalancı çıkarma” diye tembih etti. Saraya varınca, kral onu ayakta karşıladı. Sâre de abdest alıp namaz kılmaya başladı, sonra da: “Yâ Rabbî! Eğer ben Sana ve Senin Peygamberine îmân ettimse ve kadınlığımı kocamdan başka herkese karşı korudumsa, Sen de beni şu kâfirden koru!” diye duâ etti. Kralın nefesi daralıp hırlamaya ve ayaklarını yere vurarak debelenmeye başladı. Sâre: “Allahım! Eğer bu herif ölürse, onu benim öldürdüğümü düşünürler” diye telâşlandı. 

Kralın sıkıntısı geçip kendine geldi ve tekrar Sâre’ye doğru ilerledi. Sâre yine abdest alıp namaza durdu, sonra da aynı şekilde duâ etti. Kralın yine nefesi daralıp hırlamaya ve ayaklarını yere vurarak debelenmeye başladı. Sâre yine: “Allahım! Eğer bu herif ölürse, onu benim öldürdüğümü düşünürler” diye telâşlandı. Kralın yine sıkıntısı geçip kendine geldi. Aynı olayın üçüncü defa da tekrarlandığı rivâyet edilmiştir. Bunun üzerine kral adamlarına: “Siz bana insan değil, şeytan getirmişsiniz. Bu kadını hemen götürün ve onu ülkemden çıkarın. Hizmetkârım Hâcer’i de ona verin” dedi. Sâre Hz. İbrâhime: “Gördün mü bak! Allah kâfiri nasıl rezil ve perişan etti; beni ondan korudu; üstelik bir de bu hizmetçi kızı verdi” dedi.(Buhari,Büyü,100,nr.2217)

Müslümanların birbirinin kardeşi olduğunu dile getiren hadisi şeriflerden birini burada zikredelim;Allah'ın Elçisi şöyle buyurmuştur: “Müslüman Müslümanın kardeşidir.Ona zulüm ve haksızlık yapmaz,yardımı kesmez ve onu hakir görmez, Peygamberimiz üç defa göğsüne işaret ederek buyurdular ki;Takvâ işte buradadır. Müslüman kardeşini hor ve hakir görmek, bir kimseye şer olarak yeter. Her Müslümanın kanı, malı ve ırzı, diğer Müslümana haramdır.(Müslim,Birr 32,nr.2564)

Yalan Gibi Görünen Doğru Sözler


Bu cevaplardan sonra yine de bana; “Madem Hz Ibrâhimin bu ifâdeleri yalan değildir, öyleyse Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem Hz. İbrahim ile ilgili bu olaylardan söz ederken neden "birkaç yalan’’ İfâdesini kullanmış ve neden “İbrâhîm sadece üç defa yalan söyledi.’’(Buhari,Enbiya 8,nr.3358) buyurmuştur?" diye soracak olursan; yine aynı şekilde Fahri Alem Efendi'miz âhiretteki büyük şefaatten (şefâat-i kübrâ’dan) bahsederken, neden "Hz. İbrahim, dünyada söylediği yalanları hatırlatarak şefâat edemeyeceğini söyleyecektir” buyurmuştur.(Buhari,Tevhid 36,nr.7510) diye sorarsan, bunların cevabı şudur:

Resûlullah Efendimiz “İbrâhîm sadece üç defa yalan söylemiştir” derken, Ibrâhîm Peygamber'in aslında doğru olan, fakat yalan gibi görünen bu üç ifâdesi dışında hayatında hiç yalan söylemediğini anlatmak istemiştir. Diğer yandan Hz. İbrahim de sözleri gerçek olsa bile, onların yalanı andırması yüzünden Cenâb-ı Hak tarafından hesaba çekilmekten endişe etmiştir.

Peygamber Efendimiz’in mecazen “İbrâhim’in üç yalanı ” diye ifâde buyurduğu o sözleri Hz. İbrâhîm yalan olsun diye değil, tam aksine putperestleri Allah’ın varlı ğı hakkında düşündürmeye, duymayan ve konuşmayan putların ilâh olamayacağı üzerinde akl-ü fıkretmeye sevketmek için söylemiş, Hz. Sâre hakkında kızkardeşim diyerek de kendisine bir fenalık yapılmasına engel olmak istemiştir.Onun,yalanı andıran bu sözleri dolayısıyla Cenabı Hak tarafından hesaba çekilmekten korkması peygamber hassasiyeti sebebiyledir.’’Ebrar-ın yaptığı iyilik,Allaha yakın olanların yanında kötülük gibi kalır’’ şeklindeki kelamı kibariyle anlamaya çalışmak mümkündür.

Sefer Ne Tarafa?


Yine burada nakledeceğimiz şu hadisi şerifin de yalanı andırdığı düşünülebilir:

"Resülullah sallallahu aleyhi ve sellem bir gazveye hazırlandığı zaman, asıl hedefi söylemez, bir başka yere gittiği sanılırdı.”
Bu hadisi rivâyet eden Kâ‘b Ibni Mâlik radıyallahu anhın anlattığına göre Resülullah sallallahu aleyhi ve sellem bir gazveye hazırlandığı zaman asıl hedefi söylemez» bir başka yere gittiği sanılırdı. Ancak Tebük gazvesi sıcak bir mevsimde uzak bir yere yapılacağı ve kalabalık bir düşmanla karşı karşıya gelineceği için Resûl-i Ekrem ashâba durumu açıkladı. Savaşın özelliğine göre hazırlanabilmeleri için Müslümanlara nereye gideceklerini söyledi. Daha sonra Kâ’b ibni Mâlik, kendisiyle birlikte üç samimi sahibinin bu gazveye gidemeyişini, bu yüzden başlarına nelerin geldiğini uzun uzadıya anlattı.(Buhari,Cihad 103,nr.2948)

Yapacağı gazvenin yerini gizlemek yalan söylemek değildir. Peygamber Efendimiz in bu yaptığı, bir harp taktiğidir; üzerine gideceği düşman durumu öğrenip de hazırlık yapmasın diye asıl maksadını gizlemekten ibarettir.

Burada şu hadîs i şerifi hatırlamakta fayda vardır: “İhtiyaçlarınızını gidermesini niyâz ederken, Allah’tan neler istediğinizi başkalarına söylemeyiniz. Çünkü insanlar nimete kavuşanlara haset ederler.(Taberani,el Mu’cemu’l-evsat,3,55,nr.2455)

Resûlullah Efendimiz bir gazveye giderken asıl hedefini saklı tutar, bir başka yer hakkında bilgi toplamaya çalışarak oraya gideceği izlenimini verirdi. Yoksa o “Falan gazveye gitmek için hazırlığınızı yapınız” veya ‘"Hedefimiz falan yerdir” dedikten sonra, bunun aksini yapmazdı. Hâl böyle olunca, Fahr-i Âlem Efendimizin bir gazveye hazırlanırken asıl hedefini söylememesinde bir yalancılık söz konusu değildir.
Şâyet Peygamber Efendimiz “Falan yere gidiyoruz" dedikten sonra aksini yapsaydı, kendisinden beklenmeyecek bir davranış yapmış olurdu ve işte 0 zaman “Bir peygamberin hilâf-ı hakikat konuşması olacak şey midir?” diye sorulabilirdi.

Kadı İyaz,Şifa-i Şerif Şerhi(Yaşar Kandemir) - cilt:3,sayfa;60-64,65-72
Devamını Oku »