Ali Murat Daryal ile Söyleşi

Ali Murat Daryal ile Söyleşi

...DARYAL- Efendim, Batı'da şu anda yeni bir slogan türedi: Kültür evrenselleşiyor. Aslında evren­sel olan şey kültür değildir. Kültürün tarifine bakar­sanız, kültür milletlere veya iptidai kültürler kabile­lere has olduğu için, bunlar kültürdürler. Bir Çin kültürü, bir Amazon yerlileri kültürü gibi. Bunları var eden, onların kendilerine has olmasıdır. Aksi takdirde bütün dünyayı kuşatan kültür, kültür olmaktan çıkar. Bu, kültür değildir. Kültürler evren­selleşiyor düşüncesi, bu bakımdan son derece hatalı. Eğer derseniz ki, Batı kültürü evrenselleşiyor, bunun bir derece doğru olduğu söylenebilir. O da birçok yerde aksaklıklar taşır. Şöyle ki, bir şeyin kültür olabilmesi için, bir kaç bin yıl geçmesi, âdet, töre, örf halini alması ve cemiyetin bütünüyle bu değerleri özümsemesi lazımdır. Böyle 5-10 senede birtakım taklitlerle bazı jestlerin, mimiklerin ve davranış bozukluklarının yayılmasına kültürün evrenselleşmesi olarak bakmak son derece hatalı ve yanlıştır.

MESAJ- Batı kültürünün ürünü olan bir şarkıcı- nın taklit edmesini bir davranış bozukluğu olarak değerlendiriyorsunuz?

 

DARYAL- Demin de dediğim gibi; bir kültürün örf, âdet, anane olabilmesi için bir kaç bin yıllık bir geçmişe sahip olması ve kesintiye uğramaması lazımdır. Böyle zorlamalarla gençleri bir takım davranış bozukluklarına itmek, ne Avrupa kültürü­nün evrenselleşmesi demektir, ne de bunun Türkiye’de yerleşmesi demektir. Bunlar bir takım bozukluklardır ki, zamanla, birkaç yüz sene sonra kültürün bünyesinde eriyip bir takım aksaklıkları doğuracaktır, ...

Meselenin çoğu eğitimden çıkıyor.Zamanın Milli Eğitim Bakanı şöyle demişti:’’Biz İmam-Hatip okullarını açarak gençlerimizin beyinlerinin yıkanmasına müsaade etmeyeceğiz.” Efendim, mesele şudur; siz kendi evladınızın beynini kendi değerlerinize göre yıkayamazsanız, sizin evlatlarınızın beynini şer kuvvetler kendi değerlerine ve kendi menfaatlerine göre yıkarlar. O vakit ortaya, vatanına milletine ayrı düşmüş yabancı topluluklar ortaya çıkar. Bu toplulukların görevi bozmaktır. Çünkü bunlar öncü kuvvetlerdir. Ancak bundan sonra bu bozukluklar uzun yıllar sonunda toplum bünyesine yerleşirler.

MESAJ- Müziğin insan psikolojisi üzerindeki tesiri büyük. Herhangi bir müzik türünün yayılması günümüz iletişimi ile çok kolay olmakta. Gençliğin müzik türlerinden bu denli etkilenişini neye bağlı­yorsunuz.

DARYAL- Ben ninniler üzerinde çok duruyorum. Çocuk, ninnisini beşiğinde annesinden dinlediği vakit, bir vatana, bir imana, diğer değerler siste­mine hazırlanır. Bu ninni nağmeleridir ki, ileride onu Kur’an sesine, ezan sesine yatkınlaştıracak, alıştıracaktır.

Musıki bir şartlanmadır. Eğer siz Batı müziği mağmelerine şartlandıysanız, o hoşunuza gider. Türk müziğinin nağmelerine şartlandıysanız, o hoşunuza gjder. Bu bir alışkanlık meselesidir. Onun içindir ki,               ninniler bir müslüman çocuğun

Ezan’dan,Kur’an’dan hoşlanması için en önemli merhaledir. Çocuk, ninnideki ilahı dokuya şuur altına programlar.

MESAJ-Efendim, şu anda siz önemli bir tehlikeyi haber  verdiniz. Çünkü günün her saatinde Batı müziğinin telkini ile 7’den 70’e herhes karşı karşıya !

 DARYAL- Tabiî tabiî. Bir kültürün en iyi taşıyı­cısı musikîdir. Bugün herkese Almanca, İngilizce öğretemezsiniz. Ama musikî öyle değildir. 24 saat içinde her yerde istese de, istemese de hiçbir mesai sarfetmeden kulağına gelen nağmeler ile insan farkında olmadan etkilenir. Musikînin bir dili vardır.

Cemil Meriç rahmetliyle, Batı müziğinin Türkiye’ye geldiği vakitlerde dinlemeye giderdik. Arada koridorlarda, “Aman efendim, ne kadar şaheser bir müzik, ne kadar güzel çalıyor. Bunu anlamayanda hayır yoktur, hatta bunu anlamayan insan değildir.” diye konuşurduk. Bir keresinde “Hem vallahi, hem billahi” dedi “...ben, o müzikten hiçbir şey anlamazdım, fakat bulunduğumuz sosye­tede arkadaşlarımız yanında itibar kazanmak için, bu müziği sevdiğimizi, bu müziği anladığımızı ve bu müziği beğendiğimizi söylemek mecburiyetini hisse­derdik... üzerimizdeki baskıdan dolayı.” Aslında hiçkimsebirşey anlamazdı.

MESAJ- Çıplak kıral hikayesi gibi...

DARYAL- Zat«ı âlileriniz çok güzel ifade ettiniz.

Öyle bir hava, öyle bir baskı oluşturuluyor ki, adam sadece etrafındakilerden takdir toplamak için bu müziği dinliyor.

Bir de toplum psikolojisi var. însan tek başına heyecanlanmaz. Ama birkaç bin kişi bir araya geldiği zaman iki üç kişinin kasıtlı olarak heyecan gösterileri yayılır^Mtoplulukta bir heyecan başlar.. Bunlar kasıtlı da yapılıyor olabilir. Muayyen yerlere konulan kişiler barınnaya, kendilerini kaybetmeye» birtakım sara nöbetleri göstermeye başladıkları vakit, bu heyecan gittikçe yayılır ye kitle bir psikoloji oluşturur. Bu psikolojide mantık yoktur.

İNSAN, TOPLUM VE MİLLET . Onun için musikînin güzel olması da gerekmez.

MESAJ- Müziği spor takip ediyor. Bu konuda ne dersiniz?

DARYAL- Spor da öyle. Sporun prensipleriyle cemiyetin değerleri arasındaki ölçüler paralellik arzetmektedir. Mesela Amerikan futbolu, Ragbi’yi incelersek, şunu göreceksiniz: Amerikan pragma­tizminin oyuna en güzel yansımış şeklidir. Birisi topu alıp koşuyor, diğerleri topu elinde bulunduranı veya arkadaşını engellemek için çelme takıyor, yumruk atıyor, üzerine çıkıyor, itiyor. Bu mafyanın kanun dışı metodlarının, sahadaki kanunlaşmış şeklidir. Sakatladığı vakit hiçbir sorumluluk hissetmeyen vahşî’ bir anlayıştır.

Bu milletin ille de her sporu yapması ve her dalda muvaffak olması gibi bir zaruret yoktur. Herkes kendi değerlerine uygun sporlarla gençliğini eğitir.

Düşünebiliyormusunuz, bir futbol maçında herhangi bir takîmı tutan, karşı takımı tutanların tribünlerinde otursun ve kavga etsin! Bunlar bu vatanın evlatları. Bunlar düşmana karşı beraber harbedecekler. Spor adı altında birbirlerine yumruk sıktırmanın ne esprisi, ne manası, ne de geleceği vardır.

MESAJ- Sayım Daryal,şiddet dolu Hollywood filmleri toplum ve özellikle gençlik  üzerinde bir etki oluşturmakta ?

DARYAL- Efendim Batı’ya baktığınıız vakit,meseleler bizi aldatıyor, Şöyle ki, mesela Amerikan filmlerinin çoğunluğu,adam öldürme tekniklerini gösteren  kovboy,gengster filmleridir.Batıda ve Amerikada bu tahripkar değildir.Amerika bu tecrübeleri zaten yaşamıştır. O filmi gördüğü zaman ancak geçirdiği tecrübeyi hatırlayarak bir ürküntü duyar. Sözgelimi Türkiye’de sağ-sol çatışmasıyla ilgili bir film seyrettiğiniz zaman, o devreyi yaşa­yan insanlar olarak son derece rahatsızlık duyarız. Siz bu filmi şağ-sol çatışması olmayan bir cemiyette gösterirseniz, bu film onların düşüncelerinde özenme yolunda bir tahribata yol açar.Çünkü bunun acı tecrübesini yaşamamışlardır! O  bakımdan Batı’daki vurma kırma filmleri Batı’da o kadar tahripkar değildir. O zaten filmin konusunuyaşamış ve halen de yaşıyor. Fakat Türkiye o filmlerin  konularının birçoğuna hayal olarak bile uzaktır.

Ali Murat Daryal - İslamda İbadetlerin Sosyo-Psikolojik Temelleri
Devamını Oku »

Geri Dönüşümlü Şampuan !

Geri Dönüşümlü Şampuan !...Artık Asyalı gerçeklerin sabırsız bir hale gelmesi ve sa­dece Batı pop müziğini ve kılık kıyafetlerini değil, tüm post­modern kimliğin arzulu alıcıları olmaları kimseyi şaşırtmamaktadır. Sokakta bol, sarkık kazaklar ve yırtık kotlar giyen repçiler, kirli ve uzun saçlarıyla, tüm dünyadaki gibi siyah kotlar ve t-shirtler içindeki heavy metalciler, sadece Ameri­kan şehir gençliği gibi görünmemekte, aynı zamanda onlann psikolojik profilini de öğrenmektedirler. Artık “gençliğin ge­niş ailelerden bağımsız düşünülmediği ve kişisel davranışların disipline edilmesinin ölçüt olarak kabul edildiği” toplumlarda, yavaş yavaş cinayet işleyen, okuldan kaytaran, uyuşturu­cu bağımlısı, ailesine karşı isyan eden, önüne gelenle yatıp kalkan bir gençlik yükselişe geçmektedir.

Bu kültürün en be­lirgin özelliğiyse, Asya’daki güç sahibi ayrıcalıklı elitin çocukları arasında baş gösteren sevgisizliktir. Asiaweek'e göre Ba­tılı pop müzik, MTV ve televizyon programları “paragöz bir gençlik” kültürü yaratmıştır. Bu gençlik anlık hazlara itibar etmekte ve görsel-işitsel bir bombardıman altında yetişmek­tedir... Okul öncesi Christian Dior'un bez spor ayakkabıla­rına ilgi duyan bu gençlik sonraları Beverly Hills 90210’da- ki sahnelere arzu duyarlar. Öyle ki kullandıkları kalem kutu­lar bile özel tasarlanmıştır.” Fakat bu mallar sadece sevgi­sizliği yaygınlaştırmaktadır. İthal edilen kültür sürekli bir sev­gisizlik aşılamaktadır. Sevgisizlik, sahip olunamayanlara du­yulan nefrette anlamını bulan bir gençlik kültürüdür. Böylece Asya’nın her yerindeki zengin gençliğin çıkarları “lepak"ın yansımasıdır. Malezyalıların son zamanlarda en çok şikayet ettiği toplumsal sorun, yollarda sallana sallana yürüyen ve bu yaşam tarzına uygun ürünlere sahip olan gençliğin, özünde sevgisizlik taşıyan bir modanın oluşturduğu anlamsızlığı yansıtmalarıdır. Ve tüm bunların arkasında kişiyi yıkan bir bağım­lılıkla birlikte, kur yapmak yatmaktadır.

Peki bu moda markaları almaya gücü yetmeyenler ne yapmaktadır? Güneydoğu Asya, bu soruna kendi cevabını üretmiştir: Burada gerçeğe postmodern bir dayanak noktası oluşturulur ve gerçekle ayrıt edilemeyecek kadar sahte ve ya­lan üzerine temellendirilmiş kültür ve ekonomiyi gerçekmiş­çesine benimsetir. Eğer gerçek ve temsili ayırt edilemezse, gerçek bir Gucci marka saatler ile taklitleri arasındaki farkın ne önemi kalır? “Gerçek taklitler” piyasada rahatlıkla bulu­nabilir. Sahte CD’ler sadece gerçekleri gibi görünmeyıp ay­nı zamanda kesinlikle aynı ses ve kaliteye de sahiptirler. Bu durum endüstri uzmanlarının bile iki ürün arasındaki farkı anlatmasını imkansız hale getirmektedir. Bununla birlikte Tayland, Tayvan, Hong Kong, Güney Kore, Malezya, Endo­nezya ve Singapur’da satılanlar sadece taklit saatler ve ka­setler değildir. Sahte kültür, kılık kıyafetten, deri mallara, an­tika eşyalardan, bazı araba parçalarına ve endüstriyel işlem­lere kadar bir çok şeyi üretmektedir. Güneydoğu Asya’da gö­ze çarpan ortak manzara, insanların New York, Paris vé Ce­nevre’deki Batılı, zengin hem cinsleri gibi şık giyinmeleridir. Oysa bu insanların üzerindeki kıyafetler taklittir. Tayland ın ünlü bir pop şarkısında “Bin yıl önce Tayland’da yapıldı. İki yüz sene önce Amerika’da yapıldı”, denilerek bu durum hi­civ edilmektedir. Hayret verici bir şekilde, bölge ekonomisi­nin % 20’si taklit üretime bağlıdır. Yatırımların belirsiz gelişi­mi hem bir postmodern üründür hem de Batı kapitalizmini alt üst edecek potansiyel bir silahtır. Bununla birlikte, bu du­rum, toplumun tüm bireylerinin, postmodern bireysel kimlik arayışına, kendini gerçekleştirmeye ve anlamlandırmaya ka­tılma imkanı tanır.

Pop müzik, televizyon ve tarz ürünleri, postmodern de­virde Üçüncü Dünya gençliğini tuzağa düşürmek için bir ara­ya getirir. Onların kimlikleri metaya dönüştürülür. Televizyon şovlarından, Hollywood ve MTV’ye kadar birçok abartılı ıvır zıvırla gençlik bombardımana tutulmakta, “hepiniz eski kafa­lısınız” tarzı davranışlar moda eğilim haline getirilmekte, uyuşturucu, intihar, suç ve nihilizm kültürü “ideal” bir tip ola­bilmenin ön gereksinimleriymiş gibi yansıtılmaktadır. Bu pa­ketin özü, Batılı olmayan ülkelerde, Batı’ya ait olmayan her şeyin “iğrenç” olduğunu kanıksatmaktır. Söz konusu paket “özgürlüğün” cezb ediciliğiyle birlikte satılır. Fakat bu “özgür­lük” ya da daha yaklaşık haliyle bireyci özgürlük, her bireyin kendi potansiyelini tatmin etmesi, sonsuzca tüketmesi, ko­lektif, cemaatsel ve toplumsal sorumluluklardan elini çekme­si için bir ruhsattır. Batı’nın deyişiyle bu mesaj Rousseau’ya kadar uzanmaktadır. Beş çocuğunu da yetimhaneye veren Rousseau bir özgürlük havarisidir. Fakat Batılı olmayan toplumlarda, bu tarz bir “özgürlük” görüşü, onların gelenek ve tarihlerinin altını oymaktadır.

Bu görüş, Batılı olmayan gen­cin kendi kültürel ürünlerine yaklaşma özgürlüğünü içermez. Örneğin, Batılı olmayan geleneksel müzik, postmodernizmin kendine mal ettiklerindendir. Zaire’den, Solomon Adalanna, İran’dan Türkiye’ye dünyanın her yerinden alınan geleneksel müzik, hiçbir telif ödemeden, Batılıların kulak zevkine hitap edecek bir şekilde New Age elektronik enstrümanları ve rock vuruşlanyla bezenip, yeniden Üçüncü Dünyaya satılır. Afrika­lı Pigmeler, postmoderne “Deep Foresf’de girer. Gelenek tüm tarihinden ve içeriğinden soyutlanarak metalaştınlır ve yıkıcı bir mutlulukla kitle pazarı kültürü oluşturmak için kulla­nılır. Taahüt etmek, görev, yükümlülük, aile ve cemaat gibi kelimeler bir kenara itilir ve doyumsuzluk, kendini gerçekleş­tirme, tüketim öne çıkarılmaktadır. Gençlik, kendini yıkma hususunda kendi bireylerine ait bir yol oluşturma konusunda cesaretlendirilir.

Batılı olmayan gençlik üzerinde yaygınlaştırılan keskin bir kimlik krizinin yanı sıra, pop müzik ve ithal televizyon programlarıyla yerel kültür de harap edilir. Yerel kültürel ürünler en iyi halde marjinalleştirilir ve en kötü halde de ta­mamen ortadan kaldırılır. Yerel televizyonlarda lokal programlar yapmanın imkanı kalmadığında, yerli kültürü destek­leyen en önemli kurumsal çatı altında, yerli yazar ve sanatçı­lar kendilerine yer bulamazlar. Yine yerli müzik de ya tama­men marjinalleştirilir ya da onun mirasçıları olduğunu ileri sürenler tarafından kabul edilebilir bir biçime sokularak, içe­riğinden soyutlanır ve Batılılaştırılır. Mesela buna örnek ola­rak Hindistan, Pakistan ve Bangladeş’in dini müziği Quaw-vvalli’yi düşünün. Sufi kökenli bu müzik, geleneksel davullar ve el çırpmaları eşliğinde basit bir ritimle söylenir. Bu şarkıların konusu Tanrı, Peygamber Muhammed, dördüncü hali­fe Ali ve büyük Sufi önderlerinin övülmesidir. Bu müziğin ye­ni yorumuysa, alt kıtanın hippi gençliğinin benimseyebilece­ği bir biçime sokulmuştur. Bu yeni biçim rock kalıplarının, müzik sentezcileri tarafından kullanılan ritimleri, birdenbire değişen başka bir müzik haline getirilmiştir.

Aslında mistik coşkulan tatmin etmek için yapılan bu müzik yeni haliyle rock histerisi ile disko dansınıın yaygınlaşması işlevini gör­mektedir. “Efendinin” dilinin egemen olduğu postmodern ürünlerde, yerel dillerin kullanılması kalitesizlik olarak dam­galanmaktadır. Bir başka deyişle yerli kültürün üretimi dur­durularak, yetişen neslin bu kültürle ilişki kuracağı her şey ortadan kaldırılmıştır. Üçüncü Dünya’da politik kimliklere karşı ilgisizlik hiç bu safhaya ulaşmamıştır.

 

Ziyauddin Serdar,Postomodernizm ve Öteki
Devamını Oku »