Türkiye’ye Laikliğin İthali

Türkiye’ye Laikliğin İthali

Tanzimat sonrası Türk siyasi düzeninde bütün hukuki kurumlar tepeden inme getirilmiştir. Laiklik kurumunun getirilmesi de, öteki kurumlar da aynı yolu izlemiştir.

Laiklik kavramının, İslâmın toplum ve siyaset yapısında yer alması esasen söz konusu değildi. Bu kurum, Batı toplumu gibi dinin ayrı bir sulta (kilise), siyasal gücün ayrı bir sulta (devlet) halinde birbirinden ayrı, hatta birbirine karşı, birbirinin yerine göz dikmiş iki ayrı toplumsal sulta olarak yer aldığı ülkelerde söz konusu olabilirdi.

Laiklik, Batıda tarihî gelişmenin seyri içinde bir ‘‘kurum” niteliğinde belirirken Türkiye’de böyle bir gelişme izlenmemiştir Bu bakımdan, Türkiye’ye laikliğin ithali iki şekilde ele alınabilir:

1-Doğrudan doğruya, şeklen, Batı siyasal ve toplumsal yapısına benzemek adına getirilmiş bir kurum olarak düşünülebilir.

2-Türkiye'de, devletin karşısında Batıda olduğu gibi teşkilatlı bir din kurumu (kilise) olmadığından, devletin halkın dinî faaliyetini kendi denetimi altına almak istediği düşünülebilir. Bu son husus, Türkiye’de laiklik kurumunun Batıya göre farklı anlaşıldığının vurgulanması bakımından önemlidir.

Gerçekten Diyanet İşleri Başkanlığının kurulması ve bunun diğer hükümet organları gibi teşkilâtlandırılması, bu son düşünceyi doğrular niteliktedir. Bu sonuç laiklik sisteminin gelişmesine âmil olan mantığa aykırıdır. Çünkü Batıda devlet, kiliseyi kendi otoritesine karşı, kendi otoritesine zıt ve muhalif ayrı bir otorite olarak kabul ve tasdik ederken, Türkiye’de teşkilâtlı bir dinî otorite mevcut olmadığından, devlet, dinî faaliyeti kendi kontrolü altına almıştır, denebilir. Durumun, laiklik kavramının temel esprisine, temel mantığına aykırı düşen bir siyasal yapı sergilediği açıktır.

 

Rasim Özdenören,Yumurtayı Hangi Ucundan Kırmalı
Devamını Oku »