Bilimsel Açıdan Yasin Suresinin 33.Ayet-i Kerimenin Açıklaması

Bilimsel Açıdan Yasin Suresinin 33.Ayet-i Kerimenin Açıklaması

Bu hususta) ölü toprak onlar için mühim bir delildir. Biz ona yağmurla hayat verdik ve ondan dane çıkardık. îşte onlar bundan yerler.(Yasin,33.ayet)

Canlılık, büyük bir kimyâ molekülüne yüklenmiş matematik bir programdır. Toprakta önce azot bakterilerini yarattı. Bunlar kimyasal tabiri (ifade) ile sentez labaratuvarlarıdır. Yani havadan azotu alarak, ondan eksi değerli bileşikler hazırlar. Bu bakteriler, azotu hâlâ çözemediğimiz bir metodla indirger ve hidrojenle birleşecek niteliğe getirir. Bu yüzden suya, yağmura ihtiyacı vardır.

Ölü toprağın canlanmasını yağmurla müşahede etmemizin nedeni budur. Toprakta ikinci tür bir bakteri grubu da, aldığı İlâhî program gereği analiz grubudur. Toprağa düşen her şeyi parçalarına ayırarak sentezci mikroplara hazırlar. Böylece toprak âdetâ uçsuz bucaksız bir kimyâ şehrine benzer.

 Bir gram toprağın su dışında kalan kısmının büyük çoğunluğu canlı mikroplardır.

Botanik biolojisinde toprak, tümüyle canlı bir yapı kabul edilir. Yani toprak: Arz'da hayat başladığından beri canlı bir varlıktır.

Yorumunu yapmaya çalıştığımız âyet-i kerîme, ikinci kısmında hayâtın devamının prensibini vermektedir. Canlılığı ilk kez toprakta hazırlattıktan sonra, ondan canlı için iskelet yapı maddelerini taşıyan bitkiler yarattık, buyuruyor.

Bilindiği gibi, âyette bahsedilen taneler, bir yandan bitkinin tohumlarıdır, bir yandan da komple canlı hücre maddelerinden ibarettir. Bu taneler, hayatın tüm temel maddelerini bir bütün halinde temsil etmektedir.

Böylece bitki hücresiyle hayvan hücresinin yapı taşının aynı olduğu vurgulanmış olmaktadır. Fark, özellikle kader programlarındadır.

Ayet-i kerîmenin en önemli hikmetlerinden biri: Allah’ın emriyle canlılık kazanan toprağın aynı zamanda canlılara yataklık yapmasıdır. Özellikle âyetin ikinci kısmı bu sırrı beyân eder.

Döllenmiş yumurta, üç yoldan gelişmektedir:

Toprak altında (tüm bitkiler),

Yumurta içinde gelişme (hayvanların büyük çoğunluğu),

Ana rahminde.

Aslında bilimsel açıdan, üç yoldan da canlının hayat bulması aynı amacı taşır. Döllenmiş yumurta, yeni canlıyı meydana getirmek için bir bekleme ve gelişme süresine ihtiyaç gösterir. Biyolojik açıdan bu süreç, tohumun, dolayısıyla döllenmiş yumurtanın üreye üreye yeni canlının şeklini alma sürecidir. Bu süre içinde tohum korunmaya muhtaçtır ve çevreden, bugüne kadar çözemediğimiz bazı kimyasal maddeleri, elektrik açısından farklı iyonları almak zorundadır. Bu arada programlanmış olarak hayata doğacaktır.

Cenâb-ı Hakk bu âyette, toprağa bu özelliği verdiğini vurgulamaktadır. Toprağın bu özelliğini örnek alırsak, tanelerin hayat bulması gösterilmiştir.

Aslında topraktaki bu hassa (özellik) mahşerin de önemli bir hikmetidir.

Mahşerde dirilme emri gelince; -ki bu bir matematik programdır- işte o zaman âyetin sırrı bir kez daha açılacak, ölenler anında dirilecektir.

Bu âyet aynı zamanda Hz. Adem’in beden yönünden topraktan yaratılışındaki hikmete de iki noktada işaret sayılır. Bilindiği gibi Hz. Adem’in balçık kıvamında topraktan yaratıldığı Kur’ân’ın beyânıdır.

Burada önemli olan Allah’ın toprağa Hay esmasının sırrından vermesidir. Allah, hem toprağa hayat ve canlılık vermiş, hem onu canlılığa vasıta kılmıştır. Yani toprak, anne rahmi gibi, döllenmiş bir canlıyı hayata iletir.

(Haluk Nurbaki, Kur'ân-t Kerîm’den Ayetler ve ilmi Gerçekler, Ankara: Diyanet Vakfı Yay., 2001, s. 71-76.)
Devamını Oku »

Ruhun Devamlılığı



Emr âlemini, bir televizyon yayın merkezine benzetir, insan bedenini de televizyon alıcısı yerine koyarsak, ruh; stüdyodan yayılan TV dalğalarına ben­zer. Nasıl ki TV olayında bu dalgalar TV stüdyosunun bir parçası değilse ve an­cak mönitöre yansıdığı zaman televizyon merkezindeki görüntüyü bize iletiyor­sa ruhlar da Allah'ın bir parçası değildir. Ancak O'nun sıfatının bir tecellisidir. Böylece ruhun ilahi sıfatlardan bir tecelli olduğu, fakat Allah'ın hiç bir şekilde bir parçasını temsil etmediğini daha kolay kavrayabiliriz.

Ölüm olayı, bir tarz televizyon alıcısının Fişini çekme hadisesidir. Bu durumda bizim televizyonumuz sussa dahi, TV dalgaları sürekliliğini korumak­tadır. Dolayısıyla bedenin Ölümüne rağmen ruhun devamlılığı aşikardır.

Onk. Dr. Halûk Nurbaki, Zafer, sayı: 182 sh. 15-16.1992
Devamını Oku »

Yasin Suresi 41. Ayet Yorumu

Onlar için bir ayet de : Zürriyetlerini (Nesiller,soylar) ''fulki-l meşhun'da'' (dolu gemi) taşımamızdır.(Yasin,41.Ayet)

Burada dolu gemi, hâmile kadınların rahimlerinden mecazdır, açık bir istiaredir, (bir kelimenin mânâsını başka bir kelime hakkında kullanma) babanın sulbünden (sülale, zürriyet) bir tufan ile atılan ' nesiller, anaların rahimlerinde Hz. Nûh’un gemisi gibi bir kurtuluş gemisi bulur.

Ve bizim onların zürriyetlerini Nûh’un dolu gemisinde yüklendiğimiz de onlar için bir âyettir. Bu âyette esrâr-ı belâgatten (güzel söz söylemenin sirrı) bir sır vardır ki, o da gemide olan babalarını zikretmeyip belki sefînedekilerin (gemi) sulblerinden (döl) olan zürriyetlerini zikretmesidir. Buna binâen o vakit zürriyetlerin mevcut olmaları zarûrî olmuş olur.

Zürriyetin “Fülki’l-meşhûn”da taşınması iki önemli bilimsel gerçeğe ışık tutar:

Zürriyet, bir mânâda genetik kartlar demektir. Bu durumda gerçekten genetik kartlar, meni sıvısı içinde akıl almaz bir sefere çıkarak görevini tamamlar. Çok hücrelilerde, bir hücrenin kendi başına hareketi söz konusu olmaz. Kan hücreleri bile kanın akıntısı içinde yer değiştirmektedir. Ancak meni hücreleri böyle özel bir sıvı içinde bağımsız bir hareket kabiliyeti taşır ki, bu sefer, 20 metreye yakın bir yolculuktur. Bu sefer, meni hücresi büyüklüğünün iki milyon katıdır; yani bir insanın 20 bin kilometrelik seferi gibidir.

Dişi hücrenin mâcerâsı ise daha ilginçtir: Dişi hücre karın boşluğuna belirli belirsiz bir sıvı içinde düşer. Daha sonra rahmin uzantısı gibi iki boru (Fallop borusu) ucunda elektrik süpürgesi gibi vantuz yaparak onu yine hafif bir sıvı içinde kanala alır. İşte zürriyetimiz, genetik kartlarımız böyle sıvı içinde akıl almaz bir seyr-ü seferdir.(hareket,yolculuk).

Fullki’l-meşhun” için ikinci bir yorum tarzı da bebeğin anne karnında sıvı içinde büyüme macerasıdır.

a) Bu sistem, çocuğun 40 haftalık anne rahmindeki hayatına uygun bir biçimde beslenme sağlar. Embriyonun hangi gününde hangi besin lâzımsa bu sistemden o liste bebeğe aktarılır. Yani her an yeni bir kimyasal bu “fulki’l-meşhun”da hazırlanır. O maddeler kandan süzülerek bebeğe aktarılır. Bu akıl almaz kompüter, ne zaman içinde en ufak bir kimya, ya da biyoloji hatası yapsa ömür boyu arızalı kalmamıza neden olur. Bu sistem, annenin aldığı gıdaya göre değil, bebeğe lâzım olanına göre ayarlı olduğundan, en güzel biçimde yeni nesli geliştirir.

b) Bu sistemin ikinci önemli görevi, bebeği anneden gelecek bütün kimyasal ve biyolojik tehlikelerden korumaktır. Akıl almaz bir baraj sistemiyle anne karnındaki tüm zararlı mikrop ve kimyasal maddeleri süzer. Bu “fulki’l-meşhun’un üçüncü görevi hormon îmâl etmektir. Bebeğin 280 günlük anne rahmi hayatının her safhasında bebeğe yapım ve gelişim için tüm hormonları bu sistem hazırlar. Bu sistemin hormonları o kadar etkilidir ki, özellikle büyüme ve cinsel hormonların tümü ticarette bu sistemden; yani plasenta ve suyundan îmâl edilmektedir.

Kaynak:

1) Elmalılı M. Hamdi Yazır, Hak Dini Kur’ân Dil'i, İstanbul: Feza Gazetecilik, 1992, c. 6, s. 418.

2) Kemâlüddin Abdürrezzâk Kâşânî Semerkandî, Te’vilât-ı Kâşânijye, , c. 3, Yâ-Sîn Sûresi, s. 14.

3) Halûk Nurbaki, Yâ-Sin Sûresi Yorumu, , s. 64- 66.
Devamını Oku »

Yasin Suresi 41. Ayet Yorumu

Onlar için bir ayet de : Zürriyetlerini (Nesiller,soylar) ''fulki-l meşhun'da'' (dolu gemi) taşımamızdır.(Yasin,41.Ayet)

Burada dolu gemi, hâmile kadınların rahimlerinden mecazdır, açık bir istiaredir, (bir kelimenin mânâsını başka bir kelime hakkında kullanma) babanın sulbünden (sülale, zürriyet) bir tufan ile atılan ' nesiller, anaların rahimlerinde Hz. Nûh’un gemisi gibi bir kurtuluş gemisi bulur.

Ve bizim onların zürriyetlerini Nûh’un dolu gemisinde yüklendiğimiz de onlar için bir âyettir. Bu âyette esrâr-ı belâgatten (güzel söz söylemenin sirrı) bir sır vardır ki, o da gemide olan babalarını zikretmeyip belki sefînedekilerin (gemi) sulblerinden (döl) olan zürriyetlerini zikretmesidir. Buna binâen o vakit zürriyetlerin mevcut olmaları zarûrî olmuş olur.

Zürriyetin “Fülki’l-meşhûn”da taşınması iki önemli bilimsel gerçeğe ışık tutar:

Zürriyet, bir mânâda genetik kartlar demektir. Bu durumda gerçekten genetik kartlar, meni sıvısı içinde akıl almaz bir sefere çıkarak görevini tamamlar. Çok hücrelilerde, bir hücrenin kendi başına hareketi söz konusu olmaz. Kan hücreleri bile kanın akıntısı içinde yer değiştirmektedir. Ancak meni hücreleri böyle özel bir sıvı içinde bağımsız bir hareket kabiliyeti taşır ki, bu sefer, 20 metreye yakın bir yolculuktur. Bu sefer, meni hücresi büyüklüğünün iki milyon katıdır; yani bir insanın 20 bin kilometrelik seferi gibidir.

Dişi hücrenin mâcerâsı ise daha ilginçtir: Dişi hücre karın boşluğuna belirli belirsiz bir sıvı içinde düşer. Daha sonra rahmin uzantısı gibi iki boru (Fallop borusu) ucunda elektrik süpürgesi gibi vantuz yaparak onu yine hafif bir sıvı içinde kanala alır. İşte zürriyetimiz, genetik kartlarımız böyle sıvı içinde akıl almaz bir seyr-ü seferdir.(hareket,yolculuk).

Fullki’l-meşhun” için ikinci bir yorum tarzı da bebeğin anne karnında sıvı içinde büyüme macerasıdır.

a) Bu sistem, çocuğun 40 haftalık anne rahmindeki hayatına uygun bir biçimde beslenme sağlar. Embriyonun hangi gününde hangi besin lâzımsa bu sistemden o liste bebeğe aktarılır. Yani her an yeni bir kimyasal bu “fulki’l-meşhun”da hazırlanır. O maddeler kandan süzülerek bebeğe aktarılır. Bu akıl almaz kompüter, ne zaman içinde en ufak bir kimya, ya da biyoloji hatası yapsa ömür boyu arızalı kalmamıza neden olur. Bu sistem, annenin aldığı gıdaya göre değil, bebeğe lâzım olanına göre ayarlı olduğundan, en güzel biçimde yeni nesli geliştirir.

b) Bu sistemin ikinci önemli görevi, bebeği anneden gelecek bütün kimyasal ve biyolojik tehlikelerden korumaktır. Akıl almaz bir baraj sistemiyle anne karnındaki tüm zararlı mikrop ve kimyasal maddeleri süzer. Bu “fulki’l-meşhun’un üçüncü görevi hormon îmâl etmektir. Bebeğin 280 günlük anne rahmi hayatının her safhasında bebeğe yapım ve gelişim için tüm hormonları bu sistem hazırlar. Bu sistemin hormonları o kadar etkilidir ki, özellikle büyüme ve cinsel hormonların tümü ticarette bu sistemden; yani plasenta ve suyundan îmâl edilmektedir.

Kaynak:

1) Elmalılı M. Hamdi Yazır, Hak Dini Kur’ân Dil'i, İstanbul: Feza Gazetecilik, 1992, c. 6, s. 418.

2) Kemâlüddin Abdürrezzâk Kâşânî Semerkandî, Te’vilât-ı Kâşânijye, , c. 3, Yâ-Sîn Sûresi, s. 14.

3) Halûk Nurbaki, Yâ-Sin Sûresi Yorumu, , s. 64- 66.
Devamını Oku »