İslam'da Had Cezaları ve Kısas'taki Hikmetler



Ondan sonra, hadler, kısas, tazir, ukubat gibi ceza hükümlerini, şartlarını ve icra suretlerini dikkatle incelediler. Nefisleri ve malları muhafaza, akılları ve ırzları koruma maksadıyla Şeriatımızın vaz ettiği kaideleri hakikaten sıyanet ve emniyet noktasından ayrılmayarak toplumun bütün ihtiyaçlarına kafi ve hikmet muktezası üzere siyasi işlerin bütün kısımlarını cami buldular.

Mesela katle teşebbüs eden kimsenin derhal katledilmesi ilahi hükmünü bilen şahıs kimseyi katle cesaret edemez. Böylece gerek masum şahsın ve gerek kendisinin hayatını muhafaza etmiş olur. Diğer cezaların ise caydırıcı olmadığı görülmektedir.
Nasıl ki “Kısasta sizin için hayat vardır” (Bakara, 179) ayeti bu manayı ifade etmektedir.

Hırsızlığa hazırlanan şahıslar da elleri kesileceğini bildikleri cihetle çalma fiilinden sakınıp uzak dururlar. Böylece her mal sahibine emniyet hasıl olur. Fakat şu el kesme cezasının muayyen şartları vardır.

Mülhitlerin bazıları tarafından tariz makamında öne sürülen şu:

“Bir el ki kesilse beş yüz altın diyet alınır.
Çeyrek dinar kıymetinde bir şey çalsa neden kesilmesi icap eder!

beytine bazı kıymetli ulemamızın,“Eminlik izzeti onun bahasını arttırıyordu. Hıyanetlik sebebiyle arız olan zül ve alçaklık da ucuzlatıyordu. Bârî Teâlanın hikmetini anla!” kelamları ile vermiş oldukları cevap ne doğru ve ne kadar güzeldir!
Zina dahi nihayetsiz rezaletleri içermesinden başka, doğacak çocuğun katlini müstelzim olur. Çünkü o tür çocukların mürebbisi bulunmayacağı cihetle ekseriya helak olurlar. Hatta onların helakleri zina edenler tarafından kasten gerçekleşmese de, arzu edilmesi uzak bir ihtimal değildir. Gerçi bazı- kı hayırlı birinin şefkatli nazarına tesadüf ederek hayatta kalıyor.

Binaenaleyh zina eden şahıs evli bir erkek veya evli bir kadın olursa recm olunması iktiza eder ki şehvetini haram yoldan karşılayarak lezzetlenen be denin bütün uzuvlarına ceza verilmiş olsun. Eğer evli değilse, cezası hafifletilerek uzuvlarına bolüştürülmek şartıyla yüz değnek vurulur. Ancak vurma sebebiyle helak olacak veya hilkatinin tağyirine sebep olacak uzuvlar istisna edilmiştir.

Vurulan değneğin adedinin özettikle yüz defadan ibaret olması da doğma 1 ihtimali olan çocuğun yüz sene yaşaması ihtimaline binaendir. Zira zina ile katline teşebbüs edilmiş olan çocuk, insan bünyesinin terkibine nazaran bazı tabiplerin dedikleri gibi yüz sene yaşamak istidadını haizdir. Ama daha evvelce bazı helak sebeplerinin arız olacağı Allah katında malum olmasına binaen insanların ecelleri muhtelif surette takdir buyurulmuştur. Böylece herkesin muayyen ecelinde malum bir sebeple vefat etmesi katiyet kazanmıştır. Yani ilahi ilmin taalluk eylemiş olduğu vakte nispetle takaddüm yahut teehhür vuku bulmaz. İşte zina eden erkeğe ve kadına, yüz sene yaşamak istidadında olduğu halde helak ettikleri o çocuğun her seneki ömrüne bedel bir değnek vurulur.

İnsanın en az yüz sene yaşamaya kabiliyeti var ise de büluğ çağma ermez-den önceki on beş sene ve tam yüz sene yaşaması farz edildiğinde ömrünün sonundaki beş sene hesaba dahil kılınmayacak olursa -aklı kemal derecesi üzere bulunacak- ömrünün müddeti seksen sene kalıyor, değil mi? Şeriat ise ilk on beş seneyi ekseriyetle mükellefiyet yaşından hariç bırakıyor. Çünkü o müddet içinde aklın kemali olmadığından şer’î mükellefiyetler sonradan başlıyor. En sondaki beş seneyi de aklın kemal müddetinden saymaya hakkımız yoktur. Zira o zamanki aklın çocuk aklından farkını göremiyoruz.

İşte bu hikmete binaen, sarhoşluk veren içkilerden içenlere hikmetli kanun koyucu seksen değnek vurmayı emrediyor. Yani izalesine teşebbüs et tikleri akıl nimetinin her senesine mukabil müskiratı içenlere birer değnek cezayı layık görüyor.
Hakikaten imandan sonra Allah Teâlânın üzerimizde en büyük lutfu ve mühim nimeti akıl cevheridir. Cihan kıymetindeki bu cevher ise müskirane kullanmakla külliyen izale edilir. Yahut zafiyete düşürülür.

İnsan büluğ çağına ermeden mükellef olmamasına binaen, zina iftirasına maruz kalsa büluğa eren şahıs kadar müteessir olmaz. Tabii ömür yaşa vasıl olması farz olunan kimsenin ahir ömründeki beş sene duyularının zayıflaması ve şehvetinin yatışması hasebiyle fuhşiyata etmeyeceği kati bir husus menzilesindedir. Dolayısıyla iftiraya uğraması en ziyade leke sebebi addolunacak zamanı yine seksen seneden ibaret kalıyor. Buna binaen, erkeklerden ve kadınlardan bir kimseye zina fiilini isnat edip de delil sunmaktan aciz kalan müfteriye tayin olunan “kazif haddi” dahi seksen değnekten ziyade olmuyor.

Kısasın Hikmeti

Önceki şeriatların bazısı mutlaka kısasın vacip olmasına; bazıları da affın lüzumuna hükmetmiştir.

İslam Şeriatı ise bu iki hükmün arasını bularak gayet itidal üzere vaki ol-muştur. Yani bu bapta maktulün velisini serbest bırakıyor. O dilerse katili kısas ettirir. Dilerse kendi hakkını affeder. Gerçi af cihetine dair şer’î teşvikler de vuku bulmuştur.
Şeriatımız önceki şeriatlarda müteferrik bulunan ahkamın ekserisini cem ederek onların özünü havidir. Hakikaten bu vecihle şeriatların iyiliklerini cami olması da lazımdır. Zira Cenab-ı Bârî Teâlâ bu yüce şeriatı şeriatların hatimesi kılmıştır.

Hüseyin Cisri-Risale i Hamidiye
Devamını Oku »

Ebu Hanife Fıkhu-l Ebsat'dan Alıntılar



.........

Ebû Hanife şöyle dedi:

-Mütecaviz kimselerle, küfürlerinden dolayı değil, haddi tecavüzlerinden dolayı savaş et. Âdil zümre ve zâlim sultanla beraber ol. Fakat mütecavizlerle beraber olma. Cemaat ehlinde fasit ve zalimler mevcut olsa bile, onların içinde sana yardımcı olacak salih insanlar da vardır. Eğer cemaat zâlimler ve mütecavizlerden teşekkül ediyorsa, onlardan ayrıl. Çünkü Allah "Allah'ın arzı geniş değil miydi? Hicret edeydiniz."(en-Nisa,97), "Ey mü'min kullarım, benim arzım geniştir. Ancak bana kulluk edin,"(el-Ankebut,56)buyurmaktadır.

Ebû Hanife şöyle dedi:
-Bize Hammad'ın İbrahim'den, onun da İbnuMes'ud'dan rivayet ettiğine göre (Allah hepsinden razı olsun) Hz. Peygamber şöyle buyurdu: "Bir yerde ma'siyetler zuhur edip onu değiştirmeye gücün yetmezse, oradan başka yere git, orada Rabbine kulluk et." Ebû Hanife şöyle devam etti: Bana ilim ehlinden birinin Hz. Peygamber'in ashabından birisinden verdiği habere göre, Hz. Peygamber "Fitneden korktuğu yeri bırakıp, fitneden korkmadığı bir yere giden kimse için Allah yetmiş sıddîk ecri yazar." (Bk. el-Buharî, el-Iman, 12; İbnuMace, el-Fiten, 16.)buyurdu.

Ebû Hanife şöyle dedi:

-"Bilmiyorum, Rabbim semada mı yoksa arzda mıdır?" diyen kimse kâfir olur. Keza "Allah arş üzerindedir" diyen de; "Bilmiyorum, arş semada mı yoksa arzda mıdır?" diyen de böyledir.

Allah'a dua ederken yukarıya yönelinir, aşağıya değil. Çünkü aşağının rubûbiyet ve ulûhiyet vasfı ile ilgisi yoktur. Nitekim hadiste şöyle rivayet edilir: Bir adam Hz. Peygamber'e siyah bir cariye getirdi ve benim üzerime mü'min bir köle azad etmek vacip oldu. Bu kâfi midir? diye sordu. Hz. Peygamber de cariyeye "Sen mü'min misin?" diye sordu. Câriye de "Evet," diye cevap verdi. Hz. Peygamber "Allah nerede?" diye sorunca, câriye semaya işaret etti. Bunun üzerine Peygamberimiz: "Bu câriyemü'mindir, azat et." Buyurdu. (. Bk. Müslim, el-Mesacid, 33; Ebû Davud, es-Salat, 167.)

Ebû Hanife şöyle dedi:

-"Kabir azabını bilmem" diyen kimse, helake uğrayan Cehmiyye'dendir. Çünkü o, Allah'ın "Biz onları iki defa azaplandıracağız."(et-Tevbe,101)-ki burada kabir azabı kastolunmaktadır- ve "Zâlimler, bundan başka azabauğrayacaklar." (et-Tur,47)-Yani kabir azabına çarptırılacaklardır- âyetlerini inkâr etmiş olur. Eğer 'Ben âyete inanıyorum, fakat tefsir ve te'viline inanmıyorum." derse kâfir olur. Çünkü Kur'ân'da, te'vili tenzilinin aynı olan âyetler vardır. Eğer bunu inkâr ederse kâfir olur.

...........................

Ebu Hanifeye dediler; "Allah bütün insanları melekler gibi itaatkâr yaratmak isteseydi, buna kadir olur muydu? Bunu haber ver." Eğer "Hayır," diye cevap verirse, Allahı kendisini tavsif ettiğinden başkası ile vasıflandırmış olur. Zîra Allah Kur'ân'da: "Kullarının üzerine yegâne mutasarrıf O'dur."(el-En’am,18), "O kullarının küfrüne razı olmaz."(ez-Zümer,7) ve "O sizin üzerinizden size azap göndermeğe kadirdir."(el-En’am,65.) buyurmaktadır. Eğer "kadirdir." derse "Allah İblis'in itaat konusunda Cebrail gibi olmasını dileseydi, buna muktedir olmaz mıydı?" de. Eğer "Hayır," derse kendi sözünü terketmiş ve Allah'ı sıfatlarından başkası ile vasıflandırmış olur. Eğer "Kulun zina etmesi, içki içmesi, namuslu insanlara dil uzatması Allah'ın izni ile değil midir?" diye söylerse "Evet," denir. 

Eğer "O halde o kimseye niçin had cezası tatbik edilir?" derse: "Allah'ın emrettiği şey terkolunmaz," denir. Çünkü o kimse kölesini kesse, bu Allah'ın dilemesi ile olur, insanlar da o kimseyi kötülerler. Eğer kölesini azad ederse, insanlar da yaptığından dolayı onu öğerler. Bunların her ikisi de Allah'ın dilemesi ile vücuda gelir, o kimse bu fiilleri Allah'ın dilemesi ile işlemiş olur. Fakat kul Allah'ın dilemesi ile masiyet işlerse, işleyen kimsenin fiilinde ilâhî rıza ve doğruluk yoktur. "Niçin ona had cezası tatbik edilir?" sözü, onların prensiplerine göre fasit bir sualdir. Çünkü onlar bir çokmasiyetlerde de Allah'ın dilemesini kabul etmiyorlar. Ona göre içki içmek gibi bir fiilin haricinde had cezası gerekmiyor. Oysaki yaptığı bütün işleri Allah'ın dilemesi ile yapmıştır.









Devamını Oku »