Hoşgörü

'Olgun ve medenî insanların en değerli zihnî karakteri, hoşgö­rüdür. Hoşgörü, başkalarının görüş ve düşüncelerini, dinî, siyasî her türlü inançlarını saygı ile karşılamaktır. Başkaları bizden başka türlü düşünebilirler, bize gülünç görünen örflere bağlanabilirler, bizim küçük gördüğümüz değerleri yaşatabilirler. Bizim insanlık görevimiz, bunların hepsini saygı ile karşılamaktır. Hoşgörüye sahip olmayışın doğurduğu hamlığa taassup adı verilir. Taassup, düşüncenin her alanında hakikatla hürriyetin düşmanıdır, fikirler dünyasında yapılan zulümdür.

Tarihimizde hoşgörünün örnekleri çoktur. İleri bir şeklini Fatih Sultan Mehmet’te buluyoruz. Fatih, İstanbul’u aldıktan sonra, Bizans halkına birçok imtiyazlar tanıdı. Onlardan bazı vergileri kaldırdı. Tam serbestlik bağışladı. Hatta isterlerse bir caminin duvarına bitişik kilise yaptırabileceklerini bildirdi. Onun bu davranışı, Rumları kendisine bağladı ve milletimizi bu şehrin gerçek ve ebedî sahibi yaptı.

Gerçek vatandaş olmanın ilk şartı, kanunlara saygı duymak­tır. Kanun, milletin iradesinden doğmadır. Onu çiğnemek, millet fertlerinin insan olan varlığına saygısızlıktır. Böyle davranışlar karşısında millet vicdanının ceza halinde tepkide bulunmasını beklemek lâzımdır. Ceza, millet vicdanına saygının eseridir; hiçbir zaman başkasına acı duyurma gibi bir şey veya bir zulüm sayılmamalıdır. Fertlerle zümrelerin menfaatleri için verilen cezalarıngelişigüzel affedilmesi ise, cezayı veren millet şahsiyetinin hiçe sayılmasıdır, ona karşı yapılmış saygısızlıktır.

Bir okulun veya herhangi bir kurumun kendinde yaşattığı düzeni koruma kuvvetine disiplin denir. Disiplinsiz ne bir okul, ne bir ordu, ne de herhangi bir kurum yaşayamaz. Düzen bozulunca işler aksar. Bu halin ilerlemesi ise mutlaka yıkımdır. Disiplin bir kurumu yaşatan ruhsal bir güçtür. Ona saygı duyulmalıdır.

Her yerde toplum düzenini bozan davranışa anarşi derler. Anarşi, ahlâkın tam karşısındadır.

Hangi dinden olursa olsun, bir cemaatin ibadet haline saygı  duyulur. İbadeti güçleştiren ve ona huzursuzluk getiren hallerden  kaçınmak, saygılı olmaktır.

Bir devlet adamının, bir memurun makamına saygı duymak, o yerin millet iradesiyle ona verildiğini ve orada millet iradesinin yaşatildiğini tanımak demektir.

Toplum içinde başkalarının huzur ve istirahatına saygı duymak lâzımdır. Söz açmak için, konuşan iki kişinin sözünü bitirmesini beklemek veya radyosunu başkalarını rahatsız edecek kadar bağırtmamak, her halde başka insanları rahatsız etmemek, saygılı olmaktır. Yolda yanımızda yürüyenleri, taşıt araçlarındaki yolcu­ları rahatsız etmemeye çalışmalıyız. Millet varlığına karşı duyul­ması gerekli saygının belgelerinden biri yollardır. Vatandaşla hakkında saygının tam şuurlandığı ülkelerde şehirlerin sokaklar evlerden daha mükemmel, daha güzel ve daha temiz olur..Çünkü onlar milletindir, evler ise fertlerindir. Fertlerin millet varlığı yollara evlerinden daha çok önem ve değer vermelerini gerektirir.Bir başka belge de o milletin parasıdır. Devlet ve  milletine saygı duymasını bilen, bu şuura ermiş milletler, paralarını temiz tutarlar.Onu kirli,paçavralar haline koymazlar. Yollar ve paralar,bir milletin ahlak kültüründe ulaşabildiği hizayı gösteren yanıltmaz şahitlerdir.

İnsan, sözleriyle davranışlarında başkalarına karşı nazik olmalıdır. Nezaket, medenî ve olgun insanın karakteridir. Yapma­cık değil de samimi yani inanılmış olduğu zaman, insan karşısın­da duyulan saygının eseridir. İnsanın büyüklüğüne inanmaktan doğar. Kaba olanlar, insanı bir bedenden ibaret gören, ruh varlı­ğından bilgisi olmayanlardır. Kabalık insanı adım adım hayvan­lara yaklaştırır, insan olduğundan bile şüpheye düşürür. Bu hale gelince onda hiç sevgi kalmamış demektir.

Hep birbirimize karşı nazik davranmakla sevgimiz artar, ruhumuz kuvvetlenir ve yaşamak güzelleşir. Bütün bunlar, haya­tın bizce yaşanmaya değerli olduğuna inandıran şeylerdir.

Kaynak:

Nurettin Topçu-Ahlak
Devamını Oku »

Sahası geniş ve hâkimiyeti büyük hanedanlıklar din esasına dayanır

Sahası geniş ve hâkimiyeti büyük hanedanlıklar din esasına dayanır

Sahası geniş ve hâkimiyeti büyük hanedanlıklar din esasına dayanır. Din de ya nübüvvet veya Hakk’a davet şeklinde olur...

Bunun sebebi şudur. Mülk, sadece tagallüble hasıl olur. Tagallüb de sadece asa­biyete ve arzuların mutalebe (hak isteme) üzerinde birleşmesine dayanır. Kalpleri bir noktada toplama ve kaynaştırma sadece, dinini tesis hususunda Allah’tan gelen bir yar­dımla mümkün olur. Hakk Taâlâ, “Onların kalplerini kaynaştıran Allah’tır, yeryüzün- deki her şeyi harcamış olsaydın, yine de kalplerini telif edemez ve kaynaştıramazdın” (Enfâl,8/63), buyurmuştur. Bunun sırrı ve hikmeti şudur. Kalpler bâtıl heva ve heves­lere, dünya meyline çağrılırsa, rekabet hasıl olur, ihtilaflar yaygınlaşır. Hakk’a döndü­rülür, bâtılı ve dünyayı reddeder ve Allah’a yönelirse, cihetleri (ve gayeleri) birleşir, rekabet ortadan kalkar, ihtilaflar azalır, yardımlaşma ve dayanışmanın güzel bir şekli ortaya çıkar, bu husustaki kelimenin (ve işbirliğinin) sahası genişler, bu suretle dev­let büyümüş dur.Nitekim kusurdan münezzeh ve yüce Allah izin verirse, bunu biraz sonra izah edeceğim.Muvaffakiyet O’nun sayesindedir, O’ndan başka Rab yoktur.

İbn Haldun,Mukaddime,cild:1
Devamını Oku »