Abdulkadir Geylani (k.s) Mektupları

Abdulkadir Geylani (k.s) Mektupları

9.Mektub


Ey Azîz
Şehvete çeken şeyleri terk et. “Heva-yı nefsânîye uyma; sonra seni Âllâhın yolundan saptırır.”“Kalbini zikrimizden gâfil kimseye itaat etme” diyârı gafletinden çık”
“Allâh'ı zikretmeye karşı kalpleri katılaşanlara yazıklar olsun}” kasveti (kalp katılığı) sâhiplerinın sohbetinden uzak dur.

“O geri çevrilmesi mümkün olmayan gün Allâh’tan gelmeden önce,Rabbinizin çağrışma cevap verin” münâdîsinin “Mü’minlerin kalplerinin Allâh’ın zikrine karşı haşyet duyma zamanı gelmedi mi?” nidâsına kulak ver. "Şeytan sizi Allâh ile (Allâhin rahmetiyle ümitlendirip) aldatmasın” uykusundan, “İnsan başıboş bırakılacağını mı sanır?!” uyanıklığı ile uyan.

“Öyle erleri/yiğitler vardır ki, ne bir ticâret, ne de bir alışveriş onları Allah’ı zikretmekten alıkoyar” huzûru ehlinin makamlarının haberlerini sor, soruştur.

Maksat Kâ‘be’sine baş ayağınla yürüyerek, “Tam bir tebeddül/yöneliş ile O’na yönel” inkıtâı/kesintisi içinde, “Allâh, de, sonra da onları bırak” tecrîd azığıyla, her şeyden alâkayı kesmiş bir sûrette, “Ben işlerimi Allâh’a havâle ediyorum” anlayışındaki bir yolculukla, “Sâdıklarla berâber olun” sıdkına sâhip kimselerin kâfilesi içinde sefer et. “Üzerindeki her şeyi yeryüzüne süs yaptık” dünyâsının gösterişli şehirlerini aş.

Mallarımız ve çoluk-çocuğunuz ancak birer fitnedir/imtihandır” fitnesinin tehlikeli yolundan selâmette ol. “Şüphesiz ki bu bir öğüttür; artık dileyen Rabbine bir yol tutar” hidâyet yollarına sülük et/gir.
“Darda kalan duâ ettiği zaman, onun duâsına yetişip de icâbet eden kim-dir? !” derdiyle, acziyet ve teslimiyetle “Bizi dosdoğru yola ilet” diyerek,“İyi biliniz ki, Allâh’ın evliyâsi/velîleri üzerine korku yoktur, onlar mahzun dahi olmayacaklardır” ezelî inâyetinin müjdecisi, ‘’Rahîm olan Rab'den selâm vardır” müjdesiyle senin karşına gelinceye kadar tazarru ve niyâza devam et.

O zaman o müjdeci seni “Allâh’tan bir yardım/zafer ve yalan bir fetih vardır” bineği üzerinde götürür. “Allâhtan nimet ve ihsanlarla döndüler” nimetleriyle dolu cennetlere (Naîm cennetlerine) davet eder. Vuslat kokusunu getiren rüzgârlar her taraftan esmeye başlar. Muhabbet şarâbıyla dolu kadehler gayb sakilerinin ellerinde “Bu sizin mükâfatınız;sizin yapaklarınız doğrusu şükrâna değer.’’ müşahedenin bolluğuyla dağıtılır. Ünsiyet münâdîsi “Muhakkak ki Allah Mûsâ ile konuşmuştur”hikâyesini anlatır. “Rabbi dağa tecellî edince, onu unufak etti”nin şerhini abartır da abartır. Basiretli gözlerin bakışları “Mûsâ baygın dûştû”nünzevkini yaşar.

Ama o gözler “O gün Rablerine bakan pırıl pırıl yüzler vardır” müşâhedenin izlerini görünce, acziyetlerini itiraf ederler ve lisân-ı hâl ile "Gözler O’nu idrâk edemez (göremez, ulaşamaz, kavrayamaz), halbuki O gözleri idrâk eder"derler.

Dilaver Gürer , Abdülkadir Geylani(Risaleler)
Devamını Oku »

Abdulkadir Geylani (k.s) Mektupları

Abdulkadir Geylani (k.s) Mektupları

4.Mektub

Ey Aziz

Dünyâ hayâtına aldanmak ve onunla gâfil olmak, saâdet alâmetlerinden değildir. “Ahiret dururken, dünyâ hayâtına mı razı oldunuz?’’ hitâbını kalp kulağınla duymuyor musun?! “ Burada (bu dünyâ hayâtında) kör olan, orada (o âhiret hayâtında) da kördür ve yolu saplanıştır" tehdidinden korkmuyor musun?!İnsanların hesap günleri yaklaştı, oysa onlar hâlâ gaflet içinde yüz çeviriyorlar” tehdidini tefekkür etmiyor musun?! “Kim ki ahiret ekimini isterse, onun ekimini artırırız; kim de dünyâ ekimini isterse onun da ekimini artırırız, fakat onun âhiretten bir nasibi olmaz" azarını düşünmüyor musun? “Kim ki, azgınlaşır ve dünyâ hayâtını tercih ederse, varacağı yer cehennemdir” uyarısıyla uyanmıyor musun?! Daha ne zamana kadar gaflet çöllerinde şaşkın şaşkın duracak ve şehvet bağlarıyla bağlı kalacaksın?!

“Allâh’a tevbe edin (Allâh’a dönün)”ibâdethânesine gir. O hazrette/makamda “Rabbinize yönelin" mihrâbında Rabbine teveccüh et. Samimiyet ve sadâkat lisânıyla artık ben yüzümü, tertemiz bir şekilde, gökleri ve yeri Yaratan’a çevirdim; ben müşriklerden değdim”de.

Kim bilir, belki de “Allâh gafur ve rahimdir (affedici ve merhametlidir)” hazînelerinden biri olan “O, kullarının kabul eder ve hatâlarını affeder’in sırlarının nefislikleri sana keşfolunur! Dahası, “Allâh tevbe edenleri sever; temizlenerleri sever”inayeti ve yardımı ile müjdelenirsin. “Sen dilediğini izzetli kılarsın,şereflendirirsin” merdiveniyle yükselirsin. İkbâl/saâdet hal dili ile “ Muhakkak ki ‘Rabbimiz Allâhtır deyip de dosdoğru olanlar için korku yoktur ve onlar üzülmeyeceklerdir’’diye seni çağırır.

Dilaver Gürer , Abdülkadir Geylani(Risaleler)
Devamını Oku »

Abdulkadir Geylani (k.s) Mektupları

images

3.Mektub



Ey azîz!
"O gün kişi kardeşinden, annesinden, babasından ve eşinden kaçar” gününden kork. “İçinizden geçeni ister açığa vurun, ister gizleyin; Allâh hepsinden sizi hesaba çekecek” gününün muhâsebesi üzerinde düşün. “Bunlar hayvanlar gibidir”in zevkleriyle meşgul olma.

“Beni zikredin ki, Ben de sizi zikredeyim’’ murâkabesi için başını eğ. “O gün Rablerine bakan pırıl pırıl yüzler vardır” müşahede içinde kalp gözünü aç. “Orada, nefislerinizin çektiği her şey sizin içindir, istediğiniz her şey size verilecektir’’ nimetlerini hatırla.

Böyle yaparsan, kalp kulağınla “Bana duâ edin ki, duânıza icâbet edeyim” “Allâh [kullarını] selâmet yurduna çağırır” nidasını duyar, böylece “Dünyâ hayâtı bir oyun ve eğlenceden ibârettir” gafletinden uyanırsın. “Sâbikûn/birinciler var ya, sâbikûn, işte onlar mukarreblerdir; onlar (nimetlerle dolu) Naim cennederindedir.’’ derecelerinin talebi için “baş ayağınla” yürürsün “Onlara müjdeler olsun“ hediyelerinin tepsileriyle» “Allâh kulları-na karşı çok çok lütûfkârdır“ lütûflarının müjdecisinin seni karşılayacağı umûdunun kırbacı ile himmet atın şahlanır.’’

“Yeryüzü ve gökyüzünün orduları Allâhındir“ askerlerinin yardımıyla, “Muhakkak ki şeytan insanın apaçık düşmanıdır“ düşmanlarına karşı zafer kazanırsın. “Muhakkak ki nefis (nefs~i emmâre) kötülüğü çok çok emredicidir“ he vâsinin ağından kurtulursun.

“Takvâ sâhibi olursanız, Allâh da size ilim öğretir“in sırlarının letâifinin işaretleri kalp levhan üzerinde belirir. Ruh kuşun ezel hâtıralarını anar da, “Rabbınin yolunda boyun eğerek yürü“ fezâsında şevk kanatlarıyla uçar. “Her meyveden ye ! “ bostanlarında ünsiyet meyvesini toplarsın.

Sır aynan tecellî nârlarının lâmialarıyla/ışıltılarıyla apaydınlık olur. “Geceyi gündüze katar’’ın sırrı sana keşfolunur. Kalp bahçen “Gökten mübârek bereketli bir su indirdik ve onunla bahçeler ve çeşitli sebzeler yetiştirdik“ rahmet yağmurlarıyla yeşerir. Hepsi de “İrem bağları ve bahçeleri“ gibi oluverir ve sen “Onunla (gökten indirdiğimiz bereketli yağmur suyuyla) ölü bir beldeyi/toprağı dirilttik“in remizlerini anlarsın.

“Biz senin gözünden perdeyi kaldırdık, bugün gözün artık keskindir.’’perdeleri senin gözünden kaldırılır. Müşâhedenin kemâlinde öyle bir müstağrak olursun ki; bir zaman olur "Muhakkak ki,Allah bütün âlemlerden zengindir/müstağnîdir”zenginliğinin denizine gark olursun; başka bir zaman “Allâh’ın tuzağından emin mi oldular?!”ın heybet oklarının ortasında şaşırıp kalırsın; başka bir zaman da şevk yüzünden, “Allâh’ın rahmetinden ümit kesmeyiniz’’ latîf nesîminin gelmesiyle birlikte, güzellikler bahçesindeki bülbül gibi şakırsın. Varlığın galebesi sebebiyle, “Ben gerçekten de Yûsuf un kokusunu alıyorum!” nağmeleriyle avazın yükselir. Kıskançlar kınama diliyle “Vallahi, sen hâlâ eski şaşkınlığındasın!” derler. “Onu (Yûsuf un gömleğini Ya'kûb’un) yüzüne koyunca, hemen gözleri açılıverdi”nin tesirini gördüklerinde ise “ Bizim günâhımız için de istiğfar et,zira biz hata ettik.’’ Diye acz ve tazarru ile yalvarırlar. Sıdk ve ihlâsla ki ‘’Muhakkak ki Allâh seni bize karşı tercih etmiştir” derler.

O zaman sen de şöyle münâcât edersin:
“Rabbim! Bana mülk verdin, bana rüyâların tabirini öğrettin. Göklerin ve yerin yaratıcısı Sensin. Dünyâda da, âhirette de benim velîm (yakınım,sahibim) sensin. Sana teslim olmuş bir şekilde (Müslüman olarak) benim canım al ve beni sâlihler arasına kat. ”

Dilaver Gürer , Abdülkadir Geylani(Risaleler)
Devamını Oku »

Dünya Mü'minin Zindanı mı ?

Dünya Mü'minin Zindanı mı ?


Hz.Peygamber şöyle buyurmuştur: “Dünya, mü’minin zindanı, kâfirin cennetidir”.(Müslim,Zühd,1)

Bu hadîs, şu âyetlere aykırı görülmüştür: “Allâh’ın sana verdiği şey­lerde âhiret yurdunu ara. Dünyadan da nasibini unutma”(Kasas,57)

“De ki: ‘Allâh’m, kullan için yarattığı zîneti ve temiz rızkı kim harâm kılmış?’De ki: ‘Bunlar, dünya hayatında mü’minler içindir. Kıyâmet gününde ise yalnız onlara özgüdür.’ İşte bilen bir topluluk için âyet­leri, ayn ayn açıklıyoruz.”(Araf,32)

Nevevî, mezkûr hadîsi şöyle anlar: “Her mü’min şehvetler, haram­lar, mekruhlar gibi dünyada yasaklar zindanındadır. Zor taat fiilleriyle mükelleftir. Öldüğünde bu zorluklar bitecek, Allâh’ın hazırladığı daim ve naim cennetlerinde olacaktır. Kâfir ise dünyada zorluğu azdır. Öl­düğünde daim azaba düçar olacaktır”.

Mü’min şehvetlerden kendini korumakta ve güçlükleri yerine getirmektedir. Sanki zindanda gibidir. Kâfir ise şehvetlere istediği gibi da­labilmektedir. Sanki cennette gibidir.

Bir başka açıdan bir mü’min dünyada ne kadar iyi olsa da cennetteki makamına göre hapishanede gibidir. Bir kâfir de dünyada ne ka­dar sıkıntılı bir hayat sürse cehennemdeki derekesine göre dünya ken­disi için cennet mesabesindedir.

Mâturîdî, “Dünya mü’minin zindanı; kâfirin cennetidir” hadîsini iki şekilde yorumlamıştır:

a-Çünkü mü’minin dîni, onu şehevî arzularından alıkoyar, onu helake gitmekten sakındırır. Kâfiri, dünyada şehvetinden alıko­yacak hiçbir şey yoktur. Onun için dünya cennet gibidir.

b-Kâfir ölüm anında yerini, yani ona va’dedilen cehennemi görür. Bu durumda dünya onun için cennet gibi olur. Mü’min de cen­netteki konumunu görür. Dünya onun için zindan gibi olur.



Yavuz Köktaş-Kurana Aykırı Görülen Hadisler
Devamını Oku »

Dünya Zevkinin Özellikleri



"Bilin ki, dünya hayatı, ancak bir oyundur, bir eğlencedir, bir süstür, aranızda bir öğünç (vesilesi)dir, mallarda ve evlâtlarda bir çoğalıştır...''(Hadid Suresi,20.Ayet)

...

Sonra Cenâb-ı Hakk, dünya hayatını şu vasıflarla nitelemiştir:

1) "Dünya hayatı bir oyundur" buyurmuştur. Oyun ise, onları cidden yoran çocukların yapacağı bir iştir. Uğrunda bu yorgunlukların çekildiği bu şeyler ise, vermeden sona erer.

2) "Dünya hayatı bir eğlencedir". Eğlence de gençlerin yapacağı bir şeydir. Eğlenceler de sona erdiğinde, genel olarak geride, sadece bir hayıflanma ve hasre: duygusu kalır. Bu böyledir, zira insan, eğlenceler sona erdikten sonra, malının,ömrünün gittiğini, lezzetin ve zevkin son bulduğunu ve ortada herhangi bir şey kalmamasına rağmen, nefsinin bunlara karşı bir iştiyak ve özlem duyduğunu görür.Böylece de, zarar verici şeyler birbirini izler.

3) "Dünya hayatı bir süstür". Süs ve süslenme, kadınların adetidir. Zira, süsten ve süslenmeden elde edilmek istenen şey, çirkin olanı güzelleştirmeye çalışmak yıkım ile yüzyüze olan bir binayı onarmak ve noksan olan şeyi tamamlama hususunda çaba göstermek demektir.

Halbuki, arızî olan şeyin, zatî olana mukavemet gösteremeyeceği malûmdur. Dolayısıyla, dünyanın kendisi, zâtı gereği son bulan, zâtı gereği fasit olan bir şey olunca, daha nasıl, insan, bu bozuk şeyleri, bu dünyadan silmeye muktedir olabilir? İbn Abbas ise, ayetin manasının şöyle olduğunu söylemiştir: "Kâfir kimse, ahiret için çalışma değil de, hayatı boyunca hep dünya süsünü elde etmekle meşgul olur ve bu tıpkı, "Ey mağrur, aklanmış kimse, senin hayatın bir yanılma ve gaflettir" denilmesi gibidir."

4) "Dünya hayatı, fanî ve zail sıfatlarla, aranızda bir övünç vesilesidir." Bu övünme ya neseb bakımından, yahutta güç, kuvvet, asker, taraftar... bakımındandır. Halbuki, bütün bunlar son bulucudur.

5) "Dünya hayatı, mallarda ve çocuklarda bir çoğalma vesilesidir." İbn Abbas şöyle der: "Kişi, malını, Allah'ın gazabının söz konusu olduğu yerler için cem eder, o mal sayesinde,Allah'ın dostlarına tepeden bakar ve o malını, Allah'ın gazabına sebep olacak yerlerde harcar. Dolayısıyla bu mal, üst üste, istiflenmiş, zulmetler misâlidir. Cenâb-ı Hakk, dünyadakilerin mutlaka bu kısımlardan biri ile ilgili olacağını bildirmiş olmaktadır. Yine Cenâb-ı Hakk, dünyanın durumunun, bu hususlardan hali olmayınca, kişinin bunlardan yüz çevirip de, kendisini, ahiretini mamur edecek şeylere yöneltecek olanları yapması gerektiğini beyân buyurmuştur.

Fahruddin Er-Râzi, Tefsir-i Kebir Mefâtihu’l-Gayb, Akçağ Yayınları: 21/319-320.
Devamını Oku »

Dünyaya Aldanmamak

Dünyaya Aldanmamak

Bilmelisin ki, bu dünya dış görünüşü itibariyle tatlıdır. Gö­rünüşte bir cazibeye sahiptir. Fakat o gerçekte öldürücü zehir ve boş bir metadır. Dünyaya dönük olan alaka ve irtibatın arkasında bir fayda yoktur. Dünyanın makbul gördüğü kimse rezil, ona kendini kaptıran da delidir. O tıpkı altınla donatılmış pislik ve şe­kere bandırılmış zehir gibidir.

Akıllı kimse odur ki, böyle kuru bir metaa aldanmaz ve bu­nun gibi bozuk bir mala ilgi duymaz. Bu nedenle fakihler demiş­lerdir ki: "Bir kimse malının akıllı kimselere verilmesini vasiyet etse, malın zahit kimselere verilmesi gerekir." Zira onlar dünyadan yüz çe­virir, ona değer vermezler. Bu da onların akıllarının ve zekâlarının üstünlüğüne işaret eder.

İmam Rabbani,Mektubat-ı Rabbani,cild:1
Devamını Oku »

Dünya Nedir Bilir Misin?

Dünya Nedir Bilir Misin?

Ey oğul!

*Dünya nedir bilir misin? Kadınlar, oğullar, mallar, şan, şöh­ret, liderlik, eğlence ve oyun gibi seni Hak Sübhânehû'dan uzak­laştıran ve O'na ulaşmanı engelleyen her şey dünyadır. Boş şeyler­le meşgul olmak da dünyaya dâhildir.

Ahiret işleriyle ilgisi olmayan ilimler de dünyadan kabul edilir. Astronomi, mantık, geometri, aritmetik vb. faydasız ilimleri tahsil etmek faydalı olsaydı filozoflar kurtuluşa ererdi.

Hz. Peygamber (s.a.v) şöyle buyurmuştur:

"Allah Teâlanın bir kuldan yüz çevirdiğinin işareti, kulun kendi­sini ilgilendirmeyen işlerle meşgul olmasıdır. (Beyhaki,ez-Zühd,nr.72)

Kim kalbinde hardal tanesi kadar da olsa Hak aşkının dışında bir şey taşırsa, o hastalıktır.

Namaz vakitlerini bilmek için astronomi öğrenmenin gerekli olduğunu söyleyenler, "Namaz vakitlerinin bilinmesi ancak astro­nominin öğrenilmesiyle mümkündür" şeklinde bir şey kastetmiyorlar. Kastettikleri, astronominin vakitleri bilme yöntemlerinden bir tanesi olduğudur. İnsanların çoğu astronomiden haberleri ol­mamasına rağmen namaz vakitlerini astronomi âlimlerinden çok daha iyi bilmektedir. Yine bu meyanda mantık, aritmetik vb. ilim­lerin genel anlamda bazı şeriat ilimlerinin anlaşılmasında katkısı olduğunu belirtmişlerdir.

Hülasa bu ilimler ile meşgul olmak için ancak zorlama bir cevaz bulunabilir ki bu cevaz da bir şarta bağlıdır. Bu ilimlerin öğ­renilmesi şer’î hükümleri bilmek ve inanç esaslarını güçlendirmek gayesine dönük olmalıdır. Aksi takdirde bu ilimlerle meşgul ol­mak kesinlikle caiz olmaz.

İnsaflı düşünmek gerekir; mubah bir işle meşgul olmak, bir vacibin kaçırılmasına ya da ihmal edilmesine sebep oluyorsa bu iş mubahlıktan çıkar mı çıkmaz mı? Elbette çıkar! Şurası bir gerçektir ki bu ilimlerle meşgul olmak zaruri olan şeriat ilimlerinin ihmal edilmesine sebep olmaktadır.

İmam Rabbani,Mektubatı Rabbani,cild:1

Semerkand Yay.

Devamını Oku »

Aşk-ı Mecazi’den Aşk-ı Hakiki’ye İnkılab




DÖRDÜNCÜ SUAL: Mahbuplara olan aşk-ı mecazî aşk-ı hakikîye inkılâp ettiği gibi, acaba ekser nasta bulunan, dünyaya karşı olan aşk-ı mecazî dahi bir aşk-ı hakikîye inkılâp edebilir mi?

Elcevap: Evet. Dünyanın fâni yüzüne karşı olan aşk-ı mecazî, eğer o âşık, o yüzün üstündeki zeval ve fenâ çirkinliğini görüp ondan yüzünü çevirse, bâki bir mahbup arasa, dünyanın pek güzel ve âyine-i esmâ-i İlâhiye ve mezraa-i âhiret olan iki diğer yüzüne bakmaya muvaffak olursa, o gayr-ı meşru mecazî aşk, o vakit aşk-ı hakikîye inkılâba yüz tutar. Fakat bir şartla ki, kendinin zâil ve hayatıyla bağlı kararsız dünyasını haricî dünyaya iltibas etmemektir.

Eğer ehl-i dalâlet ve gaflet gibi kendini unutup, âfâka dalıp, umumî dünyayı hususî dünyası zannedip ona âşık olsa, tabiat bataklığına düşer, boğulur. Meğer ki, harika olarak bir dest-i inâyet onu kurtarsın. Şu hakikati tenvir için şu temsile bak:

Meselâ, şu güzel, ziynetli odanın dört duvarında, dördümüze ait dört endam aynası bulunsa, o vakit beş oda olur: biri hakikî ve umumî, dördü misalî ve hususî. Herbirimiz, kendi aynamız vasıtasıyla, hususî odamızın şeklini, heyetini, rengini değiştirebiliriz. Kırmızı boya vursak kırmızı, yeşil boyasak yeşil gösterir. 

Ve hâkezâ, aynada tasarrufla çok vaziyetler verebiliriz. Çirkinleştirir, güzelleştirir, çok şekillere koyabiliriz. Fakat haricî ve umumî odayı ise kolaylıkla tasarruf ve tağyir edemeyiz. Hususî oda ile umumî oda hakikatte birbirinin aynı iken, ahkâmda ayrıdırlar. Sen bir parmakla odanı harap edebilirsin; ötekinin bir taşını bile kımıldatamazsın.

İşte, dünya süslü bir menzildir. Herbirimizin hayatı bir endam aynasıdır. Şu dünyadan herbirimize birer dünya var, birer âlemimiz var. Fakat direği, merkezi, kapısı, hayatımızdır. Belki o hususî dünyamız ve âlemimiz bir sayfadır, hayatımız bir kalem-onunla, sahife-i a’mâlimize geçecek çok şeyler yazılıyor.

Eğer dünyamızı sevdikse, sonra gördük ki, dünyamız, hayatımız üstünde bina edildiği için, hayatımız gibi zâil, fâni, kararsızdır, hissedip bildik. Ona ait muhabbetimiz, o hususî dünyamız ayna olduğu ve temsil ettiği güzel nukuş-u esmâ-i İlâhiyeye döner, ondan cilve-i esmâya intikal eder.

Hem o hususî dünyamız, âhiret ve Cennetin muvakkat bir fidanlığı olduğunu derk edip, ona karşı şedit hırs ve talep ve muhabbet gibi hissiyatımızı onun neticesi ve semeresi ve sümbülü olan uhrevî fevâidine çevirsek, o vakit o mecazî aşk hakikî aşka inkılâp eder.

Yoksa, sırrına mazhar olup, nefsini unutup, hayatın zevâlini düşünmeyerek hususî, kararsız dünyasını aynı umumî dünya gibi sabit bilip kendini lâyemut farz ederek dünyaya saplansa, şedit hissiyatla ona sarılsa, onda boğulur, gider. O muhabbet onun için hadsiz belâ ve azaptır. Çünkü, o muhabbetten yetimâne bir şefkat, meyusâne bir rikkat tevellüt eder. Bütün zîhayatlara acır, hattâ güzel ve zevâle maruz bütün mahlûkata bir rikkat ve bir firkat hisseder; elinden birşey gelmez, ye’s-i mutlak içinde elem çeker.

Fakat gafletten kurtulan evvelki adam, o şedit şefkatin elemine karşı ulvî bir tiryak bulur ki, acıdığı bütün zîhayatların mevt ve zevâlinde bir Zât-ı Bâkînin bâki esmâsının daimî cilvelerini temsil eden âyine-i ervahları bâki görür; şefkati bir sürura inkılâp eder. Hem zeval ve fenâya maruz bütün güzel mahlûkatın arkasında bir cemâl-i münezzeh ve hüsn-ü mukaddes ihsas eden bir nakış ve tahsin ve san’at ve tezyin ve ihsan ve tenvir-i daimîyi görür. O zeval ve fenâyı, tezyid-i hüsün ve tecdid-i lezzet ve teşhir-i san’at için bir tazelendirmek şeklinde görüp, lezzetini ve şevkini ve hayretini ziyadeleştirir.

Mektubat,1.Mektub
Devamını Oku »