Kelime-cümle ilişkisi



Kelime-cümle ilişkisi


Kelime -çok anlamlı olmasına rağmen- her farklı kullanımında sadece o kullanım için bir tek anlam verir. Şayet bu esasa dikkat edilmez ve kelime’nin ‘çok anlamlı’ oluşu bahane edilerek(farklı bağlamlarda kazandığı) bütün anlamlar kelime’nin üstüne boca edilirse, ‘çok anlamlılık” anlamsız hale gelir.

Buna mukabil, kelime, -bir cümlede geçmesine rağmen- her farklı kullanımında ‘her kullanımı için’ farklı anlamlar verebilir. Şayet kelime’nin bu özelliğine dikkat edilmez ve yetersizlik (bilgisizlik) nedeniyle anlam tek’e indirgenirse, bu sefer ‘çok anlamlılık’ bir işe yaramaz ve anlam fasid olur.

Kelime cümle’nin içerisine dahil edilmeden önce -tabiri caizse- özgürdür. Onu cümleye dahil eden, artık onun ifade edeceği şeyi de tayin etmiş demektir. Muhatab, kelimenin o cümleye girmeden önceki anlamlarının ya da -daha doğru deyişle- başka cümlelerdeki anlamlarının dökümünü yapmak suratiyle anlamını tayin edemez, sadece tahmin edebilir. Anlamı tayin eden, o anlamı muhatabına iletmek isteyen olduğuna göre, doğru anlam, ona formunu veren kimsenin kastettiği anlamdır; o gerçek formunu kelime’nin müşterek kullanımına değil, kelime’nin geçtiği cümle(ler)de bulur, çünkü her cümle onu kullananın mührünü taşır.


Evet, sözcük söz’ün bütünlüğü dışında bir anlam ifade etmez! Sözcükler söz’ün bütününden koparılıp tek başlanna bırakıldıklarında, varlıkla ilişkileri kesilir ve “anlam içerikleri”ni kaybederler.

Sözcük, anlamını (delâletini) sözün bütünlüğü içerisinde kesinleşti­rir, kesinliğini, içine dahil olduğu bütün’den (dizge’den) alır. Nasıl ki doğa’da hiçbir nesne kendi başına değilse, doğa’nın bütünlüğünden kopuk varol(a)mazsa, sözcükler de söz’ün bütünü dışında kendi baş­larına varolamazlar.

Her sözcük ancak söz’ün bütünü içinde anlamlıdır. Çokanlamlı oluşu; bütün dışına itildiğinde, tek başına iken sözcüğün delâletini belirsizleştirir, silik hâle getirir, anlamın buharlaşmasına yol açar ve en nihayet anlamı(nı) tümüyle yok eder. Fakat sözcük bir dizge’nin, bir bütün’ün içinde yer alır almaz, anlamı tebellür eder, kuvvetlenir ve kesinleşir. İçine dahil olduğu dizgelerin miktarının artması, hiç kuşkusuz sözcüğü ‘çokanlamlı’ kılacak, sözcüğün anlamını, anlam­lanın (delâlet yollarını) zenginleştirecektir; ancak sözcüğün dahil ol­duğu her dizge, her deyim, her deyiş, her defasında onun anlamını belirleyip kesinleştirecektir.

Dildeki bir öğenin anlamı, onun öteki birimlerle kurduğu ilişki­lerle belirlenir. Sözcük, dahil olduğu dizge içerisinde birlikte kullanıldığı, bağdaştırıldığı diğer öğelerle bir örgü oluşturur ve zorunlu bir biçimde bu örgü tarafından çerçevelenir. Meselâ el kelimesi Türkçe de esasen insanın bir uzvunu (bilekten parmak uçlarına ka­dar olan bölümü) ifade ediyorsa da şu örneklerde çeşitli anlamlara gelmekte ve herbirinde farklı bir mânâya delâlet etmektedir:

 

  • birine el açmak’

  • bir şeye ‘el koymak’

  • bir şeyi ‘elde etmek

  • birine 'el vermek’

  • bir şeyhten ‘el almak’

  • bir şeye ‘el sürmemek’

  • bir işe el atmak’

  • bir şeyi elden çıkarmak’

  • bir şey ‘elinde olmak’

  • birini ‘ele vermek’

  • bir şeyden ‘el çekmek’

  • birine ‘el etmek’


 

Yine aynı şekilde bu sözcük, bir şeyin ‘elden kaçması’, elden gelmemesi’, ‘ele alınmaması’ veya birinin eline düşmek’, ‘eline bakmak’, ‘eline kalmak’ vs. şeklinde farklı kalıplar içerisinde, farklı öğelerle, farklı yerlerde ve farklı anlamlar ifade etmek için kullanılır. Sözgelimi “birine el açmak” tabirinde geçen el sözcüğünün anlamı, ‘birine’ ve ‘açmak’ öğeleriyle birlikte bir anlam ifade eder, anlam ancak bu öğelerle birlikte ortaya çıkar, bu öğelerle birlikte oluşan bütün içerisinde anlam kesinleşir. Tabir, nesnesi zikredilmese (msl. ‘birine’ öğesi hazfedilip kullanılmasa) bile nesne almadan, zihinde nesnesi düşünülmeden anlam ifade etmez: ‘el açmak’, “birine el açmaktır”, dolayısıyla [birine] ‘el açmak’, [birine] ‘muhtaç olmak’, [birinden] ‘bir şey istemek’ (dilenmek) mânâsındadır ve anlam, söz­ cüğün kendisinde değil, içine dahil olduğu sözün (=deyimin) bütü­nünde, bütünlüğündedir. Binaenaleyh bütünlük yoksa, anlam da yoktur.

Dücane Cündioğlu,Kuranı Anlamanın Anlamı
Devamını Oku »

Hakikati Söylemek

Bir metni anlamaya çalışan kişi, onun kendisine bir şey söylemesine hazırdır. Bu nedenledir ki yorumlamak üzere eğitilmiş bir kafa, metnin getirdiği yeniliklere baştan beri duyarlıdır. Fakat bu tür duyarlılık, ne ‘tarafsızlık’ ne de ‘kişinin kendi benliğinden kurtulması’ anlamındadır; kişi farkında olmadan biriktirdiği ön anlamları (yani geçmişteki birikimlerinin sonucu olarak zihninde yer eden anlam ve yorumları) ve ön yargıları taşır. Önemli olan, insanın kendi eğilimlerinin farkında olması ve metnin kendisini bütün yeniliği ile sunmasına izin vererek, ön anlamlara rağmen kendi gerçeğini sunmasına fırsat vermesidir.

Edward W. Said, Haberlerin Ağında İslam, çev. Alev Alatlı, Babil Yayıncılık, 1. bs., İstan-bul, 2000, s. 242

 
Devamını Oku »