Selçuklular sanatta nasıl bu kadar yükseldi?







Anadolu Medeniyetini hem de Haçlı Seferleri ve Moğol istilası sırasında nasıl özgün bir şekilde ortaya çıkardılar?

SELÇUKLU SANATI VE KOZMOLOJİSİ

Sanat kavramının kökeni, Kur’an-ı Kerim’deki ‘sun’ kelimesidir. Ragıp İsfehani’nin Müfredat’taki izahatına göre sun, bir fiili icat etmektir. Ancak her fiil sun değildir. Sun, ancak Allah-u Teala’dan ve onun lütfu ile insanlardan sadır olabilen güzel işlerdir. “Bu, her şeyi sapasağlam yapan Allah’ın sanatıdır” (Neml Suresi 27/88) ayet-i kerimesi, asıl ve hakiki sanatkarın kim olduğuna işaret eder.

Cemil Meriç, bir medeniyetin varlığının ve derinliğinin üç sanat dalı ile ölçülebileceğini savunur. Bu üç kriter mimari, edebiyat ve musikidir. Cemil Meriç’e göre medeniyet sıfatını kazanmak, bu üç kriterde özgün üsluplar oluşturmakla mümkündür. Bizim medeniyetimiz, her alanda olduğu gibi, sanatın bu üç temel alanında da, çağları aşan dirilikte bir anlayış geliştirmiştir.  Bu anlayışın her devirde kendine has bir yansıması vardır. Bu haberde, kendi sanatımızın en güzel yansımalarından biri olan Selçuklu Sanatı’nı, bir nebze de olsa anlatmaya çalışacağız.

Dört yüzyıla hakim Selçuklu sanatı

Selçuklu Sanatı, XI. yüzyılda Büyük Selçuklu Devleti’nin kuruluşuyla başlayıp, Anadolu’daki 1. Beylikler Dönemi, Anadolu Selçukluları Dönemi, 2. Beylikler Dönemi ve Devlet-i Âliye’nin ilk devri boyunca etkisini sürdüren bir ekoldür. Ayrıca birçok açıdan Selçuklu üslubuna benzerlikleri olan Memluk Sanatı, Mısır ve Suriye’de varlığını XVI. yüzyıla kadar sürdürmüştür. XI. yüzyıldan, XV. yüzyılın ilk yarısına kadar, İran, Anadolu, Kafkasya, Suriye ve Irak’ta Selçuklu Sanatı’nın hakimiyetinden bahsedebiliriz. Ancak Selçuklu Sanatı’nın karakteristik özelliklerinin tamamen oluştuğu ve kendi zirvesine ulaştığı dönem, Anadolu Selçukluları’nın,  Anadolu’yu bir baştan bir başa imar ettikleri 1150 – 1277 yılları arasındaki dönemdir.

İznik, Konya, Amasya, Tokat, Sivas, Kayseri, Malatya, Hasankeyf, Mardin, Diyarbakır, Erzurum, Erzincan, Kemah, Şebinkarahisar, Divriği, Antalya, Alanya, Ankara, Manisa, Tire, Birgi başta olmak üzere bütün Anadolu, Selçuklu Sanatı’nın en güzel örnekleriyle bezenmiştir. Anadolu Selçuklu Sanatı, medeniyet tarihimizin de önemli bir merhalesini teşkil etmektedir. Selçuklu dönemi sanatının bütününe bakıldığında, en önemli özelliği, kendinden önceki dönemlerin kazanımlarını temel alarak ve devam ettirerek, geleneğin devamı olan yeni bir üslubu oluşturabilmesidir. Bu üslubun oluşumunda tasavvufi düşüncenin büyük etkisi vardır.

Her şeyin toplandığı vahdet

Tasavvufi düşünce, Allah ile insan, Allah ile âlem ve insan ile âlem arasındaki ilişkiyi tevhid yani birlik temelinde izah eder. Allah birdir ve Allah’ın birliği, Allah’ın isim ve sıfatlarının sonsuz tecellilerinin aynası olan insanın ve âlemin hakikatidir. İnsan ile âlem arasında da birlik ilişkisi vardır. Denilebilir ki insan yeryüzünde Allah’ın halifesi olarak, Allah’ın isim ve sıfatlarının sonsuz tecellilerinin aynası olduğu gibi, âlem dediğimiz kainat da, insanda tecelli eden İlahi hakikatin yansımasıdır. Bu yüzden insana âlemin özü veya küçük âlem, kainata da büyük âlem denilerek insan ile kainatın birliğine işaret edilir. Böylece kesret denilen çokluk,  kainatı ifade eder ve insan aynasında görülen birliğin yansıması olarak kurgulanır. Bir Selçuklu devri mutasavvıfı olan Mevlana, bu hakikati “Güzellik tektir, aynaları çoğaltırsan o da çoğalır” diyerek anlatır.

Öte yandan insanın ve kainattaki varlıkların bu âlemdeki görünümlerinin ölümlü ve sonlu olması, Allah’ın ebedi ve baki oluşuyla bir tezat teşkil eder. Bu tezat İslam inancında Allah’ın sayısız isim ve sıfatlarının hep zıtlarıyla kaim olmasının da bir neticesidir. Çünkü Allah’ın isimleri Hadi –Mudil, Cemal – Celal, Afuvv - Muntakim, Evvel - Ahir gibi hep zıtlarıyla birlikte izah edilir. İnsan ise Allah’ın yeryüzündeki halifesi sıfatını, bütün bu zıtlıkların tecellilerini kendinde birleştirmesi ve bütün zıtlıkların hakikatindeki birliği görebilmesi sebebiyle kazanmıştır. İslam inancındaki kesret - vahdet yani birlik – çokluk ilişkisi, çokluğun birlikten çıkması ve birliğe dönmesi, fena ve bekanın yani sonlunun ve sonsuzun insandaki birlikteliği,  insanın bütün zıtlıkları kendinde birleştirmesi gibi ilkeler İslam Sanatı’nın da temelini teşkil etmiştir.

Kainatın ve insanın sanata yansıması

İslam inancında varlığın ortaya çıkışı Allah’ın kün yani ol emriyle bir anda gerçekleşmiştir. Bu bir anda ortaya çıkan varlık bir nokta ile yani Arap alfabesindeki B harfinin noktasıyla temsil edilir. Bu bir ve tek an içinde zaman ve mekan tek bir noktadan ibarettir. Bu tek noktanın dairesel hareketi zamanın oluşumunu ve kainatın helezonik genişleyişini sağlar. Kainatın helezonik ve dairesel yapısı, astronomi ilminde temel kaide olan feleklerin devir hareketiyle izah edilir. Bu sebeple İslam kozmolojisi, kainatın ana unsurları olan mekanın ve zamanın helezonik şekilde tasvirine ve bu helezonun dairesel tablolarla ifadesine dayanır. Bütün bu anlayışın neticesinde Selçuklu Sanatı’nda nokta motifi doku ve ritim değişikliği oluşturmakta ve aynı zamanda birliği sağlamakta etkili bir unsur olarak kullanılmıştır. Motif gruplarındaki ilüzyonik yapı ise sürekli bir devinim ve hareket hissi uyandırarak zaman ve mekanın dairesel hareketini canlandırır.

Kainatı tasvir eden dairesel kozmolojik tablolar Selçuklu Sanatı’nda önemli bir yer tutar. Abbasiler döneminde girişilen tercüme faaliyetleri ile Eski Yunan Felsefesi’ne Eski Mısır, Hint ve Çin Medeniyetleri’ne ait metinler İslam düşüncesine büyük katkı sağlamıştır. Felsefe, Tasavvuf ve Kelam ilimlerinde altın çağın yaşandığı bu dönemin etkisi edebiyat, mimari ve diğer sanat dallarında bariz şekilde görülmektedir. Selçuklu Sanatı, felsefe tasavvuf ve ilimdeki bu altın çağın sanattaki yansımasıdır diyebiliriz. Gazali, Ömer Hayyam, Mevlana, Yunus Emre gibi büyük mutasavvıf ve düşünürlerin eserleri Selçuklu Sanatı’nın oluşumuna büyük katkıda bulunmuştur.

Karatay Medresesi Kubbesi

Sırlarla dolu ayrıntılar

İbn Sina ile zirvesine ulaşan felsefe ve astronomi çalışmaları, İhvan-ı Safa adlı felsefi ekolün Pisagor’un öğretilerini temel alan ve kainatı mistik rakamsal tablolarla ifade eden âlem tasvirleri, Endülüs’lü İbn Arabi’nin Fütuhat adlı eserinde bulunan ve Karatay Medresesi’nin duvarlarında görülen kainatın dairesel tabloları, Selçuklu Sanatı Kozmoloji’sinin temelini oluşturur. İbn Sina’nın,  İhvan-ı Safa ve İbn Arabi’nin bu dairesel kainat tablolarının tesiri, hem motif yapılarında hem de mimari yapıların planlarında ve kubbelerinde kolayca müşahede edilebilir. Öte yandan İbn Sina’nın Kitab’üş Şifa’sının bölümleri olan “Semâ ve Âlem” ile “Kevn ve Fesad” gibi metinleri başta olmak üzere, İslam Kozmolojisi ve astronomisine ait metinlerin mimaride ve tasvir sanatlarındaki yansımaları üzerine çok az çalışma yapılmıştır. Harran harabelerinin kuş bakışı planının Samanyolu yıldız takımının bir tasviri olduğunun, çok yakın bir zamana kadar sadece süsleme zannedilen Endülüs’teki Elhamra Sarayı duvarlarındaki tasvirlerin içinde gizlenmiş yazılı metinler bulunduğunun anlaşıldığı bir dönemde, Selçuklu ve Osmanlı dönemlerindeki sanat ve kozmoloji ilişkisinin daha ciddi incelenmesi gerekmektedir.

Selçuklu Sanatı’ndaki motif ve tasvirlerin kökenlerinin Kur’an ve hadisler ile irtibatı görmezden gelinmemelidir. Kur’an’da zengin cennet tasvirleri olduğu gibi, ağaç ve bitkilerin, çeşitli hayvan ve kuşların isimleri de sıklıkla geçer. Kur’an’da güneş, ay ve yıldızlar başta olmak üzere semanın,  dağlar, denizler ve ağaçlar başta olmak üzere yeryüzünün Allah’ın ayetleri olarak tanımlanması, bu motiflerin süsleme sanatlarında kullanımına etki etmiştir. Kur’an’da, kainatın en uç noktasında olduğu bildirilen Sidret’ül Münteha adlı ağaç, tasavvufta Şeceret’ül Kevn (Varlık Ağacı) adıyla isimlendirilmiştir. Ağaç tasvirlerinin gelişiminde bu etki gözden kaçırılmamalıdır.

Kitaplarda yer alan semboller

Abbasiler döneminde tercüme edilen bir Hint klasiği olan Kelile ve Dimne adlı eser, tüm kahramanlarının hayvanlardan oluştuğu bir ahlak kitabıdır ve bu kitabın yazma nüshalarındaki minyatürler ile birlikte hayvan motiflerinin kullanımının yeniden canlandığı söylenebilir. Yine mutasavvıf İran şairi Feridüddin Attar’ın Mantık’ut Tayr adlı eseri, değişik türden kuşların Anka Kuşu’nu aramak için çıktıkları yolculuğu anlatır. Bu eser, zengin kuş tasvirleri ile kuş motiflerinin  kullanımında etkili olmuştur. İbn Arabi’nin kainatı, insanlık ağacı ve dört kuş ile (Anka, Kartal, Güvercin, Karga) temsil ederek anlattığı İttihad-ı Kevni risalesini de zikretmek gerekir. Savaş ve av sahnelerinin tasvirleri, Gazneliler dönemi sanatçısı olan Firdevsi’nin meşhur Şehnamesi’nin minyatürlü nüshalarıyla birlikte yaygınlaşmıştır. Edebiyatımızda bu dönem ortaya çıkan zengin tasvir geleneği, Selçuklu Sanatı’nın temellerinden biri, belki de birincisidir.Konya İnce Minareli Medrese

Selçuklularda yıldız motifinin kullanımı çok yaygındır. Hz. Süleyman’ın mührü olarak kabul edilen altı köşeli Davut yıldızı esas motiftir. Selçuklu tasavvuf düşüncesinde, Davut yıldızı İslam’a ait bir semboldür. Hz. Süleyman (AS)’a, ettiği dua üzerine, Hatem’ül Enbiya Hz. Resulullah (SAV)’a ait hazinelerden biri olan Besmele-i Şerif’in sırrının öğretildiği, bu sır sayesinde cinlere, hayvanlara ve tabii kuvvetlere hükmedebildiği kabul olunur. Bunun delili, Kur’an-ı Kerim’in “O mektup Süleyman tarafındandır, Rahman ve Rahim olan Allah’ın adıyla başlamaktadır” (Neml Suresi 27/30) ayetidir. Davut yıldızı, besmele-i şerife dayanan hakimiyetin sembolüdür. Bu yüzden İslam ordularının sancaklarında da kullanılmıştır.

Dairenin bölünmesi ile elde edilen 6 ve 12 sayıları, güneşin çizdiği çemberle ilişkili kozmik sayılardır. Güneşin bir yılda geçtiği on iki gezegen, kainatın altı günde yaratılması önemlidir. Güneş, ay ve dünyanın hareket ritimleri kozmik sayıların anahtarıdır. Bu üçlü ilişki üç sayısına ağırlık verir. Dört rakamı, Kabe’nin yapısına, dört halifeye ve anasır-ı erbaa denilen kaninatın dört unsuruna (su, hava, toprak, ateş) işaret eder. Beş, İslam’ın şartlarının sayısıdır. Altı, kainatın yaratıldığı gün sayısıdır. Merkez nokta ile birlikte yediyi bulur. Dünya yedi iklimden müteşekkildir. Altı on ikiye götürür ki on iki; üç ve dört sayılarını birleştirir. On iki imam ve on iki havari, İsrail oğullarının on iki kabile olması, on iki burç, bir yılda on iki ay olması önemlidir. Ayın ritim sayısı yedidir, semanın yedi, feleklerin ise dokuz kat olduğuna inanılır.

Efendimizin sembolü:Ay

Ay, Resulullah’ın (SAV) sembolüdür. Kamer Suresi bunun delilidir. Müslümanların kullandığı takvim de ay yılına dayanır. Dolunaydan hilale kadar ayın değişken hali, sanatta zengin çağrışımların da önünü açmıştır.

Selçuklu Sanatı,  mimari,  taş oymacılığı,  ahşap oyma sanatı,           hat sanatı, çinicilik,  halıcılık gibi dallarda özgün bir tarz oluşturabilmiştir. Üstelik bunu çok zor bir dönemde, Haçlı seferleri ve Moğol istilası gibi faciaların ortasında başarabilmiştir. Günümüzde mimari, edebiyat ve musiki başta olmak üzere, hiçbir sanat dalında özgün bir üslup oluşturamadığımız açıktır. Bunun temel sebebi, sanat anlayışımızın, medeniyetimizin ruhu ile bağlarının kopmuş olmasıdır. Medeniyetimizin ruhu, din, ilim ve sanatın bütünlüğü temeline dayanır. Halbuki günümüzde, din, ilim ve sanat arasındaki bağlar koparılmış olduğu gibi, üstelik her biri kendi içinde Batılı değer yargılarının istila ve işgali altındadır. Selçuklu örneğinde gördüğümüz üzere, sanatta üslup mutlak surette bir dünya görüşüne ve kainat anlayışına dayanır. Bugün, çok değerli mimarlarımız, taş ve ahşap oyma ustalarımız, hattatlarımız, tezhip ve kalem işine vakıf nakkaşlarımız var. Belki sayıları da Selçuklu hatta Âl-i Osman dönemine göre daha fazladır. Ama yine de bir Karatay Medresesi, bir Rüstem Paşa Camii gibi zaman ve mekanı aşan özgünlükte eserler yapılamıyor. Çünkü eksik olan medeniyetimizin ruhudur, eksik olan dünya görüşüdür ve eksik olan varlık anlayışımızdır. Bu eksikliğin sebebi ise sanatkarlarımız değil devlettir, devletin ve toplumun hareket istikametidir.

Abdülhamid Ahdar yazdı

Manşet foto: Konya İnce Minareli Medrese

http://www.dunyabizim.com/hikmet/8065/selcuklular-sanatta-nasil-bu-kadar-yukseldi

Devamını Oku »