Birlik, İslâm’ın en büyük prensiplerinden biri. Çünkü her şeyden önce Allah bir. Ve bütün kâinat sımsıkı bir birlikle birbirine kenetli. Sonra da bu birlik, bir olan Allah’ın buyruğuna sımsıkı kenetli. Demek ki bütün bir varlık cihanı, birliğin bildirimi.
İslâm ki, sulh ve selâmet dini, barış dini, varlık dünyasını, birliği bilmeğe ve gerçekleştirmeye çağırmakta.
«Gelin ey ehl-i kitap, bir kelimede, Allah’ın ismi etrafinda toplanalım» diyen din.
Putatapıcılık, çoktanncılık olduğundan, ona olan dili ayrı, esasta Allah inancını taşıyan, fakat sonraki katma ve katlamalarla bu inana bulanmış olan, yani bir olan Allah’ı tenzihe daha kolaylıkla gelmesi mümkün olan ehl-i kitaba olan dili aynı.
Bütün bu prensipler ve düşüncelerin ışığında, müslümanlara düşen birinci ödev, birliğe çağırmaktır. Aralarında birliğe aykırı ne kadar engel varsa onu en radikal girişkenlikle ortadan kaldırmaktır. Birbirlerine kaç kapı açmak mümkünse açmaktır.
Her müslüman öbür müslümana Kur’an ahlâkından bir nefha taşımalıdır.
Müslüman barış taşıyıcısıdır.
En güçlü savaşçı da müslümandır. Çünkü, onun savaşı da banş içindir.
Her müstüman tek başına bile bir birlik çağrısıdır.
İki müslüman bir araya geldi mi, dargınlık buzlan ve öç tuzu eriyiverir.
Her müslüman, bu birlik ve beraberlik aşkına, öbür müslümanların önünde kendi benliğini silmelidir. Benlik davasına bir son vermelidir.
Selâm, müslümanın kendi benliğini sildiğinin ilânıdır bir açıdan da.
İki müslümanın selamlaşmasından ebedî bir barış doğar.
İslâm’da insan birinci plândadır, onun yanında eşya çok geri plânda.
Eşya yüzünden öbür müslümana hınç duyan bir müslümandan, her şeyden önce masum bir vasıta olan eşya utanır.
Gelecekte, büyük hesap gününde, eşyaların bile aleyhimizde şahitlik yapmasından da, en üstün yaratık yani insan olarak biz utanalım.
Mahşer günündeki şahitlerin hafızasından daha keskin, daha yanılmaz hafıza düşünülemez.
Müslüman, eşyayla da, bu mahşer gününün şahitleriyle de barışmak zorundadır.Eşyayla barışmak onları kötü şahitliğe mecbur etmemekle olur.
Bir müslümandan,değil bir müslüman,bir insan,eşya bile davacı olmamalı ilerde.
Bu yüceliğe ermekiçin da, Islâm'ın sulh ve selamet prensibi üzerine iyice kafa yormak gerek. Birlik şuuruna ermek gerek.
Kainattan yükselen birlik türküsünü öz kulaklarla işiteçek kadar uyanık olmak gerek.
Allahın ipine, Kur’an’a, İslâm’a sımsıkı bağlanmak: işte birlik şuuru bu demektir.
Bir müslüman, bir ipek böceği gibi durmadan Kur'an ahlâkının örgüsüyle kozasını ören kişi demektir. Gün gelip kendisi yücelikler dünyasına çekildiğinde, geride bıraktığı o iyi işler ve güzel davranışlar yumağından bir destan örülecektir.
Benliğine tapan insanı, bir gece, o farkına varmadan şeytan kendisiyle değiştirecektir.
Şeytanla farkında olarak olmayarak benlik değiştirmekten bizi koru Allahım.
Sezai Karakoç,Günlük Yazılar 2