Türk-İslam Dünyasında Fikir Üretimi Neden Durdu?

Türk-İslam Dünyasında Fikir Üretimi Neden Durdu?

Efendim, son olarak şunu soracağım: Türk-İslam dünyasında fikri üretim asırlardan beri durmuş. Büyüyen, devleşen ve her gün bizi biraz daha tüketen, yutan problemlere ileri, yapıcı çözümler gelmemiş. Çözülmesi gereken temel problem bu sanıyorum. Bu konuda hareket noktamız ne olmalı, nasıl bir yol takip edilmeli sizce?

Yıllardan beri bu konular etrafında düşünenn bir insan olarak vardığım neticeleri şöyle hülasa edebilirim:

1- Batılılaşmak, Avrupalılaşmak, çağdaşlaşmak gibi maskaralıklarla alakamızı kesmeliyiz. Önce kelimelerden başlamalıyız işe. Biz ne geri kalmış, ne geri bırakılmış toplumuz. Dünya milletlerini ileri-geri diye zümreye bölmek hâmakatlerin en büyüğüdür. Bir kere bunu kabul edince Avrupa’nın mutlak vesayetine talip olmak mecburidir. Bugünkü toplumlar ikiye ayrılmıştır: sanayileşmiş, sanayileşememiş. Sanayileşmek insan saadetine ne getirmiştir ve getirebilir? Bu ayrı bir münakaşa konusu. Fakat yegâne ilmi tasnif sanayileşmiş-sanayileşmemiş tasnifi. Çağdaşlaşmak ise kaypak, karanlık, murdar bir mefhum: ölçüsü yok, hudutları belli değil. Sanayileşmenin iyi tarafı hiçbir değer hükmü belirtmemesidir. Sanayileşmenin şimdiye kadar malum olan iki modeli vardır. Kapitalizmin, başka bir tabirle liberal dünyanın takip ettiği yol ve sosyalizmlerin temsil ettiği yol.

2- Sanayileşmek istiyorsak bu iki yoldan birini seçmek zorundayız. Yalnız, sanayileşmeyi yapacak olan insandır. Yani istihsalin en büyük gücü ve yegâne mimarı insan kal’asıdır. Önce bu kafayı yaratmak zorundayız. Tarihten kopan, mazisi olmayan, kendi kendine ihanet eden, mukaddesleri olmayan bir kalabalık insan vasfına layık değildir. Önce homo sapiens, yani düşünen insan… Düşünen insanın il vasfı homo moralis, ahlaki değerleri olan insan olmaktır. Homo faber(alet yapan insan), insanın en az insan olan türü. Bir insan cemiyeti değil, bir toz yığını haline geldik. Birbirini tahripten başka kaygısı olmayan bu şuursuz yığının belli değerler etrafında toplanması, hayatiyetinin biricik şartıdır. Bu değerler sun’i olarak imal edilemez. Tarihten alınır. Dilimizi kaybettik. Hürmet edilecek tek makam, tek kişi, tek mukaddes bırakmadık. Sanayileşmeden önce insanlaşmak zorundayız; insanlaşmak, yani birbirimizi sevmek. Düşünce hiçbir milletin inhisarında değildir.

Kıta isimleri sadece coğrafyayı ilgilendirir. İnsanlığın maddi ve manevi fetihleri falan veya feşmekan ülkenin değil, insanoğlunun mâmelikidir. Avrupalılaşmak veya çağdaşlaşmak ilmin ve aklın fetihlerini benimsemekse hayhay. Ama Avrupa tarihi de cinayetlerle örülüdür. Bu cinayetlerin varisi olmak arzuya şayanmıdır? Israr ediyorum. Bu murdar kelimeleri üçten dokuza kadar boşalamayız artık. Türk’üz, İslam’ız, Asyalıyız. Bu vasıflarımızla sanayileşeceğiz. İnsanlar tarihlerini kendileri yaparlar. Ama belli bir mirasa uyarak. Bu inşânın malzemelerini tarih verir. Tarih reddedilmez.

3- Demek ki yapılacak ilk iş, kendimizi tanımak, zafer ve hezimetlerimizin muhasebesini yapmak, Türk insanının nasıl ve niçin yabancılaştığını tesbit etmektir. Bu tesbitin bize yüklediği ilk vazife, bu paramparça olmuş topluluğu tek millet halinde kaynaştırmaktır. Millet dilsiz, imansız ve tarihsiz olmaz. Bu itibarla bizi bekleyen büyük cihad, önce dilimizi, edebiyatımızı, mukaddeslerimizi içtimaileştirmektir. Biz istesek de, istemesek de sanayileşmeye mahkûmuz. Ama bu sanayileşecek ülke, üzerinde şuursuz bir kalabalığın, yani robotlaşmış esirlerin ülkesi mi olacak? Sanayileşmiş toplumların kamçısı altında çalışan bir ecinniler sürüsü mü olacağız? Yoksa tarihin en büyük medeniyetini yaratmış bir kavmin şuurlu, kaynaşmış fertleri mi? İşte bütün mesele bu.

Bulutları Delen Kartal – Cemil Meriç ile Konuşmalar(sayfa 27,29)
Devamını Oku »

Başyücelik Emirleri-Kıyafet ve Şapka

Başyücelik Emirleri-Kıyafet ve Şapka

• Prensip, şahsiyetimizin, bütün maddî tezahür çerçevelerinde, baştanbaşa istiklâl kazanmasıdır. Bu istiklâl ifadesini, ruhumuzdan başlıyarak, en hurda madde unsuruna kadar nakşetmekle mükellefiz.

• Dâvanın, müşahhas unsurlar kadrosunda, (1) numaralı maddesi, kılığımız ve serpuşumuzdur.

• Tarihî "haşr-ü neşr"leri bakımından aynı kıyafet ölçüleri içinde pişmiş olmalarına rağmen Avrupalı milletlerden her birinin öbürüne nazaran keskin farkları varken, sbizim gibi apayrı ve zıd kökten gelen bir milletin, Avrupayı, orta malı ve hususiyetsiz (gardrop) plânında maymunvârî taklid etmesinden daha hazin bir iflâs tavrı olamaz.

• Dâva, ne şalvara, ne de kavuğa dönmekte. Madde unsurlarının, bizzat madde sıfatiyle hiç bir kıymet ve haysiyeti yoktur. Herşey mânada...

• Dâva sadece, Yirminci Asır hayat tarzının dâvet ettiği şeklî zaruretler içinde, şahsiyetimize lâyık müstakil kılık ölçüsünü bulmakta...

• Şahsiyetimizin, ruhumuza üflenen korkunç hayretle beraber, nasıl kılığımızıda hayretler içinde bırakıcı bir buhrana düştüğüne misal, Tanzimattan bugüne kadar devre devre (gardrop) unsurlarımızdır. Artık şalvarı içinde, yeni zamanların gerektirdiği çevikliği bulamıyan eski tip, zorla pantalonu benimserken, bu hakîr madde paröasının nefs muhasebesinden uzak; ve fesiyle pantalonu, cübbesiyle potini arasında en canhıraş hayreti belirten bir tezad ifadesine maliktir.

• Nihayet bu milletin başına zorla ve kanunla yerleştirilen şapka, (Giyyom Tel)in direk üzerinde selâmlamaya mecbur edildiği zulûm şapkası hâdisesinden daha ağır bir cebirle, şahsiyetimizi topyekûn Garba teslim ettirilişimizin, yüzde yüz palyaço haline getirilişimizin, bir paspas üzerinde millî ırzımızı Avrupalıya feda etmeye zorlanışımızın resmî, alenî ve nihaî hamlesi olmuştur. Binaenaleyh şapkada, şapkayı aşan bir mânâ vardır. Bütün dinî, millî, bediî, tarihî ölçülerimizin istikrah duyduğu bu unsuru başımıza geçirmeye mecbur tutulmakla topyekûn mukaddesatımızı, tarihî can düşmanımızın emrine vermeye zorlanmış oluyorduk.

• Halbuki şapkada, dinî, millî, bediî, tarihî ölçülerle, bizzat maddesi bakımından, muhabbet veya nefret hissine değer hiçbir kıymet ve haysiyet mevcut değildir. Bütün kıymet ve haysiyet, onun remz ve âlem teşkil ettiği ruh ölçüsündedir. Bu da küfürdür.

• Bize zorla ve cihanda bir eşi görülmemiş kanunî bir mükellefiyetle şapkayı giydiren fikrî saik, şahsiyet ve hüviyetimizi küfre teslim etmekten başka tek gat-ye sahibi değildir. Yoksa ne fes, fes olarak güzel; ne de şapka, şapka olarak çirkindir. Nitekim bir Müslümanın, gölgesine bile el değdiremiyeceği salip, bizzat şekli bakımından hiçbir suç sahibi değilken, remzi olduğu küfür noktasından suçlunun suçlusu ve çirkinin çirkinidir. O, sadece âlemi olduğu mâna adına küfrü temsil eder; binaenaleyh küfrün, madde çerçevesinde tâ kendisi sayılır.

 

İdeolocya Örgüsü,Necip Fazıl
Devamını Oku »

İSLAMİYET(Cemil Meriç)

İslâmiyet bütün insanlığa hitap eden tek dünya görüşü. Temeli vahdet, sevgi, adalet.  Bütün insanlar doğuştan müsavi. Fert islâm'ı kabul ettikten sonra gerçek bir eşitlik olur bu. İnsanı, insan olduğu için Tanrı'nın halifesi kabul eder.

Avrupa'nın hayâlini aşan bir rüyadır islâm, bir fikir mimarîsidir. Müsavaat, kazanılmış, doğuştan edinilmiş bir haktır. Temeli adalettir. Hürriyete ihtiyaç yoktur. Nitekim hürriyet kelimesi çok geç çağ‐ larda dilimize girer. Çünkü Türk‐Islâm hürdür. Bu itibarla bizim dünya görüşümüz en az üç milletin elele vererek hazırladığı bir sistemdir. İslâm insanı değişiş halinde ele alır. Hakikatler insan zekâsı ile büyür. Kur'an‐ı Kerim'in ifşa ettiği hakikatlerin hududu yoktur. Araplar, Türkler,  İranlılar bu ezelî hakikatin  şekillenmesinde fıkhıyla, sanatıyla elele vermiştir.

İslâmiyet renk farkı, doğuş  farkı tanımaz. Avrupa'nın toleransını  İslâm gayet tabiî kabul eder, Mecusî'leri bile korumakta tereddüt göstermemiştir. Hem dünyayı, hem ahireti kucaklayan, gerçek bir dünya görüşüdür.

İslâmiyet'te sınıf farkı yoktur. Türk'ü maddede ve mânâda dünyanın efendisi yapan bu dünya görüşü, muhatabı ile beraber gelişir. Biz vakur ve fedakâr bir insan topluluğu iken, Avrupa'da sahneye çıkan burjuvazi bizi çökertmek için bütün gayretlerini harcayacaktı. Dünyanın 2/3'ünü 1/3'ü için yakmış, yıkmış, politikadan ahlâkı tard etmiş  bir tilki uygarlığıdır. Bir arslan medeniyeti, bir tilki uygarlığına yenildi. Uşakların ve kadınların zaferi. Burjuvazi bize mürebbiyeleri ile, aktrisleriyle ve elçileriyle sokuldu, yaltaklandı. Kemirdi ve yıktı. Tanzimat'tan sonra kendi kabuğuna çekilen sınıf‐ı ulemâ, bu Yeçüş‐Meçüş taifesinin zaferi karşısında afalladı. Ve tarih sahnesinden çekildi. Zaten tabiî müttefikleri de yoktu artık.

Devlet‐i Aliyye'nin muharref Hıristiyanlık'tan alacağı hiçbir  şey yoktu. Keşiş  orduları habis menfaatlerle geliyorlardı. İslâm kanlarını alıp geri yolluyordu onları. Avrupa hiçbir bâtıl'ını bize, boğazımıza sarılarak anlatamazdı. Kendi içimizden müttefikler buldu.Bir kısmımızı bir kısmımıza karşı büyüledi ve seferber etti. Intelijansya Rusya'da da Batılılaşan zümredir. İntelijansyamız Avrupa'nın yarım hakikatlerine inandı. Kendi hazinelerini hor gördü.

Milton'un Hydparkta eteğinin feşafeşine âşık olduğu kadın gibi.  İslâmiyet yekpâreliğini kaybetti. Intelijansyamızın yerine gittikçe frenkleşen zümre geldi. Ama ebediyyen harabelerde yaşanmaz.

Kaybettiği güneşin yerine bir kandil dikecekti. Avrupa'nın ideolojilerine dünya görüşü diye saldırdı. O zamana kadar tek kitaba inanıyordu. Hâlbuki  şimdi karşısında namütenahi kitaplar vardı. Doğru dürüst dilini de bilmiyordu Avrupa'nın. Bir concensus olmadan ne sanat, ne düşünce olur. Hepsi dünya görüşünden kaynak alırlar. Dünya görüşü olmadan tefekkür olmaz, sanat olmaz. Intelijansya Batı'nm düşüncesini fethetmeden gözlerini kapadı. Ama düşünce kurudu, sanat yozlaştı. 1960'lara kadar Türkiye'de kendimiz olan hiçbir sanat ve düşünce yoktur. Cemiyet aynı değerlereinanmamaktadır. Anomi 19. asırda sanayi inkılâbından sonra ortaya çıkar, anarşiden daha kucaklayıcı bir kelime. Toz halindeyiz, çamuruz, içtimaî bir değerler manzumesi kurulamayacaksa, istikbâlimizin aydınlık olduğu iddia edilemez. Dostluğun yeşerebilmesi için cemiyetin müşterek değerlere inanması şarttır.

Bugün bütün dünya Avrupalılaşmıştır. Elbette Avrupa'yı tanıyacağız, irfan insanlığın müşterek malıdır. Ama bilgi kendimizden başlar. Kendini tanıyan Rabbini de tanır. Kendi kıymetlerimizi bilmek, cemiyeti tek uzviyet halinde yaşatan, tarihî bir musikî haline getiren ecdadımızı bilmek gerek, ideolojilerle ölesiye bir kavga gerek

 

Cemil Meriç
Devamını Oku »