İlerde Olan

İlerde Olan

Kimi bir iş yaptığını sanır. O, boşuna bir çırpınıştır.

Kimini de yerinde durur sanırsınız. O, ilerlemekte­dir; fakat bu ilerleyişi görecek göz gerektir.

İlerleyiş, sadece hareket etmek demek değildir. Çev­resini de beraber hareket ettirmek demektir.

Bir tertibi bozarak eşyaya bir başka tertip vermek, bir ilerleyiş değildir. İlerleyiş, özde bir değişiklikle baş­lar. Görünüşlerde ve biçimlerdeki bir değişmeyle değil, özdeki değişme, biçimdeki ve görünüşdeki değişmeden önce başlar.

İçine çürüyüşün her türlü tohumu serpilmiş bir dü­zeni başka bir tertiple ilerleteceğini uman, gitsin başını dev kayalara çarpsın.

İlerleyiş, ilkin zihnî ve ruhîdir. Sonra dışa vurur, fizikte görünür.

Halkıyla çöle dalmış olan Hz. Musa, büyük şehirler­de oturan Firavun’dan daha çok ilerliyordu.

Başka çare kalmayınca, bir mağarada, ebedî bir ide­alin düşü içinde uyuyan yedi genç, mermer sütunlar arasında dolaşan Romalılardan daha ileriydi ve daha çok ilerliyordu.

Hira mağarasında mutlak hakikatin zuhuru önünde ürperen Peygamber, Şam kervanlarının ipeğe gömülü parıltısı içinde ilerleyen Kureyş eşrafından çok ilerler­deydi. Ve o Kureyş ileri gelenleri bir gün gelecek, ilerde olanın hakkını teslim edeceklerdi.

Su ilerlemese üstündeki saman ilerlemez. Siz, ilerle­yen olarak samanı görürsünüz; aslında ilerleyen sudur. Gölge, uzar veya kısalır. Bu uzayış veya kısalış, gölge­nin kendinden değil, ait olduğu varlığın güneşe göre olan konumundan dır.

Mağara ve şehir, güneş ve gölge, bütün bunlar bizim için birer meseldir. Gururu yıkmak için mesel. Kuvve­tin asıl sahibini görmeyip kendini görenlere bir mesel. Gurura düşen, şu veya bu derecede Allah’a ortak koş­maya başlamıştır. O, artık yanşa kalktığı Kudret tara­fından ezilmeyi hakketmiştir.

Gurura kapılan gerileyecek, sönecek, küçülecek ve sonunda yok olacaktır.

Eğer, gurur düşkünü uyanmazsa, pişman olmazsa tövbe etmezse, cezalanacaktır. Gurur, bir varlık iddiası olduğu için, yoklukla cezalanacaktır gurur hastası.

Gurura batmış olan, önümüzde en büyük ve canlı bir anıt gibi yükselen ölümü görmeyendir.Ölüme kör olandır.

Ölümün her an hatırlatıp durduğu faniliği unutan­dır.

Gören, anlayan ve düşünen için, en lüks bir apart­manda yatsa da, insanın yattığı yatakla ilerde yatacağı kabir aynı boyda, aynı endedir aşağı yukarı. Alnı ak gi­denler için kabrin toprağı, en yumuşak yatakların yü­nünden ve pamuğundan daha yumuşaktır. Alnı kara­lar ise, hayatta, en yumuşak yataklarda bile rahatsız, ölümde de, kabrin kavurucu mengenesinde azaptadır. Ve daha sonrası daha çetin.

İlerleme ve gerilemenin gerçek perspektifi, alçakgö­nüllülükle yapılan bir nefs muhasebesinde belli olur. Yoksa şu veya bu çıkar için övücülerin dillerinden ve kalemlerinden dökülen samimilikten ırak kelimelerden değil.

Zaman, uzun vadede, hakikî olanı sahte olandan, gerçek ileriyi geri olandan ayıran bir ödevlidir.

Dışı şatafatlı ve süslü, fakat temeli bozuk, maddesi çürük bir yapıyı, Arz da uzun zaman ayakta tutamaz, zaman da.

Nice şatafatlı yapılar, otuz yıl sonra yoktur; nice ha­rabeler de bin yıl dayanır.

Sahtelerin ve sathîlerin övgüsünden korunan se­vinsin. Güçsüzlerin, çekemeyenlerin yergisine uğrayan sevinsin. Bir dâva uğruna, yavaş yavaş, çetinliklerle boğuşa boğuşa, yergilerin en zehirlisinden tada tada, zaferini ancak ahundan boşalan terle kazana kazana, imtihan ola ola ilerleyen, şükretsin.

Sezai Karakoç-Günlük Yazılar 2

 

 

 
Devamını Oku »