Nuri Pakdil - Bağlanma (Kısa Notlar)


Büyük bir yalnızlık içindedir çağdaş insan = (Çünkü unut­tuk sevgiyi = uygulayım bilimin yoğun ağırlığı altında büküldü belimiz + ruhumuzun gereksinimlerini konuşmanın ayıp olduğu bir çağda insanlık idam edildi = yana kaymış gözlerimizle, bir­birimizin asılı bedenlerini seyrediyoruz ipte). Yeryüzünde, sürekli soyut, somut darağaçları; öldürme araçtan yapılıyor, üretiliyor: ben beni bildim bileli böyle görünüyor bana yeryüzü. (Sürek­li, bir tutunma, bir dayanma gereğini duymuşumdur: gerekiyor çünkü: ulaşılmamayacak bunsuz hiçbir yere: bunsuz bir milimet­re ilerlenemez: tutunmadan insana: insana yeniden bağlanma­dan: insanı yeniden sevmeden: insanların acılarıyla yeniden acı­lanmadan: insanla ulaşılacak Allah'a)

-----------------------

İnsan, biraz da, bir eklentidir sonsuza. Sonsuz da, ola ki, insan var diye, başsız olmakta, bilinememektedir sonu (= İnsanın gizemli gücü bu). Bütün anlamlar insanda birikmiştir: başlangıçta, insan yüklendi çünkü: sorumluluğu. Büyüklüğü, so­rumluluğu yüklenişinden geliyor insanın: yoksa, etimizin, kemi­ğimizin ne değeri var? + ekmeği aşan büyüklük burda işte. Bu sorumluluğun bilincine varabilmek de, çok derinlerden özsu da­madan bulabilmemize bağlı + sürekli sürmemize bağlı toprağı + kaldırımlarda değil, büyük topraklarda araştırma yapmamıza bağlı = çünkü büyük, engin, gizemli yeryüzü.



--------------------------

Çağdaş insanın korkusu, vicdansızlığından kaynaklanıyor belki de. Kim duyumsatacak vicdanımızı bize? İnsan mı, toprak mı? Ölüm mü, yaşam mı? Çağdaş insanın en büyük olumsuzlu­ğu vicdansızlığıdır. Vicdanımız işlevini yapmadan nasıl gide­rilir bu yoğun karanlıklar? Adaletsizliği, zulmü, ancak vicdanlı olabildiğimiz zaman durdurabileceğiz: tüm yeryüzünde. Öncü bilgelerle, zaman zaman, insanın vicdanı eklenir toprağa: yeni bir güç katmak için yeryüzündeki inanç devinimine + sonsuz toprak, bilge insanla, öncü insanla yenilenir de: inanıyorum böyle oldu O'nunla da.
Devamını Oku »

Her İnsan Yeryüzüne Eklenen Bir Sorumluluktur

Her İnsan Yeryüzüne Eklenen Bir Sorumluluktur


Her insan yeryüzüne eklenen bir sorumluluktur: doğumla birlikte. Çünkü insan bir sorumluluğu yüklenerek geldi yeryü­züne + bir varoluş sözleşmesi bu = İNSAN YARATILDI. Yazık ki, zaman zaman duraklıyor insanın zihinsel aygıtları: oysa, insan, sürekli olarak düşünmek zorundadır bir şeyi: yaratılış bilgeliğini. İnsanın böylesi bir zihinsel edim içinde olabilmesi de bir iz sür­mesiyle olasıdır ancak: çok çetin bir zihinsel edim gerekli. Yoğun bir sis tabakası kaplamıştır yeryüzünü + İNSANIN YÖNÜNÜ. Çağımızda, insan hem birbirinden kopmuş, hem de insa­nın aygıtları birbirinden kopmuştur: Sözgelimi, insanın dü­şünce aygıtı İle sindirim aygıtı arasında hiçbir ilinti kalmamıştır + her aygıt kendi başına yaşamaktadır şimdi = İŞTE YERYÜZÜ­NÜN CİN GÖRÜNÜŞÜ! O, tüm duyarlığıyla gözlemliyordu bu kara görüntüyü. İnsan, nesnelerin bir bakıma tutsağı olmanın da ötesinde nesne olup çıkmıştır:insanın göz gözü görmeyen PAZAR YERİNDE parçaları satılmaktadır:olanlarda,satanlarda,özdeşbirbirlerine:EKSİK İNSANLAR.(Şaşırtma oklarını kim kıracak?)İnsan,damlayanininlerini de toplamadan yürümek istiyorya, hiç olanak var m, buna? (Çağdaş insanın üzerinde ,çok gereksiz ağırlıklar var: insan, birer birer at bunları üzerinden! Çünkü uzun yokuşlar var önünde çıkacağın, diye kim önleyecek çağdaş insanı?) O, çok alçak gönüllü bir çizgide yapmaya çalışıyordu bunu: insana, hem yitiğini buldurmak, hem de ge­reksizliklerini üzerinden attırmak istiyordu + (İNSANI EVRENSEL BİR YÜRÜYÜŞE HAZIRLAMA ÇALIŞMALARI).

Bundandı insanları sürekli izleyişi + insandaki oluşumları gözlemlemek için direnişi. (Her insan, bir şeyleri gözlemlemek ister belki, ama direnemez bunda uzun süre. Ama, O, direniyordu: kıvancı oluyordu bu di­renişi: "direndikçe" derdi, "güçleniyorum" + eklerdi: "direniş, insana, bir bilinmezi daha öğretebilir: yaklaştırabilir bizi insa­na, biraz daha"). Ancak, bir izi sürerek ulaşabiliriz insana: artık insan yakınımızda değil; çok uzaklarda kaldı + ölçülemeyecek denli uzaklarda: elimizi uzatsak Kaf Dağına dokunabileceğiz de; insan daha daha ötelerde kaldı. (Kaf Dağı'nın ötesinde, yani insanla aramızda, YAPMA BİR CEHENNEM var). Ona baktıkça, O'nu dinledikçe, Onunla birlikte yürüdükçe, bu 'yapma cehen­nemin' yokolacağına, bir gün mutlaka yokolacağına inancım artardı: O'ndan ayrılır ayrılmaz, içime dolan bu umudu, bu coş­kuyu aktarmaya çalışırdım konuştuğum, görüştüğüm herkese. Özellikle umut, konuştukça büyür, aşar sizi, kentinizi de, ülke­nizi de aşar: yeryüzüne bir elektrik akım, gibi geçer umut: (Kötümserlik tecimenleri, karamsarlık tecimenleri, önünden çekilin 'iz'imizin!) insan, aradığı bildirgeyi, bir iz'i süre süre bulabilir:kuşkusuz sürekli zihinsel titizliğini koruyarak.

Öldürmenler tut­muşlardır iki yanını yolun: çağdaş insan, mutlaka, içdünyasını yeniden kurmak zorundadır + bilincini din coşkusuyla arıtarak algılamak zorundadır Tanrı'yı= ölüm korkusu böyle giderilir ancak. O, insanın giz'le ilintisini 'iz'i duyumsayabilip duyumsa- yamamasıyla ölçüyor gibiydi. Temelde, şurda düğümleniyor in­sanın acıklılığı: kendi yolunu açmada büyük yetenekleri görülen insan, bir de bakıyorsunuz kendi yolunu eliyle tıkamış + yolunu şaşırtmak için tepesinde dönüp duran kuzgunları kaçıracağına, kovalayacağına, yeni yeni besinler getiriyor onlara. Sayısız bay karga havada: göğümüzü karartan binlerce sinek: siyasa kasapları, yeryüzünün her metrekaresinde kesip doğruyorlar insanla­rı. O, kenarlarından kan sızan bu yeryüzü tablosunu en güçlü duyumsayanlardan biriydi.

Çağdaş insanın korkusu, vicdansızlığından kaynaklanıyor belki de. Kim duyumsatacak vicdanımızı bize? İnsan mı, toprak mı? Ölüm mü, yaşam mı? Çağdaş insanın en büyük olumsuzlu­ğu vicdansızlığıdır. Vicdanımız işlevini yapmadan nasıl gide­rilir bu yoğun karanlıklar? Adaletsizliği, zulmü, ancak vicdanlı olabildiğimiz zaman durdurabileceğiz: tüm yeryüzünde. Öncü bilgelerle, zaman zaman, insanın vicdanı eklenir toprağa: yeni bir güç katmak için yeryüzündeki inanç devinimine + sonsuz toprak, bilge insanla, öncü insanla yenilenir de: inanıyorum böyle oldu O'nunla da.



Nuri Pakdil,Bağlanma
Devamını Oku »

Çağdaş İnsan,Kendi Varlıklarını Üretimsel-Tüketimsel Sisteme Dönüştürmüştür

Çağdaş İnsan,Kendi Varlıklarını Üretimsel-Tüketimsel Sisteme DönüştürmüştürÇağdaş toplumlar kendi varlıklarını neredeyse büsbütün bir iktisadi işletmelere,üretimsel-tüketimsel bir sisteme dönüştürmüşlerdir.Daha fazla tüketmeye koşullanan toplumlar dolayısıyla daha fazla üretmeye icbar edilmekte;bu döngü ise doğal ve insani kaynaklara israfına ve kitletilmesine neden olmaktadır. Tabiata karşı kazanıları her zafer insanın daha bir aşağılandığı çağdaş sınıflı toplumların varlığını yoksullarla zenginler arasındaki uçurumu derinleştirerek pekiştirmektedir. Kâinatın muhkem bir barınak olarak inşa edilmesi psıkolojisine dayalı teknolojik girişimlerin sonuçta küçük bir azınlığın mutluluğu için çoğunluğun sömürü ve yıldırılmasıına dayandığı ortadadır.

Oysa İslam, insanın olumlu oluşu ve kâinatın geçici bir uğ­rak oluşunun bilincini sağlar. Bu ise ne büsbütün bir dünyayı terki, ne de en yüksek bir hazzın sağlanması adına doğanın ve insanların ıstismarının mantığını değil, vasat bir yol izlenmesini gerektirmektedir. Kaynakların insafsızca somurüldüğü ve israf edildiği bir anlayış olarak kapitalizm, yalnızca tabiatın dengelerini bozmak ve kay­naklarını heba etmekle kalmamakta, sınıfsal ve kültürel bir ayrışma oluşturarak imanları kendi amaçları doğrultusunda araçsallaştırarak, kışkırtarak, baskı altına alarak, toplumları da ifsada sürüklemektedir. Kapitalizm üretime dayanan bir hız döngüsüdür ve bu döngüye tâ-biiyet ınsanları belli bir maddi refaha ulaştırsa da, bizzat bu döngüye kutsallaştırmaktadır. Özgürlüğün salt bir tatmin olarak anlaşıldığı kapitalizmin sınırsız tüketıcilık rüyası, gerçekte belirgin bir özgürlük kaybıyla sonuçlanmakta, insanlar bu kez üretimsel dizge tarafından araçsallaştırılarak kendisine yabancılaştırılmaktadır.

Müslümanlar tarihin anlamını kavramaya çalışırken,toplumsal sorunlar ve pratikler üzerinde de kafa yormalıdır.’’Aslolan iyiliği yaygınlaştıran,kötülüğü  ise önlemeye çalışan” bir ümmetin (bir devlet ya da bir uygarlığın değil), bu bilinci özümsemiş bir insanlığın oluş­turulmasıdır. Açlık, eşitsizlik, haksızlıklar, ırk ve cinsiyet ayrımcılı­ğı, işkence ve yıldırılar gibi sorunlar, elbette önlenmesi gereken so­runlardır. Ancak aslolan kötülüklerin yok edilmesi değil, bunun için savaşacak bir inanç toplumunun teşkil edilmesidir. Toplumsal bir da­yanak olmadığı sürece kötülüklerin üzerine yürünemez çünkü. Ta­rih, kozmosun kendi tarihi değil, insanoğlunun tarihidir ve insanın bilinçli katkılarıyla oluşur. Kurumlar ya da anıtlar onları yücelten bi­linçlerin desteği ve yaşamsal katkıları olmadığı sürece çöp yığınından farksızdırlar: Tarihsel dalgaların kıyıya attığı anlamsız cüruflar ve tor­tular. Pratik sorunlar ve devasa kurumlar bir savaşçının çoğu kez uf­kunu karartır. Muhammed (s.a.v.) ve arkadaşları tarihin üstüne yü­rürken ne binekleri, ne barınakları, ne de görkemli savaş makineleri vardı. Onlar, müşriklerin baskısı altında bunaldıktan o en umutsuz anlarında bile, Allah’a olan imanlarına dayanarak, gözlerini tarihe ve kendilerini kuşatan uygarlıkların ötesine dikmişlerdi. Dayanakları güç değil, hakikatti. Tiim tarihsel dönüşüm ve devrimler sadece inanç ve ahlâk sahibi, tarihe ve dünyaya yüksek bir zirveden bakabilen geniş ufuklu şahsiyetlerin kalpleri ve zihinleri üzerinde oluşmuştur. Hiç­bir teknolojik ve bilimsel uygarlık düzeyinin bu temel gerçekliği de­ğiştirmesi mümkün değildir. Nitekim çağımızda da, bir Gandhi veya Aliya Izzetbegoviç in mücadeleleri buna örneklik teşkil etmektedir.

Ümit Aktaş-İnsan ve İslam
Devamını Oku »