M.İslamoğlu,Nebi'nin Haram Koyma Yetkisi-2

M.İslamoğlu,Nebi'nin Haram Koyma Yetkisi-2


Al-i İmran-93
Mustafa İslamoğlu'nun ayet mealinde yaptığı hata

Her yiyecek başlangıçta İsrailoğullarına helaldi. Ancak İsrail'in...Buradaki İsrail, Hz. Yakub'un lakabıdır..Yakub'un kendi nefsine yasakladığı şey hariç..Burada tarihsel olarak bir olaydan bahsediliyor aslında..Al-i İmran suresinin 93. ayetinde.Bu tarihsel olay Hz. Yakub'uın bize helal olan bir şeyi kendisine yasakladığını söylüyor. Allahu alem bazı etleri, daha doğrusu ineğin ve ona benzer bazı hayvanların içyağını ve bazı yerlerini yasaklamış kendine..Bilmiyorum neden sebebi. O'nun koyduğu , kendisi için benimsediği bu yasak, belki de perhiz diyebiliriz , daha sonra İsrailoğulları tarafından sanki bir haram gibi algılanmış. Sanki İlahi bir yasak gibi algılanmış..Öyle ki bu yasakla da kalınmamış..Zaten Allah dışında kimsenin bir helali haramlaştıramayacağının özünde yatan ve yanlış sonuçlarından birine de burada dikkat çekiliyor..Nedir o ; önce böyle bir yasakla başlıyor haram kılma, daha sonra haram kılınan o şey kutsallaştırılıyor..Tıpkı Hz. Yakub'un kendisi için perhiz addettiği o şeyin ilerleyen yüz yılarda hatta bin yıllarda artık haram kabul edilmesi..(1)

Tenkit:

1-Al-i İmran 93:

Taberi Tefsiri:

93- Tevrat inmezden evvel Yakub'un kendi nefsine haram kıldığın­dan başka bütün yiyecekler, İsrailoğullarına helal idi. Ey Muhammed de ki: Eğer iddianızda doğru iseniz Tevratı getirip okuyun,"
Yakub'un neslinden meydana gelen İsrailoğullarına, Musa'ya Tevrat gel­meden önce, Yakub'un bizzat kendisine haram kıldığı yiyecekler dışında bütün yiyecekler helal idi. De ki: "Ey Yahudi topluluğu, eğer iddianızda doğru iseniz Tevratı getirip okuyun ki yalancı olduğunuz ortaya çıksın.
Müfessirler, bu ayet-i kerimede "İsrail" diye isimlendirilen Hz. Yaku­b'un, Tevrat gelmeden önce kendisine haram kıldığı şeyin, Tevrat tarafından da haram kılınıp kılınmadığı hususunda farklı görüşler zikretmişlerdir.

Süddi'ye göre Hz. Yakub'un, Tevrat inmeden önce kendisine haram kıldığı şeyi, Tevrat inince de İsraioğullarına haram kılmıştır. Şöyle ki "Hz. Yakup ge­celeri "İrkunnisa" diye adlandırılan sinir (siyatik) hastalığından rahatsızlanıyor, gündüzleri ise iyileşiyordu. Bunun üzerine hastalığında iyileştiği takdirde etle­rin içindeki damarları yemeyeceğine dair Allaha yemin etti. Allah da Tevratta, damarları İsrailoğullarına haram kıldı.

Dehhak'a göre ise Hz. Yakub'un, Tevrat inmeden önce kendisine haram kıldığı şeyi Tevrat gelince İsrailoğullarına haram kılmıştır. Fakat, İsrailoğulları, ataları Hz. Yakub'a tabi olarak onun haram kıldığını kendilerine haram kılmışlar sonra da bunun, Allah tarafından kendilerine haram kılındığını iddia etmişlerdir. Ayet-i kerime, onların bu iddialarını yalanlamaktadır.

Abdullah b. Abbas'a göre ise, Hz. Yakub'un kendisine haram kıldığı şey, Tevrat gelince Allah teala tarafından İsrailoğullarına haram kılınmamış ancak Hz. Yakup, kendisine haram kıldığı şeyi, kendi soyundan gelenler için de haram kılmıştır. Bu sebeple Yahudiler, ataları Yakub'un emrine uyarak onun haram kıl­dığı şeyleri yemez olmuşlardır.

Taberi, bu son görüşü tercih etmiş, bu görüşün, Abdullah b. Abbas'ın ya­nında, Katade tarafından da nakledildiğini söylemiştir. Buna göre, Tevrat inince Hz. Yakup, kendisine haram kıldığı herhangi bir şeyi İsrailoğullarına helal veya haram kılmamış. Ancak Hz. Yakup bazı şeyleri kendisine haram kaldığı gibi evlatlarına da haram kılmıştır. Soyundan gelen evlatları, babalarının bu yasağı­na uymuşlardır.

Müfessirler Hz. Yakub'un Tevrat gelmeden önce kendisine haram kıldığı şeyin ne olduğu hususunda farklı görüşler zikretmişlerdir.

a- Abdullah b. Abbas, Ebu Miclez, Katade ve Mücahid'den nakledilen bir görüşe göre Hz. Yakub'un kendisine haram kıldığı şey, etlerin içinde bulunan damarlardır. Şöyle ki, Hz. Yakup siyatik hastalığına yakalandığında, eğer Allah kendisini bu hastalıktan iyileştirecek olursa hiçbir damar yemeyeceğine dair Allah'a yemin ederek adakta bulunmuş ve böylece damar yemeyi kendisine haram kılmıştır.

b- Abdullah b. Kesir, Ata b. Ebi Rebah, Hasan-ı Basri ve Mücahid'den nakledilen diğer bir görüşe göre Hz. Yakub'un, Tevrat inmeden önce kendisine haram kıldığı şeyler, deve etleri ve sütleridir. O, yaklandığı siyatik hastalığın­dan şifa bulduğu takdirde kendisi için en sevimli olan deve eti ve sütünü kendi­sine haram kılacağına dair adakta bulunmuş ve bunları kendisine haram kılmış­tır.

c- Abdullah b. Abbas'tan nakledilen diğer bir görüşe göre Hz. Yakup, hem damar yemeyi hem de deve etlerini yemeyi kendisine haram kılmıştır.

Taberi de bu görüşü tercih etmiş ve buna dair şu hadis-i şerifleri zikret­miştir. Abdullah b. Abbas diyor ki:

Yahudilerden bir topluluk Resulullah'a geldiler ve ona: "Ey Ebu'l Kasım, sana soracağımız bir kısım özel sorularımızı cevaplandır. Bunların cevabını Peygamber olmayan bilemez." dediler. Sorularından biri de şu idi. "Tevrat in­meden önce Yakub'un, kendisine haram kıldığı yiyecek nedir?" Resulullah şu cevabı verdi: "Musa'ya Tevrat'ı indiren Allah hakkı için söyleyin, Yakup (a.s.) ağır bir şekilde hastalanıp ve hastalığı uzun süre devam edince, Allah'ın  kendisini bu hastalıktan kurtarması halinde, kendisi için en sevimli içeceği ve en se­vimli yiyeceği haram kılacağına dair Allah'a adakta bulunmamış mıydı? Onun en sevdiği yemek deve eti en sevdiği içecek te deve sütü değil miydi? "Bunun üzerine Yahudiler, "Allah için doğru söyledin "dediler [ Ahmed b. Hanbel, Müsned, C.l S. 273,278]...Bu ayet-i kerimenin nüzul sebebi hakkında şunlar zikredilmektedir:

a- Yahudiler "Dinler, birbirlerinin getirdiği hükümleri neshetmez" iddiası ile Hz. Muhammed (s.a.v.)'in getirdiği İslam dinini kabul etmiyorlardı. Çünkü İslam dini, Yahudiliğe ve Hristiyanlığa ait bir takım hükümleri neshediyordu.Bu ayet-i Celile onlara cevap vererek, kendilerinde de nesih hadisesinin bulun­duğunu beyan etmektedir. Çünkü daha önce bütün İsrailoğullarına helal olan yemeklerin bir kısmını, Hz. Yakub'un, kendisine haram kıldığını ve ondan sonra gelenlerin de ona uyduklarını beyan etmektedir.

b- Yahudiler: "İlahi dinlerin hükümlerinin birbirine uygun olması gerek­tiği iddiasıyla da İslamı kabul etmiyorlardı. Bunlar, Hz. Muhammed (s.a.v.)'e "Sen, İbrahim'in dininde olduğunu iddia ediyorsun. Nasıl oluyor da İbrahim'in yemediği deve etini yiyor ve içmediği deve sütünü içiyorsun?" diyorlardı. Bu ayet-i kerime nazil oldu ve onlara deve eti ve sütünün, İbrahim'e, İsmail'e, İshak'a ve Yakub'a helal olduğunu, fakat Yakub'un belli bir sebepten dolayı bu eti kendi­sine haram kıldığını, böylece bu âdetin, torunlarında da devam ettiğini beyan et­ti ve Yahudilere "Aksini iddia ediyorsanız Tevratı getirip okuyun." dedi.

c- "Yahudilerin, zulmetmeleri ve bir çok kimseleri Allah yolundan alı­koymaları, yasakladıkları halde faiz almaları ve insanların mallarını haksız yere yemeleri sebebiyle, daha önce kendilerine helal kılınan temiz şeyleri onlara haram kıldık ayeti ve benzerleri nazil olunca Yahudiler bunlara kızmışlar ve kendilerine haram kılınan şeylerin, eskiden beri haram olan şeyler olduğunu ve ilk defa kendilerine haram kılınmadığını iddia etmişlerdir. İşte bunun üzerine bu ayet-i kerime nazil olmuş ve iddialarında yalancı olduklarını ortaya koymuş ve kendi kitapları olan Tevrat'a başvurularak gerçeğin ortaya çıkarılacağını be­yan etmiştir. [Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri, Hisar Yayınevi: 2/319.]

Al-i İmran 93:

كُلُّ الطَّعَامِ كَانَ حِلاًّ لِّبَنِي إِسْرَائِيلَ إِلاَّ مَا حَرَّمَ إِسْرَائِيلُ عَلَى نَفْسِهِ مِن قَبْلِ أَن تُنَزَّلَ التَّوْرَاةُ قُلْ فَأْتُواْ بِالتَّوْرَاةِ فَاتْلُوهَا إِن كُنتُمْ صَادِقِينَ

Kullut taâmi kâne hillen li benî isrâile illâ mâ harrame isrâîlu alâ nefsihî min kabli en tunezzelet tevrât , kul fe’tû bit tevrâti fetlûhâ in kuntum sâdıkîn.

Meali : Tevrat'ın indirilmesinden önce İsrail'in kendisine haram ettiğinden başka bütün yiyecekler İsrailoğullarına helal idi. De ki: 'Doğru sözlü iseniz Tevrat'ı getirip okuyun'.

Tenkit:

a- İslamoğlu, ayette geçen "haram" kelimesini ısrarla yasak kelimesiyle karşılayarak, göstere göstere tahrif yapıyor..Evet o yasak ile haramın arasını keskin bir sınırla ayırmış ; yasağın haramlık mertebesinden daha aşağıda olduğunu ,yasağın getirilmesine etken olan sebeplerin ortadan kalkmasıyla yasağın da kalkabileceğine düşündüren bir fikri savunmuştu..İslamoğlu'nun kullanımında yasak kelimesi beşeri, arzi, idari, şahsi, geçici bir çağrışım yapmakta 'haram' ise ilahi kalıcı ve dini, vahye müstenit bir kelime olarak anlaşılmaktadır..Bu duruma göre ayette geçen "haram" kelimesini yasak ile değiştirerek kendi fikirlerini doğrulatabileceği bir manevra alanı oluşturmuştur..

b-Ayet Peygamberlerin de haram koyabileceğine ve bu haramın kalıcı olabileceğini delildir..İslamoğlu her ne kadar bu ayette Hz. Yakub'un kendisi için koyduğu yasağı hikmetsiz gibi yansıtsa da bu yasağın İsrailoğulları tarafından değil bizzat Allah tarafından teyit edildiği görmezden gelinemez..Taberi'nin esbab-ı nüzul içinde verdiği şu haber kayda değer:

Yahudiler: "İlahi dinlerin hükümlerinin birbirine uygun olması gerek­tiği iddiasıyla da İslamı kabul etmiyorlardı. Bunlar, Hz. Muhammed (s.a.v.)'e "Sen, İbrahim'in dininde olduğunu iddia ediyorsun. Nasıl oluyor da İbrahim'in yemediği deve etini yiyor ve içmediği deve sütünü içiyorsun?" diyorlardı. Bu ayet-i kerime nazil oldu ve onlara deve eti ve sütünün, İbrahim'e, İsmail'e, İshak'a ve Yakub'a helal olduğunu, fakat Yakub'un belli bir sebepten dolayı bu eti kendi­sine haram kıldığını, böylece bu âdetin, torunlarında da devam ettiğini beyan et­ti ve Yahudilere "Aksini iddia ediyorsanız Tevratı getirip okuyun." dedi.

Görüldüğü gibi Hz. Yakub'un nefsine bu haramı koyması ve Allah'ın teyit edip genele teşmil edilmesi en olası senaryo gibi durmaktadır..Bu yasağın/haramın tümden hikmetsiz ve lüzumsuz olduğunu söylemek hem Hz. Yakub'a (a.s.), hem bozulmamış Yahudilik dinine , hem Tevrat'a hem de yüce yaratıcıya dolaylı olarak ithamdır ve saygısızlıktır..Sezgi sınırlarımızda olmayan bazı hikmetler ve imtihan faktörünü göz ardı etmemeli.

c- "Tıpkı Hz. Yakub'un kendisi için perhiz addettiği o şeyin ilerleyen yüz yılarda hatta bin yıllarda artık haram kabul edilmesi"Hz. Yakub ile Hz. Musa (a.s.) arasındaki bir kaç yüzyıl vardır...Bin yıl ifadesi yanlıştır..İslamoğlu'nun, vakayı dar çerçevede ve perhiz kapsamında değerlendirmesi bu perhizin Tevrat'ta neden ilahi emre dönüştüğü sorusuna yanıt üretmekte yetersiz kalır.

Bu ayet kapsamında Razi şunları aktarmaktadır:

Hz. Allah'dan Başkasının Haram Kılma Yetkisi Olur mu?

Ayetin zahiri, İsrail'in bunu kendisine haram kıldığına delalet eder. Burada hatıra şöyle bir soru gelmektedir: Helal-haram kılma, ancak Allah'ın emriyle sabit olur. Binaenaleyh, daha nasıl Hz. Yakub'un haram kılması, böyle bir haramlığın meydana gelmesine sebep olabilir? Müfessirler buna şu şekilde cevap vermişlerdir:

1- İnsanın bir şeyi kendisine haram kılmasından dolayı, Allah'ın da o şeyi o kimseye haram kılmış olması uzak bir ihtimal değildir. Bakmaz mısın; insan hanımını talak vermek suretiyle; cariyesini de, azâd etmek suretiyle kendisine haram kılıyor. Tıpkı bunun gibi Cenâb-ı Hakk'ın, "Sen bir şeyi kendine haram kılarsan, ben de onu sana haram kılarım!" demiş olması caizdir.

2- Yakub (a.s)'un, içtihâdda bulunup, içtihadının onu o şeyin haram olduğu neticesine götürmüş olması, böylece de o şeyin haram olduğuna hükmetmiş olması caizdir. Biz, şu sebeplerden dolayı peygamberlerin içtihat etmelerinin caiz olacağını söylüyoruz:

Peygamberler de İçtihat Ederler

a) Hak Teâlâ'nın, "Ey akıl sahipleri, siz ibret alın" (Haşr, 2) ayetidir. Peygamberlerin, "akıl sahipleri'nin en başında bulundukları hususunda herhangi bir şüphe yoktur.

b) Cenâb-ı Hak, 'Hüküm çıkaranlar bunu bilirdi" (Nisa, 83) buyurmuş, böylece de hüküm istinbât edenleri methetmiştir. Peygamberler bu medhe ve övgüye daha layıktırlar..

c) Cenâb-ı Hak, Hz. Muhammed'e "Allah seni bağışlasın, niçin onlara izin verdin?..." (Tevbe. 43) demiştir. Eğer peygamberin bu izni bir nassa, ayete dayanmış olsaydı, Cenâb-ı Hak, "Niçin onlara izin verdin?" demezdi. Böylece bu durum, bu şeyin içtihatla meydana gelmiş olduğuna delalet etmiş olur.

d) Taat olan şeylerdeki en büyük pay ve hisse, peygamberlere aittir. Allahu Teâlâ'nın hükümlerini içtihat yoluyla istinbât edip ortaya koymak, hiç şüphe yok son derece büyük ve meşakkatli olan bir taattir. Binaenaleyh, içtihat hususunda peygamberlerin bir payının bulunması gerekir. Özellikle onların bilgileri daha fazla, akılları daha aydınlık, zihinleri daha berrak ve keskin, Allah'ın onlara tevfik ve inayeti daha çoktur.. Sonra onlar içtihatlarına dayanarak bir hüküm verdiklerinde, bu hüküm hususunda ümmetlerinin onlara muhalefet etmesi haram olur. Nitekim icma, içtihada dayandığında ona muhalefet etmek de haramdır.

En açık ve belli olan husus şudur ki, İsrail (a.s), bu şeyi kendisine, içtihadıyla haram kılmıştır. Çünkü, eğer bu haramlık nass ile olmuş olsaydı, o zaman, "Allah'ın İsrail'e haram kıldığı şeylerin dışında..." demesi gerekirdi... Cenâb-ı Hak bu haram kılmayı, İsrail'in bizzat kendisine nispet edince bu, mezkur haramlığın onun içtihadıyla meydana gelmiş olduğuna delalet eder. Bu durum tıpkı "İçtihadı onu, bu neticeye götürdü" manasında olmak üzere, "Şafii at etini helal addediyor; Ebu Hanife ise onu, haram addediyor" denilmesi gibidir. İşte burada da böyledir.

3- Hz. Yakub'un şeriatına göre haram kılmanın, bizim şeriatımızdaki nezr, adakta bulunmak gibi olması da muhtemeldir. Nezri yerine getirmemiz vâcib olduğu gibi, Yakub (a.s)'un şeriatında da tahrîmi (yani kendi kendisine haram kılmayı) yerine getirmek vâcib olmuştur. Bil ki, eğer bu olmuşsa, bu sadece onun şeriatına tahsis edilmiştir. Ama bizim şeriatımızda böyle bir şey sabit değildir. Nitekim Cenâb-ı Hak, "Ey peygamber, Allah'ın sana helal kıldığı şeyi niçin haram kılıyorsun..." (Tahrim-1) buyurmuştur.

4- Esam şöyle demiştir: "Belki de Yakûb (a.s)'un nefsi, o tür şeyleri yemeye meyyal idi. İşte bunun üzerine pek çok zahidin yaptığı gibi, nefsini ezmek ve Allah rızasını elde etmek amacıyla bu şeyleri yemekten imtina etmiştir. Böylece bu imtina hali, "tahrim" (haram kılma) ifadesiyle belirtilmiştir.

5- Kelamcılardan bir grup, Allah'ın, kuluna "Hükmet, çünkü sen ancak doğru hüküm verirsin" demiş olabileceği kanaatindedir. Belki de bu hadise, böyle bir şeydir. Kelamcılar bu meselede çok münakaşa etmişlerdir. Biz, bu münakaşaları Usul-ü Fıkıh kitabımızda zikrettik. [Fahruddin Er-Râzi, Tefsir-i Kebir Mefâtihu’l-Gayb, Akçağ Yayınları: 6/474-475.]
*
(1) http://www.youtube.com/watch?v=-Xa6OVZ6Hqs
Videonun 26.45-28.45. dakikaları arası

http://ahmednazif.blogspot.com.tr/2014/07/nebinin-haram-koyma-yetkisi-2-al-i.html

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder