Gayr-ı Müslimlere Selam Vermek,Kuran'a Aykırı Mı?





Gayr-ı Müslimlere Selam Vermek,Kuran'a Aykırı Mı?




Hz.Peygamber şöyle buyurur: “Yahudi ve Hıristiyanlara önce siz selâm vermeyin!”(Ebu Davud,Edeb,137)

“Onlar selâm verdiklerinde ‘es-sâmu aleykum/ölüm üzerinize ol­sun’ derler, siz de Ve aleykum’ diyerek mukabelede bulunun”. (Ebu Davud,Edeb,137)Sahîh bir hadîstir.

Ashâb, “Ehl-i Kitâb bize selâm veriyor. Nasıl karşılık verelim?” di­ye sorduklarında, Allâh Resulü, “Ve aleykum deyiniz”, buyurmuştur. (Ebu Davud,Edeb,137)

Müsned’dt “Müşriklerle yolda karşılaştığınızda önce siz selâm ver­meyin! Onları yolun en dar kısmından (geçmeye) zorlayın” ifadesi ge­çer. İsnadı hasendir.

Bütün bu hadîslerin şu âyetlere aykırı olduğu akla gelebilir: “Babası: 'Ey İbrâhîm! Sen benim tanrılarımdan yüz çevirmek mi istiyorsun? Bundan vazgeçmezsen mutlaka seni taşlarım; uzun bir su-

re benden uzaklaş git. dedi. İbrâhîm şöyle cevap verdi: ‘Sana selâm olsun. Senin için Rabbim’den mağfiret dileyeceğim, çünkü O, bana karşı çok lütufkârdır.(Meryem, 46-47)

“Rahmân’ın (has) kulları onlardır ki, yeryüzünde tevazu ile yürürlerve kendini bilmez kimseler onlara laf attığında (incitmeksizin) ‘Selâm!’ derler (geçerler).(Furkân, 63)

“Onlar, boş söz işittikleri zaman ondan yüz çevirirler ve: Bizim işlerimiz bize, sizin işleriniz size. Size selâm olsun. Biz kendini bilmezleri (arkadaş edinmek) istemeyiz, derler.” (Kasas, 55)

“Allâhı bırakıp da taptıkları putlar, şefâat edemezler. Ancak bile­rek hakka şâhidlik edenler bunun dışındadır. And olsun onlara kendile­rini kimin yarattığını sorsan elbette ‘Allâh’ derler. Ohalde nasıl (Allâh a kulluktan) çeviriliyorlari (Resûlullâh’m:) “Yâ Rabbi! Bunlar, îmân et­meyen bir kavimdir” demesini de (Allâh biliyor). Şimdilik sen onlardan yüz çevir ve size selâm olsun de. Yakında bilecekleri buyurdu.” (Zuhruf, 76-79)

Hadîsler kâfirlere önce selâm vermeyi yasaklarken âyetler kâfire selâm verilebileceğini göstermektedir.

Konuyla alakalı görüşler şöyledir:

Cumhûr, Ehl-i Kitâb’a önce selâm vermeyi hoş karşılamaz. Cumhûrun kanaatine göre, Hz. ibrâhîm’in babasma söylediği “selâm sana” ifadesinden kasıt rahmeti belirten selâmlaşmak değil, terk edip, bırakmak anlamında barış ve esenlik dilemektir. Yani, “esenlik içinde kal!” demektir.

Bazıları da Hz. İbrâhîm’in selâmını “Benden yana emin ol!” şeklin­de te’vîl etmişlerdir. Kimisi de babasına; “Selâm olsun sana” demesini, ayrılma maksadıyla bir selâmlaşma olarak değerlendirmiştir.

Bu yorumlar kâfire önce selâm vermeyi doğru bulmayanların gö­rüşleridir. Bunun yanında kâfire selâm vermenşn câiz olduğunu söyle­yenler de vardır. Bunlardan bazıları yukarıdaki âyetleri ve “selâmı yay­makla” ilgili hadîsin[1] umumunu dikkate alarak Ehl-i Kitâb’a selâm vermenin câiz olduğunu kabul etmiştir. Bununla birlikte Resûlullâh’ın

Ehli Kitâb’a selâm verdiği, ayrıca İbn Mes’ûd’un da böyle yaptığı, “Bu nasıl olur?” şeklindeki bir soruya “Onlar bizimle arkadaşlık ettiler, arkadaş­lılığın bir hakkı vardır” dediği nakledilir. Bir grup âlim de bir zaruret, ihtiyaç veya bir sebepten dolayı selâm verilebileceğini kabul etmiştir. Aslında İbn Mes’ûd’un davranışını bu çerçevede değerlendir­mek mümkündür.

Aynı şekilde İbn Uyeyne’ye “Kâfire selâm vermek caiz midir?” diye sorulmuş, o da “Evet” demiştir. Çünkü Yüce Allâh, “Sizinle dîn husu­sunda savaşmamış, sizi yurtlarınızdan çıkarmamış olanlara iyilik yap­manızı ve onlara adaletli davranmanızı Allâh size yasaklamaz. Çünkü Allâh, adaletli davrananları sever” (Mümtehine, 8) diye buyurduğu gi­bi; “lbrâhtm’de ve onunla beraber olanlarda sizin için gerçekten uyula­cak güzel bir örnek vardır.” (Mümtehine, 4) diye buyurmuştu. İbrâhım de babasına, “Selâm olsun sana” demişti.

Kurtubî de âyet-i kerîmeden anlaşılan kuvvetli görüşün, Süfyân b. Uyeyne’nin görüşü olduğunu vurgular. Ama ona göre, bunlara aykırı olabilecek farklı hadîsler vardır. Bu hadîsler yukarıda zikrettiğimiz ha­dîslerdir. Kurtubî burada kâfirlere selâm vermenin câiz olduğuna dair bazı nakillerde bulunur. Şöyle ki:

Nehaî’ye göre bir Yahudi yahut bir Hıristiyan’ın yanında görece­ğin bir ihtiyacın varsa ona ilk olarak selâm verebilirsin. Bununla Ebû Hureyre’nin “İlk olarak siz onlara selâm vermeyiniz” diye rivâyet etti­ği hadîsin üzerimizdeki bir hakkı yerine getirmek yahut onlar nezdinde görmemiz gereken bir ihtiyacımızın bulunması, arkadaşlık, komşu­luk ya da yolculuk hakkı gibi onlara öncelikle selâm vermemizi gerek­tirecek bir sebebin bulunmaması hali için söz konusu olduğu açıkça or­taya çıkmaktadır.

Taberî de seleften kitâb ehli olan kimselere selâm verdiklerine da­ir rivâyetlerin nakledildiğini belirtmiştir. İbn Mes’ûd da yolda beraber yolculuk yaptığı bir eski İranlı toprak ağasına bu şekilde davranmıştır.

Alkame’ye “Ey Abdurrahman’ın babası, onlara bizim tarafımızdan Öncelikle selâm verilmesi mekrûh değil mi?” diye sordum. O, “Evet öy­ledir, ama arkadaşlık hakkı vardır” dedi.

Ebû Usâme evine gitti mi yolda Müslüman olsun, Hristiyan ols^ küçük olsun, büyük olsun kime rastlarsa hepsine selâm verirdi. Bu Zi susta ona soru sorulunca şöyle cevap verdi: “Bize selâmı yaymamız rolunmuştur.”

Evzaî’ye bir kâfirin yanından geçip ona selâm veren Müslümanın durumu hakkında soruldu. O şöyle dedi: “Eğer selâm verecek olur. san senden önceki sâlih kimseler de selâm vermiştir. Şayet vermeyecek olursan yine senden önceki sâlihler de selâm vermeyi terk etmişlerdir.” Kurtubî, önce selâm vermeyi doğru bulmayanların, görüşlerine selâmın bir tahiyye (selâmlaşma) ve bu ümmete has olduğunu delîl gös­terdiklerini belirtir. Çünkü Enes b. Mâlik yoluyla gelen hadîste Resûlullâh (s.a.v.)’ın şöyle buyurduğu kaydedilmektedir: “Şüphesiz Yüce Allâh benim ümmetime onlardan önce hiç kimseye vermediği üç husu­siyet vermiştir: Biri selâmdır ki bu cennetliklerin selâmlaşmalarıdır.”

Bu görüşlerden şu sonuçlar ortaya çıkmaktadır:

1-Şu veya bu şekilde hukukumuz olan kâfirlere selâm vermek câizdir.

2-Bu selâm; cennetliklerin, yani mü’minlerin birbirine söyledikle­ri rahmet ve bereket selâmı değil, merhaba, günaydın anlamın­da bir dünya selâmıdır. Bununla, “Benden size bir zarar gelmez, esenlik içinde kalın!” kastedilmektedir.

Ömer Nasuhi Bilmen’in yorumuyla, Hz. İbrâhîm, babasının o şiddetli mukabelesine karşı yine nezaketten, hayır dilemekten ayrılmadı; bilakis (dedi ki: Sana selâm olsun) yani endişe et­me, ben selâmetine duâ etmekteyim. Yahut seninle barış halin­de mütarekede bulunmuş durumdayım, sana bir fenalık yapa­cak değilim.

3-Mü’minlerle dîn konusunda savaşmış, onlara zorluklar çıkarmış, zulmetmiş, hainlik düşünmüş, horlamış olanlara önce selâm ver­mek câiz değildir.

4-Dolayısıyla, âyetler, hukukumuz olan kimselere, ayrıca câhil olan kâfirlere selâm verilebileceğini gösterirken; hadîsler, mü’minlere zorluk çıkaran, onlara ihanet eden, zulmeden kâfirlere önce selâm verilemeyeceğini ortaya koyar. Bu açıdan aralarında bir tenakuz yoktur.

Son olarak söylemek gerekirse, bir mü’min ile bir kâfirin bulun­duğu topluluğa selâm vermek ise câiz kabul edilmiştir. Mücâhid’e gö­re Ehl-i Kitâb’a bir şey yazarken, selâm yazmak zorunda kalınırsa en gözeli “Selâm hidâyete tâbi olanların üzerine olsun” diyerek iletişim kurmaktır.

Yavuz Köktaş-Kurana Aykırı Görülen Hadisler



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder