Allah Şirk Dışında Bütün Günahları Affeder



Şüphesiz ki Allah, (insanın), kendisine eş tanımasını bağışlamaz. O (günah)tan başkasını, dileyeceği kimseler için yarlığar. Kim Allah'a şirk koşarsa, muhakkak pek büyük bir günah işleyerek iftira etmiş olur" (Nisa. 48)

....

Âyet, Allah Teâlâ'nın, büyük günah sahibini affedeceğine dair, biz ehl-i sünnetin en kuvvetli delillerinden biridir.

Bil ki bu âyetten, birkaç bakımdan delil çıkarılmıştır:

a) Âyetteki, "şüphesiz ki Allah, kendisine şirk koşulmasını bağışlamaz" buyruğu, "Allah, şirki bir lütuf yoluyla bağışlamaz" manasındadır.

Çünkü müşrik, şirkinden tevbe ettiği zaman, Cenâb-ı Hakk'ın onu vücub yoluyla "mecburî olarak"affetmesinin söz konusu olmadığı icmâ ile sabittir.

Binaenaleyh Cenâb-ı Hakk'ın "Allah şirki bağışlamaz" sözü, "şirki, lütuf yoluyla bağışlamaz" manasında olursa, Allah'ın "O (günah)tan başkasını,affeder" sözünün de, şirkin dışında kalan günahları, lütuf yoluyla bağışlayacağı manasına gelmesi gerekir. İşte böylece olumlu ve olumsuz hükümler, aynı manada gelmiş olurlar.

Baksana, bir kimse şayet, "Falanca, hiç kimseye lütfederek vermez, fazla fazla verir" dese, bu sözden, o kimsenin lütfederek verdiği anlaşılır. Hatta o kimse bu sözü biraz daha açık olarak "O, hiç kimseye, lütuf suretinde hiçbirşey vermez. Ancak vücub suretiyle (mecburi olarak) daha fazlasını verir" dese, her akıllı insan, bu sözün bozukluğuna hükmeder.

İşte böylece Cenâb-ı Hakkin, şirk dışındaki günahları, dilediği kimseler için bir lütuf olarak bağışlayacağı sabit olmuş olur.

Bu sabit olunca da biz deriz ki: O zaman bu âyetten kastedilenlerin, tevbe etmemiş olan büyük günah sahipleri olması gerekir. Zira Mu'tezile'ye göre, tevbe edildikten sonra hem küçük, hem büyük günahların bağışlanması aklen vacibtir.

Binaenaleyh âyeti bu manaya hamletmek mümkün değildir. Bu da sabit olunca, geriye âyeti, ancak tevbe edilmemiş büyük günahların bağışlanması manasına hamletme yolu kalmıştır ki zaten elde etmek istediğimiz netice de budur.

b) Allah, nehyedîlen şeyleri "şirk" ve "şirkin dışındakiler" diye iki kısma ayırmıştır. Şirk dışındaki günahlara, tevbe edilmemiş büyük günahlar, tevbesi yapılmamış büyük günah ve bütün küçük günahlar dâhildir. Cenâb-ı Hak, şirkin bağışlanmayacağını, onun dışındakilerin ise affed ilebileceğini kesin olarak bildirmiştir. Fakat bağışlama hususundaki bu kesin hüküm, dilediği kimseler hakkında söz konusudur.

Binaenaleyh âyetin takdiri, "Allah şirkin dışında kalan günahları, ancak dilediği kimseler için affeder" şeklinde olur. Âyet, şirk dışındaki günahların bağlanabileceğine delalet edince, tevbe edilmemiş büyük günahların da bağışlanabileceği anlaşılır.

c) Hak Teâlâ, "dileyeceği kimseler için" buyurup, bu bağışlamayı, kendi meşîet ve iradesine bağlamıştır. Halbuki tevbesi yapılan büyük günahlar ile bütün küçük günahların bağışlanacağı kesin olup, Allah'ın meşîetine bağlanmamıştır.

Binaenaleyh bu âyette bahsedilen bağışlanmanın, tevbesi yapılmamış olan büyük günahların bağışlanması olması gerekir ki zaten elde etmek istediğimiz netice de budur.

Mu'tezile, bu son izaha şu şekilde itiraz etmiştir: "Bağışlama işinin, Allah'ın meşî'etine bağlanması, onun vacip (mutlaka yapılması gereken bir şey) olmasına ters düşmez. Baksana, Cenâb-ı Hak bu âyetten sonra, "Öyle değil. Allah kimi di/erse, onu temize çıkarır.." (Nisa, 49) buyurmuştur. Sonra biz, Allah Teâlâ'nın, ancak temize çıkartılmaya (tezkiyeye) ehil olan kimseleri, tezkiye edeceğini biliyoruz. Aksi halde bu âyet yalan olur. Yalan ise Allah hakkında muhaldir. İşte mevzubahis âyette de böyledir."

Bil ki Mu'tezile'nin, bu delillere, va'îdi ifâde eden umûmî âyetler ile karşı çıkmadan başka, nazar-ı dikkate alınacak bir sözleri yoktur. Biz de, onların karşısına vaad ifâde eden umumî âyetlerle çıkarız. Bu husustaki izahlarımız, Bakara sûresinde (81 âyetin) tefsirinde, enine boyuna ele alınmış ve ortaya konulmuştu. Bunları, burada tekrar etmenin bir faydası yok.

Vahidî, "Kitabu'l-Basîf'inde, senedli olarak, İbn Ömer (r.a)'in şöyle dediğini rivayet etmiştir: "Biz, Resûlullah zamanında, içimizden birisi, büyük günah işlemiş olarak öldüğünde, onun cehennemliklerden olduğuna şehadet ediyor (inanıyor)duk. Bu âyet nazil olunca, bundan kaçındık." îbn Abbas (r.a)da: "Ben, müşrik olarak yapılan hiçbir amelin fayda vermediği gibi, tevhid ile birlikte, hiçbir günahın zarar vermeyeceğini umuyorum" demiştir.

İbn Abbas (r.a), bu sözü Hz. Ömer (r.a)'in yanında söylemiş, o da buna karşı çıkmamıştır. Yine merfu olarak, Hz. Peygamber (s.a.s)'in şöyle dediği rivayet edildi: damgası ile damgalanın ve o imanı ikrar edin.

Fahruddin Er-Râzi, Tefsir-i Kebir Mefâtihu’l-Gayb, Akçağ Yayınları: 8/75-76

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder