Endişe Çağında Umut Aşısı

Endişe Çağında Umut Aşısı

Mevlana çağları aşan bir mesaj bırakmıştır. Mevlana’mn mesajını aşka, insaniyete ve Allah’a çağrı” olarak özetlemek mümkündür, içinde yaşadığımız modern ve postmodern za­manlar ise aşktan, insaniyetten ve Allah’tan kopuk.

  • Modern ve postmodern zamanlar Allah’tan kopuk, çün­kü netsin arzuları olan heva ve heves tanrılaştırmaktadır. Tüketim kültürü bunun tipik bir göstergesidir.

  • Modern ve postmodern zamanlar insaniyetten kopuk; çünkü insanlık bedenini aşırı bir biçimde beslerken ruhunu aç bırakmaktadır. Yeryüzünde  milyara yakın insan açlık çekerken milyara yakın insanın aşırı beslenme nedeniyle sağlık sorunu çekmekte olması bunun tipik bir göstergesidir.

  • Modern ve postmodern zamanlar aşktan kopuk çünkü aşk cinselliğe indirgenmiş.


Ruh yoksa ve hâşâ Allah yoksa, ölüm mutlak bir yok oluş­tur. ölümün çaresi yoksa, hayat bir umutsuzluk girdabıdır. Ve filozof Sören Kierkegaard’m (ö. 1855) da dediği gibi umutsuzluk, “ölümcül bir hastalık”tır.

Modern zamanların bilgi çağı, uzay çağı, atom çağı oldu­ğu doğrudur; ama aynı zamanda da bir umutsuzluk başka deyişle bir endişe çağıdır. Mevlana’nın mesajı ise endişe çağı için tam bir “umut aşısı”. Öyle bir umut ki asla tükenmez bir kaynaktan getiriyor:

Kendimi gördükçe, kendi gücüme güvendikçe zayıfım, gü- cüm-kuvvetim yok; bütün zayıflardan da daha zayıfım; bütün çaresizlerden de daha çaresizim. Ama bakışımı, görüşümü de­ğiştirdim de kendimi görmedim, senin lûtfunu, senin yardımını gördüm mü, Ö gün yüzler parlar, güzelleşir ve rablerinin lütfunu bekler’ (Kıyamet Suresi, 22-23) hükmünce niçin zayıf olayım; ni­çin çaresiz olayım; niçin çaresizlere çare bulmayayım?”


Mevlanaya göre asıl çare Allah'tır ve Allah her derde bir derman yaratmıştır:

“Dünya imkanlarla, çarelerle, dermanlarla doludur. Fa­kat, Cenab-ı Hakk lutf edip de bir pencere açmadıkça, senin için hiç bir çare yoktur./ Şimdi ondan senin haberin bile yok. Ama İlahî iradeye uygun düşse Allah o çareyi belirtir./ Hz Peygamber buyurmuştur ki: Allah her dert için bir derman yaratmıştır” / Fakat, onun fermanı, buyruğu, onun izni olma­dıkça derdine derman olacak şeyin ne rengini görebilirsin, ne de kokusunu duyabilirsin.”

Herkesin kendi aklına uyup akıl-üstünü unuttuğu insan­lığa Mevlana, kendi aklına âşık olmanın bir tür putperestlik olduğunu hatırlatıyor:

“A kişi, sen hem kendi aklına âşıksın, hem de kendini puta tapanlardan üstün görüyorsun. Duyguna vuran akıl ışığıdır; onu, bakırın üstündeki altın yaldız gibi eğreti bil.”


Bedensel güzelliğin kutsandığı çağımıza Mevlana esas güzelliğin gönül güzelliği olduğunu hatırlatıyor:

“Azar azar yavaş yavaş, o güzelliği alırlar ondan...Azar azar, yavaş yavaş, fidan kurur gider. Yürü “Yaşattığımızın gücünü azaltırız” ayetini oku; gönle girmeye, gönül almaya bak, kemiğe gönül verme. /Çünkü gönül güzelliği geçmez gü­zelliktir; o güzelliğin devleti âb-ı hayatın sakisidir.”

Gösteriş, büyüklenme ve kandırmaca üzerine kurulu ile­tişim tarzına karşı Meviana insanları sahiciliğe çağırıyor: “İnsanoğlu dilinin altında gizlidir; şu dil, can kapısının perdesidir. /Yel perdeyi kaldırdı mı, evin içinde ne var, belirir bize./ O evde inci mi var, buğday mı, evin içi altın hâzinesi mi, yoksa yılanlarla, akreplerle mi dolu?/Yoksa içeride define mi var da kıyısında yılan bekliyor?/ Çünkü altın definesi de bekçisiz olmaz ya.”

Mevlana’ya göre erdem, insanların kusurlarının peşine düşmek değil kendi ayıbını bilmektir:

“Herkes önceden kendi ayıbını görseydi, hiç kendini düz­gün bir hale sokmayı elden kor muydu?/ A babam, bu halkın, kendisinden haberi bile yoktur da insanlar, birbirlerinin ayıp­larım söylerler.”

Mevlana insanı diri kılan gıdanın bedensel değil ruhsal olduğuna işaret eder:

“İnsanın asıl gıdası, Allah ışığıdır; ona hayvan gıdası ver­mek layık değildir./ Fakat hastalık yüzünden, gönül buna düştü; gece-gündüz su içmede, toprak yemede. / Bunu yiyenin yüzü sararır, ayakları gevşer, yüreği oynar.”

Mevlanaya göre insanın kıymetinin haddi hesabı yoktur: “Vet-Tin suresinde “Biz insanı, en güzel bir şekilde yarat­tık” ayetini oku: ey dost, en değerli inci candır/ İnsan değeri bakımdan Arş’tan üstündür; insan, düşünceye sığmayacak kadar yücedir/Bu paha biçilmez değeri söylesem ben de yanarım, dünya da yanar”.

Mevlanaya göre insanın kıymetini düşüren daha doğru, su insanı yoldan çıkaran nefistir:

“Putların anası bir put alan nefsimizdir; çünkü putlarıdır; nefis putuysa ejderha/Nefis, demirle taş gibidir; put o çakmak taşından sıçrayan kıvılcımdır: o kıvılcım suyla sö­ner gider/Fakat çakmak taşıyla demir, ne vakit suyla söner. /İnsanoğlu bu ikisi kendisiyle oldukça nasıl esenliğe ulaşır? /Testide gizli duran kara sudur; nefsiyse bu kara suya kaynak bil/O yontulmuş put, kara sele benzer; put yontan nefis ise ana yoldaki kaynaktır./Bir parçası yüzlerce testiyi kırar ama kay­nağın suyu durmadan dinlenmeden coşar kaynar/Put kırmak kolaydır, pek kolay; fakat nefsi kırıp geçirmeyi kolay görmek bilgisizliktir, bilgisizlik, /Ey oğul, nefsin şeklini arıyorsan yedi kapılı cehennemin hikâyesini oku her solukta bir düzeni var­dır,/Nefsin, her düzeninde de yüzlerce Firavun, o Firavunlara uyanlarla beraber batar gider.”

Mevlana, “kurtuluş” için “mutluluk” için nefsin üstesin­den gelmek gerektiğini vurgular:

“Gürzü kendine vur, benliğini, varlığını kır gitsin. / Çünkü bu ten gözü kulağa tıkanmış pamuğa benzer/A akıllı fikirli er, Sevgiliyi perdesiz görmek istiyorsan ölümü seç, yırt o gövdeyi! Ama bu ölüm, o ölümü değil ki ölesin de mezarına gidesin, seni değiştiren ışığa götüren Ölüm/Ey dost dirlik istiyorsan ölümden önce öl’’

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder