İnsan Nedir ?

İnsan Nedir ?
İnsan dediğimiz varlık, fizyolojik yani fiziksel bir yapıdadır. Diğer canlılarda da bu beden dediğimiz fizyolojik yapı olmasına rağmen insanın birçok tinsel üstünlüğe sahip olduğunu fark ederiz. Tinsel yani manevi yapı, fizyolojik yapıyla yakından alakalıdır. Fizyolojik yapıyı hemen görüyoruz çünkü o bir dış yapıdır. Tinsel yapıyı ise göremiyoruz çünkü o bir içyapı. Göremediğimiz için içgüdü, akıl ve duygu hayatımızda içyapıya dâhildir. Bu üç donanım, insanın içyapısında yani manevi yapısında olmasına rağmen fizyolojisinde bunların yeri ve nerede oldukları belli değildir. Beslenmemizi sağlayan organımızın, kalbimizin, beynimizin fizyolojik olarak yeri ve fonksiyonu bellidir.

‘Kalpsiz' dediğimizde neyi ve nereyi kastediyoruz peki? Peki, biz neyle seviyor veya neyle nefret ediyoruz? Neyle korkuyoruz?

Psikoloji, bunlara bilimsel adlar vererek 'duygu merkezi, düşünce merkezi' diyor... İçgüdülerimizi de vücudumuzun bir yerine refere ediyorlar (kaynak gösteriyorlar). Fakat bu üç donanım, insan için yaşamak için yeterli değil. Yeterli değil, çünkü insanın birtakım evrensel sorunları var. İçgüdü, akıl ve duygu donanımları insanın bu sorunlarına cevap bulması ve bu cevapla tatmin olması için yeterli değil. İnsanın bir de 'seçme ve değiştirme kabiliyeti' mevcut. Olasılıkları değerlendirip aralarından birisini seçerek kendisini ve çevresini değiştirebiliyor. İsterse yeni olasılıklar oluşturuyor. Seçme ve değiştirme kabiliyeti insandan başka hiçbir canlıda yok. Burada hemen İslami bir söyleme girelim isterseniz : ''İnsan mükelleftir! Çünkü seçebiliyor ve değiştirebiliyor.'' Diğer yaratılmışların ise seçme ve değiştirme kabiliyeti yok...

Bitkilere bakarsak... Mesela bahar geldiğinde bütün ağaçlar çiçek açıyor. Çiçek açmayan ağaca 'kurumuş' deniyor. Hiçbir ağaç da demiyor ki ' Ben bu bahar çiçek açmayacağım, bu yazı çiçeksiz geçireceği! '' veya leylekler '' Ben bu yaz gelmeyeceğim. Libya’da havalar çok iyi! '' demiyorlar...

Hamsi balıklarının '' Boğaz’dan göç etmeyeceğiz, Karadeniz’deyiz bu kış! '' dediği yok, hepsi göç ediyor. Kısacası, düşünmüyorlar!

İnsan böyle değil... Bu 'seçme ve değiştirme' kabiliyeti sadece insanda var veya insana verilmiş. '' Var! '' derseniz seküler bir ifade ve yaklaşımdır bu, Tanrı’yı bu işe karıştırmazsınız. '' Verilmiş '' derseniz,'' Kim vermiş?'' diye bir soru gelebilir. '' Allah vermiş '' derseniz buda dini söylem oluyor! İçgüdü, akıl ve duygu; insanın yaşaması ve hayatını idame ettirmesi için yeterli değil, çünkü insan araştırıyor, soruyor. Hatta sorularla doğuyor. Bazıları bir ömür boyu sorularla yaşıyor, bazıları da sorularını cevaplamış, mutmain gidiyor ahirete. Bu sorular, insanın zatında ya da fıtratında, varlığında var. Mesela ' başlangıç ve son ' sorusu. Şöyle der insan ; '' Ben nereden geldim, başlangıcım neydi? Nereye gidiyorum, sonum ne olacak? ''

Allah’ın isimlerinden birisi Ezel ' dir. Abdülezel ismi vardır. Yani '' ezelde var olanın kulu '' O yüzden insan , '' Ben nereden geldim? '' diye sorar...

Abdülbâki de yine insan isimlerinden birisi. Bâki isminin, yani Beka'nın bir parçasının kendisine verilmesinden dolayı, Ebed’i sorabilir, böyle bir özellik verilmiş kendisine. O yüzden insan,'' Ben nereye gidiyorum?'' diye sorar...

Yaprak öyle değil... Kuruyor ama sonra bir daha çıkıyor, yine kuruyor ve yine çıkıyor. Ne Ezel ' den ne de Ebed ' den haberdar.

Diğer bir konu da istediğimi yapabiliyor olmam, yani irademi fark etmem. İstiyorum ve yapıyorum, herhangi bir eylemi gerçekleştiriyorum.

Bir de yapamadığım bir şeyler var. İstediğim halde yapamıyorum, olmuyor. Bazen de istemediğim şeyler oluyor. Bunlarla çatışma halindeyim. Yapamadığım bana o şeyi yaptırmayana da ' kader ' diyoruz. Bütün kadim Grek tragedyası: İRADE/KADER arasına kurulmuş bir kurgudan ibarettir.

Bir tarafta İRADE diğer tarafta KADER var. O kavgayı yaşıyoruz! Bu kavgayı bütün insanlar yaşar... İslam ' da da bu kavga var, modern zamanlarda da... Orhan Gencebay ' da da var! ... '' Bilmem ki bu dünyaya ben niye geldim? '' diye soruyor. Bir başkası '' Bırak ağabey, bu iş sakat! '' diyor. '' Ah ulan ah, bu kız bana bakacaktı! '' diyor. Hâlbuki o kız baksa ne olur, bakmasa ne olur?

Şunu Safer Efendi anlatırdı, çok da gülerdik: Efendim, Bektaşi babası, bir genç hanıma aşık olmuş. Fakat kızı vermiyorlar. Baba erenleri teselli için demişler ki: '' Üzülme, herkes fani, herkes ölecek. Bu hanım da ölecek. '' Baba, '' Bu kız da mı ölecek? Kız dünya güzeli, Allah buna kıyamaz! '' demiş. Aradan yıllar geçmiş... Saçı sakalı ağarmış babanın, beli bükülmüş. Yoldan bir acuze geçiyormuş, demişler ki : '' Tanıyor musun? '' '' Yok. '' demiş baba erenler : '' Nereden tanıyayım, ne işim var benim onunla? '' Bu haminne hani 40 sene önce âşık olduğun kız vardı ya, işte o...'' demişler. ''Ha, bak…'' demiş erenler, ‘'Gördünüz mü bak kıyamamış, önce bu hale getirmiş, sonra canını alacak!''

''İnsan nedir?'' demiştik. ''Nereden geldim, nereye gideceğim?'' sorusunu sormaktır evvela. O'nda var olan sıfatlar abdiyyet ölçeğinde ve evrensel sorular halinde bütün insanlarda var...

SEKÜLARİZM
Toplumda ahiretten ve diğer dini, ruhani meselelerden ziyade dünya hayatına odaklanılması yönündeki hareket.

GREK TRAGEDYASI
Tragedyanın konu kaynağı efsanelerdir. Dram sanatı bu efsanelerden Grek döneminde yepyeni bir biçimde esinlendi.Bu efsaneler yoluyla önemli gerçekler üzerinde duruldu. Yunan tragedya oyunlarında tekrar tekrar günah, ceza kavramları üzerinde durulurdu.

''İnsan nedir?'' ''Nereden geldim, nereye gideceğim?'' sorusunu sormaktır evvela..

 

Sadettin Ökten - Fincanımda Cola Var

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder