İran mı Yapmak İstiyorsunuz ?

Çağdaş İslam düşüncesinin tek parti iktidarıyla tek taraflı olarak kuramadığı ilişki çok partili dönemle daha üst noktalara yaklaşmışken, hükümeti oluşturan unsurla­ra olduğu kadar devleti meydana getiren seçkinlerle yine aynı sorunları yaşamıştır. İslâm söz konusu olduğunda, devleti elinde tutan kesim katı bir tavır takınarak İs­lâm’ın herhangi bir nüvesinin devlet kademelerinde belirleyici olmasının önüne geç­mişlerdir. İslâm’a karşı önceleri sert tedbirler alan odaklar sonraları dünya sistemi­nin konsept değişikliğiyle ipleri gevşetirken, hiçbir zaman o ipleri İslâmcılara verme­mişlerdir. Sistemin İslâm’a ve Müslümanlara karşı yaklaşımı hep Müslümanları “sa­vunmaya” geçirecek tarzda gelişmiştir. Modern batı medeniyetine intibak etmeye gayret edilen Tanzimat’tan bu yana İslâmi olanı gündeme getiren herkes irtica vd. söylemlerle engellenmiştir.

Mustafa Kemal’in Karadeniz gezisindeki bir hadise sistemin İslâm’a karşı tavrı­nın ilk günden beri değişmediğini belgelendirir. Bu olaya göre ilk Rize Müftüsü Hu­lusi Efendi, Mustafa Kemal Paşa’ya medreselerin açılması yönünde bir dilekçe verir. Bu dilekçeye çeşitli çevrelerden bir çok tepki gelir. Ancak Cumhuriyet Gazetesi’nde yayınlanan ve Mustafa Kemal Paşa’nın ağzından valiye; söylendiği belirtilen ifade­ler, bugün bile hala etkisini ve gücünü artırarak sürdürür: “Bu adamlar burasını İran gibi mi yapmak istiyorlar?” (Kara 2004, 16) Üstelik malumu üzere o dönemde İran’­da bir İslami devrim yapılmamıştır.

Cumhuriyet’in ilk yıllarında tek parti zihniyetinin ürünü olarak devlet ile millet arasındaki bağ “disiplin”le sağlanır, doğrudan müdahaleye dayanırken, demokratık idareyle birlikte ‘denetim’ metoduna geçiş yapılmıştır.İslamcıların devletle ilşkileri bu aşamadan sonra daha “ihtiyatlı” bir konuma geçmiş, her eylem ve söylemde 'ön­ceki deneyimler dikkate alınarak “aşırı’lıktan çekinilmiştir. Bütün bunların dışında zaten İslâmî anlamda en temel ibadet şekilleri kısıtlandığı için başta Sebilürreşad ve Eşref Edip olmak üzere bu temel istekler dillendirilmiştir. “TCK’nın 526. maddesi ne göre bir adam minarede yahut camide Kur’an diliyle Allahu ekber diye ezan oku­sa yahut namaza başlarken kamet getirse zindana atılır.” (Fergan 2005, 36) diyen Eş­ref Edip, devletten en büyük isteğini gayet masumane bir tarzda Mustafa Kemal Paşa’nın ağzından açıklar: “Milleti kendi haline bırakınız. Kur’anı Arapça okusun. İba­detini Kur’an lisaniyle yapsın.” (Fergan 2005, 76) Tek parti idaresinin Türkiye'de yaptığı din tahribatı hakkında Sebilürreşad’ın Kasım 1950 nüshasında önemli bilgi­ler veren Eşref Edip, din derslerinin kaldırılmasından, ezan ve Kur’an yazısının ya­saklanmasına, şapka inkılabından masonluğun serbest bırakılması, cami içlerindeki dini yazıların ve simgelerin indirilmesi, komünizmi ülkeye sokmaya, süt kardeşlerle evlenmeyi mübah kılmaya kadar 45 maddelik bir döküm verirken, en son “nihayet Türklerin resmen hıristiyan yapmak üzere Protestan cemiyeti” teşkil etmeye yelten­diğini belirtir. (Gün 2001, 164-167) DP’nin seçimlerde büyük bir başarı kazanmasıy­la Eşref Edip, artık put saydığı şef sisteminin bir daha geri gelmemek üzere tamamen kalktığını vurgulayarak, dini eğitim başta olmak kaydıyla onbir maddeden oluşan ta­leplerini dile getirir. (Gün 2001, 221-223) Eşref Edip ve dönemin Müslümanların! her ne kadar ezanın ve ibadetin aslî şekline dönmesi, radyoda Kur’an-ı Kerim yayın­ları memnun else de Menderes’in icraatları, beklentileri karşılamaya yetmemiştir.

Hece Dergisi, Postmodernizm Özel Sayısı

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder